18 Nisan 2009 Cumartesi

BUENOS AIRES'TEN SELAMLAR



Arkadaşlar sabah saatlerinde Buenos Aires'e indim. Yarın akşam oynanacak Superclassico'yu La Bombonera'da takip edeceğim. Ayağımız tozuyla geldiğim Buenos Aires'te Avenido de Mayo'ya bakan otelimin önünde bu fotoğrafı çektirdim ve sizinle paylaşmak istedim. Duyduğum ilk haberlere göre bütün biletler tükenmiş. Yarın 50.000'i aşkın taraftarın stadta olması bekleniyor. Arjantin'e ilk kez geliyorum, çok heyecanlıyım. Şu anda kaldığım otelin lobisindeyim. Ama acayip uykum var, çok yorgunum. Fotoğraftan da bellidir zaten. Birşeyler yiyip birkaç saat kestireceğim. Hava çok sıcak, stada gitmeyi de düşünüyorum bugün. Görüşmek dileğiyle...


UPDATE: Arkadaşlar affınıza sığınarak size ufak bir şaka yaptım. Umarım bana kızmaz, küsmessiniz. Ama gerçekten de yorumlarınızda belirttiğiniz gibi dünyanın en güzel derbisini sizler gibi ben de yerinde izlemeyi çok isterdim. Ama şu an Arjantin'e gitme gibi bir lüksüm yok açıkçası. Umarım önümüzdeki senelerde bir organizasyon yapar, hep birlikte atlar uçağa, gider maçı izleriz. Şakayı yemeyen arkadaşları tebrik diyorum. Dedikleri gibi burası Viyana'daki Stephansdom. Etiketler kısmına dikkat edin bundan sonra, onion tv görürseniz inanmayın.

17 Nisan 2009 Cuma

GÜNÜN DELİSİ

SADECE CEZA YETERLİ Mİ?

Küçükken biz de gerek mahallede gerekse okulda oynadığımız maçlarda bir alt katta oturan Ahmet'le, aynı sırayı paylaştığımız Mehmet'le kavga etmişizdir. Ama dediğim gibi küçüktük işte, çocuktuk, cahildik, karşımızdakinin kalbinin kırılacağını, O'na zarar verebileceğimizi düşünmeden davranırdık. En nihayetinde Ahmet'in annesi ya da Mehmet'in öğretmeni gelir ikimizin de kulağına yapışır, "Bir daha yapacak mısınız, sizi bir daha kavga ederken görecek miyim?" der, bir yandan da çektikçe çekerdi. Nasılki o kulağımız kopacak gibi hissederdik, inadımızdan vazgeçip "Hayır, yapmıycaz" diye cevap verir, sonra da birbirimizden özür dilerdik. Özetle, bizi uyaran, cezalandıran birileri vardı. Ama ne olurdu, çoğumuzun bir kulağından girer diğerinden çıkardı. Bir süre sonra yeri gelince yine kavga eder, birbirimize zarar verirdik. Yapardık çünkü kulağımızı çekenler bize neden kavga etmememiz gerektiğini, insanların anlaşmazlık durumunda konuşarak anlaşmaları gerektiğini vs. söylemekte her zaman yetersiz kaldılar. Cezayı verdiler ama suça teşvik eden şeyleri ortadan kaldırmakta etkin olamadılar.

Galatasaray'lı ve Fenerbahçe'li futbolculara da derbide çıkardıkları kavganın ardından cezalar beklenildiği üzere yağdı. İyi oldu güzel oldu keşke daha çok verilseydi. Ama nereye kadar? Bu cezalar bundan sonra yaşanması muhtemel olayları, kavgaları önlemeye yetecek mi? Bence hayır! Cezayı veren kurum, anne-babalarımız ya da öğretmenlerimiz gibi sadece o anı kurtarmış, kendilerini rahatlatmış olacaklar. Futbolcular da küçük çocuklar gibi özürlerini dileyecek, bir daha yapmayacağız diyecekler. Ancak sorunun özüne inmedikçe, futbolculara bu yaptıklarının yanlış olduğunu anlatıp, psikolojik ve toplumsal konularda destek verilmedikçe, en yakın arkadaşlar birbirlerini üzmeye, kalbini kırmaya ve topluma, futbolseverlere kötü örnek olmaya ne yazıkki devam edecekler. Tabiiki bu profesyonel destek yöneticilere de verilmeli, bunu da söylemeden geçmeyelim.

TERMİNATÖR BECKHAM

PEACE CUP 2009

24 Temmuz-2 Ağustos arası Sevilla'da düzenlenecek kupaya 9 farklı ülkeden 12 takım katılıyor. Şampiyon takım 2 milyon, ikinci 500 bin dolar kazanacak. Gruplar aşağıda; Fenerbahçe, Porto ve Lyon'la aynı grupta mücadele edecek. 2003'ten itibaren 2 yılda bir düzenlenen turnuvada Lyon'un 3 kez final oynadığını ve 1 kez kupayı kaldırdığını, diğer 2 kupayı ise PSV ile Tottenham'ın kazandığını hatırlatalım.

Peace Cup 2009
Group A
Sevilla
Juventus
Seongnam Ilhwa Chunma

Group B
Real Madrid
LDU Quito
All-Ittihad

Group C
Malaga
Aston Villa
Celtic

Group D
Olimpik Lyon
Fenerbahçe
FC Porto

KADIKÖY'E KİMLER GELİR?

16 Nisan 2009 Perşembe

CEZALAR

Galatasaray Kulübü'ne 1 maç saha kapama ve 1 maç seyircisiz oynama, kulüp başkanı Adnan Polat'a 45 gün hak mahrumiyeti cezası verildi. Derbi maçtaki olaylar nedeniyle Galatasaraylı futbolculardan Arda'ya 3, Sabri ve Emre Aşık'a 2'şer maç ceza verilirken, Fenerbahçeli futbolculardan Lugano 5, Semih ve kaleci Volkan Demirel 3'er maç ceza aldı. Sivasspor Kulübü Başkanı Mecnun Odyakmaz'a da 21 gün hak mahrumiyeti cezası verildi. Cezalar az mı olmuş, çok mu ne diyorsunuz?

TAHMİN ET KİM BU FUTBOLCU?

Cevap:

PRISON BREAK DÖNÜYOR

Prison Break'i bundan 3-4 ay önce 4. sezonun 16. bölümünü izleyip bırakmıştık. Scofield ve Lincoln'ı özlemiştik. Ama herşeyden önce T-Bag adamım geri dönüyor, 17. bölüm yarın gece ABD'de oynayacak. Diziyle ilgili son gelişmeleri Prisonbreaktr'den takip edebilirsiniz, ben öyle yapıyorum.

POKERCİ VIERI

İsveç'li Brolin'i biliyorduk, adam futbolu bıraktıktan sonra sabah akşam poker masalarından kalkmaz olmuştu. Vieri de geçtiğimiz günlerde Atalanta'dan ayrıldıktan sonra napsam napsam diye düşünüp kararını poker masasından yana kullanmış. Bundan sonra bir süre poker turnuvalarında görecekmişsiz kendisini. Her zaman kasa kazanır bunu da aklından çıkarma Vieri. Ha unutmadan Adriano'yu da al yanına, çocuğun canı sıkılıyormuş Brezilyalarda.

OLMADI RYAN GIGGS OLMADI

*Veeeee Porto'nun beraberlik golü Meirelles'ten geliyor.

*Dünkü maç 1-1 bitmiş de haberimiz yok.

*Porto tur sevincini gece boyunca coşkuyla kutladı.

*Meirelles maçın adamı seçildi.

RIQUELME & TEVEZ

Bu iki arkadaşın şimdi milyon dolarları kazandığına inanabiliyor musunuz?

DAILY STAR, THE SUN'DAN DAHA UCUZ

İngiltere'nin Tabloid gazetelerinden Daily Star'ın bugünkü 1. sayfasının sağ üst köşesinde yayınlanan reklam dikkatimi çekti. Tabloid basınının en önde gelen isimlerinden The Sun'la kendilerini kıyaslayarak "Bu gazete 20 pence, The Sun'dan 10 pence daha ucuz. Neden ucuzu varken daha fazla ödüyorsunuz?" demişler. Bu tür reklamları da hemen hemen her gün yapıyorlar. Tuhaf geldi bana, rekabet için birbirlerinin isimlerini kullanarak reklam yapabiliyorlar. Bizde de mesela, tabloid değiller tabiiki ama, Fotomaç'ın kalkıp "Fanatik'ten daha ucuzuz. Neden 10 kuruş daha az ödemek varken fazla veriyorsunuz" demesi gibi birşey. Ancak böyle birşey yapmaları mümkün değil galiba rekabet kuralları gereği. Bu arada konuşuyorum ama Fotomaç ne kadar, Fanatik ne kadar bilmiyorum açıkçası, ikisini de hiç okumuyorum.

TANIYABİLDİNİZ Mİ?

Böyle bir post girmek istemezdim ama hayatta sevinç, mutluluk, güzellik olduğu gibi acı, ızdırap ve üzüntü de var ne yazıkki. Yukarıdaki fotoğrafta bir zamanların en yakışıklı aktörlerinden, benim de en sevdiğim isimlerden biri var. Bilmiyorum tanıyabildiniz mi? Benim, yıllar yıllar önce artık var olmayan Beşiktaş çarşıdaki Yumurcak sinemasında beyaz perdede izlediğim Dirty Dancing'ın yıldızı Patrick Swayze. Sonrasında Demi Moore'la oynadığı ve klasikler arasına giren Ghost'u da unutmamak lazım. Swayze bugünlerde pankreas kanseri illetiyle mücadele ediyor. 56 yaşındaki Swayze tam 48 kilo kaybetmiş hastalığa yakalandıktan sonra. Bundan yaklaşık 4 ay önce ben de büyük dayımı kaybettim pankreas kanserinden. Kanserin insan vücudunu en çabuk eriten, tüketen türlerinden biri. Allah düşmanımın başına vermesin. Yakalananlara da Allah şifa versin, biran evvel iyileşsinler inşallah.

Bu fotoğraflara bakınca şu sözün doğruluğunu bir kez daha anlıyorum; "İnsan ne oldum değil ne olacağım demeli!"

15 Nisan 2009 Çarşamba

ANFIELD'DA ANMA TÖRENİ




HOENESS'İN RAHİBELERİ

Blogu takip edenler hatırlar, dün Bayern'in Barcelona karşısında tarih yazması için Ribery ve Toni'nin yeterli olmayacağını, bunun için Beykoz'daki Yuşa Hazretleri'ni ziyaret etmeleri gerektiğini falan söyleyip tabiri caizse geyik yapmıştım. Bugün de bu fotoğraf geçti elime. Hayır hayır Uli Hoeness maçtan önce rahibelerle buluşup mucize için dua etmemiş, buluşma maçın ardından gerçekleşmiş, teselli için. Eee böyle elenmenin ardından teselli de büyük olmalıydı tabii, bu yüzden "merkez kilisedeki tüm rahibeler" toplanmış Hoeness'in etrafında.

SORU & CEVAP

Blogger arkadaşlardan Sinan Kolat kendi futblogunda, UEFA.com'daki Q&A tarzı bir uygulama başlatmış. Değişik çevrelerden insanları blogunda konuk edip, sizlerden gelen soruları toplayacak ve cevaplatacak. Bu sayede insanlara hem spor hem de diğer sektörler hakkında fikir vermek, insanları daha da yakından tanıtmayı amaçlıyor. Benimle ne alakası var peki? Sağolsun ilk konuk olarak beni tercih etmiş. :) Bugün ben, yarın bir başkası. Sorularınızı pazar gecesine kadar kabul edecek, benden de pazartesi günü yanıtlamamı rica etti. Ezeli Rakip Ebedi Dost'a buradan ulaşabilirsiniz.

1973 KUPA GALİPLERİ KUPASI FİNALİ

Tarih 16 Mayıs 1973. Yer Yunanistan, Selanik. Kupa Galipleri Kupası finalinde Milan, Leeds United'ı Luciano Chiarugi'nin serbest vuruştan attığı golle 1-0 mağlup eder ve kupayı müzesine götürür. Ancak İngilizler hakeme itiraz eder. Sebep, serbest vuruşun endirekt kullanılması gerektiğidir. Ancak Chiarugi vuruşunu direkt yapmıştır ve ağlara gitmiştir. Videosu burada. O zamanki kurallar nasıl bilmiyorum ama Chiarugi vuruşunu yaptıktan sonra kalecinin topa teması sözkonusu. Bugün de olsa gol geçerli olurdu. Sezonun ilk yarısındaki Fenerbahçe-Galatasaray maçında Lincoln'ün sayılmayan golünü hatırlayın. Endirekt vuruşta topu doğrudan kaleye göndermiş ve kimseyle temas etmeden ağlara gitmişti. Maçın ardından Yunan hakem Christos Michas, Milan lehine şike yaptığı şüphesiyle kendi federasyonu tarafından sorgulanır. UEFA da bir daha uluslararası maçlarda görev vermeyerek Yunan hakemi cezalandırır. Leeds United kulübünün UEFA'ya yaptığı maçın tekrar oynanması talebi ise reddedilir.

Bugünlerde UEFA'nın 16 Mayıs'ta yapacağı toplantıda konunun ele alınması için 15.000 imza toplandı. Şike yapıldığına dair deliller olduğu ve UEFA'nın kupayı (ya da bu onuru) Milan'dan alıp Leeds United'a vermesi gerektiğini savunuyorlar. UEFA yönetimi ise maçın sonucunu değiştirmelerinin kurallar gereği sözkonusu olmadığını söylüyor çünkü bu tip durumlar için 10 yıllık bir limit varmış.

İngilizler soruyor şimdi; UEFA zamanında hakemi bu kadar ciddi bir şekilde cezalandırırken, maçın neden tekrar oynatılmasını kabul etmedi? Sonuçta dediğim gibi o günlerde kural eğer, "endirekt vuruşta kaleye direkt şut atılamaz, top birine değip ağlara gitse bile geçerli sayılmaz" şeklindeyse hakem burada gerçekten şüpheli. Bu durumda şikeyi bir kenara bırakın en nihayetinde ortada bir kural hatası var demektir. Ama eğer kural bugünkü gibiyse gol bal gibi gol, İngilizlerin buna itiraz etmemeleri gerekir. Ancak hakemin genel yönetimi üzerine şüpheler varsa ki böyle olduğu kabul edildiği için hakem cezalandırılmış, üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen UEFA'nın Michel Platini başkanlığında özellikle şike konuları üzerinde çok hassas olduğu bu günlerde olayın üzerine eğilip sağlıklı bir karar vermesi gerekiyor. Belliki o dönemki Uefa yönetimi verdiği kararda İtalyan lobisine yenik düşerek olayla ilgili kuşkuları daha da arttırmış.

OKAY KARACAN LİG RADYO'DA

Okay Karacan bu haftadan itibaren Lig Radyo'da Turkcell Süper Lig maçlarını anlatacak. Bu hafta Beşiktaş-Bursaspor maçıyla başlıyor. 2 sezon boyunca NTV Radyo'da beraber Süper lig maçlarını anlatmıştık. Hatta 2005-2006 sezonunun son haftasında heyecan fırtınası şeklinde geçen Galatasaray-Kayserispor ve Denizlispor-Fenerbahçe maçlarını dönüşümlü olarak aktarmıştık. O yayının ses kaydını saklarım halen. Kendini spiker sanıp havalara giren, maç anlattığını zannedip bir çuval inciri berbat eden arkadaşların ve bunlara halen göz yuman spor yöneticilerinin yer aldığı spor medyasında her zaman olması ve öğretmesi gereken biri. Hayırlı olsun Okay ağabey!

BİRKAÇ KİŞİYİ DAHA LIVERPOOL'LU YAPALIM :)



by Engin Güleç, HABERTÜRK SPOR

BAYERN 1 - 1 BARCELONA

Kare Tageszeitung gazetesinden. Teknik adam bu şekilde resmedilmesine bir hayli sinirlenmiş ve gazeteye dava açmış. Klinsmann'ın Bayern'in başında daha ne kadar duracağını soruyor gazete. Monty Python adlı 6 kişilik komedi takımının "Brian'ın Hayatı" adlı 30 yıl önce çektiği komedi filmine gönderme yapmışlar Klinsmann'ı İsa gibi göstererek. Yukarıda yazan "Her zaman hayatın parlak(renkli) tarafına bak!" da o filmin meşhur şarkısı. Avrupa'da bazı futbol maçlarında bu ve değişik versiyonları söylenir statlarda.

Klinsmann Almanya Kupası'nda çeyrek finalde elenmelerinin ardından "Şampiyonlar liginde devam ediyoruz" demişti, dün de Barcelona'ya elenmelerinden sonra Bundesliga'ya konsantre olacaklarını söyledi. Bir çıkış yolu buluyor her seferinde Klinsmann. Bayern yönetimi şampiyon olsalar bile Klinsmann'a yolu gösterir gibi geliyor bana. Fatih Terim'in adı geçiyormuş! Arda'yı da alıp Bayern'e gideceği söyleniyor Terim'in.

GUTI BOŞANDI

Guti 1999'dan beri evli olduğu Arancha ile yollarını ayırmış. Aslında uzatmalı bir evlilik bu. 2003'de boşanmaya hazırlanmışlar ama sonradan fikirlerini değiştirmişler. 2006'da Ibiza'da çocukları Zaira ve Aichor'la yaptıkları güzel tatilin ardından evliliklerini rayına oturttukları düşünülmüştü. Ancak geçen sene Guti'nin erkek arkadaşıyla dudak dudağa öpüşürken basına yansıyan fotoğraflarının ardından çift bir daha geri dönmemek üzere boşanma işlemlerini başlatmıştı. Guti için işlerin hem takımda hem de özel hayatında pek yolunda gitmediği açık. Zavallı kadın bu adamın ilişkileri yüzünden kimbilir neler yaşadı?!

GUTİ KÜSTÜ

CHELSEA 4 - 4 LIVERPOOL

Ne yazıkki böyle bir maçın sadece son 5 dakikasını izleyebildiğim için analiz vs. yazamayacağım. Maçın harika geçtiği, içinde birçok hikaye barındırdığı her halinden belli zaten. Chelsea bir Bolton korkusu daha yaşadı. Arsenal'i desteklememe rağmen Liverpool'a sempatim çok büyüktür(sempatisi olmayan da azdır heralde), çoğu futbol hikayesinde onlara rastlamanız mümkündür; ister destansı olsun ister trajik. Böyle bir maçın ardından elenmelerine üzüldüm ne yalan söyleyeyim! Ama inanın son 5 dakika da bana yetti. Neden mi? Asıl sana "geçmiş olsun" asıl sana, asıl sana "bye bye" asıl sana! Anladınız siz O'nu!!!

14 Nisan 2009 Salı

LIVERPOOL'UN ŞARKISINI SÖYLEYEN MILAN TARAFTARLARI

Arşivden; HILLSBOROUGH FACİASI

BAYERN - BARCA

Şampiyonlar ligi tarihinde hiçbir takım 4-0 kaybettiği ilk maçın rövanşında kendisine turu getirecek skoru bulamamış. Şampiyonlar liginde en büyük geri dönüşü yapan takım Deportivo. İlk maçı Milan karşısında 4-1 kaybettikten sonra rövanşı 4-0 alarak turu geçmişlerdi. Bayern ilk maçı deplasmanda kaybettiği 17 eşleşmede sadece 7 kez turu geçebilmiş, bu eşleşmelerde de ilk maçı 1 farkla kaybetmiş. Barça ise ilk maçı kazandığı 36 eşleşmede sadece deplasmanda 3 kez yenilerek elenmiş; hepsi de İngilizlere karşı. Barcelona bu sezon grupta oynadığı 3 deplasman maçını da kazandıktan sonra Lyon'la berabere kalmıştı. Yani Bayern'in (gerçi kendileri de inanmıyor turu geçebileceklerine) turu geçmesi için tarih yazması gerekiyor. Bunun için de Ribery'si, Toni'si falan pek yetmez, Beykoz tarafında Yuşa Hazretleri var, oraya bir ziyaret beklerdik aslında kendilerinden...

13 Nisan 2009 Pazartesi

FUTBOL BABAMIN SEVDİĞİ GİBİ KALSIN!


Futbol babamın sevdiği gibi kalsın,
O'nun omzunda bilet kuyruğuna girdiğim, büyük büyük adamların beni ezmemek için çaba sarfettiği günlerdeki gibi,
Tribünlerin yarı yarıya bölündüğü, kardeş kardeş izlediği zamanlardaki gibi,
Taraftar grupları diye bir kavramın olmadığı yıllardaki gibi olsun futbolum,
"Küfür" değil "bir şarkısın sen" olsun dilimdeki,
Kağıt şapkamın altından izlemek istiyorum maçımı,
Sahaya pet şişeler değil konfetiler atmak istiyorum,
Ali Tanrıyar'ı, Süleyman Seba'yı, Faruk Ilgaz'ı göreyim protokol tribününde,
Cüneyt, Samet, Müjdat kaptan olsun yine,
Mami, Şeytan, Şifo'yla coşalım,
Metin Ali Feyyaz, Oğuz'a Aykut'a sarılsın
Kirlenmesin daha fazla futbolum,
Babamın sevdiği gibi kalsın...

RIBERY SENDROMU - 3

"Ribery bana Barcelona'da oynamayı çok istediğini söyledi. Şu an Bundesliga'nın en iyi futbolcusu. Bence de sahip olduğu üstün teknik kabiliyeti ile Barcelona'da oynamak için çok uygun."

Van Bommel İspanyol radyosu RAC1'e konuşmuş.

Arşivde Ribery ile ilgili 2008 Aralık ayının sonlarında birşeyler karalamışım. Okumakta fayda var.

RIBERY SENDROMU
RIBERY SENDROMU-2

BABA OLMAK GÜZEL ŞEY


TARAFTARIZ BİZ ÇEKERİZ CEFA

Fotoğraf Brezilya liginde Corinthians-Sao Paulo maçından. THY 4 günde bir İstanbul'dan Sao Paulo'ya direkt sefer koydu 1590 TL'ye, ilgilenenlere duyurulur!

ERIC GERETS FRANSA'DA LİDER

Eric Gerets'in Marsilya'sı, Lyon'un 7 yıllık şampiyonluk hükümranlığına son verme yolunda çok iddialı. Lyon'un sahasında Monaco ile 2-2 berabere kaldığı haftada Grenoble'yi 4-1 yenerek Eylül ortasından bu yana liderlik koltuğunda oturan rakiplerini aşağı indirdiler. Son 7 haftaya girilirken 1 puan farkla liderler. Dananın kuyruğu sondan 3. haftada kopacak gibi. Veledrome'da Lyon'u konuk edecekler. Eric Gerets'i Galatasaray'ın başında 2005-2006 sezonunun son haftasında yaşadığı heyecan fırtınasının ardından bir yenisi daha bekliyor. Büyüksün Gerets!

ÖZÜR DİLEMELİLER Mİ?

12 Nisan 2009 Pazar

ROBERTO CARLOS & LINCOLN

Bu fotoğrafla ilgili yorumumu Aceto'da yaptım. İki Brezilyalı'nın yaşananları uzaktan izlemeleri biz Türkler açısından çok mu vahim, yoksa ayırmak için bile müdahale etmeyerek aslında aidiyet duygularının kalmadığını mı gösteriyorlar bilemedim. Bunun cevabını sizlerin görüşleri ile ortaya koyabiliriz. Şöyle yapalım daha iyi olur kanımca. Artık pennearabiata ile özdeşleşmiş diyalog kurmacalardan birini yapalım. Bu ikiliyi konuşturarak görüşlerinizi de ortaya koymuş olursunuz bir anlamda.

LINCOLN: ______________________________________
ROBERTO CARLOS: _______________________________


ESKİ DİYALOGLAR

KONKORDATO DERBİSİ

Konkordato: Bir şirketin borçlarını ödeyemeyecek duruma gelerek bunu ilan etmesi üzerine alacaklıların alacaklarının belli bir bölümünden vazgeçerek kalan kısmını belli bir plan dahilinde tahsil etmesi.

Konkordato ilan eden şirket: Galatasaray ve Fenerbahçe

Alacaklı: Sivasspor ve Beşiktaş

Neden ve nasıl konkordato ilan ettiler?

Şampiyonluk yarışının gerisinde kalmamaları için iki takımdan birinin mutlak kazanmak zorunda olduğu bir maçtı. Puan farkının lider Sivasspor ile 9 puana çıkmasının ardından beraberlik en kötü senaryoydu. Ama beraberliğin üstüne 4 kırmızı kart konkordato ilan etmek demekti. Bu iki takım rezil geçen bu sezonun en rezil futbolunu ortaya koyarak Sivasspor ile Beşiktaş'a şunu dediler; "Bizim zaten şampiyon olacak durumumuz yok, elimizden gelen budur, alın şampiyonluk sizden birinin olsun!" Alacaklı Sivasspor ve Beşiktaş, iki takımın da en önemli oyuncularının kırmızı kart görmesiyle (en az 2 maç ceza alacaklardır) alacaklarını önümüzdeki dönemde hafta hafta tahsil edecekler.

Bu iki ezeli rakibin futbolcuları şunu da dediler biz futbolseverlere; "Biz milli takım kampında beraber kalan, aynı odada yatan, aynı masada yemek yiyen, aynı televizyon karşısında oyun oynayan insanlarız; ama yeri gelince birbirimizin anasına da küfrederiz, boğazına da yapışırız, yüzüne yumruk da atarız, biz böyle terbiyesiz insanlarız da aynı zamanda."

Sahadaki futbolu, Ümit Karan'ın Baros'a bile bile pas atmamasını, Lincoln'ün oyuna girmeden önce Bülent Korkmaz'la birbirlerinin yüzüne hiç bakmamalarını, sahaya atılan pet şişeleri, edilen iğrenç küfürleri, Ali Sami Yen'in basın tribününün ne kadar çağ dışı olduğunu, fazla akreditasyon yüzünden tribünde yer bulamayarak merdivenlerde altıma gazete kağıdı koyarak maçı izlemeye çalıştığımı ve bu yüzden sahanın belli bölümlerini göremediğimi falan anlatmayacağım bile. En iyi iki oyuncu Emre Aşık ve Lugano'ydu, onlara verebileceğim yıldız da 10 üzerinden 3 iken ikisinin de kırmızı kart görmesinin ardından 1'e düştü. Maç sonunda yaşanan çirkinlikler herşeyin üzerine sünger çekti. Yakışmadı, bu olayların içine karışan hiçbir futbolcuya yakışmadı. Maçın sonunda yaşananları ortamı durmadan geren ve biran evvel bırakıp gitmeleri için dua ettiğim Aziz ve Adnan Başkan ayağa kalkmış şaşkın gözlerle izliyorlardı. Neden şaşırıyorsunuzki bu çirkinliklerde sizin de rolünüz fazlasıyla var!

Son sözüm; Türk futbolu adına utanç duydum, üzüldüm ama en çok çocuklarını bu maça götürenlere üzüldüm.