Takım Muhabirliği: İstanbul yani ulusal tv ve gazeteler tarafından genelde 3 büyük takımı takip etmesi; futbolcular, teknik adamlar ve yöneticilerle yakın ilişkiler kurup onlarla röportaj yapması, onlardan takımla ilgili bilgi ve haber alması için görevlendirilen medya çalışanı. Spor kanalları açısından bu tanımlamaya bir ekleme daha yaparak, özellikle önemli maçlar öncesi saatler öncesinden stadyum ya da tesis kapısının önünden belli aralıklarla canlı yayın yapan medya çalışanı da diyebiliriz.
Öncelikle muhabirlik bu mesleğin temelidir. Bugünün bir çok spor müdürü de bu işi yaparak kariyerine başlamış, mesleğinin gerektirdiklerini takım peşinde koşarak öğrenmiştir. Takım muhabirleri yıllar yılı birkaç istisna dışında genelde spor müdürleri tarafından tuttuğu takımı takip etmesi için görevlendirilir. Bunun altında yatan sebep tuttuğu takıma daha fazla ilgi göstereceği, o takımla ilgilenmesinin kuruma daha faydalı olacağı düşüncesidir. Mesela bir Beşiktaş muhabirinin rutin işlerinin başında Ümraniye'deki tesislere gidip antrenmanları izlemek, futbolcu, teknik adam ve yöneticilerle iletişim kurmak gelir. Yeri gelince onlarla seyahat eder, yeri gelince takımla saatlerini geçirir, yeri gelince futbolculara manevi destek verecek kadar yakın arkadaşlık kurarlar. Kabul etmek gerekir ki bu birçok taraftarın hayal ettiği işlerin de başında gelir.
Yurtdışında da genelde bu böyledir. Muhabirler belli takımları takip eder, onlarla ilgili haberler yapar, yazılar yazar, görüşler paylaşır. Genelde takip ettikleri takımın dili olurlar.
Tv ve gazetelerin çoğalması, internetin gelişmesi, facebook ve twitter gibi sosyal ağların ortaya çıkmasıyla birlikte takım muhabirleri daha fazla deşifre olmaya başladı. Önceleri muhabirlerle sadece maç günleri stad önünde diyalog kurma fırsatını bulan ve takımla (futbolcu, teknik adam, başkan ya da yönetici) ilgili şikayet ve görüşlerini ileten taraftarlar sosyal medyayla birlikte artık her an medya çalışanlarına ulaşma imkanına erişti. Yine önceleri sadece haftada bir gün üzerine sorumluluk yüklenen, taraftarın dili, gözü, kulağı olması istenen muhabirler artık her gün bu sorumluluğu üzerlerinde taşımak zorunda. Yıllar önce tarafsızlık ilkesinin kulaklarına küpe olması istenen bu medya çalışanları zamanla taraftar olgusunun etkisinde daha fazla kalmaya, böylece bir zamanlar içinde derinliklere atmak zorunda kaldığı sevgi ve tutkusunu artık aleni bir şekilde yaşamaya başladı. Sadece taraftar da değil aslında. Rekabetin artması, gelir pastasının büyümesi, ortamın daha da gerilmesi gibi etkenler sonrası medyayı daha etkin bir şekilde kullanmak isteyen kulüp yöneticileri de muhabirler üzerinde baskı kurmaya başlamış, onları kendi sesleri olarak kullanma yoluna gitmişlerdir. Bunun her gün çalıştığı televizyona ya da gazeteye haber yapmak zorunda olan, özel haber kovalayan muhabirlerin işine yaradığını da kabul etmek gerekir. Yani muhabirler çift taraflı bir etkileşimin ortasında kalmıştır. Yıllar geçtikçe bu durum çeşitli sebeplerle daha da artmıştır.
Twitter'ı biraz daha açmak lazım. Bu sosyal paylaşım sitesi işlerin daha fazla karışmasına yol açtı. Twitter sayesinde taraftarlar, tv ve gazetelerin muhabirlerini takip etmeye başladı. Onlarla her an iletişim kurma şansına sahip oldu. Zamanla çoğu kez yazdıklarından ötürü takip ettiği takım taraftarları tarafından övgü, diğer takım taraftarları tarafından da ağza alınmayacak küfürler duyan bazı muhabirler klavyelerini yeri gelince daha sert kullanmaktan da geri kalmamaya başladı. Böyle davrandıkça takipçi sayılarının her geçen gün daha da arttığını gören bazı muhabirler işi daha da ileri götürüp tanımadıkları insanlarla bu paylaşım sitesinde restleşmeye, kavga etmeye bile başladı. Muhattaplık durumu böylece çok ileri boyutlara taşınmış oldu.
Yazının burasına kadar genel fotoğrafı çekmeye çalıştım. Yazı kesinlikle tüm muhabirleri kapsamamaktadır. Meslektaşlarımı rencide edecek ifadeler kullanmamaya özellikle özen gösterdim. Tanıdığım, iletişim halinde olduğum tüm muhabir arkadaşlarımı çok sever, büyük zorluklar (maddi-manevi) altında yerine getirdikleri görevlerinden ötürü onlara saygı duyarım. Ancak yaklaşık 15 yıldır bu camianın içindeki biri olarak naçizane bazı noktaların altını daha fazla çizmek istiyorum. Özellikle yeni dönem muhabirler tarafından twitter çok tehlikeli bir şekilde kullanılıyor maalesef. Bir üst paragrafta belirttiğim durum beni her geçen gün daha da korkutuyor. Özellikle bu sezon şike unsuru yüzünden gerilen ortamla twitter'ın daha da hayatımıza girmesi paralellik göstermekte. Zira twitter bir çoğumuz için bir saplantı, bir bağımlılık oldu. Ve taraftarlık olgusunun böldüğü kadar sağ ve sol bile bu kadar bölemedi bu halkı. Twitter da kuşkusuz bu duruma tuz biber ekti. Paylaşıldıkça herkes birbirinden daha fazla etkilenmeye, daha çabuk galeyana gelmeye başladı. İnsanlar kutuplaştı.
Bu sezon, bana sadece futbolun bitişini değil özellikle twitter sayesinde insanlığın da bitişini gösterdi. Ama tabii ki herşey bitmiş değil. Her insan ne çok iyidir ne de çok kötüdür. Sadece değişik şartlarda, farklı tutum ve davranışlar sergileyen insan vardır. Bu da bazılarına iyi bazılarına kötü gelir. Özümüzde hepimiz iyi insanlarız. Buna canı gönülden inanıyorum. Yazının sonunu bağlarken bazı takım muhabiri arkadaşlarımdan daha sağduyulu, daha sakin, daha soğukkanlı olmalarını; onlara sosyal paylaşım sitelerini daha ziyade bilgi ve haber vermek için kullanmalarını öneriyorum. Kendilerini takip eden binlerden oluşan fanatik, ateşli bir kitle olduğu gibi, sadece takımlarla ilgili gelişmeleri öğrenmek isteyen insanların olduğunu unutmasınlar. Maalesef bu bölünmüşlüğün bayrağı ellerine tutuşturulmak isteniyor, lütfen buna izin vermesinler.
Sevgi ve saygılarımla..