
17 Ekim 2009 Cumartesi
POLİS MAÇTA BİLE PEŞİNDE

16 Ekim 2009 Cuma
BEN, OKAY KARACAN VE CRISTIANO RONALDO

Yüzünüzde ufak bir tebessüm oluştu mu bilmiyorum ama rüya işte! Bu ne ki?! Lisede namazında niyazında bir arkadaşım vardı Fatih diye. Kulakları çınlasın! Hollandalı futbolcuları çok severdi. Bir sabah gelip, "Gece rüyamda Hollanda-Brezilya maçı öncesi sahanın ortasında tüm Hollandalı futbolculara kelime-i şahadet getirttim" demişti. Bayağı gülüp dalga geçmiştik kendisiyle...
15 Ekim 2009 Perşembe
14 Ekim 2009 Çarşamba
SERIE A'DA REKOR YABANCI

Bu isimlerin birçoğu kendi ülkelerinin milli takımlarında forma giymeyen isimler. İşin ilginç tarafı İtalya futbolcu ihraç eden bir ülke değildir. Mesela şu anki İtalya milli takım kadrosuna baktığınızda Toni(Bayern Münih) ve Rossi(Villarreal) dışında ülke dışında forma giyen oyuncu yok. Hadi Liverpool'da oynayan Dossena ve Aquilani'yi de sayalım. Hem yurtdışında oynayan çok az sayıda futbolcu var hem de ülkede rekor sayıda yabancı futbolcu oynuyor. İtalya Futbolcular Birliği Başkanı Sergio Campana da bu duruma dikkat çekiyor. Campana "Geçmişe dönmek zorundayız. Yabancı futbolcu sayısı kısıtlanmalı. Aksi halde bu durum her geçen yıl futbolumuza daha da zarar verecek" diyor. Ben de geçtiğimiz günlerde yazdığım "Türk Futbolu İçimi Karartıyor" başlıklı yazıda buna değinmiş ve "Yabancı oyuncu sayısı azaltılmalı. 6+2 kuralını getiren ve destekleyenler de bu başarısızlığın arkasındaki en büyük suçlulardır" demiştim. Halen o düşüncemin arkasındayım. Bize de İtalya'da olduğu gibi fazla ama kalitesiz yabancılar geldiği sürece futbolumuz gelişmeyecek. Bu durum sadece alttan yetişen yetenekli gençlerin önünü tıkamaya devam edecek.
101 NUMARALI FUTBOLCU

GANA - BREZİLYA FİNALİ
PENNEARABIATA 1 YAŞINDA
Blog aleminde 1 yılı doldurmuşum da üzerinden 5 gün bile geçmiş. Aslında daha evveliyatı da var. Blogcu da başlamıştım. Onu da sayarsam 13.5 ay olmuş. Gerçi eşimi zamanında dinleyip başlamış olsaydım 3. yılı dolduruyor olurdum heralde. Ancak NTV'nin yoğun temposunda bırakın yazmayı bazen düşünecek vakit bile bulmak zor oluyordu o dönemlerde.
Blog tutmaya başlamamın ardından Bülent Timurlenk ile yapmaya başladığımız "Futbol Blog" daha emekle aşamasındaki futbol bloglarının daha büyük kitleler tarafından duyulması ve ayaklanması için önemli bir adımdı. Sonrasında NTVSpor'un da yüzleri bilinmeyen ama bilinenlerden daha dolu dolu yazan, düşünen, araştıran kitleyi farketmesiyle futbol blog yazarlığı şahlanmaya başladı.
Bugün yüzlerce blog yazarı durmadan okuyor, araştırıyor, yazıyor ve tartışıyor. Bir fikir okyanusunun içinde yüzmeye benzetiyorum ben bunu. Dalgalar bazen yükseliyor ve siz boğulmamak için mücadele ediyorsunuz. Daha fazla araştırıyor, olaylar arasında bağlantılar kurarak daha dolu yazılar yazıyorsunuz. Bazen de fırtına diniyor, dinlenmek için sırt üstü uzanıyorsunuz suya. Çok beğendiğiniz bir yazınızı bir kez daha, bir kez daha okuyup "Vay be gerçekten güzel oldu" demenin hazzını yaşıyorsunuz. Ama biliyorsunuz ki kara halen çok uzakta ve her an yine fırtına çıkabilir, dev dalgalar sizi yutmak için üzerinize daha büyük, daha sert bir şekilde gelebilir. Ayrıca köpek balıkları da var etrafta unutmayın! Bu yüzden bu iş, bu alem daha da oturana, kendinizi kabul ettirene kadar okumaya ve yazmaya devam. Siz de yapmazsanız halimiz harap çünkü.
Bakınız blogger'a geçtikten sonra yazdığım ilk yazının linki aşağıda. Komikmiş. Uruguay-Arjantin maçı öncesi de anlamlı olur belki...
YENİ NESİL AJANLAR
Blog tutmaya başlamamın ardından Bülent Timurlenk ile yapmaya başladığımız "Futbol Blog" daha emekle aşamasındaki futbol bloglarının daha büyük kitleler tarafından duyulması ve ayaklanması için önemli bir adımdı. Sonrasında NTVSpor'un da yüzleri bilinmeyen ama bilinenlerden daha dolu dolu yazan, düşünen, araştıran kitleyi farketmesiyle futbol blog yazarlığı şahlanmaya başladı.
Bugün yüzlerce blog yazarı durmadan okuyor, araştırıyor, yazıyor ve tartışıyor. Bir fikir okyanusunun içinde yüzmeye benzetiyorum ben bunu. Dalgalar bazen yükseliyor ve siz boğulmamak için mücadele ediyorsunuz. Daha fazla araştırıyor, olaylar arasında bağlantılar kurarak daha dolu yazılar yazıyorsunuz. Bazen de fırtına diniyor, dinlenmek için sırt üstü uzanıyorsunuz suya. Çok beğendiğiniz bir yazınızı bir kez daha, bir kez daha okuyup "Vay be gerçekten güzel oldu" demenin hazzını yaşıyorsunuz. Ama biliyorsunuz ki kara halen çok uzakta ve her an yine fırtına çıkabilir, dev dalgalar sizi yutmak için üzerinize daha büyük, daha sert bir şekilde gelebilir. Ayrıca köpek balıkları da var etrafta unutmayın! Bu yüzden bu iş, bu alem daha da oturana, kendinizi kabul ettirene kadar okumaya ve yazmaya devam. Siz de yapmazsanız halimiz harap çünkü.
Bakınız blogger'a geçtikten sonra yazdığım ilk yazının linki aşağıda. Komikmiş. Uruguay-Arjantin maçı öncesi de anlamlı olur belki...
YENİ NESİL AJANLAR
ARDA: BAŞARISIZLIĞIMIZ BAZILARINI MUTLU EDİYOR

Şimdi merak ettiğim bir şey var. Arda ve arkadaşlarının başarısızlıkları kimi mutlu ediyor acaba!!! Mustafa Denizli'nin meşhur benzetmesi "İçimizdeki İrlandalılar" ile paralellik taşıyor gibi geldi bu açıklamalar. Gerçekten var mıdır başarısızlığa sevinen birileri?
Evet var galiba, durun bakayım aklıma geliyor birisi. Geçen sene Euro 2008'de ben de milli takımı takip ediyordum. Çek Cumhuriyeti'ni yenip gruptan çıktığımızda yurtdışında geçirdiğim süre tam 1 ayı bulmuştu. Üstüne üstlük düğünüme de 1 ay kalmıştı. Milli takım attığı son dakika golleriyle yoluna devam ettiği için ben de yurtdışında kalmaya devam ediyordum. Ama nişanlım(O zamanki nişanlım şimdiki eşim) istanbul'da hem beni özlüyor hem de düğün hazırlıklarımız yetişmeyecek diye sürekli endişeleniyor ve benim bir an önce dönmemi dört gözle bekliyordu. İşte, milli takım kazandıkça eşim de aslında özünde seviniyordu ama bir yandan da üzülüyordu. Arda acaba eşimi(!) kastediyor olabilir mi?!! Ya da kim olabilir bu başarısızlığa sevinenler?!
13 Ekim 2009 Salı
ANCELOTTI CHIAMBRETTI NIGHT'TA

Chiambretti Night adlı programda Chelsea'yi çalıştıran Ancelotti'nin, Londra kulübünün eski hocası ve geçen yılki rakibi Mourinho için söylediği birkaç sözden biri. Capello ve Mourinho da bu programa katılmış ve Ancelotti gibi zor(!) anlar yaşamıştı.

F1'DE ŞAMPİYON KİM OLACAK?
Şampiyon kim olacak? Sezonun bitmesine 2 yarış kaldı. Heyecan dorukta. Button mı, Barichello mu, Vettel mi?
by Tayfun Bayburt
DEMİRÖREN: BU TRİBÜNLERİ TEMİZLEYECEĞİZ

LÜLEBURGAZSPOR 24'TE

12 Ekim 2009 Pazartesi
OCAK TRANSFER DÖNEMİ

Bir de Barcelona'nın çocuğu Fabregas var tabii. Xavi'nin deyimiyle Barça DNA'lı Fabregas. Ancak Arsene Wenger'in transfer yapmaması ve ayrılan futbolcular sayesinde bu yıl rekor gelir açıklayan Arsenal'in tuzu kuru. İspanyol futbolcu taraftarın da en sevdiği isim olduğu için takımdan ayrılması istenmiyor. Son Blackburn maçında 1 gol atıp 4 asist yapması da onun vazgeçilmezlerden biri olduğunu ispatladı. Kendisinin de mutlu olduğu söyleniyor ancak Arsenal yönetimi Laporta'nın çek defterinin ne kadar kalın olduğunu henüz görmedi. Gelecek yaz yapılacak seçimlerde başkanlık koltuğuna tekrar oturması için bu transfer Laporta'nın en büyük kozu olacağından Barcelona'nın havasını yine koklatmak istiyorlar Fabregas'a.
Ribery'i de unutmayalım. Barcelona, Real Madrid ve Chelsea'nin sürekli sıkıştırmalarıyla Bayern yönetimi baskı dolu günler geçirmişti. Barcelona için artık Robinho'nun plasesi olur Ribery. Real Madrid bu kadroya bir hücumcu daha eklemeyi düşünür mü bilinmez ama Robinho'nun muhtemel bir Barcelona transferinde ibre büyük ölçüde M.City'e döner.
RONALDO, RAUL VE BENZEMA
Ronaldo 3 ya da 4 hafta sahalardan uzak kalacak. Macaristan maçında bir kez daha sakatlandı. Sakat olduğu için Sevilla maçında oynamamış ve Real Madrid kaybetmişti. Eğer 3 hafta oynamazsa ligde Valladolid, Getafe ve Sporting Gijon, şampiyonlar liginde Milan maçlarını kaçıracak. 4 haftayı bulursa bu kez Madrid derbisinde Atletico Madrid maçını kaçırma ihtimali de var. Real Madrid basını da şimdi kendini milli takımı adına riske attığı için tepki gösteriyor. Boşuna kızmasınlar çocuğa, bu sakatlığın arkasında büyü var diyorum.
11 Ekim 2009 Pazar
FUTBOLDAKİ ARILAR

TÜRK FUTBOLU İÇİMİ KARARTIYOR
Başlık duygularımın yoğunluğunu tam olarak yansıtmıyor aslında. Daha ağırını kullanacaktım ama yapamadım. Türkiye 2010 Dünya Kupası'nda olmayacak. Varsın olmasın o kadar da önemli değil açıkçası. Ama zaten büyük bir kaosun içinde olan Türk futbolu adına maddi manevi büyük bir kayıp demek bu. Futbol Federasyonu'nun sırtında taşımayı başaramadığı mevcut yükün üzerine büyük bir ağırlığın daha konması demek. Ligin kalitesiz oluşuna, Ankaraspor konusuna, tribünlerdeki olaylara, genç yeteneklerin kendilerini geliştirmelerine ve göstermelerine olanak sağlamayan sistemimize bir de milli takım teknik direktörlüğü meselesi eklendi; federasyonun başı uzun süre ağrıyacak gibi. Fatih Terim'in yerine kimi getirecekler? Terim döneminde çok yıpratılan o koltuğa Türkiye'den kim oturmak ister? İstese bile çapı yeter mi? Sanmıyorum. Büyük ihtimalle yurtdışından bir isimle anlaşılacak. Mevcut koşullar altında da en isabetli karar bu olur. Getirilecek kişi de uzun vadeli düşünebilecek, o koltuğa kendini adayabilecek biri olmalı.
Fatih Terim'in 2. dönemi de kapanıyor. Kendini başarısız olarak kabul ettiğini söylüyor. Evet başarısızdır. Fatih Terim'in en çok eleştirilen yanı, zaten son zamanlarda birçok insanın nefterini kazanmasının arkasında yatan sebep de olan, agresif tutum ve davranışlarıdır. O önemli koltuğu bu açıdan tartışılır kıldığı için gitmelidir belki de. Ama bunu sadece onun başarısızlığı olarak değerlendirmemek gerekir. 6+2 kuralını getiren ve destekleyenler de bu başarızlığın arkasındaki en büyük suçlulardır. Milli takımın ilk 11'ini yıllar yılı genelde 4 büyük takımın futbolcularının oluşturduğunu düşünürseniz, Fatih Terim'in bu takımlarda direkt oynayabilen sadece 20 futbolcu arasından seçim yapmak zorunda kaldığını da görmüş olursunuz. Mesela, geçen sezon şampiyonluğa oynayan Sivasspor'dan hangi futbolcuyu alıp sahaya sürebilirsiniz? Yani iş öyle 70 milyonluk ülkeden 11 tane futbolcu seçemiyoruz gibi saçma sapan, yavan, altında hiçbir düşünce derinliği barındırmayan laflardan ibaret değil. Türk futbolunun içinde bulunduğu durumu ayrıntılı olarak düşündüğümde açıkçası midem bulanıyor. Ne yapılabilir, nasıl düzlüğe çıkılabilir diye kafa patlatıyorum. Büyük bir futbol kongresi yapılmalı belki de. Güzel oyunun aktörleri, kapalı kapılar ardından Türk futbolunun sorunları ve çözüm yolları başlığı altından günlerce tartışmalı, devlet destekli uygulanacak radikal kararlar almalı. Yoksa halimiz harap!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)