komedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
komedi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Temmuz 2010 Çarşamba

İSPANYA SIRA GECESİYLE EĞLENDİ



Heja Dindar'ın katkılarıyla...

26 Mayıs 2010 Çarşamba

BEDAVA PİZZA

İşte Güney Afrika'da yaşayan uyanık bir İtalyan. Cape Town'daki Bacini adlı pizzacının sahibi Raimondo Nadoli. Bu İtalyan arkadaş, Güney Afrika'nın dünya kupasını kazanması halinde ömür boyu pizza vaadinde bulunuyor. Herkese değil herhalde değil mi diye sorabilirsiniz! Tabii ki herkese değil. Bu tekliften yararlanmak için Güney Afrika ve İtalya'nın oynadığı maçlar sırasında bu pizzacıya gidip pizza yemek gerekiyormuş. Nadoli yine maçlar sırasında dükkanında olanlara Güney Afrika ve İtalya'nın attığı her gol için bedava Peroni birası sözü veriyor.

Pizzayı bilmem ama ben bu teklifi yemedim Nadoli! Sen de ben de biliyoruz ki Güney Afrika kupayı kazanamaz, sen de maçlar sırasında sattığın pizzaların parasını sayarsın! He eğer kazanırlarsa da benden sana ömür boyu pennearabiata! Sözüm söz!

Not: Varol biz de gidip tavuk mu satsak ne?!

29 Ocak 2010 Cuma

3D VE ANCELOTTI

İngiltere'de 3D yayınları başladığında Ancelotti saha kenarında böyle gözükecekmiş.

9 Kasım 2009 Pazartesi

TRİBÜNDE DİŞ FIRÇALANIR MI?

Futbol sahaları iyiden iyiye komedi sahnesine dönmeye başladı. Takım arkadaşının orasını burasını sıkanlar mı istersiniz, maçın ortasında sahaya anadan doğma dalanlar mı? Bunların hepsine dünyanın değişik statlarında zaman zaman rastlamışızdır. Ama haftasonunda Stamford Bridge'de olanı ilk kez görüyoruz. Chelsea'de Kalou M.United maçının sonlarına doğru oyuna girmeye hazırlanıyor. Sıradan bir futbol seyircisi bile o sırada yönetmenin oyuna giren futbolcuyu göstereceğini bir şekilde bilir. Tıpkı kırmızı çember içinde dişlerini fırçalayan arkadaş gibi. Durumu fırsat bilip ya toplumsal mesaj veriyor hani sağlıklı dişler için günde 3 kez dişlerinizi fırçalayınız falan diyor ya da bildiğiniz kaçık işte adam. Güneş gözlüğü de işin cabası. Benim anlamadığım nokta acaba diş macununu yanında mı taşıyor ve ağzını suyla çalkalama ihtiyacı duymuyor mu? Var mı daha yaratıcı fikri olan?

5 Kasım 2009 Perşembe

TÜRK RAP'İNİN YENİ YÜZÜ

13 Ekim 2009 Salı

DEMİRÖREN: BU TRİBÜNLERİ TEMİZLEYECEĞİZ

Not: Kimse alınmasın! Kimseyi rencide etmek gibi bir düşüncemiz yok. İngiliz gazetesi Guardian'da hergün buna benzer resimler yayınlanıyor. Biz de Başkan Demirören'in bugünkü açıklamalarının ardından ufak bir şaka yapalım dedik. Başkan'ın mizah gücünün bu şakamızı kaldıracağına inanıyoruz. Aşağıdaki de orijinali...

8 Ekim 2009 Perşembe

THIERRY HENRY SEN RAHATSIZ MISIN?



Diyalog, UEFA Kupası Finali'ne çıkılırken Parken Stadı'nın koridorunda yaşanıyor. Arif Erdem sana çok büyüksün(!) diyorum başka da birşey demiyorum! Henry, senin karizman da bir anda çizildi gözümde. Arif'in daha ne hikayeleri var. Yerlere yatarsınız. Arif'in 24'e verdiği röportajın tamamını cumartesi günü saat 12:15'te "Güzel Oyun"da izleyebilirsiniz...

Not: Yurtdışında yaşayıp 24'ü izleyemeyenler buradan canlı yayına tıklayarak izleyebilir.

28 Eylül 2009 Pazartesi

BİR ZAMANLAR BÜLENT UYGUN


İzlenirken dikkat edilmesi gereken noktalar;

''... koduk Bülent Başkaaaan'' şeklinde nidalarla gelen adam.
- Muhabirin hareketleri
- Bülent Uygun'un kızının garip bakışları
- Bülent uygun'un headbang'i
- Arkadan gelen siyah mont, kırmızı bereli 2. adamın videoya giriş anı
- Gri ceketli adamın Bülent Uygun karşısında secdeye yatması.
- Topluluğun arasına girmeye çalışan güvenlik görevlisinin girdaba kapılması (ki en komik andır bence)
- Topluluğun Bülent uygun'u alıp, sonsuzluğa doğru yol alması
- Ve Bülent Uygun'un kızının Neil Armstrong edasıyla yürüyüp, olayları şaşkınlıkla izlemesi

23 Eylül 2009 Çarşamba

HAKEMLER DE ÇOK OLUYOR ARTIK!


Görenleri şaşkına çeviren olay Katar’da yaşandı. Katar Ligi'nde oynanan Al Gharrafa-Al Khor maçında her şey normal bir şekilde devam ediyordu. İki takım üç puan için elinden geleni yapıyor, hakem adil bir maç yönetiyordu. Buraya kadar olağan bir maç gibi devam eden karşılaşmaya hakem damgasını vurdu. Bir korner pozisyonu sırasında maçın orta hakemi sahanın orta yerine tuvalet ihtiyacını giderdi. Futbolcu ve taraftarların şaşkın bakışları arasında gayet sakin bir şekilde tuvaletini yapan hakem maçı yönetmeye de devam etti. Bir dahaki maça altını bezleyip çıkacakmış!

Kaynak: İHA

18 Eylül 2009 Cuma

AYAKKABI MESAJI

NFL takımlarından Houstan Texans'ın cornerback'i Dunta Robinson'ın pazar günkü maçta kulübün GM (General Manager)'si Rick Smith'e ayakkabıları aracılığıyla gönderdiği mesaj; "Pay me Rick" yani "Bana ödeme yap Rick". Houston kulübü Robinson ile offseason'da uzun süreli bir sözleşme imzalamak istemiş ama başarılı olamamıştı. Bunun üzerine de oyuncuyla ilgili NFL'de uygulanan "franchise tag" denilen yönteme başvurulmuştu. Bu, kulübe oyuncuyu belli bir süreden sonra kayıtsız şartsız serbest bırakmak için başvuru yapma hakkı tanıyor. Ancak oyuncuyu bu yöntemle 1 yıl daha kulübe bağlamış oluyorsunuz ki her sezon her takımın bunu yapmak için sadece 1 hakkı var. Bu gelişme üzerine de Robinson ile 1 yıl için sezon başlamadan sadece 1 hafta önce sözleşme imzaladılar. Robinson'ın 1 yıl için alacağı rakam ise 9.957.000 dolar. Oyuncu ayakkabılarındaki mesajla heralde bu ödemenin yapılmasını istiyor. Robinson'a kulüp tarafından bu davranışı yüzünden 25.000 dolar ceza kesildi. Cezasını ödedikten sonra da Rick Smith'in aşağıdaki ayakkabılarla gezmesi bekleniyormuş.

I just did Dunta = Ödemeni yaptım Dunta

Bizde de olabilir mi acaba böyle mesajlar diye düşünmekten alamıyor insan kendini. Ne bilim mesela geçen sezon Lincoln şöyle bir mesajla çıkabilirdi; "Beni adam et Adnan" ya da Adnan Polat'tan "Sen adam olamazsın Lincoln" vs gibi...

27 Ağustos 2009 Perşembe

SHAQ'IN PEMBE MAYOSU

Shaq'ın ABC'deki yeni programını çoğunuz duymuşsunuzdur, "Shaq Vs." Shaq her programında sporda kendi dallarında en iyilerle karşı karşıya geliyor. Yani Michael Phelps'e karşı yüzücek, Serena Williams'a karşı tenis oynayacak falan filan.. Shaq geçtiğimiz gün ABD'nin plaj voleybolunda olimpiyat şampiyonu bayan çifti Misty May-Treanor ve Kerri Walsh ikilisi ile karşı karşıya geldi. Shaq'ın maçtaki eşi ise yine olimpiyat altın madalyalı Todd Rogers'dı. Shaq kendine o kadar çok güveniyordu ki maç öncesi ortaya harika bir iddia atmıştı. "Eğer kaybedersem" demişti Shaq "2 mil boyunca plajda pembe bir mayoyla dolaşacağım."
Ne mi oldu? Kaybetti. :)



Amerika'daki yorumlarda "İyi ki Earl Boykins'in mayosunu giyerim iddiasında bulunmadı" diyorlar. Bakınız...

18 Ağustos 2009 Salı

BOLT: HER TÜRLÜ PİSTİN ADAMI

Dün 24'te yayınlanan Takım Oyunu'nda Bilgin Gökberk anlatıyordu Okay Karacan'a. Bilgin ağabey "Bu Jamaikalılar nasıl insanlar, içlerinden sürekli müzisyen ve atlet çıkıyor, başka da birşey çıkmıyor" demişti. Onu haklı çıkaran fotoğraflar geçti elime. Bizim rekortmen Bolt sporla müziği birleştirmiş, Jamaikalılar'ın partisinde tam anlamıyla tozutmuş. Bolt önce Gay'in ardından da partideki kızların ifadelerini almış. Daha fazlasını göstermeye terbiyem yetmedi, isteyen buradan bakabilir.

14 Ağustos 2009 Cuma

KORKUNUN E-CELL'E FAYDASI YOK

13 Ağustos 2009 Perşembe

MEDVEDEV & PUTIN

Biri Rusya'nın Devlet Başkanı diğeri de Başbakanı. Mekan, Karadeniz sahilinde yer alan Sochi adlı tatil kasabasındaki bir kafe. Masada ise bira, kahve, kola ve kuruyemiş var. İzledikleri ise Rusya-Arjantin maçı. Muhabbet ise arka masadaki iki sarışın. Yabancı gelmiyor bu olgular!

4 Temmuz 2009 Cumartesi

YOLUNU ŞAŞIRAN BİSİKLETÇİ

Denis Menchov yanlışlıkla etabından sapınca kendini alışveriş merkezinde bulmuş :)

25 Haziran 2009 Perşembe

FABIO CA(O)PELLO BAKLAVACI AÇMIŞ

Eski bir fotoğraf galiba ama ben ilk kez görüyorum. Sağolsun Mustafa Kemal Taştan arkadaşımız yolladı. Görünce tabii otomatikman bir kahkaha benden. Dükkanın sahibi heralde Fabio Capello hayranı. Artık bu hayranlık Real Madrid'den mi, Milan'dan mı, Juventus'tan mı geliyor bilinmez. Ama yarın öbür gün yolu, hangi şehirse artık, buralara düşer, görür de telif falan ister diye Capello'yu da Copello yapmış. Yurdum insanı işte, zeka küplerim benim. Varol Döken sen tavukçuya yanlış isim vermişsin, Roberto Carlo(a)s olsaydı bak nasıl satılıyordu tavuklar :)

NİHAT VE YILDIRIM DEMİRÖREN ARASINDAKİ TELEFON KONUŞMASI *

Mehmet Topuz'u Fenerbahçe'ye, Gökhan Zan'ı Galatasaray'a kaptıran Beşiktaş'ın Başkanı Yıldırım Demirören, şampiyonlar liginde mücadele edecek takıma henüz camiayı heyecanlandıracak bir transfer yapamadığı için baskı altına girmiştir. Bunalan Demirören daha önce ikna edemediği Nihat Kahveci'nin geceyarısında Villarreal'deki evini arar. Uykudan uyanan Nihat telefonu açar.

Yıldırım Demirören: Aloo Nihat, Alooo sen misin?
Nihat Kahveci: Aloooo!
Y.D.: Nihat benim oğlum Yıldırım.
N.K.: Alooo!
Y.D.: Oğlum benim diyorum Yıldırım. Duymuyor musun?
N.K.: Alooo!
Y.D.: Hay ben senin kulağını ....! Benim oğlum benim, Yıldırım yawww.
N.K.: Yaa Aziz Başkan'ım geceyarısı oldu, söyledim ya size istemiyorum Fenerbahçe'ye gelmeyi. Bu saatte de aranmaz ki! Neden bırakmıyosunuz peşimi?
Y.D.: Lan olum. Ne Aziz Yıldırım'ı ya, Yıldırım Demirören ben.
N.K.: Ih-ıhh, yaw Başkan'ım kusura bakmayın Yıldırım deyince benim de aklım hemen Aziz Başkan'a gitti.
Y.D.: Ne o hayrola! İstiyor mu hala seni? Peşinde demek ki hala!
N.K.: İstiyor tabii her gün arıyor neredeyse.
Y.D.: (İç ses başlar) Vay be Aziz! Yetmedi mi? Mehmet Topuz'u aldın, onu bunu aldın yetmedi mi? Bu ne hırs be kardeşim! (İç ses biter)
N.K.: Başkan'ım orda mısınız?
Y.D.: Eee şey, burdayım burdayım. Bak ne diycem Nihat? Sakın hemen hayır deme. Bak biraz düşün tamam mı?
N.K.: Başkan'ım siz de mi yahu? Yine mi transfer?
Y.D.: Ulan ne diye arıycam bu saatte seni? Yemek yapıyodum soğanım yokmuş sen de var mı diye sormak için mi arıycaktım.
N.K.: Pardon anlamadım Başkan'ım, dalga mı geçiyorsunuz benimle?
Y.D.: Ih-ıhh. Yok be Nihatcım, şaka yapıyorum, öyle bir an kaybetmişim kendimi. Bak Nihat'ım, golcüm benim. Öz Beşiktaş'lım.
N.K.: Söyleyin Başkan'ım dinliyorum. Hemen sadete gelirseniz sevinirim. Hanım uyanmasın oyar valla beni.
Y.D.: Bak yiğidim. Günler geçiyor. İki kupa kazandık, şampiyonlar ligine gidiyoruz. Ama ortada transfer yok. Bildiğin gibi değil, çok geliyorlar üzerime.
N.K.: Anlıyorum başkan'ım!
Y.D.: Ne bu yahu?! Mustafa hocayı ayrı ikna et, uğraş günlerce. Mehmet Topuz önce Beşiktaşlıyım desin, formayla pozlar versin, 1 hafta sonra Fener'e gitsin. Sonra bizim Kenan, Kenan Öner'e ne demeli! Sen git Gökhan'ın sözleşmesini uzatmayı unut. Olacak iş mi. O'nu da bonservissiz Adnan kaptı mı!
N.K.: Hı hı...
Y.D.: Dinliyorsun di mi Nihat?
N.K.: Evet evet burdayım Başkan'ım.
Y.D.: Herkes üzerime geliyor Nihat. Bak elim ayağım titremeye başladı yine. Dokunsan ağlıycam şimdi.
N.K.: Başkan'ım yapmayın etmeyin. Kendinizi bu kadar yıpratmayın n'olur, üzülüyorum ben de.
Y.D.: Üzülme Nihat, üzülme. Bak Nihat'ım, ilacım sensin. Biliyorum eşin alıştı oralara. Bir hayat kurdunuz. Dönmek istemiyor buralara. Ama sana ihtiyacım var. Bak söz burda da krallar gibi yaşatıcam sizi. İkna et Pınar'ı, kandır da dön tekrar n'olurrrrrrr!
N.K.: Başkan'ım bir saniye.
Bu sırada Nihat'ın eşi Pınar Kahveci uyanır ve sorar;
P.K.: Nihat kimle konuşuyosun gecenin bu vakti?
N.K.: (Ahizeyi eliyle kapatır ve eşine cevap verir) Yıldırım yawww!
P.K.: Hangisi, Aziz mi?
N.K.: Yok yok Beşiktaş Başkanı.
P.K.: Hay Allah'ım ya. Sen dönmiycem demedin mi bu adama? Ne diye rahatsız ediyor hala bu saatte?
N.K.: Pınarcım dur sinirlenme hemen. Gerçekten çok zor durumda kalmış. Belli ki çok sıkışmış, beni de uzun zamandır istiyor biliyosun. Gel dönelim hadi he. Özlemedin mi memleketi, İstanbul'u?
P.K.: Özlemez olur muyum, özledim tabii. Ama burda da iyiydik ya!
N.K.: Gel tamam diyelim. Bak krallar gibi yaşatcam sizi diyo.
P.K.: Tüp geçit bitmiş mi sen onu sor.
N.K.: Yok yok bitmemiş ama az kalmış. Amaaaa...
P.K.: Amaa neee?
N.K.: 2. köprü de çalışma varmış. 40 gün sürecekmiş. 2-3 saat sürüyormuş köprüyü geçmek.
P.K.: Hımmmm. İyi peki, tamam de. Bak sen de istiyosun zaten Beşiktaş'a dönmeyi. Bu yüzden kabul ediyorum. Ama ben 40 gün sonra gelirim söyliyim peşin peşin. 2. köprüdeki çalışma bitmeden adımımı atmam.
N.K.: Yaşa be karıcığım, mucuksssss
Bu sırada Yıldırım Demirören telefonun diğer ucunda heyecanla beklemekte, bir yandan da tırnaklarını yemektedir.
N.K.: Alooo Başkan'ım.
Y.D.: Burdayım Nihat. N'oldu haberler iyi mi?
N.K.: İyi iyi Başkan'ım. Tamamdır Pınar da ikna oldu. Geliyoruz.
Yıldırım Demirören sevinçten havaya uçar ve gecenin bir yarısı göbek atmaya başlar.
Y.D.: Oooooooo mastika mastika, ooooooooo sigarası malbora
N.K.: Aloo alooo Başkan'ım, iyi misiniz?
Y.D.: İyiyim iyiyim Nihat'ım. Ben iyi olmıyım da kim olsun. (İç ses başlar) Ohh be Aziz sen görürsün şimdi. Yarın tüm basın Nihat Beşiktaş'ta diye yazsın da göreyim seni. (İç ses biter) Tamam Nihat'ım öpüyorum seni gözlerinden, Pınar'a çok selamlar. Bak veriyorum haberi basına tamam mı? Caymayasın!
N.K.: Tamam Başkan'ım, sözüm söz. Geliyoruz dedik işte!
Y.D.: Ok. Öptüm görüşürüz. Noches buenas**.
N.K.: Haahaahh Noches buenas Başkan'ım.

*Tamamiyle hayal ürünüdür.
** Noches buenas: İyi geceler.
Şaka bir yana Nihat hayırlı olsun Beşiktaş'a. Sağlıklı bir Nihat her türlü iş yapar Beşiktaş'ta.

5 Haziran 2009 Cuma

RIJKAARD GS'Yİ AVRUPA ŞAMPİYONU YAPARSA :)

Teşekkürler Rabish1905, eline sağlık çok güzel olmuş :)

3 Haziran 2009 Çarşamba

KAKA İLE GALLIANI TELEFONDA KONUŞUR

Milan Asbaşkanı Adriano Galliani dün Madrid'te Florentino Perez ile yaptığı görüşmenin ardından 65 milyon euro karşılığında Kaka'yı vermeyi kabul etmiştir. Taraflar anlaştıktan sonra sıra Kaka'nın ikna edilmesine gelmiştir. Dün öğle saatlerinde İtalyan basınına Milan'da mutlu olduğunu ve kesinlikle ayrılmayı düşünmediğini söyleyen Kaka'yı ikna etme görevi de Galliani'ye düşmüştür. Ancak bu o kadar da kolay değildir. Bay Galliani'yi Kaka'yla zorlu bir telefon görüşmesi beklemektedir. Ve dün akşam saatlerinde Galliani, Kaka'yı cepten arar...
Kaka: Alooo!
Galliani: Kaka merhaba benim Galliani. Nasılsın evladım iyi misin?
Kaka: İyiyim, sağolun!
Galliani: Seni niçin aradığımı biliyor musun?
Kaka: Eeeıııı! Şeyyy! Milan'da kalmak istediğim, bu takımı sevdiğimi söylediğim için heralde benimle gurur duyduğunuzu ve hep yanınızda görmek istediğinizi söyleyeceksiniz sanırım.
Galliani: Hayır bilemedin oğlum. Aslında tam tersi.
Kaka: Hayırrrrrrr! Gitmemi istemeyin lütfen. Ben burada kalmak istiyorum lütfeeeennnnn!
Galliani: Kakacım, bak evladım, bunu anlamalısın. Lütfen işleri zorlaştırma. Bize bir ton para teklif ediyorlar. Çok para çok bildiğin gibi değil. Gideceksin ve gitmek de hoşuna gidecek.
Kaka: Hayıııırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr!
Galliani: Bak Kaka, rezillik çıkarayım deme. Hem sen değil miydin daha önceden Real Madrid'i ne kadar çok sevdiğini söyleyen?
Kaka: Ama ben Milan'ı daha çok seviyorum. Lütfen gitmeme izin vermeyin Bay Galliani, size yalvarıyorum. .okunuzu yiyim abi. Söz veriyorum abi, daha çok gol atıcam, asist yapıcam, kupalar kazandırıcam vallahi söz. Hatta herkese Bay Berlusconi'nin henüz 29 yaşında olduğunu söyliycem.
Galliani: Lan kes tantanayı tamam. Ne zırlak adammışsın be! Git topunu oyna işte. Sana da çok para verecekler. Tamam mı? Tartışma bitmiştir. Uzatma al karını çocuğunu git mutlu ol.
Kaka: One minute Bay Galliani, one minute.
Galliani: Ne var lan ne oldu yine?
Kaka: Daha da Milan'a gelmem.
Galliani: Gelme aman gelme, yapışıyosun gitmiyosun sonra zaten. Git biraz da Perez'e yapış.
Kaka: Ayrıca Terry Savalas'a benziyosun. Ohhh beee söyledim rahatladım bunu da gider ayak, yoksa içimde kalacaktı.
Galliani: Bak kırıcı oluyosun ama!
Kaka: Byeeeeeeeeeeeeeeeeeeee!



KAKA REAL MADRID'DE
Dirtytackle

22 Mayıs 2009 Cuma

HER TÜRK KARABORSACI (MI) DOĞAR?!

Öncelikle karaborsa(blackmarket) olayının dünyanın her yerinde var olduğunu, birçok insan için önemli bir gelir kapısı olduğunu, bu piyasanın içinde karaborcasılar kadar resmi bilet satıcılarının da bulunduğunu belirtelim. Tabii ki herkesi bunun içine katmıyorum. İşsiz kesim ile okuyan ve kendine cep harçlığı yapmak isteyen ya da sadece sahip olduğu birşeyi ödediğinden fazlasına satmanın verdiği hazzı yaşamak isteyenlerin başvurduğu bir yoldur karaborsacılık. Geçen yaz Euro 2008 sırasında İsviçre'de buna fazlasıyla şahit oldum. Ellerindeki kartona "I need a ticket - Bir bilete ihtiyacım var" yazan kişilerin yanına gittiğimde bir anda bilete değil aslında paraya ihtiyaçları olduğunu anlamıştım.
Neyse gelelim yukarıdaki iki kafadara. Bu arkadaşlar üniversite öğrencisi. Ailelerinden uzak İstanbul'da okumaya, varolmaya çalışan iki arkadaş. Fotoğrafta sağ tarafta bulunan zat-ı muhteremin adı Kemal. Kemal'e babası tarafından bizim açımızdan tarihi olan bu finale canlı tanıklık etmesi için iki bilet satın alınmış. Kemal de kankası, benim bloga da sık sık yorum yapan itdurmaz lakaplı Mustafa'yı alıp stadın yolunu tutmuş. İkiliye göre, final iki kıytırık takım tarafından oynanacakmış, bu yüzden izlemeye gerek yokmuş, ellerindeki 75'er euro'luk iki bileti iyi bir fiyata okutmaları onlar için daha sağlıklı olacakmış. Bu anlamda Kalamış ve Kadıköy diyarlarında harıl harıl Ukraynalı ve Almanlar'ın etrafında dolaşmaya başlamışlar. Ancak 2-3 saat boyunca yanaştıkları taraftarlardan her seferinde olumsuz yanıt almışlar. Maçın başlamasına 3 saat kala bakmışlar ki bu iş olmuyor en iyisi bari biz girelim de maçı izleyelim demişler. Kemal iki bileti kotunun arka cebine koymuş ve ikili stada doğru yürümeye başlamış. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından olan olmuş. Kemal elini arka cebine doğru atmış ama o da ne?! Biletler yok. Geçtikleri yolları fellik fellik aramaya başlamışlar ama yer yarılmış biletler sanki içine girmiş! İki kafadarı almış mı bir panik?! Doğruca Kadıköy'e inip polislere ellerinde tuttukları kayıp eşya tutanağını tutturmuşlar. Kemal'in yanında biletlerin faturası da varmış. Faturanın üzerindeki barkod ve tutanakla heyecanlı bir şekilde stadın yolunu tutmuşlar. Bu sayede biletlerinin kaybolduğunu ispatlayabilecekler ve stada girebileceklerini düşünmüşler. Stada vardıklarında görevlilere dertlerini anlatmışlar. Ancak ikiliyi yeni bir şok bekliyormuş. Görevli bilgisayardan barkodları kontrol ettiğinde, iki biletli kişinin stada çoktaaaan girdiğini görmüş. Bizimkiler "Ama o biletler bizim, tribüne bizim girmemiz gerekiyor" diye dert yansa da görevli "Koskoca tribün, maçın başlamasına daha 2 saat var. Biletler numaralı olsa da belki yerine oturmamışlardır, şimdi biz nerden bulalım onları" diyerek taleplerine olumsuz yanıt vermiş. İki sözümona karaborsacı yalvarıp yakarsalar da adam nuh demiş peygamber dememiş. Artık biletleri birilerine kaptırdılar mı yoksa ceplerinden düşürdüler mi, işin o tarafı bilinmiyor. Bildiğim tek şey ikisinin de maçı tv'den izlediği...
Kemal ve Mustafa bu yaşadıklarını ben canlı yayın arabalarının olduğu yerdeyken yanıma gelip anlattılar. Çok güldüm. "Reziller" dedim. :) Sizin neyinize karaborsacılık? Ne işiniz var, girip paşa paşa maçınızı izlesenize. Ama bu bizim iki kafadar gibiler olmasa heralde "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" gibi anlamlı sözlerin değeri anlaşılmazdı. Herşey bir yana Mustafa ve Kemal isimlerinin yanyana gelip böyle bir olayın içinde geçmesine de ayrıca çok üzüldüğümü belirtmeliyim. Ne dersiniz?