15 Mayıs 2009 Cuma
ÖNEMLİ DUYURU
Arkadaşlar bana bundan sonra e-maillerinizi aliokanci@hotmail.com adresinden ulaştırın lütfen.
14 Mayıs 2009 Perşembe
ERIC GERETS & İYİ BİR BİRA
Marsilya son 3 haftaya Bordeaux ile aynı puanda zirvede giriyor. Pazar günü Fransa'da dananın kuyruğu kopacak. Marsilya Veledrome'da Lyon'u ağırlayacak. Son 7 yılın şampiyonunu yenerek çok hızlı bir şekilde girdikleri bu virajı bakalım kaza yapmadan dönebilecekler mi? Dün Nice deplasmanında alınan galibiyet sonrası Gerets "Bu anın zevkini yaşamak lazım. Şimdi iyi bir biranın tadını çıkarabiliriz." dedi. Bir Efes iyi gider Eric ağabey...
PARKEN - ALİ SAMİ YEN / DORTMUND - MENDIZORROZA
Fotoğraftaki tarihlerden biri Galatasaray'ın UEFA kupasının kazandığı yılın ertesini işaret ediyor. Dortmund'da oynanan finalde Alaves ile Liverpool inanılmaz bir mücadele ortaya koymuşlardı. Alavez 4 kez geriye düşmüş, 88. dakikada bulduğu golle maçı 4-4'e getirmiş ve uzatmalara taşımıştı. Ancak uzatma dakikalarında Delfi Geli'nin kendi kalesine attığı gol, Liverpool'un 5. ve son kez bu dramatik finalde öne geçtiği anlamına geliyordu. Galatasaray dramatik bir şekilde penaltılarla bir İngiliz devini elerken, Alaves ise altın golle yine dramatik bir şekilde bir İngiliz devine eleniyordu. Galatasaray tarihindeki en büyük başarıya ulaşırken, Alaves tarihindeki en büyük başarının ucundan dönüyordu. Bu sonuç onlar için belki de bir çöküşün başlangıcı demekti.
Alaves son 6 sezonun 5'ini 2. ligde geçirdi. Bugünlerde de 2.ligde kalma mücadelesi veriyorlar. Ve Dortmund'daki finalden tam 8 yıl sonra yine önemli bir maça çıkacaklar. Bu cumartesi adını en çok sevdiğim statların başında gelen Mendizorroza'da Eibar'ı konuk edecekler. Borç batağında yüzen takımın taraftarlar stat çevresindeki duvarlara yazılar yazıyor. "87 yıllık bu hayat iyi bir final performansı hakediyor. Bu sezon küme düşmeyeceğiz" diyorlar.
Galatasaray ve Alaves. Bir tarafta kazanan(!), diğer tarafta kaybeden. İkisi de borç batağında yüzüyor. Çünkü ikisi de Uefa kupası finali oynamalarının ardından çok kötü yönetildiler. Aralarındaki en önemli fark; biri Türkiye gibi 2. sınıf bir ligin büyük takımlarından, diğeri ise İspanya gibi 1. sınıf bir ligin orta sıra takımlarından olması. Bu yüzden Galatasaray tutunmayı başarıp halen zirveye oynayabilirken, Alaves ise tutunamayıp 3. lige düşmemek için mücadele ediyor.
Alaves son 6 sezonun 5'ini 2. ligde geçirdi. Bugünlerde de 2.ligde kalma mücadelesi veriyorlar. Ve Dortmund'daki finalden tam 8 yıl sonra yine önemli bir maça çıkacaklar. Bu cumartesi adını en çok sevdiğim statların başında gelen Mendizorroza'da Eibar'ı konuk edecekler. Borç batağında yüzen takımın taraftarlar stat çevresindeki duvarlara yazılar yazıyor. "87 yıllık bu hayat iyi bir final performansı hakediyor. Bu sezon küme düşmeyeceğiz" diyorlar.
Galatasaray ve Alaves. Bir tarafta kazanan(!), diğer tarafta kaybeden. İkisi de borç batağında yüzüyor. Çünkü ikisi de Uefa kupası finali oynamalarının ardından çok kötü yönetildiler. Aralarındaki en önemli fark; biri Türkiye gibi 2. sınıf bir ligin büyük takımlarından, diğeri ise İspanya gibi 1. sınıf bir ligin orta sıra takımlarından olması. Bu yüzden Galatasaray tutunmayı başarıp halen zirveye oynayabilirken, Alaves ise tutunamayıp 3. lige düşmemek için mücadele ediyor.
İLK BİLEN SİZ OLUN: FLORENTINO PEREZ "ADAYIM"
Florentino Perez bundan 1172 gün önce 27 Şubat 2006'da, saat 21: 35'da Real Madrid'deki başkanlık görevinden istifa ettiğini açıklamıştı. Az önceyse Madrid'deki Ritz Hotel'in Real salonunda düzenlediği basın toplantısıyla önümüzdeki ay yapılacak başkanlık seçimlerinde tekrar aday olduğunu açıkladı. Real Madrid için bu tarihi an'a İspanya, İtalya, Fransa, İngiltere, Portekiz, Kolombiya, Şili, Japonya, Katar, Çin, Türkiye ve diğer ülkelerden 200'i aşkın basın mensubu katıldı. Türkiye'den kim mi katılıyor? Ben ve Mehmet Çiftçi. :)
Sabah saatlerinde Madrid'e indim ve hemen otelin yolunu tuttum. Salona girmemden kısa bir süre Perez girdi içeri. Heyecanlı gözüküyordu Başkan. 9 yıl önce ilk kez o koltuğa oturduğu andaki gibi heyecanlıydı. "Buralarda olmadığım süre boyunca kimseyi rahatsız etmemek için birşey söylemedim" diyerek başladı sözlerine. "Ama yaşanan ciddi olayların ardından Real Madrid için Başkan adaylığını açıklamam kaçınılmaz oldu. İşte karşınızdayım ve seçimlerde bu büyük kulübün başkanlığına adaylığımı koyuyorum" dedi.
"Kulüp zor zamanlardan geçiyor ve bana ihtiyacı olduğuna inanıyorum. 7 Aralık tarihinde bu dünya kulübünün adını lekelediler. Bu zor dönemde bu koltuğa oturmak benim için onurdur." diyerek sözlerine devam etti Başkan adayı Perez. Jorge Valdano ve Zinedine Zidane, Perez'in adaylığında ve sonrasında çalışacak isimler. Perez bir Portekizli gazetecinin Cristiano Ronaldo'yu transfer edecek misiniz sorusuna "Buraya başkan adaylığımı açıklamaya geldim, transferleri açıklamaya değil." cevabını verdi. Ancak buradaki İspanyol arkadaşlar Perez ile Ronaldo'nun sözleşme imzaladıklarını ve Portekiz'li için 80 milyon euro evet yanlış duymadınız 80 milyon euro ödeneceğini söylüyorlar.
Perez'den inciler;
* Cristiano Ronaldo dünyanın en iyi futbolcularının başında geliyor.
* Madrid'de dünyanın en iyi futbolcuları oynamalıdır.
* Raul tartışmasız, sorgusuz Real Madrid'in sembol futbolcusudur. O bırakana kadar forma O'nundur.
* Roberto Carlos Real Madrid tarihinin en iyi futbolcularından biri.
* Barcelona'nın bu kadar iyi bir sezon geçirmesi beni korkutmuyor, motive ediyor.
Bu başkan adaylığı toplantısı bitti. Sırada Aziz Yıldırım'ınki var. İnsanoğlu kuş misali işte. Birgün Madrid'de Ritz Hotel'indesin, bir gün İstanbul'da Faruk Ilgaz Tesisleri'nde. Bakalım yarın sabah Aziz Başkan neler diyecek?
Sabah saatlerinde Madrid'e indim ve hemen otelin yolunu tuttum. Salona girmemden kısa bir süre Perez girdi içeri. Heyecanlı gözüküyordu Başkan. 9 yıl önce ilk kez o koltuğa oturduğu andaki gibi heyecanlıydı. "Buralarda olmadığım süre boyunca kimseyi rahatsız etmemek için birşey söylemedim" diyerek başladı sözlerine. "Ama yaşanan ciddi olayların ardından Real Madrid için Başkan adaylığını açıklamam kaçınılmaz oldu. İşte karşınızdayım ve seçimlerde bu büyük kulübün başkanlığına adaylığımı koyuyorum" dedi.
"Kulüp zor zamanlardan geçiyor ve bana ihtiyacı olduğuna inanıyorum. 7 Aralık tarihinde bu dünya kulübünün adını lekelediler. Bu zor dönemde bu koltuğa oturmak benim için onurdur." diyerek sözlerine devam etti Başkan adayı Perez. Jorge Valdano ve Zinedine Zidane, Perez'in adaylığında ve sonrasında çalışacak isimler. Perez bir Portekizli gazetecinin Cristiano Ronaldo'yu transfer edecek misiniz sorusuna "Buraya başkan adaylığımı açıklamaya geldim, transferleri açıklamaya değil." cevabını verdi. Ancak buradaki İspanyol arkadaşlar Perez ile Ronaldo'nun sözleşme imzaladıklarını ve Portekiz'li için 80 milyon euro evet yanlış duymadınız 80 milyon euro ödeneceğini söylüyorlar.
Perez'den inciler;
* Cristiano Ronaldo dünyanın en iyi futbolcularının başında geliyor.
* Madrid'de dünyanın en iyi futbolcuları oynamalıdır.
* Raul tartışmasız, sorgusuz Real Madrid'in sembol futbolcusudur. O bırakana kadar forma O'nundur.
* Roberto Carlos Real Madrid tarihinin en iyi futbolcularından biri.
* Barcelona'nın bu kadar iyi bir sezon geçirmesi beni korkutmuyor, motive ediyor.
Bu başkan adaylığı toplantısı bitti. Sırada Aziz Yıldırım'ınki var. İnsanoğlu kuş misali işte. Birgün Madrid'de Ritz Hotel'indesin, bir gün İstanbul'da Faruk Ilgaz Tesisleri'nde. Bakalım yarın sabah Aziz Başkan neler diyecek?
DAVID SILVA
ARAGONES - AZİZ YILDIRIM - FENERBAHÇE'NİN İLACI
Aragones'e mi üzüleyim yoksa O'na güvenip bu takımın başına getirenlere mi? Bu soruyu sorarak başlayalım yazıya.
İspanyol hoca, milli takımını Avrupa Şampiyonu yaparak Türkiye'ye geldi. Yaz döneminde havası, reytingi en yüksek hocaydı. Zico sonrası Aziz Yıldırım için önemli bir isimdi. Neden önemliydi? Aziz Başkan için önemli olan tek şeyin takımın disiplinli bir şekilde çalıştırılması olabilir miydi? Sonuçta zaten bir önceki sezon lig şampiyonu olmuşlar, geçen sezon da Avrupa kupalarında çıkabilecekleri en üst noktaya çıkmışlardı. Ama bu takımın başına Zico'dan daha disiplinli biri getirilmeliydi; basın takım çalışmıyor, çalıştırılmıyor haberleri yapmasındı. Avrupa şampiyonu yüzüğünü parmağına takmış, yaşını başını almış bir hoca gayet idealdi bu anlamda. Dedik ya herşeyden önce reytingi üst düzeydeydi. Bu, yeterliliğinden, kapasitesinden, Fenerbahçe'ye yararlı olup olamayacağından daha önemliydi Aziz Başkan için. O'nun için kutusunun üzerinde yazan önemliydi ve kutusunun üzerinde tecrübeli teknik adam yazıyordu, ancak muhteviyatı acaba Fenerbahçe'ye yararlı mıydı? Birşeyi kaçırıyordu galiba Aziz Başkan. Aragones 1974 yılından bu yana takım çalıştırıyordu ve kulüp takımlarındaki tek şampiyonluğunu sadece 1977 yılında Atletico Madrid'le kazanmıştı. Üstüne üstlük İspanya'nın dışına da hiç çıkmamıştı. Ortada alınmış bir risk olduğu belliydi ve bu riski iki taraf da almıştı.
Aragones beklentiler yüksek olduğu için risk alıyordu. Takımı Aziz Yıldırım için disiplinli bir şekilde çalıştırmalı taraftar için de Zico'nun üzerine eklemeliydi. Peki ama eline iyi bir kadro verilmiş miydi? Hayır. Tam anlamıyla attan inip eşeğe binmişti. Takımda yetenekli ama egoları yüksek, karakterlerinde sorun olan oyuncular vardı. Onları bir takım halinde tutabilmesi için mücadele etmesi gerekiyordu. Zaman ayırmalı, onları çözebilmeli, analizlerini yapabilmeliydi. Yani aslında Jose Mourinho gibi bir adam lazımdı bu takıma. Portekizli şöyle demişti; "Biz teknik adamlar oyunu süzebilmeli, rakibi okuyabilmeliyiz. Zamanı gelince oyun içinde taktik değiştirebilmeliyiz kazanma adına. Ama herşeyden önce elimizdeki oyuncuların kapasitesini bilmeliyiz. Ben zamanımın çoğunu oyuncularımla toplantı yaparak geçiriyorum. Haftada 3 kere onları bir odaya alıp teker teker ilgileniyorum." Mourinho genç bir hoca olduğu için bunları yapabiliyordu. İstekliydi, hırslıydı, daha yolun başında sayılırdı. Ama 70 yaşındaki bir teknik adamdan bunlar beklenebilir miydi? Sonuçta Aragones bir sezon boyunca rakiplerinden çok takım içindekileri çözmekle daha çok vakit harcadı. Nihayetinde de yoruldu, sıkıldı.
Gelinen nokta itibariyle de gördük ki Aragones doğru ilaç değildi. Zico'dan daha ileri götüremedi bu takımı. Ekleyemedi üzerine. Koca bir sezon Fenerbahçe'nin göze hoş gelen futbolu bir elin parmaklarını geçmedi. 2008-2009, Fenerbahçe için çöpe atılmış bir sezondur. Geçen yıl şampiyonlar liginde çeyrek final oynayan takımın önümüzdeki sezon Avrupa Ligi'ne katılması başka bir takımın elindedir. Ve dün akşam alınan yenilgi hayırlı olmuştur belki de. Aziz Yıldırım üstüste iki sezon teknik direktör koltuğu için hata yaptığını anlamıştır. Yarın Aziz Yıldırım basın mensuplarına bir kahvaltı verecek ve açıklamalarda bulunacak. İki önemli ana maddesi var toplantının, birincisi başkan adaylığı, ikincisi Aragones'in vedası. Ancak herşeyden önce Aziz Yıldırım'ın önümüzdeki sezon için şuna karar vermesi gerekiyor; alacağı ilaç yutularak mı yoksa suda eritilerek içilen mi olmalı? Çünkü Aragones ikisi de değildi, O bir dil altı hapıydı...
İspanyol hoca, milli takımını Avrupa Şampiyonu yaparak Türkiye'ye geldi. Yaz döneminde havası, reytingi en yüksek hocaydı. Zico sonrası Aziz Yıldırım için önemli bir isimdi. Neden önemliydi? Aziz Başkan için önemli olan tek şeyin takımın disiplinli bir şekilde çalıştırılması olabilir miydi? Sonuçta zaten bir önceki sezon lig şampiyonu olmuşlar, geçen sezon da Avrupa kupalarında çıkabilecekleri en üst noktaya çıkmışlardı. Ama bu takımın başına Zico'dan daha disiplinli biri getirilmeliydi; basın takım çalışmıyor, çalıştırılmıyor haberleri yapmasındı. Avrupa şampiyonu yüzüğünü parmağına takmış, yaşını başını almış bir hoca gayet idealdi bu anlamda. Dedik ya herşeyden önce reytingi üst düzeydeydi. Bu, yeterliliğinden, kapasitesinden, Fenerbahçe'ye yararlı olup olamayacağından daha önemliydi Aziz Başkan için. O'nun için kutusunun üzerinde yazan önemliydi ve kutusunun üzerinde tecrübeli teknik adam yazıyordu, ancak muhteviyatı acaba Fenerbahçe'ye yararlı mıydı? Birşeyi kaçırıyordu galiba Aziz Başkan. Aragones 1974 yılından bu yana takım çalıştırıyordu ve kulüp takımlarındaki tek şampiyonluğunu sadece 1977 yılında Atletico Madrid'le kazanmıştı. Üstüne üstlük İspanya'nın dışına da hiç çıkmamıştı. Ortada alınmış bir risk olduğu belliydi ve bu riski iki taraf da almıştı.
Aragones beklentiler yüksek olduğu için risk alıyordu. Takımı Aziz Yıldırım için disiplinli bir şekilde çalıştırmalı taraftar için de Zico'nun üzerine eklemeliydi. Peki ama eline iyi bir kadro verilmiş miydi? Hayır. Tam anlamıyla attan inip eşeğe binmişti. Takımda yetenekli ama egoları yüksek, karakterlerinde sorun olan oyuncular vardı. Onları bir takım halinde tutabilmesi için mücadele etmesi gerekiyordu. Zaman ayırmalı, onları çözebilmeli, analizlerini yapabilmeliydi. Yani aslında Jose Mourinho gibi bir adam lazımdı bu takıma. Portekizli şöyle demişti; "Biz teknik adamlar oyunu süzebilmeli, rakibi okuyabilmeliyiz. Zamanı gelince oyun içinde taktik değiştirebilmeliyiz kazanma adına. Ama herşeyden önce elimizdeki oyuncuların kapasitesini bilmeliyiz. Ben zamanımın çoğunu oyuncularımla toplantı yaparak geçiriyorum. Haftada 3 kere onları bir odaya alıp teker teker ilgileniyorum." Mourinho genç bir hoca olduğu için bunları yapabiliyordu. İstekliydi, hırslıydı, daha yolun başında sayılırdı. Ama 70 yaşındaki bir teknik adamdan bunlar beklenebilir miydi? Sonuçta Aragones bir sezon boyunca rakiplerinden çok takım içindekileri çözmekle daha çok vakit harcadı. Nihayetinde de yoruldu, sıkıldı.
Gelinen nokta itibariyle de gördük ki Aragones doğru ilaç değildi. Zico'dan daha ileri götüremedi bu takımı. Ekleyemedi üzerine. Koca bir sezon Fenerbahçe'nin göze hoş gelen futbolu bir elin parmaklarını geçmedi. 2008-2009, Fenerbahçe için çöpe atılmış bir sezondur. Geçen yıl şampiyonlar liginde çeyrek final oynayan takımın önümüzdeki sezon Avrupa Ligi'ne katılması başka bir takımın elindedir. Ve dün akşam alınan yenilgi hayırlı olmuştur belki de. Aziz Yıldırım üstüste iki sezon teknik direktör koltuğu için hata yaptığını anlamıştır. Yarın Aziz Yıldırım basın mensuplarına bir kahvaltı verecek ve açıklamalarda bulunacak. İki önemli ana maddesi var toplantının, birincisi başkan adaylığı, ikincisi Aragones'in vedası. Ancak herşeyden önce Aziz Yıldırım'ın önümüzdeki sezon için şuna karar vermesi gerekiyor; alacağı ilaç yutularak mı yoksa suda eritilerek içilen mi olmalı? Çünkü Aragones ikisi de değildi, O bir dil altı hapıydı...
13 Mayıs 2009 Çarşamba
BEŞİKTAŞ - FENERBAHÇE CANLI ANLATAMAMA
Selam beyler, bayanlar, eve geldim 20 dk önce elektrik yok. Şimdi geldi sağolsun buradan elektrik kurumuna sevgilerimi saygılarımı yolluyorum. Birlikteyiz efendim. İki takıma da bol şanslar.
Beşiktaş: Hakan Arıkan, İ.Toraman, Sivok, Gökhan Zan, Ekrem, Cisse, Ernst, Yusuf, Tello, Holosko, Bobo
Fenerbahçe: Volkan Babacan, Ali Bilgin, Gökhan Gönül, Lugano, Carlos, Deivid, Selçuk, Emre, Uğur, Alex, Güiza
6' GOOOOOOOOOOLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLL Yusuffffffffff attı 1-0 oldu. Yine golle başladık canlı anlatıma. Beşiktaş 1 - 0 Fenerbahçe... Ligde iki kez mağlup ettiği Beşiktaş karşısında Fenerbahçe çok erken yenik duruma düştü.
8' Fenerbahçe kalesine Volkan Babacan var. Yusuf'un şutu öyle çok sert değildi ama tam köşeye gitti. Volkan bu topu çıkartabilirdi sanırım...
11' İzmir'de çok güzel bir atmosfer var bu arada. Tribünler iki takım taraftarları tarafından doldurulunca, renkli bir atmosfer yaratılmış.
13' Lugano sarı kart. Lugano'nun hakeme el hareketlerini görünce bazen bu adam İtalyan galiba diye düşünüyorum. Bayadır sarı kart görmüyordu Lugano, özlemiştik.
15' Bu arada Kanaltürk reklam vermiş saha kenarlarına. İlk defa bir Türkiye'de bir tv'nin reklam verdiğini görüyorum.
16' İlk 15 dakika geride kaldı. Beşiktaş'ın 1-0'lık üstünlüğü var, Yusuf'un attığı golle. Maç ortada geçiyor. Ama Beşiktaş sanki 2. golü de atacak gibi duruyor.
20' İbrahim Toraman sarı kart, Uğur Boral'ı yere indirince kartı gördü.
22' OOOOOOOHHHHHHHHHH Bobo dokunamıyor 6 pas üzerinde. Beşiktaş 2. gole çok yaklaştı. 3'e 3 yakaladı siyah beyazlılar sağ çaprazdan Holosko mükemmel bir pas çıkardı Bobo'ya ama Brezilya'lı dokunamadı.
25' OOOOOOHHHHHHHH Alex yerden sert vurdu top az farkla dışarı çıktı. Fenerbahçe beraberliğe çok yaklaştı.
27' GOOOOOOOOOOOOOOOOOLLLLLLLLLLLLLLL Güizaaaaaaaa. Açıldı İspanyol. 1-1 oldu. Deivid'in asisti Guiza'nın golü. İspanyol Beşiktaş ağlarını bir kez daha havalandırdı. Son 3 dakikadır Fenerbahçe gol atacağının sinyallerini vermeye başlamıştı.
90' Maç sonu Beşiktaş 4 - 2 Fenerbahçe. Beşiktaş Türkiye Kupası'nın sahibi. Fenerbahçe 26 yıllık hasrete son veremedi. 27 ile 90. dakikalar arası kayıp. Çünkü o arada tam 8 kez elektrik gitti geldi ve en son 2. yarının başında iki takımın sahaya çıkışını gördüm. Son kez elektrik geldiğinde ise Beşiktaş kupayı kaldırıyordu. Burdan yetkililere tekrar sevgilerimi selamlarımı yolluyorum(!), Beşiktaş'ı da tebrik ediyorum. 27 ile 90. dakikalar arası nasıl geçti özetle, ben anlatamadım bari siz bana anlatın merak ediyorum... :)
Beşiktaş: Hakan Arıkan, İ.Toraman, Sivok, Gökhan Zan, Ekrem, Cisse, Ernst, Yusuf, Tello, Holosko, Bobo
Fenerbahçe: Volkan Babacan, Ali Bilgin, Gökhan Gönül, Lugano, Carlos, Deivid, Selçuk, Emre, Uğur, Alex, Güiza
6' GOOOOOOOOOOLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLL Yusuffffffffff attı 1-0 oldu. Yine golle başladık canlı anlatıma. Beşiktaş 1 - 0 Fenerbahçe... Ligde iki kez mağlup ettiği Beşiktaş karşısında Fenerbahçe çok erken yenik duruma düştü.
8' Fenerbahçe kalesine Volkan Babacan var. Yusuf'un şutu öyle çok sert değildi ama tam köşeye gitti. Volkan bu topu çıkartabilirdi sanırım...
11' İzmir'de çok güzel bir atmosfer var bu arada. Tribünler iki takım taraftarları tarafından doldurulunca, renkli bir atmosfer yaratılmış.
13' Lugano sarı kart. Lugano'nun hakeme el hareketlerini görünce bazen bu adam İtalyan galiba diye düşünüyorum. Bayadır sarı kart görmüyordu Lugano, özlemiştik.
15' Bu arada Kanaltürk reklam vermiş saha kenarlarına. İlk defa bir Türkiye'de bir tv'nin reklam verdiğini görüyorum.
16' İlk 15 dakika geride kaldı. Beşiktaş'ın 1-0'lık üstünlüğü var, Yusuf'un attığı golle. Maç ortada geçiyor. Ama Beşiktaş sanki 2. golü de atacak gibi duruyor.
20' İbrahim Toraman sarı kart, Uğur Boral'ı yere indirince kartı gördü.
22' OOOOOOOHHHHHHHHHH Bobo dokunamıyor 6 pas üzerinde. Beşiktaş 2. gole çok yaklaştı. 3'e 3 yakaladı siyah beyazlılar sağ çaprazdan Holosko mükemmel bir pas çıkardı Bobo'ya ama Brezilya'lı dokunamadı.
25' OOOOOOHHHHHHHH Alex yerden sert vurdu top az farkla dışarı çıktı. Fenerbahçe beraberliğe çok yaklaştı.
27' GOOOOOOOOOOOOOOOOOLLLLLLLLLLLLLLL Güizaaaaaaaa. Açıldı İspanyol. 1-1 oldu. Deivid'in asisti Guiza'nın golü. İspanyol Beşiktaş ağlarını bir kez daha havalandırdı. Son 3 dakikadır Fenerbahçe gol atacağının sinyallerini vermeye başlamıştı.
90' Maç sonu Beşiktaş 4 - 2 Fenerbahçe. Beşiktaş Türkiye Kupası'nın sahibi. Fenerbahçe 26 yıllık hasrete son veremedi. 27 ile 90. dakikalar arası kayıp. Çünkü o arada tam 8 kez elektrik gitti geldi ve en son 2. yarının başında iki takımın sahaya çıkışını gördüm. Son kez elektrik geldiğinde ise Beşiktaş kupayı kaldırıyordu. Burdan yetkililere tekrar sevgilerimi selamlarımı yolluyorum(!), Beşiktaş'ı da tebrik ediyorum. 27 ile 90. dakikalar arası nasıl geçti özetle, ben anlatamadım bari siz bana anlatın merak ediyorum... :)
200.000
KOT MONTLU OVREBO
WOLFSBURG TEKNİK DİREKTÖR ARIYOR
Wolfsburg dün akşam B.Dortmund'u 3-0 yenerek son 2 haftaya zirvede girmeyi garantiledi. Schalke ile anlaşan Felix Magath şampiyon yaparak ayrılmak istiyor. Ancak Magath ayrıldıktan sonra boşalan koltuğa kim geçecek? Şampiyonluk gelecek mi kadar cevabı merak edilen bir soru bu Wolfsburg'da. Taraftarlardan biri de yönetime mesaj yolluyor, "Teknik direktörüm, beni arayın" diyor. Ben aradım verilen numarayı, Bülent Timurlenk çıkıyor.
TEKNİK DİREKTÖRSÜZ BLOG İDMAN YURDU'MUZ HAVLU ATTI
TEKNİK DİREKTÖRSÜZ BLOG İDMAN YURDU'MUZ HAVLU ATTI
İSPANYA KRAL KUPASI
Copa Del Rey yani Kral Kupası... Bir başka deyişle İspanya'nın 2 numaralı kupası...
Bu kupayı tarihi boyunca en fazla kazanan iki takım Barcelona ile Athletic Bilbao bu sezonun ilk kupasını kaldırmak için bu gece Valencia'nın Mestella Stadı'nda karşı karşıya gelecek. Maç 23:00'den itibaren TRT'de.
Barcelona 24 kezle kupayı müzesine en fazla götüren takım, Athletic Bilbao'nun kaptanları ise bu prestijli kupayı 23 kez havaya kaldırdı, ancak kimi kaynaklar Bilbao'nun da 24 kez kazandığını söylüyor.
Barcelona geçtiğimiz hafta Chelsea'yi duraklama anlarında Iniesta'nın attığı golle eleyerek şampiyonlar ligi finaline yükselirken, haftasonunda ise Villarreal'den yediği duraklama dakikası golüyle de La Liga şampiyonluğunu ilan etme fırsatını kaçırdı. Bitime 3 hafta kala kendilerine 1 puan yetecek olan Guardiola'nın öğrencileri gözlerini şimdi Kral Kupası'na çevirdi. Önümüzdeki 2 hafta içinde 3 önemli kupayı kazanması ihtimal dahilinde olan Katalanlar'da üstüste gelen sakatlık haberleri de canları sıkıyor. Chelsea ile oynanan yarı final ilk maçında sakatlanan Marquez'in sezonu kapatmasının, rövanş maçında ise Thierry Henry'nin ardından lig maçında da Iniesta'nın sakatlanması moralleri bozdu. Bu isimler de bir de 5 gün içinde gördüğü ikinci kırmızı kartla kupa finalinde cezalı duruma düşen Eic Abidal eklendi. Fransız böylece Barcelona'nın bu sezonki iki önemli finalinde oynayamayacak. Katalanlar Kral Kupası'nı son kez 1998 yılında bu akşamki finalin oynanacağı Mestella Stadı'nda Real Mallorca'yı yenerek kazanmıştı.
Finalin diğer ekibi Athletic Bilbao'da moraller yerinde. Haftasonunda Real Betis ile oynanan lig maçında kupa finali düşünülerek as futbolcularından yoksun çıktılar ve buna rağmen 1-0 kazandılar. Pazar günü takımın San Mames Stadı'nda yaptığı antrenmanı yaklaşık 20 bin taraftar izledi. Kadrosunda sadece Bask doğumlu futbolcu barındıran Bilbao'nun teknik direktörü Joaquin Caparros "Eğer şu anda dünyanın en iyi takımı olarak kabul edilen Barcelona'yı yenersek, Bilbao'nun eşsiz sistemi birkez daha tüm dünyanın dikkatini çekecek.Bunu bilmeleri de oyuncularıma ekstra motivasyon sağlıyor" diyerek ne kadar iddialı olduklarını ortaya koydu. Bask ekibi son kupasını bu akşamki rakibi Barcelona'yı 1984 yılında 1-0 yenerek kazanmıştı. 1984 finali herşeyden önce o dönem Barcelona forması giyen Diego Armando Maradona'nın başını çektiği büyük kavgayla hatırlanıyor. Maçın bitiş düdüğünün ardından Kral'ın önünde birbirine giren futbolcuların çıkardığı olaylar güvenlik güçleri tarafından zorlukla yatıştırılabilmişti.
Bir tarafta kendilerini Katalan halkının milli takımı olarak gören Barcelona, diğer tarafta ise Bask halkının en büyük temsilcisi Athletic Bilbao... Milli duyguların ön plana çıktığı bu iki kulüp takımının, bu iki kulüp takımından da ötesinin, mücadelesinden bakalım gülerek ayrılan taraf kim olacak?
Bu kupayı tarihi boyunca en fazla kazanan iki takım Barcelona ile Athletic Bilbao bu sezonun ilk kupasını kaldırmak için bu gece Valencia'nın Mestella Stadı'nda karşı karşıya gelecek. Maç 23:00'den itibaren TRT'de.
Barcelona 24 kezle kupayı müzesine en fazla götüren takım, Athletic Bilbao'nun kaptanları ise bu prestijli kupayı 23 kez havaya kaldırdı, ancak kimi kaynaklar Bilbao'nun da 24 kez kazandığını söylüyor.
Barcelona geçtiğimiz hafta Chelsea'yi duraklama anlarında Iniesta'nın attığı golle eleyerek şampiyonlar ligi finaline yükselirken, haftasonunda ise Villarreal'den yediği duraklama dakikası golüyle de La Liga şampiyonluğunu ilan etme fırsatını kaçırdı. Bitime 3 hafta kala kendilerine 1 puan yetecek olan Guardiola'nın öğrencileri gözlerini şimdi Kral Kupası'na çevirdi. Önümüzdeki 2 hafta içinde 3 önemli kupayı kazanması ihtimal dahilinde olan Katalanlar'da üstüste gelen sakatlık haberleri de canları sıkıyor. Chelsea ile oynanan yarı final ilk maçında sakatlanan Marquez'in sezonu kapatmasının, rövanş maçında ise Thierry Henry'nin ardından lig maçında da Iniesta'nın sakatlanması moralleri bozdu. Bu isimler de bir de 5 gün içinde gördüğü ikinci kırmızı kartla kupa finalinde cezalı duruma düşen Eic Abidal eklendi. Fransız böylece Barcelona'nın bu sezonki iki önemli finalinde oynayamayacak. Katalanlar Kral Kupası'nı son kez 1998 yılında bu akşamki finalin oynanacağı Mestella Stadı'nda Real Mallorca'yı yenerek kazanmıştı.
Finalin diğer ekibi Athletic Bilbao'da moraller yerinde. Haftasonunda Real Betis ile oynanan lig maçında kupa finali düşünülerek as futbolcularından yoksun çıktılar ve buna rağmen 1-0 kazandılar. Pazar günü takımın San Mames Stadı'nda yaptığı antrenmanı yaklaşık 20 bin taraftar izledi. Kadrosunda sadece Bask doğumlu futbolcu barındıran Bilbao'nun teknik direktörü Joaquin Caparros "Eğer şu anda dünyanın en iyi takımı olarak kabul edilen Barcelona'yı yenersek, Bilbao'nun eşsiz sistemi birkez daha tüm dünyanın dikkatini çekecek.Bunu bilmeleri de oyuncularıma ekstra motivasyon sağlıyor" diyerek ne kadar iddialı olduklarını ortaya koydu. Bask ekibi son kupasını bu akşamki rakibi Barcelona'yı 1984 yılında 1-0 yenerek kazanmıştı. 1984 finali herşeyden önce o dönem Barcelona forması giyen Diego Armando Maradona'nın başını çektiği büyük kavgayla hatırlanıyor. Maçın bitiş düdüğünün ardından Kral'ın önünde birbirine giren futbolcuların çıkardığı olaylar güvenlik güçleri tarafından zorlukla yatıştırılabilmişti.
Bir tarafta kendilerini Katalan halkının milli takımı olarak gören Barcelona, diğer tarafta ise Bask halkının en büyük temsilcisi Athletic Bilbao... Milli duyguların ön plana çıktığı bu iki kulüp takımının, bu iki kulüp takımından da ötesinin, mücadelesinden bakalım gülerek ayrılan taraf kim olacak?
12 Mayıs 2009 Salı
OLMADI KONYASPOR YÖNETİMİ
Konyaspor kulübü, haftasonunda Eskişehirspor ile oynanacak kritik maçın bilet fiyatlarını açıklamış. Yanlış duymadıysam numaralı tribün de dahil olmak üzere tüm stadta bilet fiyatları sadece 2 TL. Ancak tek bir tribün hariç. Eskişehirspor taraftarlarının maçı izleyeceği tribünün bilet fiyatı 50 TL. Oldu mu şimdi değerli Konyaspor Kulübü'nün yöneticileri. Hem bakın Mevlana bile "Kim olursan ol gel" derken, siz "Kim olursa olsun gelsin ama Eskişehirspor'lular gelirse onlara 50 TL" derseniz ayıp edersiniz. Konya taraftarı bildiğim kadarıyla stadı dolduramıyor, onlara yönelik 2 TL'lik kampanya mantıklı olabilir böyle kritik bir maçta gelsinler takımlarına destek versinler. Ama kalkıp 20 TL'lik deplasman takımın bilet fiyatlarını bu maçta 50 TL'ye çıkarıyorsan etik davranmıyorsun...
LINCOLN'ÜN SCHALKE'YE DÖNMESİ ZOR!
Schalke'de para sıkıntısı yaşanıyor. Ligde bitime 3 hafta kala üstündeki rakibi Hamburg'un 6 puan gerisinde 7. sırada bulunan Schalke'nin önümüzdeki sezon Avrupa Kupaları'nda katılma şansı yok denecek kadar az. Schalke yönetimi bu durumda yıldız transferi yapamayacak gibi duruyor. Avrupa kupalarına katılamayacakları için önemli bir gelir kapısı da kapanmış oluyor. Alman basınının iddialarına göre transfer listesindeki bir çok ismin yanısıra Magath'ın Lincoln aşkı da gerçekleşmeyecek gibi. 2011'e kadar Galatasaray ile sözleşmesi bulunan Lincoln 5 milyon euro'ya gelmişti. Schalke'ye geri dönmesi için bu rakamın üstünde bir bedelin sarı kırmızılılara ödenmesi gerekiyor ki bu da son duruma göre imkansız gibi gözüküyor. Ancak yine de Magath'ın Lincoln'ün bir şekilde alınması için yönetime baskıda bulunduğu söyleniyor. Bayern'deyken alamamıştı, şimdi yine kavuşamazsa Brezilyalı'ya yıkılır Magath.
ÖNÜMÜZDEKİ YILLARDA İZLEMEYİ ÖZLEYECEĞİM 11 FUTBOLCU - BÖLÜM 2
35 yaş ve üstünde olan futbolculardan hazırladığım kadronun devamı. 4-4-2 olarak dizdiğim kadronun geçenlerde kale ve defans hattını oluşturmuştum, sırada orta 4'lü var. Bölüm - 3'te ise öndeki iki forveti ekleyip kadroyu tamamlayacağım.
Sağ açık Luis Figo: Listeye kankam olduğu için almadım yanlış anlaşılmasın, gerçekten büyük topçudur. 37 yaşına yaklaştı. Çok fazla takımda forma giymeyi tercih etmedi. Her gittiği takımda uzun süre kaldı ve kupalar kaldırdı. Sağ kanatta topla buluştuktan sonra hızlanıp içeriye doğru kat edişi, bunu yaparken de vücudunun hafif kambur bir hal alması ve ardından rakiplerinden sıyrıldıktan sonra bitirici bir pas veya vuruşla hatırlarım kendisini. Euro 2000'de İngiltere'ye attığı nefis gol ve Barcelona'dan Real Madrid'e geçtikten sonra Nou Camp'ta köşe vuruşu kullanırken tribünlerden gördüğü tepki ile atılan domuz başı da hafızalara kazınmıştır. Hatta ne zaman kesik bir domuz başı görsem aklıma Figo gelmiştir. Portekiz'in altın jenerasyonunun lideridir. 1991 yılında Dünya Gençler Şampiyonu olmasının dışında O da milli takımda başarı yaşayamayıp kulüp takımlarında kupalar kaldıran futbolcular listesindedir. Ancak 2006 Dünya Kupası'nda yarı final oynadığını da belirtmeden geçmeyelim. 2001 yılında Dünya'da yılın futbolcusu seçilen Figo, Sporting Lisbon, Barcelona, Real Madrid ve Inter kariyerinde şampiyonlar ligi, İspanya ve İtalya ligi şampiyonlukları başta olmak üzere 20'nin üzerinde kupa kazanmıştır. O da yavaş yavaş futbol kariyerini noktalamaya hazırlanıyor, ne diyelim meşhur eşi Helen Svedin ile birlikte mutluluklar diliyoruz kendisine...
Orta saha Tugay Kerimoğlu:
Biraz duygusal bir tercih olduğunu belirtelim. Bunun sebebi 39 yaşına kadar oynamayı başaran bir Türk futbolcusu olmasındandır. Herşeyden önce bu noktaya gelebileceğini yani bu yaşlara kadar oynayabileceğini hiç düşünmezdim. Avrupa'ya gidişi ve orada tutunuşu ile beni hayrete düşüren isimlerin başında gelir. Tugay, şarap gibi tanımlamasının en yakıştığı futbolculardan biri. Ne kadar iyi bir profesyonel olduğunu 30 yaşında ayrıldığı Galatasaray'dan sonra 9 yıl daha yeşil sahalarda yer alarak kanıtladı. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bundan yaklaşık 3 yıl önce Alex Ferguson "10 yaş daha genç olsaydı, benim takımım için tam uygun bir futbolcu olurdu" demiş Tugay için. Biraz zamansız gitti belki Avrupa'ya, Galatasaray'ın Uefa Kupası'nı kaldırdığı yıl ara transfer döneminde G.Rangers'ın yolunu tutmuştu ama iyi ki de gitmiş, çocuklarını daha sağlıklı ve güzel bir ortamda yetiştirmesinin yanında takımı Blackburn de O'na güzel bir jübile yapmaya hazırlanıyor, Galatasaray'da olsaydı çoktan spor yazarı ya da yorumcusu olmuştu. Sarı kırmızılılarla 6, G.Rangers'la da 1 lig şampiyonluğu yaşadı. Sert şutları zaman zaman da şımarıkvari ağız hareketleriyle hatırlarım Tugay'ı ya siz?
Orta Saha Pavel Nedved:
Nedved desem aklınıza ilk ne gelir? Benim aklıma Cafu tarafından üstünden 3 kez top aşırtılarak madara edilmesi gelir. Buyrun izleyin. Ancak iki ayağını da iyi kullanabilen, sert ve isabetli şutlarıyla daha çok hatırlarız kendisini. Galatasaray'lılar da Sparta Prag zamanından bu sert şutlarını bir hayli iyi hatırlar. Sparta Prag'ın ardından Lazio ve şimdiki kulübü Juventus kariyeri kupalarla doludur. Lazio'da lig şampiyonluğu yaşadı. Yine son kupa galipleri kupasını kazanan takımın bir üyesi hatta son golünü atan futbolcu olarak da tarihe geçti. Lazio'da adından o kadar çok sözettirdi ki Juventus, Real Madrid'e giden Zidane'nın yerine O'nu transfer etti. 2002-2003 sezonu O'nun için mükemmele yakın geçti. 2003'te Avrupa'da yılın futbolcusu seçilmesinin yanında Serie A'dan hem yılın futbolcusu hem de yılın en iyi yabancı futbolcusu ünvanlarına layık görüldü. Bu yıl içinde O'nun için tek üzücü şey Milan'la oynanan şampiyonlar ligi finalinde kart cezalısı olduğu için forma giyememesiydi. Oynasaydı ben inanıyorum ki kupayı Juventus kaldırırdı. 37 yaşına geldi Nedved, tünelin sonundaki ışık yeşil sahalar için artık yavaş yavaş sönmeye başladı. Saçlarına dikkat et!
Sol açık Ryan Giggs:
Heralde bu isimler arasında en çok özleyeceğim oyuncudur. Gözbebeğidir, ilk göz ağrısıdır. O da Manchester United'ın bayrak adamıdır. Ryan Giggs = M.United, M.United= Ryan Giggs'tir. 36 yaşına yaklaştı ve halen çok büyük bir tehlike, halen izlemek büyük zevk veriyor. Sir Alex Ferguson'un O'nu M. United altyapısına almak için ne kadar uğraş verdiğini biliyoruz. 1987'den beri M.United'ın renklerini üzerinde taşıyor. Geçenlerde O'nunla ilgili Mustafa Özdemir'den ilginç bir şey öğrenmiştim; ailesinde kökleri Sierra Leone'ye kadar uzanan birileri varmış ve Giggs'in de Sierra Leone vatandaşlığı bulunuyormuş(Yemedin di mi beni Mustafa?). O'nunla ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki sayfalar lazım anlatmaya. Şu izlense kafidir sanırım...
BÖLÜM - 1
Sağ açık Luis Figo: Listeye kankam olduğu için almadım yanlış anlaşılmasın, gerçekten büyük topçudur. 37 yaşına yaklaştı. Çok fazla takımda forma giymeyi tercih etmedi. Her gittiği takımda uzun süre kaldı ve kupalar kaldırdı. Sağ kanatta topla buluştuktan sonra hızlanıp içeriye doğru kat edişi, bunu yaparken de vücudunun hafif kambur bir hal alması ve ardından rakiplerinden sıyrıldıktan sonra bitirici bir pas veya vuruşla hatırlarım kendisini. Euro 2000'de İngiltere'ye attığı nefis gol ve Barcelona'dan Real Madrid'e geçtikten sonra Nou Camp'ta köşe vuruşu kullanırken tribünlerden gördüğü tepki ile atılan domuz başı da hafızalara kazınmıştır. Hatta ne zaman kesik bir domuz başı görsem aklıma Figo gelmiştir. Portekiz'in altın jenerasyonunun lideridir. 1991 yılında Dünya Gençler Şampiyonu olmasının dışında O da milli takımda başarı yaşayamayıp kulüp takımlarında kupalar kaldıran futbolcular listesindedir. Ancak 2006 Dünya Kupası'nda yarı final oynadığını da belirtmeden geçmeyelim. 2001 yılında Dünya'da yılın futbolcusu seçilen Figo, Sporting Lisbon, Barcelona, Real Madrid ve Inter kariyerinde şampiyonlar ligi, İspanya ve İtalya ligi şampiyonlukları başta olmak üzere 20'nin üzerinde kupa kazanmıştır. O da yavaş yavaş futbol kariyerini noktalamaya hazırlanıyor, ne diyelim meşhur eşi Helen Svedin ile birlikte mutluluklar diliyoruz kendisine...
Orta saha Tugay Kerimoğlu:
Biraz duygusal bir tercih olduğunu belirtelim. Bunun sebebi 39 yaşına kadar oynamayı başaran bir Türk futbolcusu olmasındandır. Herşeyden önce bu noktaya gelebileceğini yani bu yaşlara kadar oynayabileceğini hiç düşünmezdim. Avrupa'ya gidişi ve orada tutunuşu ile beni hayrete düşüren isimlerin başında gelir. Tugay, şarap gibi tanımlamasının en yakıştığı futbolculardan biri. Ne kadar iyi bir profesyonel olduğunu 30 yaşında ayrıldığı Galatasaray'dan sonra 9 yıl daha yeşil sahalarda yer alarak kanıtladı. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bundan yaklaşık 3 yıl önce Alex Ferguson "10 yaş daha genç olsaydı, benim takımım için tam uygun bir futbolcu olurdu" demiş Tugay için. Biraz zamansız gitti belki Avrupa'ya, Galatasaray'ın Uefa Kupası'nı kaldırdığı yıl ara transfer döneminde G.Rangers'ın yolunu tutmuştu ama iyi ki de gitmiş, çocuklarını daha sağlıklı ve güzel bir ortamda yetiştirmesinin yanında takımı Blackburn de O'na güzel bir jübile yapmaya hazırlanıyor, Galatasaray'da olsaydı çoktan spor yazarı ya da yorumcusu olmuştu. Sarı kırmızılılarla 6, G.Rangers'la da 1 lig şampiyonluğu yaşadı. Sert şutları zaman zaman da şımarıkvari ağız hareketleriyle hatırlarım Tugay'ı ya siz?
Orta Saha Pavel Nedved:
Nedved desem aklınıza ilk ne gelir? Benim aklıma Cafu tarafından üstünden 3 kez top aşırtılarak madara edilmesi gelir. Buyrun izleyin. Ancak iki ayağını da iyi kullanabilen, sert ve isabetli şutlarıyla daha çok hatırlarız kendisini. Galatasaray'lılar da Sparta Prag zamanından bu sert şutlarını bir hayli iyi hatırlar. Sparta Prag'ın ardından Lazio ve şimdiki kulübü Juventus kariyeri kupalarla doludur. Lazio'da lig şampiyonluğu yaşadı. Yine son kupa galipleri kupasını kazanan takımın bir üyesi hatta son golünü atan futbolcu olarak da tarihe geçti. Lazio'da adından o kadar çok sözettirdi ki Juventus, Real Madrid'e giden Zidane'nın yerine O'nu transfer etti. 2002-2003 sezonu O'nun için mükemmele yakın geçti. 2003'te Avrupa'da yılın futbolcusu seçilmesinin yanında Serie A'dan hem yılın futbolcusu hem de yılın en iyi yabancı futbolcusu ünvanlarına layık görüldü. Bu yıl içinde O'nun için tek üzücü şey Milan'la oynanan şampiyonlar ligi finalinde kart cezalısı olduğu için forma giyememesiydi. Oynasaydı ben inanıyorum ki kupayı Juventus kaldırırdı. 37 yaşına geldi Nedved, tünelin sonundaki ışık yeşil sahalar için artık yavaş yavaş sönmeye başladı. Saçlarına dikkat et!
Sol açık Ryan Giggs:
Heralde bu isimler arasında en çok özleyeceğim oyuncudur. Gözbebeğidir, ilk göz ağrısıdır. O da Manchester United'ın bayrak adamıdır. Ryan Giggs = M.United, M.United= Ryan Giggs'tir. 36 yaşına yaklaştı ve halen çok büyük bir tehlike, halen izlemek büyük zevk veriyor. Sir Alex Ferguson'un O'nu M. United altyapısına almak için ne kadar uğraş verdiğini biliyoruz. 1987'den beri M.United'ın renklerini üzerinde taşıyor. Geçenlerde O'nunla ilgili Mustafa Özdemir'den ilginç bir şey öğrenmiştim; ailesinde kökleri Sierra Leone'ye kadar uzanan birileri varmış ve Giggs'in de Sierra Leone vatandaşlığı bulunuyormuş(Yemedin di mi beni Mustafa?). O'nunla ilgili söylenecek o kadar çok şey var ki sayfalar lazım anlatmaya. Şu izlense kafidir sanırım...
BÖLÜM - 1
Etiketler:
futbol,
özlenecek isimler
PES 2010
PES 2010'un piyasaya sürülmesine kısa bir süre kaldı. Üzerinde çalışılmaya devam edilen görüntüde oyunun kapak yıldızı Lionel Messi maç sırasında, inanılmaz bir estetik detay içinde gösteriliyor. Yeni oyunun görünüşüne etki eden faktörler arasında güneşin konumu ve saha aydınlatmalarının saha, stadyum, top ve oyuncular üzerindeki gölgelere gerçek zamanlı olarak yansıtılmasını sağlayan yepyeni dinamik aydınlatma efektleri de bulunuyor. Oyuncu ifadeleri oyuna tamamen eklenmiş, ayrıntı seviyesi ise her oyuncunun kendine has ten dokusuna sahip olması ve formalarda günümüzde bir çok üretici tarafından kullanılan delikli materyallerin kullanılmasına kadar geliştirilmiş durumda. Merakla bekliyoruz, PES 2010'un playstation'da FIFA'dan tekrar liderliği ele alacağına inanıyorum. Duyduğuma göre Blog İdman Yurdu diye bir takım da eklemişler.
11 Mayıs 2009 Pazartesi
CHRISTIAN VIERI OK DEDİ
Atalanta'dan ayrıldıktan sonra kendine Brezilya'da yeni bir kulüp arıyordu ama Flamengo ve Corinthians'ın ardından Santos'tan da olumsuz yanıt aldı. Dikkatini bugünlerde Paolo Maldini ile birkaç yıl önce yarattıkları giyim markası Sweet Years'a vermeye karar vermiş. İkili prezervatif işine yönelmişler ve "Akuel Blues Sweet Years" adında piyasaya yeni bir prezervatif markası süreceklermiş. Bu yeni ürünün lansmanında da Vieri başrol oynayacakmış. 35 yaşındaki Bobo çizmede çapkınlıklarıyla nam salmıştı, Brezilya'da bir takımda forma giymek isteme sebebi şimdi daha iyi anlaşılıyor; bu yeni ürünlerini istatistiklere göre Dünya'nın en çok seks yapılan ülkesinde tanıtmak!..
HARRY KEWELL
REAL BETIS'LİLER KIZGIN
Real Betis La Liga'da kümede kalma mücadelesi veriyor. Son 3 haftaya girilirken 16. sıradalar ve düşme hattının en üstündeki Osasuna ile aralarında sadece 3 puan var. Dün de deplasmanda Athletic Bilbao'ya 1-0 mağlup oldular. Üstüne üstlük Bilbao'da Barcelona ile oynanacak Kral Kupası maçı düşünülerek önemli isimler dinlendirilmişti. 30 kadar Real Betis taraftarları da bu yenilginin ardından bugünkü antrenmanı basmışlar ve teknik ekiple futbolculara yumurta yağdırmışlar. Yukarıdaki yumurtalardan nasibini alan otomobil de orta saha oyuncusu Arzu'nun. Edu, Oliviera, Mark Gonzalez ve Nelson gibi futbolculara da "Paragöz" diye bağırıp, alkışlarla protesto etmişler. Aurelio sakat olduğu için sezonu kapatmıştı, tepkilerden nasibini almamıştır ama o da alışık zaten böyle protestolara, en azından "En büyük taraftar, futbolcular sahtekar" gibilerine. Taraftarlara öğretsin bari hazır ordayken, "Türkiye'de önce küfredilir ardından baklava ikram edilir futbolculara, siz de öyle yapın. Yumurtaları falan etrafa savurmayın boşu boşuna, un, şeker ekleyin yanına, fırına verin, şerbetini de dökün öyle gelin bir dahakine" desin...
NORVEÇ FAIR PLAY ŞAMPİYONU
1 Mayıs 2008 - 30 Nisan 2009 tarihleri arasında kulüp ve milli maçlar gözönüne alınarak yapılan fair play değerlendirmesinde Norveç en centilmen ülke olurken, Danimarka 2., İskoçya 3. oldu. Bu 3 ülke önümüzdeki sezon Uefa Avrupa Ligi'ne ekstra 1 takım daha yollayacak. Şöyleki, bu ülkelerde federasyon tarafından oluşturulan fair play ligini ilk sırada tamamlayan takım Avrupa Ligi'ne katılma hakkını elde edecek. Eğer bu takım zaten lig sıralamasındaki yeri itibariyle Avrupa Ligi'ne katılıyorsa bu durumda fair play liginde 2. ya da 3. veya 4. takım katılacak. Ülke sıralamaları yukarıda(büyütmek için tabloya tıklayın). Türkiye 41. sırada. Turkcell Süper Lig'deki fair play tablosu ise aşağıda. Gençlerbirliği en centilmen takım, lider Beşiktaş ise tabloda son sırada. Şayet Türkiye ülkeler sıralamasında ilk 3'e girmiş olsaydı, Gençlerbirliği tablonun sezon sonunda da bu şekilde olması durumunda önümüzdeki sezon Uefa Avrupa Ligi'ne katılabilecekti.
BERND SCHUSTER'İN MAKUS TALİHİ
Adı Galatasaray'la anılan Bernd Schuster'in bu aralar transfer falan düşünecek hali yok gibi. Bugünlerde ayrı yaşadığı karısıyla uğraşıyor. Schuster'in hayatında önemli bir yere sahip olan, uzun süre menajerliğini de yapan Gaby ile mahkemelikler. 2008 yılından bu yana ikili ayrı yaşıyor ve Schuster'in de Elena adında bir İspanyol sevgilisi ve ondan da bir çocuğu var. Geçenlerde Schuster boşanma davası için Almanya'nın yolunu tuttu ancak eski eşi Gaby mahkemeye gelmemiş, sadece avukatlarını yollamış. Boşanmak için Schuster'den ilginç isteklerde bulunmuş;
Aylık;
Tatil masrafları için 1000 euro
Ev masrafları için 1000 euro
Kozmetik masrafları için 500 euro
Restoran harcamaları için 500 euro
Kişisel harcamaları(giyim, ayakkabı, tiyatro, gazete vs.) için 1000 euro
Market harcamaları için 1000 euro
vs. vs.
Toplamda aylık 9500 euro'luk bir masrafı olduğunu ve bunun Schuster tarafından karşılanması talebinde bulunmuş anladığım kadarıyla. Ne diyim Allah kolaylık versin Schuster'e...
Aylık;
Tatil masrafları için 1000 euro
Ev masrafları için 1000 euro
Kozmetik masrafları için 500 euro
Restoran harcamaları için 500 euro
Kişisel harcamaları(giyim, ayakkabı, tiyatro, gazete vs.) için 1000 euro
Market harcamaları için 1000 euro
vs. vs.
Toplamda aylık 9500 euro'luk bir masrafı olduğunu ve bunun Schuster tarafından karşılanması talebinde bulunmuş anladığım kadarıyla. Ne diyim Allah kolaylık versin Schuster'e...
10 Mayıs 2009 Pazar
KARA KEDİ GİRDİ!?
Manchester derbisinde United, City karşısında 2-0 öndeyken 60. dakikada Cristiano Ronaldo kendisini oyundan çıkaran Ferguson'a sinirlenmiş. Malzemecinin kendisine uzattığı eşofman üstünü yere fırlatmış ve Ferguson'la konuşmamış. Adam seni şampiyonlar ligi finalini düşünüp dinlendirmek istemiş, ne şımardın be kardeşim son zamanlarda. Gol atarsın abuk sabuk hareketler yaparsın, oyundan alırlar tavır yaparsın, Dünya'nın iyice kendi etrafında döndüğünü sanmaya başlamış belliki. İspanyol medyası da bunu hemen Ronaldo ile Ferguson arasına kara kedi girdi, Portekiz'li ipleri koparttı, Real Madrid yolu gözüktü şeklinde yorumlamış.
BARÇA ŞAMPİYONLUĞU ERTELEDİ (LLORENTE'DEN KAPAK)
La Liga'da bitime 3 hafta kala Barcelona Villarreal ile 3-3 berabere kaldı Nou Camp'ta. Real Madrid'le arasındaki puan farkını 8'e çıkarsa da şampiyonluk önümüzdeki haftaya ertelendi. Heyecan olsun diye Barça şampiyon diye başlık atmıştım 30 dakika kala Barça 3-1 öndeyken ama bende de ne ağız varmış kardeşim. Önce kırmızı kart ve penaltı oldu ardından son dakikada Llorente çaktı. Maçın adamı olarak 5 gün içinde 2 kırmızı kart gören Abidal'i seçiyorum. Bu kez O'nu kurtaracak Iniesta yoktu sahnede, Nou Camp'taki 100.000 (100.001 mi demeliyim acaba) kişiye adeta kapak yapan Llorente vardı. Sırada çarşamba günü Atletic Bilbao ile Kral Kupası finali var.
TEKNİK DİREKTÖRSÜZ BLOG İDMAN YURDU'MUZ HAVLU ATTI
Bugün Nike Halı Saha Ligi'ndeki ikinci maçına çıktı Blog İdman Yurdu. Maça geçmeden önce maç öncesi yaşanan ilginç olaylar silsilesini sizlerle paylaşmak istiyorum. :) Bunları da "duyuldu, öğrenildi" şeklinde 3. şahıslardan elde edilen sözüm ona sağlam kaynaklarla değil ilk ağızdan öğreneceksiniz efendim. :) Şöyleki; maçtan 3 gün önce Umut Ocakbaşı'nda takımın oyuncuları ile birlikte teknik direktör olarak belirlediğimiz Bülent Timurlenk, manevi destek için bizi yalnız bırakmayan Okay Karacan ve taraftarlarla birlikte maç yemeğinde biraraya gelinmişti. Yemeğin son anlarında beni forvet arkası olarak görevlendiren teknik direktörümüz Bülent Timurlenk ben yemekten ayrıldıktan sonra beni kadro dışı bırakmaya karar vemiş. Bunu maçtan 1 gün önce yani dün bir arkadaşın bana söylemesi ile öğrendim. Ne olmuşdu da kadro dışı bırakılmıştım anlayamamıştım ama olsundu, Bülent (Korkmaz değil Timurlenk) hoca böyle uygun görmüştü, boynumuz kıldan inceydi, bu maç için Hasan Şaş'tık, Ümit Karan'dık; ama bu durumun bana resmi olarak bildirilmesini beklerdim bu da ilaveten belirtmek istediğim bir husustur. Neyse bu kadro dışı meselesine Bülent hoca PCLion aracılığıyla maçtan 2 saat önce resmiyet kazandırma yolunu tercih etmişti. Ben de napayım, çocuklara başarı dileyerek hanımı aldım ne zamandır gidemediğimiz ahbaplarımıza gittim. Ama hay gitmez olaydım, içeri girer girmez telefonum kendini yırtarmışcasına çalmaya başladı. Açtım hemen, takımdaki çocuklardan biri arıyor;
Geliyorum dedim ama ne kafa olarak ne fizik olarak bu maça hazırlamamışım kendimi. Moral olarak zaten yokum. Ama dedimki arkadaşlarım zor durumda, bana ihtiyaçları var, her ne kadar kadro dışı bırakılmış olsam da görev bilinci bu, zor zamanda düşen arkadaşımın elini tutup onu ayağa kaldırmalıyım. Hemen eve gittim, bu arada hanım ve ahbaplarımız da sağolsun anlayışla karşıladı, üstümü değiştirdim ve Etiler'in yolunu tuttum. Gittimki çocuklar buluşmuş, beni bekliyor. Ama bir eksik var. O da ne?! İlk maçta bizi yalnız bırakan, üstüne üstlük beni bu maç öncesi kadro dışı bırakan Bülent hoca yine yok! Çocukların canı sıkılmış bu duruma, ben de çok içerledim. Zaten hiç hazır değilim maça, resmen tatilden çağrılan Danimarka milli takımının futbolcuları gibi hissediyorum kendimi, ama takdir edersinizki onlar kadar yakın değilim meşin yuvarlağa. Bu arada rakip takım da 1 değil resmen 4 teknik adamla gelmiş. Hepsi kenardan bağırıyor, çağırıyor, çocukları motive ediyor. Anlayacağınız resmen maça 1-0 yenik başlıyoruz. Varol Döken önderliğinde formalarımız hazırlanmış, pankartımız bile var ama dediğim gibi birşeyler eksik!!!
Maç başladı, elimden gelenin en iyisini ortaya koymaya çalışıyorum tüm arkadaşlarım gibi ama karşı takım 46 Hürriyet'ten daha taş gibi. GençOsman golleri sıralamaya başlıyor, ordan oraya koşuyorum açıkları kapatmaya çalışıyorum ama olmuyor, goller çok erken geliyor. Moralman daha da çöküyoruz. Teknik direktörsüz Blog İdman Yurdu'nda herkes teknik direktör oluyor bir anda ve birbirimizi motive etmeye, maçtan kopmamaya çalışıyoruz. Hakem ilk yarıyı bitiren düdüğünü çaldığında ne yazıkki skor tabelasında Blog İdman Yurdu 0 - 4 Genç Osman yazıyor. Benden bu kadar diyorum, yerimi ikinci yarının başında maça yetişen Atahan'a bırakıyorum. Oynamadığım ikinci yarıda ne yazıkki daha çok gol yiyoruz ve Nike Halı Saha Ligi'ne veda ediyoruz. Skor mu ne? Onu da PCLion'a sorun! :)))))
Şaka bir yana, Flying Dutchman'den Tunchay, NoatSamisa Salih, Esesim Ömer, Mayıslar Bizim Atahan, büyük yorumcu Varol Döken ve devre arasında "Çok susadım Ali ağabey terliyemiyorum bile, vücudumda su kalmadı" diyen ve beni blogundaki yazıyla arkamdan vursa da oyundan çıktıktan sonra hemen kendisine su yetiştirdiğim PCLion Uğur, iki maçta da bizi yalnız bırakmayan eşim Elif, Tribündergi'den Barış Timurlenk, itdurmaz Mustafa ve diğer arkadaşlara teşekkürlerimi iletiyorum. Maksat bir arada olmak, eğlenmekti, birlikteliğin keyfini çıkarmaktı. Sonuçta Riva'daki kampa katılmayı bizden daha çok hakeden birçok takım ve futbolcu var. Gruplardan çıkan takımlara başarılar diliyoruz...
- "Ali ağabey koş, bazı arkadaşlar gelemiyor, sana ihtiyacımız var."
- "Ama hoca beni kadro dışı bıraktı"
- "Yok Ali ağabey koş, gel sensiz olmaz"
- "Peki, geliyorum" dedim.
Geliyorum dedim ama ne kafa olarak ne fizik olarak bu maça hazırlamamışım kendimi. Moral olarak zaten yokum. Ama dedimki arkadaşlarım zor durumda, bana ihtiyaçları var, her ne kadar kadro dışı bırakılmış olsam da görev bilinci bu, zor zamanda düşen arkadaşımın elini tutup onu ayağa kaldırmalıyım. Hemen eve gittim, bu arada hanım ve ahbaplarımız da sağolsun anlayışla karşıladı, üstümü değiştirdim ve Etiler'in yolunu tuttum. Gittimki çocuklar buluşmuş, beni bekliyor. Ama bir eksik var. O da ne?! İlk maçta bizi yalnız bırakan, üstüne üstlük beni bu maç öncesi kadro dışı bırakan Bülent hoca yine yok! Çocukların canı sıkılmış bu duruma, ben de çok içerledim. Zaten hiç hazır değilim maça, resmen tatilden çağrılan Danimarka milli takımının futbolcuları gibi hissediyorum kendimi, ama takdir edersinizki onlar kadar yakın değilim meşin yuvarlağa. Bu arada rakip takım da 1 değil resmen 4 teknik adamla gelmiş. Hepsi kenardan bağırıyor, çağırıyor, çocukları motive ediyor. Anlayacağınız resmen maça 1-0 yenik başlıyoruz. Varol Döken önderliğinde formalarımız hazırlanmış, pankartımız bile var ama dediğim gibi birşeyler eksik!!!
Maç başladı, elimden gelenin en iyisini ortaya koymaya çalışıyorum tüm arkadaşlarım gibi ama karşı takım 46 Hürriyet'ten daha taş gibi. GençOsman golleri sıralamaya başlıyor, ordan oraya koşuyorum açıkları kapatmaya çalışıyorum ama olmuyor, goller çok erken geliyor. Moralman daha da çöküyoruz. Teknik direktörsüz Blog İdman Yurdu'nda herkes teknik direktör oluyor bir anda ve birbirimizi motive etmeye, maçtan kopmamaya çalışıyoruz. Hakem ilk yarıyı bitiren düdüğünü çaldığında ne yazıkki skor tabelasında Blog İdman Yurdu 0 - 4 Genç Osman yazıyor. Benden bu kadar diyorum, yerimi ikinci yarının başında maça yetişen Atahan'a bırakıyorum. Oynamadığım ikinci yarıda ne yazıkki daha çok gol yiyoruz ve Nike Halı Saha Ligi'ne veda ediyoruz. Skor mu ne? Onu da PCLion'a sorun! :)))))
Şaka bir yana, Flying Dutchman'den Tunchay, NoatSamisa Salih, Esesim Ömer, Mayıslar Bizim Atahan, büyük yorumcu Varol Döken ve devre arasında "Çok susadım Ali ağabey terliyemiyorum bile, vücudumda su kalmadı" diyen ve beni blogundaki yazıyla arkamdan vursa da oyundan çıktıktan sonra hemen kendisine su yetiştirdiğim PCLion Uğur, iki maçta da bizi yalnız bırakmayan eşim Elif, Tribündergi'den Barış Timurlenk, itdurmaz Mustafa ve diğer arkadaşlara teşekkürlerimi iletiyorum. Maksat bir arada olmak, eğlenmekti, birlikteliğin keyfini çıkarmaktı. Sonuçta Riva'daki kampa katılmayı bizden daha çok hakeden birçok takım ve futbolcu var. Gruplardan çıkan takımlara başarılar diliyoruz...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)