23 Ocak 2010 Cumartesi

ELİNDEKİ MALIN DEĞERİ ...

"Elindeki malın değeri ..." Son günlerin en popüler cümle başlangıcı. Bu mudur, kurtarır mı şeklinde ardına eklenen kelimeler. Neymiş ama? Elindeki malın değerini yükseltemeye bakacaksın, yapamıyorsan da düşürmeyeceksinmiş. Evet öyleymiş gerçekten. LigTv'nin elindeki malın değeri futbolun aktörleri tarafından yeni dönemde korunmak hatta yükseltilmek için uğraşılacakmış. Nasıl olacak bu eldeki mal kötüyse eğer?! Yapacaksın arkadaş, profesyonellerle çalışacaksın. Bu işten anlayan bir sürü adam var. Kötüyü iyi gibi gösterirler, cilalarlar, yanlışları hataları saklarlar falan!

Bunu futbol kulüplerinde de iyi yapanlar var, kötü yapanlar da. Mesela Robinho'yu mal olarak düşünelim (İnsan için mal sözcüğünü kullanmak tabii ki doğru değil ama burda anlatacağım konu için kullanmak zorundayım). Santos 2005'te 24 milyon euro kazandı ondan. 3 sene sonra Real Madrid bunun da üzerine yaklaşık 20 milyon euro ekletip elden çıkardı. Santos da Real Madrid de mükemmel para kazandı. Ellerindeki mal kötü değildi gerçi ama onlar da iyi kullanmasını bildiler, etraflarındaki profesyoneller aracılığıyla sağlam pazarladılar. Mal şu anda M.City'nin elinde. Onlar ne yaptı peki? Şu ana kadar malın içine etti. 2008'de İngiltere rekoruyla 42.5 milyon euro ödeyerek aldıkları adamı şimdi malın üretildiği yere, Santos'a kiralamak üzereler. Bir anlamda zararına satış yani. Kim çıkıp bundan sonra Robinho'ya adam gibi para verir ki?! Santos'un ilk kasasına koyduğu rakamın yarısını veren çıkarsa ne olayım! Hee City'nin çok mu umrunda? Değil tabii. Adamlar parayı en kolay yerden, petrolden kazandıkları için çok da şeylerinde değil. Ama konumuz pazarlama olduğu için ortadaki hatanın nerede yapıldığını söylemek de lazım. City hiçbir şey yapmasa da bu sezon başına kadar mal değerini kendi kendine korumayı başarmıştı ama yavaş yavaş da düşüşe geçmişti. İşte bu noktada Brezilyalı'yı isteyen Barcelona'ya satmamakta yaptılar hatayı. Yaşı ilerleyen Henry'nin yerine gelecek dönemler için düşündükleri bir isimdi. Vermedi City yönetimi. Sonra baktılar olmuyor, bu adamdan kendilerine hayır yok, alın sezon sonuna kadar kiralık olarak siz de oynasın dediler. Bu sefer de Barcelona yönetimi istemedi Brezilyalı'yı. Sizin istemediğiniz adamı biz de istemiyoruz cevabını verdiler. Yoksa Robinho alınmayacak adam mı? Koy bak İspanya ligine nasıl oynuyor! Ama işte değerini düşürdü City yönetimi. Elindeki 42.5 milyon euro'luk (ederi bu mudur o da tartışılır) adamı parlatamadılar. Şimdi haftalık 160.000 paund ödedikleri Robinho'nun Santos'a gitmesi için bu rakamın bir kısmını yine kendi ceplerinden ödemeye hazırlanıyorlar. Santos malı tekrar parlatırsa ne ala! Neymiş yani? Zamanı geldiğinde elindeki mala iyi bir alıcı çıktı mı tutmayacaksın, satacaksın. Tutmaya kalkarsan elinde patlar görürsün!

22 Ocak 2010 Cuma

VAN NISTELROOY HAMBURG YOLUNDA

Van Nistelrooy'u transfer edecek takım 2 hatta 3 kez düşünmeli. Formanızla çıktığı ilk maçta sakatlanıp birkaç ay ya da tüm sezon boyunca sahalardan uzak kalabilir. Ona ödediğiniz para da içinize oturur. Oldukça riskli bir iş 33 yaşındaki golcüyü transfer etmek. Bu yüzden transferi yapma konusunda istekli gözüken Hamburglu yöneticiler de ince eleyip sık dokuyor. Nasıl dokumasınlar ki? Müzmin sakatın 2000 yazında PSV'den M.United'a geçerken dizindeki problem ortaya çıktı ve İngiliz ekibi onu oynatabilmek için yaklaşık 1 yıl bekledi. Real Madrid'de de 2008'in kasım ayında sağ dizindeki problem yine ortaya çıktı ve tüm sezonu kapattı. Bu sezon başında sahalara döndü ama yine sakatlandı ve 6 hafta daha sahalardan uzak kaldı. Şimdi son durumu ne merak konusu. Hamburglu yöneticiler de bunu tam anlamıyla öğrenmeye çalışıyor.

Fotoğraftaki Van Nistelrooy'un menajeri Roger Lindse. Madrid'deki bir kliniğin önünde Marca'nın muhabiriyle görüşüyor. Onlar konuşurken Van Nistelrooy ise Hamburglu bir yönetici ve doktorla birlikte klinikte bir takım testlerden geçiriliyor. Yaklaşık 2.5 saat süren testlerin ardından Hamburglu yöneticiler hiçbir açıklama yapmadan ayrılıyor klinikten. Marca ve As'a göre Hollandalı futbolcuda sakatlıkla ilgili herhangi bir sorun yok. Artık top Hamburglu yöneticilerde. Riske girip transfer edecekler mi yakında öğreniriz.

SCHUMI'S FIVE


HALDUN ÜSTÜNEL İLE KAÇAN FIRSAT

İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batıralım. Haldun Üstünel günlerdir Londra'da. Bu adam bir süredir iş bitiren, transfer yapan yönetici olarak anılıyor. Bu sefer de yine transfer yapmak için orada olduğu belli. Ama orada çekilmiş tek bir kare fotoğrafını, tek bir saniye görüntüsünü gördünüz mü?

Neden bir televizyon ya da gazete muhabirini peşine takmaz?

Neden oraya bir muhabir gönderilip adım adım Haldun Üstünel takip edilmez?

Bir İngiliz restoranında yemek yerken ya da yolda yürürken fotoğrafları niçin çekilmez?

Ne bekleniyor halen? Ne kadar daha tv ve gazete yöneticileri elemanlarının böyle işleri İstanbul'dan telefonla takip etmesine ya da yabancı gazetelerden kaynak göstermesine izin verecek?

Ya da mesela Londra'da yer alan temsilciler, muhabirler -illa ki bilgi veriyorlardır ama- neden bu sorumluluğu "tam anlamıyla" üstlerine almazlar?

Her zaman en çok ilgiyi çeken transfer haberlerini doğal olarak yapmayı çok seven basınımız eline geçen böyle bir fırsatı neden kullanmaz? Günlerdir Londra'da olan ve mutlaka transfer yapmadan dönmeyeceğim diye bağıran Haldun Üstünel'i görüntülemeyi başaran, rakiplerine çok büyük bir fark atabilirdi. Yazık oldu! Daha burnunun dibindeki deplasmana gidip takımını takip edemeyen muhabirlerin olduğu düşünülürse bunun olmaması da gayet normal aslında.

21 Ocak 2010 Perşembe

JO GALATASARAY'DA

Dün Haldun Üstünel İngiltere'de manşetlerde adlı postta Haldun Üstünel'in İngiltere'den forvet transferi yapmadan dönmeyeceğini yazmıştım. Bu sabah servisteki arkadaşlara da bu iş yarına kalmayacak, bu akşam transfer bitecek diye de söyledim. Böyle hissettim gerçekten. Times mı yoksa Daily Mail mi haklı çıkacak ben sadece bunu düşünüyordum. Ama ne yalan söyliyeyim Babel'in transferinin olma ihtimalini daha yüksek görüyordum. Ancak Hollandalı'nın dünkü Tottenham maçının kadrosuna alınmasıyla bu transfer olmaz diye düşünmeye başladım. Haldun Üstünel yine sağ gösterip sol vuracak demek ki dedim. Ne Babel ne de Jo, başka bir forvet. Ama Üstünel bu kez ismi ortaya atılan, iki gündür gündemde olan bir ismin transfer edilmesini sağladı.

Son dönemde Everton'da sorunlar yaşayan Jo tipik Brezilyalı davranışları sergilemeye başlamıştı. Noel zamanı evlilik problemleri nedeniyle kulübüne haber vermeden Brezilya'ya gidip zamanında Ada'ya dönmemesi David Moyes'i çileden çıkarmış ve kulüp izin almadan bir daha Brezilya'ya gitmesini yasaklamıştı. Haldun Üstünel'in Londra'daki görüşmelerinin ardından Galatasaray Jo'yu sezon sonuna kadar kiraladı. Ancak Everton'ın istemediği, M.City'nin de Afrika Kupası'na gidecek olan Adebayor'un yerine bile düşünüp tekrar kadroya geri çağırmadığı, ondan önce de Mark Hughes'un istemeyip Everton'a kiraladığı bir ismi Galatasaray'ın transfer ettiğini unutmayalım. Üstüne üstlük Avrupa Ligi'nde oynayamayacak olması, Galatasaray'ın onun yeteneklerinden yararlanamayacak olması büyük bir kayıp.

Jo, İngiltere kariyerine şu an için hayalkırıklığı ile bir noktalı virgül koyuyor. Yetenekleri tartışılmaz bir futbolcu olduğu kesin. Corinthians'ta 54 maçta 23, CSKA Moskova'da 78 maçta 44 gol atan Jo, İngiltere'de 51 maçta 10 gol kaydetti. Şimdi Galatasaray 23 yaşındaki futbolcusundan İngiltere'yi unutup, uslu uslu topunu oynayarak Rusya'daki performansını sergilemesini bekleyecek. Bunu yaparsa, adaptasyon sürecini çabuk atlatırsa ligde bırakın Nonda'yı, Baros'tan bile daha faydalı olacağı kesin. Eski takım arkadaşı ve vatandaşı Elano ona gerekli desteği sağlayacaktır.

Gelelim Haldun Üstünel'e. Bundan böyle İngiltere'ye gittiğinde bırakın medyayı, pasaport görevlisi bile onu gördüğünde "Aha geldi yine. Bakalım bu sefer kimi alıp da dönecek?" diye düşünmeye başlayacak. Ada'daki ilişkilerini iyice geliştirdiği, çevresini daha da genişlettiği bir gerçek. Galatasaray daha uzun yıllar onun bu nimetlerinden faydalanacaktır. Tabii ünlü bir kulübün Haldun Üstünel'i gelip onu transfer etmezse!

Son gelişme: Galatasaray Dos Santos transferini de bitirdi. Ama Baros, Nonda ya da Linderoth üçlüsünden hangilerinin sözleşmesinin feshedileceğine karar vermeye çalışıyorlar. Bu konuda bir anlaşma sağlanırsa Meksikalı Dos Santos da Galatasaray'a katılacak.

MANCINI'NİN ATKISI

Mancini şu ana kadar City taraftarlarına ne verdi diye sorarsanız eğer, ilk olarak derbide United karşısında alınan galibiyetin hazzını derim. Ama sadece bu değil. İtalyan, City camiasına atkı takma modasını da getirdi. Hem de kendi taktığı atkıyı tıpkı onun gibi bağlayarak. City'nin mağazalarında bugünlerde yukarıdaki atkı yok satıyor. Hatta son maçta M.City'nin sahibi Khaldoon Al Mubarak ve CEO Garry Cook ile yanındakiler de modaya uydu. Böyle giderse bundan sonraki maçlarda Mancini çakmalarıyla dolacak City tribünleri. Hey gidi Fatih hoca, hatırlayasım geldi seni birden.

GUARDIOLA / 1.5 YILDAKİ DEĞİŞİM

20 Ocak 2010 Çarşamba

FUTBOLA KİM YÖN VERİR?

Digiturk Genel Müdürü Ertan Özerdem bugün CNBC-E'de yaptığı açıklamalarda statlardaki zeminlerin kusursuz olması gerektiğine, hatta çimlerin kalitesine bile değindi. Siz ne düşünüyorsunuz? Gelecek sezondan itibaren hangisi daha etkili olur?

HALDUN ÜSTÜNEL İNGİLTERE'DE MANŞETLERDE

The Times, Babel diyor;

Daily Mail ise Jo.
Her iki haberde de Haldun Üstünel'in ismi geçiyor. Lucas Neill transferiyle Haldun Üstünel'in İngiltere'de bir hayli sükse yaptığı ortada. Londra'da takılan Üstünel bugünkü gazetelerde ismini gördüyse eğer bir forvet transferi yapmadan asla dönmez. Ne yapar eder bir forvet oyuncusuyla gelir İstanbul'a. İngiliz basını Ada'ya Rolls-Royce filosu almaya gitmiş bir Arap milyarderi gibi ilgi gösteriyor kendisine.

FATİH TEKKE & TRABZONSPOR

Son haberlerin ardından Trabzonspor ile Fatih Tekke'nin defterleri tamamen kapattığı anlaşılıyor. En başından beri bu transferin olacağına inanmıyordum. Yaklaşık 2.5 senedir yurtdışında oynayan Fatih Tekke her ne kadar bugün yaptığı açıklamalarda "Askerlik sorun değildi. Trabzonspor beni gerçekten isteseydi 1 saatte bu işi bitirirdi" dese de ben kendisinin de şu anda dönmeyi çok fazla arzuladığını zannetmiyorum. Son yıllarda birçok Türk futbolcusu belli bir yaşa geldikten sonra askerlik problemini çözmek için yurtdışında bir takıma transfer olmanın peşinde. Evet Fatih Tekke vatanını ve Trabzonspor'u çok seven bir futbolcu, onu tanıyan herkes bunu bilir. Yıllardır bu yönde çizdiği bir imajı var. Ama ne olursa olsun yaşı ilerlediği için askerliği bir şekilde sorun ettiğine inanıyorum. Önünde bedelli askerlik hakkı kazanma adına sadece 6 ay gibi çok kısa bir süre kaldı. Bu süreyi doldurmadan döneceğine hiçbir zaman inanamadım. Transferinin bugün gerçekleşmemesini isteyen Fatih Tekke, Türk halkının ve Trabzonspor taraftarının gözündeki imajının bozulmaması adına kendince bir yol izledi bugüne kadar.

Gelelim Fatih Tekke'nin "Bir ay içinde 29 futbolcu alan, bir transfer için 19 saatlik -Sadri Şener'e göre 50 saat sürmüş- yolculuk yaparak Kolombiya'ya giden yönetim istese transferimi bitirebilirdi" demecine. Bu açıklamasına ise katılıyorum. Yönetim Fatih Tekke'yi gerçekten istese çok daha önceden kadroya tekrar katabilirdi. En başından beri istemediler, sadece istiyormuş gibi göründüler. Peki hem Fatih Tekke hem yönetim transfer konusunda neden böyle istekli gözüktü? Bu sorunun cevabına bir başka soruyla başlayalım; kim istiyordu Tekke'yi? Tabii ki taraftar. Gutierrez'in gelişinde bile havalimanında Fatih Tekke diye bağırdılar. Trabzon'da halkın baskısı kuşkusuz yönetim üzerinde kendini daha fazla hissettiriyor. Bu baskı karşısında dayanamayan yönetim en başında beri aslında pek de hevesli olmadıkları Fatih Tekke'nin transferi için oyalandılar, ellerinden geleni yaptıkları izlenimini verdiler. Taraftar istediği için istediler yani biraz. Kıssadan hisse ne Fatih Tekke şu anda istedi dönmeyi ne de Trabzonspor yönetimi onun dönmesini. Taraftar baskısını kırmak, onların tepkisini daha fazla çekmeme adına taraflar kendilerince yazdıkları senaryoyu bugüne kadar oynamaya çalıştılar. Hepsi bu!

UEFA 2009 YILININ TAKIMI

İtirazı olan?

AVRUPA'NIN İLK 5 ANTRENMAN TESİSİ

5. BARCELONA, JOAN GAMPER

2009'u 6 kupayla kapatan Barcelona'nın başarısındaki en büyük paylardan biri de tesisleri. Yıllarca Nou Camp'ın yanındaki La Masia'nın küçük sahasında çalışan Katalan kulübünün futbolcuları yaklaşık 1 yıldır kulübün İsviçreli kurucusu Joan Gamper'in adını taşıyan tesislerde çalışıyor. 68 milyon euro'ya malolan tesiste adeta yok yok. Futbolcuların kendilerini evinde gibi hissetmeleri için herşey düşünülmüş. Mükemmel bir pas trafiğine sahip olan Barcelonalı futbolcular bu yeteneklerini Nou Camp'tan önce bu tesislerde geliştirmeye başlıyor. Tesisin içinde 5 çim saha, 5 suni çim saha, 3 spor salonu, 4 ilk yardım odası, 2 basın odası, 1 restoran ve cafe, 1 soyunma odalarının olduğu bina, 1 de havuz ve saunaların yer aldığı bina mevcut.

4. CHELSEA, COBHAM

Tesis 2007 ortalarında hizmete açıldı. Chelsea kulübünün A takımından tutun, en küçük yaş grubundaki takımlarına kadar hepsi çalışmalarını bu tesiste yapıyor. Antrenman, rehabilitasyon, sağlık, saha ve medya faaliyetleri açısından zamanının son teknolojileri ile inşa edildi. 2 yılda tamamlanan tesis aynı zamanda bir mimari şaheser. Bu harika yapıyla ilgili daha fazla fotoğrafa ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

3. AJAX, DE TOEKOMST

Hollanda deyince benim aklıma kulüp olarak Ajax, Ajax deyince de sayısız genç yeteneği dünya futboluna kazandıran akademisi gelir. Hiç tartışmasız dünyanın en iyi futbol akademilerinden birine sahip olan Ajax'ın antrenman tesisleri bana göre 3. sırada. Kapısından içeri giren her genç muhakkak ilk olarak Cruyff, Van Basten, Rijkaard, Bergkamp, Van der Sar, Kluivert gibi isimlerin bir zamanlar buradan geçtiğini düşünüyordur. Geleceğin yıldızlarını yetiştirmeye devam eden akademi ayağa hızlı pas, çabuk hücum ve yaratıcı oyun anlayışını yerleştirmede tesisin kaliteli sahalarına ve spor salonlarına çok şey borçlu.

2. SPORTING LISBON, ACADEMIA DE ALCOCHETE

Portekiz kulübünün antrenman tesisleri tek kelimeyle mükemmel. Dünyanın en iyilerinden biri olarak kabul ediliyor. Birçok Avrupa takımı da sezon öncesi hazırlık kamplarını bu tesislerde yapmak için birbirleriyle yarışıyor. Burası aynı zamanda Portekiz milli takımın da kamp yaptığı yer. Bu tesislerde Luis Figo, Cristiano Ronaldo, Nani, Quaresman, Moutinho ve Veloso gibi yıldız isimler yetişti. Gençler burada hem akademik hem de sportif anlamda çok iyi bir eğitimden geçiyor. Aynı zamanda bu tesis Avrupa'da kalite sertifikası verilen ilk tesis olma özelliğini de taşıyor.

1. FRANSA, CLAIREFONTAINE

Fransa'nın en elit futbol akademisinin bulunduğu yer. Paris yakınlarındaki Rambouillet ormanlarının kalbinde bulunan tesis 56 hektar alan üzerine kurulu. En önemli özelliği de verilen eğitim ve bu eğitim için her türlü olanaklara sahip olması. 13 -15 yaş arasındaki gençler ülkenin en iyi teknik adamlarından 2 yıl boyunca bu tesislerde çok sıkı bir eğitimden geçiriliyor. Anelka, Henry, Gallas, Saha gibi isimler bu tesislerde kurulu akademiden yetişip dünya futboluna damga vuran oyunculardan sadece birkaçı. Tesiste gençlerin yeteneklerini geliştirmeleri adına, fiziksel, taktiksel, psikolojik konularda her türlü destek veriliyor. Normal çim sahalar, suni çim sahalar, spor salonları, konaklama tesisleri ve restoranların yanısıra 3 adet de tenis kortuna sahip. Bu akademiden yetişen futbolcular önce Fransız kulüplerine oradan da dünya vitrinine çıkıyor.

19 Ocak 2010 Salı

TEVEZ'İN GECESİ

Carling kupası yarı final ilk maçından City 2-1 galip ayrıldı. City'nin 2 golü de eski Unitedlı Tevez'den. City için rövanş öncesi az da olsa avantajlı bir skor. Mancini de böylece çıktığı ilk Manchester derbisinden zaferle ayrıldı. Maç öncesi aşağıdaki postta görüldüğü üzere dini inançları kuvvetli olan Mancini'nin karşısında Ferguson'un kazanması için daha fazla dua etmesi gerektiği söyleniyordu. Dua etti mi bilmem ama Old Trafford'da Ferguson'un takımı affetmez geçer bu turu diyorum. O maça kadar rahat uyusun Cityliler!

KİM BU?

Dindar bir aileden geliyor. Küçük yaşlarda kilisede papazın yardımcılığını yapan çocuklardan biriydi. Bir yandan da en büyük tutkusu olan top peşinde koşmaktaydı. Okuldan çıkar çıkmaz -kilise de görevi olmadığı zamanlarda- kendini hemen futbol sahasına atardı. Hayatını futbol ve din çevriliyordu. Futbolla yatıp futbolla kalkardı. Babası onun ilginç bir öyküsünü şöyle anlatıyor; "8 yaşındayken ilk Kutsal Komünyonuna -dinsel bir tören sanırım- katılacaktı. Biraz üzgündü çünkü takımının maçını kaçıracaktı. Bu tören bizim için son derece önemliydi. Aileler kilisede biraraya gelir ve kutlama yaparlar. Tören başladı ama seromoninin ortalarında bir baktım ki benim ufaklık ortalıkta yok. Kilisenin içinde her yeri aradım ama bulamadım. Meğersem kaçıp futbol oynamaya gitmiş. Çok sinirlenmiştim. Peder'e gidip bu yüzden kendisinden özür diledim ama o bana, endişelenme, onun gitmesini ben istedim, çünkü takımı yeniliyordu dedi. İlk yarıyı 2-0 yenik kapatmışlar, bunu duyan peder de üstünü değiştirip gitmesine izin vermiş. Maçın sonucu ne oldu bilmiyorum ama kaybetmediklerini hatırlıyorum."

Doğru cevap: Roberto Mancini. İlk bilen Arnawut adres bilgilerini yollarsan Las Vegas uçak biletini ve 6 gecelik otel rezervasyonunu yollayayım sana. Şimdiden iyi eğlenceler!

31 DİŞLİ MEXES

Bu da Roma'nın bugünkü antrenmanından. Claudio Ranieri de 2 saatlik zorlu bir antrenman yaptırmış takıma. Haftasonunda deplasmanda Juventus'la oynayacaklar. Diğer tarafta da Inter-Milan derbisi var. Roma için Juve deplasmanı zirve yarışından kopmama adına çok önemli bir sınav. Antrenmanda Mexes, Perrotta ile girdiği mücadele sırasında ön dişlerinden birini kaybetmiş. Ama görüldüğü gibi Fransız hiç üzgün değil. Ben de ilkokula giderken buna benzer bir diş kırma olayı yaşamıştım. Hiç unutmam, kuzenimle evde karate yapıyoruz, bir o vuruyor bir ben. En son gözümü kapatıp dönerek öyle bir tekme savurdum ki kuzenin tam ağzına geldi ve ön dişlerinden biri kırıldı. Bir daha hiç dişi olmayacak diye çok korkmuştum. Neyse ki yerine yenisi çıktı. Şimdi de Ezel'in çekimleri sırasında tüm ekibin güvenliğini sağlamakla meşgul.

ROBBEN & LAHM KAVGASI

Bayern Münih'in ligdeki kötü gidişi, şampiyonlar liginde gruptan çıkamama tehlikesi yaşaması, Van Gaal'i neredeyse ipe götürüyordu. Ancak toparladılar, hem gruptan çıkdılar hem de ligde Dortmund'la birlikte son 5 haftanın en başarılı takımı. Önlerinde zorlu bir 16 hafta var. Hollandalı da antrenmanların dozunu iyice artırdı, yüklemelere devam ediyor. Tabii zaman zaman çalışmalarda tatsız olayların yaşanmasının da önüne geçilemiyor. Çift kale maç sırasında sertlikler yaşanmaya başlamış. Bir pozisyonda Lahm, Robben'e arkadan sert bir müdahalede bulunca Robben de sinirlenip yapışmış Lahm'ın boynuna. Arkadaşları müdahale etmiş hemen. Neyseki Lahm da karşılık vermemiş. Yoksa bir Alman-Hollandalı kavgası neşeleri tamamen kaçırırdı herhalde.

KEWELL'DAN SONRA SABRİ

Lucas Neill'e Kewell'dan başka kimi tanıyorsun diye sordular. Ağzından çıkan ilk isim Sabri oldu. Nasıl oldu da aklına gelen ilk isim Sabri'ydi ya da Sabri hangi yönüyle Neill'in kafasında yer etmiş olabilir?

1 YALAN, 1 GERÇEK, 1 DE GELİŞME

Fransız basını Türkiye'den haberlerle çalkalanıyor. 3 haber vereceğim Fransızlar'dan, bunların 1'i yalan 1'i gerçek 1'i de gelişme. Önce gerçek olanla başlayalım. Kazım'ın Toulouse'a transfer olacağı haberi. Doğrudur Kazım'ın bugün sağlık kontrolünden geçmesi bekleniyor. Büyük ihtimalle sözleşme imzalayacak. Geçelim yalan habere. Yine Fenerbahçe ile ilgili. L'Equipe sarı lacivertlilerin Monacolu Nene'yi transfer etmek istediklerini iddia ediyor. 28 yaşındaki Brezilyalı forvet için Fenerbahçe'nin Fransız kulübüne 10 milyon euro önerdiğini söylüyorlar. Bu uydurmadan başka birşey değil. Son gelişme ise Galatasaraylı Kewell üzerine kurulu. Le Parisien'de bugün çıkan haberde Marsilya'nın Interli Mancini transferini yapamayınca Avustralyalı futbolcuya yöneldiği söyleniyor. Marsilya Kewell için Galatasaray kulübünün kapısını çalacakmış. Şu anda Galatasaray'dan en son kim gider diye sorsanız, herhalde ilki Arda, ikincisi Kewell olur.

KAKA VE ROMANTİZM

Kaka eşi Caroline ile Madrid'deki Alicia Keys konserinde. Anlaşılan Keys'in slow şarkıları ikiliyi kendinden geçirmiş. "Hatırlar mısın Carolinecim sana aldığım o ilk tek taş yüzüğü?" "Ayyy hatırlamam mı aşkım benim mucukssss!"

MARSEL İLHAN 2. TURDA

Marsel İlhan ilk turda Fransız Sebastian Grosjean karşısında ilk seti 6-4 önde bitirdikten sonra yağmur nedeniyle maça ara verilmişti. Bugün devam eden maçta sonraki iki seti de 6-3 ve 7-5'lik sonuçlarla alan İlhan adını 2. tura yazdırdı. Marsel'in şimdiki rakibi biraz daha güçlü, Şilili Fernando Gonzalez. Allah raketine zeval vermesin!

18 Ocak 2010 Pazartesi

ŞÜKRAN LAPORTA ŞÜKRAN!

Laporta'nın THY'nın hangi ülkenin kurumu olduğu ya da Türkiye'nin nasıl bir ülke olduğu ya da hangi çoğrafyada yer aldığı ile ilgili bilgisi olup olmadığı konusunda kuşkular belirdi kafamda.

17 Ocak 2010 Pazar

2 DAKİKADA 2 KAFA GOLÜ

Standard Liege-Anderlecht maçında evsahibi takımdan Traore ve Mangala, 2 dakika arayla kendi kalelerine kafayla gol atıyor. Rakip kaleye at desen atamazlar böylesini.