

Çoğu futbolcu paradan önce kariyerini düşünür, isim yapmayı, adını duyurmayı hedef alır. Yetenekliyse eğer 20'li yaşların başında hemen voleyi vurur. Yoksa basamakları yavaş yavaş tırmanarak cebini doldurur. Alışılmış olan da budur zaten. Sonra genelde belli bir standartta devam eder, kariyerinin sonuna doğruysa son bir vole daha vurayım düşüncesiyle ya Arap ülkelerinin ya ABD'nin ya da Türkiye'nin yolunu tutar. Ancak bazı istisnalar da yok değil! Arjantinli 22 yaşındaki Mauro Zarate biraz ters bir yol izlemiş. 20 yaşındayken Velez Sarsfield'den Avrupa yerine Katar'ın Al Sadd takımına 20 milyon dolar karşılığında transfer olmuş. Ancak burada umduğunu bulamamış; neler yaşadığını tam olarak bilmiyorum ama psikolojik olarak uyum sağlayamamış olsa gerekki sadece 6 lig maçında forma giyip 4 gol attıktan sonra Birmingham City'e kiralık olarak gitmiş. Bu sezon başında da malum ordan Lazio'ya geçti yine kiralık olarak. Zarate'nin kiralık sözleşmesi 30 Nisan'da bitiyor, yani daha sezon bile tamamlanmadan. Ağabeyi aynı zamanda menajeri Sergio ile birlikte Lazio Başkanı Claudio Lotito'nun haftalardır başının etini yiyorlar, "Hadi ne yapacaksan yap, elini çabuk tut. Milan'da istiyor." diyorlar. Maradona göreve geldikten sonra Zarate'nin yeteneklerine kayıtsız kalmamış ve eğer iyi bir kulüpte oynamaya devam edip kendini göstermeyi sürdürürse A milli takıma alabileceğini söylemişti. Tabii şimdi bu gazı da alınca geleceğinin belli olması için durmadan Başkanın kapısını çalıyor. Lotito da Katar'da görüşmeler yapıyor ve Zarate'yi takımda tutmak için anlaşmanın yollarını arıyor. Araplar bakalım 20 milyon dolar ödedikleri adamı daha az bir rakamla vermeyi kabul edecekler mi? Çünkü Lotito'nun bu paraları vermesi zor. Aksi halde Milan yolu açık gibi gözüküyor Zarate için. Milanlıların Katarlılarla arası oldukça iyi. Kamp yapmaya, özel maç yapmaya gidip duruyorlar devamlı. Milan'a da yakışır hani!
Dünya Artistik Buz Pateni Şampiyonası, Los Angeles'da sürüyor. Staples Center'da düzenlenen şampiyonada Türkiye'yi bayanlarda temsil eden Tuğba Karademir, kısa program sonunda toplam 44.24 puanla 22. olarak, serbest programda kayma hakkını elde etti. Karademir 2006 yılından sonra ilk kez serbest programda mücadele edecek. Pazartesi günü TSİ 01.45'te serbest program yarışmasına çıkacak. Eurosport naklen veriyor efendim bilginize!
Fatih hoca kadroyu açıkladı. Volkan, Gökhan Gönül, Emre Aşık, İbrahim Üzülmez, Hakan Balta, Tuncay, Aurelio, Emre Belözoğlu, Arda, Semih ve Nihat. Hücumu düşünen bir anlayışla yer alacağının sinyallerini verdi. Hatta "Savunma yapacağımı düşünenler şimdi ne düşünecekler bakalım" dedi. Kolbastı yapar mıyız bilmem ama; ne demiştik perşembe günkü yazımızda?
Futbolcuların bilinmedik yönlerini öğrenmeye bayılıyorum. Fenerbahçe'nin en sevdiğim futbolcularından biriydi Washington. Yaşadığı kalp probleminin ardından doktorlar bir daha top oynayamaz demiş ve Fenerbahçe ile sözleşmesinin feshedilmesinden 1 yıl sonra Atletico Paranaense formasıyla sahalara dönmüş, attığı 34 golle gol kralı olarak doktorlara da güzel bir cevap vermişti. Ardından Japonya macerasının sonrasında tekrar Brezilya'ya döndü ve şu anda Sao Paulo'nun formasını giyiyor.
Anadolu Ajansı'nın geçtiği haber;
"Sivas'ta gece hayatı yoktur. Futbolcuların içki alabilecekleri de sadece birkaç dükkan var. Bu dükkanların sahipleriyle de tanışıyorum. Yani futbolcularımdan biri bu dükkanlardan içki aldığında haberim oluyor, ben de o oyuncumu uyarıyorum."
Hollanda kulüplerinin geleceği ile ilgili kötümser olan Michel Platini "Ajax bir daha Şampiyonlar Ligi'ni kazanamayacak" demişti. Avrupa'nın büyük kulüplerini Güney Amerikalılar'ın ardından en fazla besleyen ülke olan Hollanda'nın en ünlü akademisine sahip takımı Ajax'ın bunu artık bir ticaret gibi gördüğü gerçek. Son olarak Huntelaar gibi kendisine faydalı bir ismi Real Madrid'e satarak bunu gösterdiler. "Kaliteli oyuncularını satarsanız nasıl güçlü bir takım olabilirsinizki" diyen Platini 6+5 kuralını destekliyor böylece minimum 6 yerli futbolcu oynatılmasını sağlayarak Ajax ve onun gibi kulüplerin yine zirveye tırmanmasını amaçlıyor. Bu durumu Cruyff biraz daha açıyor. Cruyff İngiliz kulüplerinin Avrupa'daki hakimiyetine gönderme yaparak Platini'yi destekliyor. "Büyük kulüplerle diğerleri arasındaki fark giderek açılıyor" diyor efsane. "Parası olan kulüpler kadrolarını birçok oyuncu ile takviye ediyorlar. Bunların bir kısmı da doğal olarak kadroda kendilerine yer bulamıyor. Bu birçok ülkede yaşanan önemli bir sorun. En yetenekli futbolcular İngiltere, İtalya ve İspanya'ya gidiyor. 6+5 kuralı bizim ihtiyacımız olan şey. Politikacılar Avrupa'da serbest dolaşım sağlarak en aptalca işe imza attılar."
Talihsiz bir kaza sonucu aralarında BBP Başkanı Muhsin Yazıoğlu'nun olduğu 5 kişiyi taşıyan helikopterin düşmesinin ardından 40 saati aşkın bir süredir arama-kurtarma çalışmaları devam ediyor. Binlerce insan, 10'un üzerinde helikopter, sis ve karın olduğu bölgede enkazın olduğu yeri aramayı sürdürüyor. Umutlar azalmış olsa da Allah'tan ümit kesilmez diyerek inşallah sağ salim kurtarılabilmelerini umut ediyorum. Ancak arama çalışmalarında zaafların olduğunu ileri sürenler var. Bu kadar geçen sürede, belli olan bir bölgede hadi karadan arayanları geçtim, helikopterler nasıl oluyor da bulamıyor enkazı aklım almıyor. Ne oldu yer yarıldı içine mi girdi bu helikopter?! Birileri bilgisayara numaraları girmedi de bilinmeyen bir adaya mı düştü?! Şimdi benim merak ettiğim şu; Allah korusun Türkiye'nin herhangi bir yerinde bir yeri bombalayan ya da birilerini öldüren yani bir şekilde suç işleyen birileri acaba helikopterin düştüğü yere kaçarsa ne olacak!?
1954'te Roma'da 2-2 biten İspanya-Türkiye maçı. Hikayeyi biliyorsunuz zaten anlatmaya gerek yok! İtalyan Franco'nun bileği sayesinde bu maçın ardından Dünya Kupası'na katılmıştık. Berlin Panteri Turgay Şeren ve defans oyuncuları gole engel olamıyor ve İspanya 1-0 öne geçiyor. Şu an 81 yaşında olan Escudero da karede.
Ancak eğer Fatih hocanın kafasında gol yememeye dönük savunma ağırlıklı bir futbol varsa o zaman ne yapılmalı? Bu durumda en kritik isimleri belirlemeniz ve onları kelepçelemeniz gerekir. Çünkü İspanya için büyük Barcelona diyebiliriz. Son Malaga maçını izlediyseniz beni daha iyi anlayabilirsiniz. Kapanmış takımlara karşı sahip oldukları karakterleri çok daha iyi uyguluyorlar. Sürekli yerden oynayan, sabırla ayağa pas yapan, verkaçlar ve ani kanat değişiklikleriyle dengenizi bozan, bir anda savunmanın arkasına sarkan isimleri ince paslarla gol pozisyonlarına sokan bir takım. Bir şekilde de gol atmayı başarıyorlar. Iniesta'nın oynamaması bu anlamda bir avantaj gibi gözükse de O'nun yerine çağrılan Mata'nın da az kalır tarafı yok. Hatta başımıza adam eksiltmedeki yeteneğiyle daha fazla iş açabilir, tabii ilk 11'de oynarsa. Iniesta'nın yokluğunda maestroluk yükü Xavi'nin omuzlarında daha fazla olacak. Ayaklarından çok beyniyle oynayan, süzen, 2-3 adım sonrasını düşünebilen bir futbolcudur. Xavi'nin yanında Senna ve çok formda olan Xabi Alonso'yu da düşünürseniz yapılması gerekenin ne olduğu, asıl yükün kimin üzerinde olacağı belli oluyor; savunmanın önünde oynayacak isimlerde. İki Brezilya asıllı Aurelio ile Senna ilginç bir eşleşme olur, Xavi'yi de Ayhan'la(keşke Topal olsaydı) kelepçelemek en iyi yol olacaktır. Bu oyunculara ince faullerle yıldırma operasyonu uygulanabilir. Savunma dörtlümüz top bu saydığımız oyunculardayken birbirine yakınlaşacak ve daralacak, bu durumda da sağdan Ramos'un soldan Arbeloa'nın bindirmelerinde Arda ile sağ açıkta oynayacak(keşke Hamit olsaydı) ismin geriye dönüşleri ve yardımları çok önemli.
İnancımız, motivasyonumuz bizim en önemli silahımız olacak. Tek korkum bazı futbolcuların kafasında buradan alacakları yenilgiyle kaybedecekleri birşeyin olmadığını düşünmeleri. Evet burada yenildiğiniz zaman kaybettiğiniz çok önemli bir şey olacak; Dünya'nın 1 numarasını Santiego Bernabeu'da yenip tarih yazma fırsatını kaybedeceksiniz. Kutsal formayı son dakikaya kadar terleteceğinize, asla pes etmeyeceğinize ve İspanya'yı Bernabeu çimlerine gömeceğinize inanıyorum. Maçtan sonra kolbastı yapmanız dileğiyle! Fatih hoca gibi hissettim kendimi :)
Eğer Barcelona gibi bir kulübün başkanıysanız Devlet Başkanı gibi itibar görürsünüz. Neticede kulüpten çok daha ötesidir lafını boşuna söylememişler. Unicef'le yapılan anlaşmanın ardından Katalan kulübü Afrika'daki yardım çalışmalarına devam ediyor. Üstteki fotoğraf geçtiğimiz günlerde Mali'nin başkenti Bamako'da çekildi. Barcelona Başkanı Joan Laporta, Seydou Keita ve Mali Kalkınma Bakanı Sekou Diakite ile birlikte yeni açılan Barcelona Vakfı merkezindeki bir sınıfta öğrencileri ziyaret ederken görülüyor. Merkezde zor durumdaki çocuklar için eğitim ve psikolojik destek verilirken sağlık ve yeme-içme gibi ihtiyaçları karşılanıyor. Bu tür yardımların karşılığında Mali'den önümüzdeki yıllarda bir futbolcu akışı olacaktır Barcelona'ya. Alttaki fotoğrafta ise Laporta, Mali Devlet Başkanı Amadou Toumani Toure'ye forma hediye ediyor. Babanın tüm ismini yazınca formanın yarısını kaplamışlar.
Barcelona 1989-90 sezonunda Real Madrid'in Akbaba Beşlisi önderliğinde attığı 107 gollük rekoru geçebilecek mi? Şampiyonun kim olacağı kadar cevabı merak edilen bir başka soru da bu! 28 haftada 84 gol attılar, önlerinde 10 hafta daha var. Maç başına 2.4 gol atarlarsa bu rekoru kırarlar (ki bu durumda toplamda "108" gole ulaşırlar bu da Dünya'nın yok olmasından bizi kurtarır). Real Madrid o sezon 12 maçı 4 ve üstü galibiyetlerle almış, Katalanlar'ın ise 4 ve üstü gollü 9 galibiyeti var. Real Madrid o sezon en farklı galibiyetlerini 7-2 ve 7-0'lık sonuçlarla alırken Barcelona ise bu sezon Gijon, Atletico, Valladolid ve Malaga karşısında 6 gollü galibiyetler elde etti. Hugo Sanchez o sezon 38 golle Avrupa gol kralı olmuştu. Henry(15), Eto'o(25) ve Messi(19)'nin 59 golü var. O takımı şampiyonluğa ve rekora taşıyan teknik adam John Benjamin Toshack birkaç ay önce "Bu rekoru kırabilecek takım varsa o da Barcelona'dır" demişti. 100. golü atana otomobil verecekler mi acaba? Hey gidi Turhan! Aykut, Hasan, Rıdvan ya da Oğuz'dan beklerken nasıl da çıkıp atmıştın golü?!
Paul Merson yaşı 30'a yaklaşmış olanların Aston Villa'dan, 30'un üzerinde olanların ise Arsenal'den de hatırlayacağı eski bir futbolcu. Ama herşeyden çok kötü alışkanlıkları ile hatırlıyoruz Merson'ı. Uyuşturucu, alkol ve kumar(bir tek kadın yokmuş) bağımlısıydı. Arsenal'de oynarken o kadar sapıtmıştı ki 1994'te FA, Merson'ı 3 aylık rehabilitasyona yolladı ve tedavinin ardından tekrar futbola döndü. Arsene Wenger'in gelişinin ardından 1997'de M'brough'ya satıldı. 5 milyon sterlinlik ücret Merson'ı Premier Lig'de mücadele etmeyen bir takım tarafından transfer edilen en pahalı futbolcu yaptı. 1 sezonun ardından Aston Villa'ya gitti ve Villa Park'taki 4 sezonun ardından kariyerinin de yavaş yavaş sonuna geldi. Bu arada alkol ve kumar bağımlılığı devam ediyordu, 2003'te gördüğü tedavinin ardından alkolden kurtulduğunu ancak kumarı bırakamadığını açıkladı. Hatta geçen sene Merson kumar borcundan dolayı bankayla yaptığı bir anlaşmanın ardından evini kaybetmekten son anda kurtuldu. Merson'ın kumarda kaybettiği para 7 milyon sterlinmiş. Son dönemde ise Sky Sports'ta uzman olarak görev yapıyordu.
Şimdi Merson yine bahis(kumar) dünyasının gündeminde. Better adlı bahis şirketinin yeni reklam kampanyasında rol alıyor. Yeni açılan bahis dükkanlarında ve posterlerde Merson'ın yukarıdaki fotoğrafı kullanılıyor. Merson'ın geçen yıl da kendileriyle çalıştığını söyleyen şirket yetkilileri "Paul müşterilerimiz arasında çok popüler(!). Ama herkes O'nu eski bir futbolcu ve Sky'ın uzmanı olarak hatırlıyor. Geçmişiyle ilgili bizim herhangi bir sıkıntımız yok." demişler.
Arjantin Primera C liginde Barracas Bolivar ile General Lamadrid takımları arasındaki maçın 60. dakikasında evsahibi takımın taraftarları ile konuk ekibin yedek futbolcuları arasında başlayan kavganın ardından ortalık karışmış. Sahadaki futbolcular da yedek kulübesindeki arkadaşlarına yardımcı olmak için maçı bırakıp kavganın içine dalmış. Maçın hakemi de olayların yatıştırılmasının ardından General Lamadrid'in 18 futbolcusuna da kırmızı kart göstermiş. Lamadrid önümüzdeki hafta oynayacağı maça genç takımla çıkacak.
Uzun zamandır diyalog kurmaca yapmıyorduk. İtalyan milli takımı cumartesi günü Karadağ ile oynanacak maça hazırlanıyor ve antrenmanda gökmavililerin iki kalecisi beraber çalışıyor. De Sanctis'in Hamburg ve Eskişehirspor yenilgilerinin ardından canı sıkkın gibi gözüküyor. Buffon'un morali ise yerinde, üstüste 5 maçı kazanmışlar, son hafta Roma'yı da 4'lemişler. Doğal olarak bizim Galatasaraylı'nın dert yanar gibi bir hali var Juventuslu'ya. Diyaloglar sizden...

Endülüs'ün başkenti Sevilla'nın iki önemli takımından biri olan Real Betis İngiliz kulüplerinin düştüğü duruma düşecek ilk İspanyol kulübü olacak gibi gözüküyor. Fotoğraftaki arkadaş Israel Gutierrez de Alba. Elinde tuttuğu formada Humaid(aşağıdaki arkadaş) yani kısaca Sheikh Emir Humaid Bin Rashid Al Nuaimi'nin adı yazıyor. 90'nın anlamı da 90 milyon euro. Araplar Real Betis'i 90 milyon euro'ya almaya hazırlanıyor. Alba da Araplarla Real Betis'in sahibi Manuel Ruiz De Lopera arasındaki bağlantıyı sağlıyor. Humaid, Birleşik Arap Emirlikleri'nin 7 Emirliği'nden birinin Emiri. Anlayacağınız para .ok gibi! Alba, Lopera'nın onursal başkan olarak kalacağını ve Arapların kulübü aldıktan sonra hemen transfer çalışmalarına başlayacağını, Benitez ve Cristiano Ronaldo isimlerinin ilk sıralarda olduğunu söylüyor. Yıllar sonra Endülüs'te yine Arap esintileri göreceğiz desenize!
Bu fotoğrafı 10 gün önce Werder Bremen'in Weser Stadı'nda çekmiştim. Stadın VIP tribününe açılan kısmında Bremen'in önemli futbolcularının tek tek büyük boylarda fotoğrafları var. Onların isimlerini bu şekilde yaşatmaya, hatırlatmaya(!) devam ediyor Alman kulübü. Erkekler tuvaletinden çıktığım anda da karşıma Ümit Davala geldi. Bremen'le 2004'te Bundesliga şampiyonluğu yaşamıştı.
Allah'ım bu böyle mi gidecek, bu Rap Türkiye'de sevilmeyecek mi diye düşünürken kurtuluş yılım 1995 oldu. Lise 3'te okurken Cartel çıktı piyasaya. 1 numaraydı, Karakan'dı, Erci E'ydi, Evdeki Ses'di, Cinai Şebeke buluşup dolaşırız biz her geceydi. Günler geçtikçe yayıldı, benimle dalga geçen arkadaşlarım "Cartel 1 numara en büyük, cehennemden çıkan çılgın Türk" sözleriyle etrafta dolaşır olmuşlardı. "Seninkiler süper albüm yapmışlar, durmadan dinliyoruz" olmuştu artık. Evet Cartel benimkilerdi. Çok mutluydum, Public Enemy tişörtümden sonra Cartel tişörtümü de gururla giyer olmuştum. Cartel, 3 grubun bu isim altında Türkçe rap'i sevdirmek için biraraya geldikleri bir girişimdi. Sonrasında doğal olarak ayrıldılar, Erci E ve Karakan ayrı ayrı albümler çıkarttı. Ama tutmadı. Orhan Gencebay motifleriyle süslediler zaman zaman şarkılarını çok da güzel oldu. Onlar gibisi gelmedi bir daha. 1995'deki albüm efsanedir. Geçen yıl yeniden bir albüm çıkaracakları konuşuluyordu ama gerisi gelmedi. O yıllarla ilgili çoğunuzun söyleyecekleri vardır eminim.
* Üzerlerine tıklarsanız daha net görebilirsiniz. 5 Şubat 2009 itibariyle resmi olmamakla birlikte yaklaşık rakamlardır. 

İspanya milli takımının kadrosunu açıkladığımda farklı yerlerden birçok tepki aldım. Kimileri benim için çok cesur kimileri ise çok ödlek dedi. Ama ben ne cesurum ne de ödlek! Guiza'yı Raul'a tercih ettim çünkü Guiza, Torres ve Llorente gibi şu an formda olan golcüleri tamamlayabilen bir futbolcu.
Bu Brezilyalılar sıcak kanlıdır, neşelidir, esprilidir ama ters adamlardır. Bir bakarsın çeker giderler izinsiz olarak, bir bakarsın hayat kadınları ile basılır, bir bakarsın uyuşturucu kullanır, sağları solları belli olmaz. Denver'ın Brezilyalısı Nene Hilario da dün gece hakem Bill Spooner'ın kararlarından birini pek beğenmemiş. Boksta unvan maçına çıkacak iki boksörün basın toplantısında birbirlerine gözdağı vermesi gibi bakmışlar birbirlerine. Spooner da kafayı tam burna gömecek gibi duruyor...
Maximilian Nicu fotoğrafta basın mensuplarına gururla ve mutlulukla Romanya pasaportunu gösteriyor. Nicu, 1970'lerde komünist diktatör Nicolae Çavuşesku'nun yönetiminden kaçarak Almanya'ya yerleşen bir ailenin oğlu. 26 yaşındaki Nicu Almanya'da doğmuş ve Alman vatandaşı. Bu sezon şampiyonluk yarışında olan Hertha Berlin'in ortasahasındaki önemli isimlerden biri aynı zamanda. Ama Nicu ailesinin nereden geldiğini ve aslında kim olduğunu gayet iyi biliyor. Geçmişini inkar etmiyor ve aslında Rumen olduğunu, özünde Rumen kanı taşıdığının farkında. Bu yüzden geçen ay Romanya'ya yaptığı başvurunun ardından Rumen vatandaşlığına geçti ve pasaportunu aldı. Romanya teknik direktörü Victor Piturca da O'nu Sırbistan ve Avusturya ile oynanacak maçların kadrosuna aldı. Alın size farklı bir Mesut Özil hikayesi.