
Euro 2016 adaylık logomuz bugün tanıtıldı. Hayırlısı olsun. İsveç ve Norveç çekilince bizimle birlikte İtalya ve Fransa kaldı. 154 gün sonra kazanan açıklanacak. Bu kez çok ciddi bir şekilde adayız. İpleri çok sıkı tutuyoruz ama İtalya ve Fransa'nın yanında şansımızın pek olduğuna inanmıyorum.
Şimdi deniyor ki; "
Türkiye'nin EURO 2016 ev sahipliğini kazandığı takdirde, stadyum harcamalarına 400 milyon Euro, turizm harcamalarına 1 milyar Euro, reklam ve tanıtım harcamalarına 250 milyon Euro yatırım yapılacak. UEFA için en önemli konuların başında, on binlerce seyircinin bir şehirden diğerine ulaştırılması geliyor. Bu doğrultuda, havaalanları, tren istasyonları, otobüs garları, şehirlerarası taşıma, şehir içi toplu taşıma ve stadyuma ulaşım konularında yatırımlar yapılacak."Bunların yapılacak olması güzel. İnşallah hayata geçirilme fırsatı doğar. Bu organizasyonun alınmak istenmesindeki en önemli neden ekonomiye katkı sağlamak. Peki ama ekonomik anlamda her geçen gün daha da batarken, tüm bunlar hangi kaynakla olacak, nasıl yapılacak? Tabii ki mevcut olan vergiler daha da artırılarak ve yeni vergiler var ederek. Yani ümüğümüzü daha da sıkarak. Bakın kimse lütfen yanlış anlamasın, olmasın demiyorum olsun inşallah da alırız ama sadece 1 ay için ekonomimize hareket getirecek olan organizasyon için inanın ve düşünün yıllarca burnumuzdan getirecekler. Daha birkaç gün önce İstanbul'da kısa kulvar yüzme şampiyonası düzenlendi. Yüzme tarihinin en büyük skandallarından biriydi. 2007'nin sonunda şampiyonanın hakkını alan yetkililerimiz geçen 2 yıllık sürede bir tesis inşa edemedi ve ne oldu? Basketbol salonunu yüzme havuzuna çevirdik. Skandal! Hızlı tren dediler, raydan çıktı insanlar öldü. Skandal!
Aslında 2016 adaylığımızın logosu herşeyi anlatıyor. Futbol topunun yanında lale motifleri. Son dönemde sürekli olarak kendimize laleyi simge olarak seçmemizi artık daha iyi anlayabiliyorum. Lale deyince benim aklıma Lale Devri, Lale devri deyince de zevk ve sefa, zevk ve sefa denince de aklıma toplum meselelerinden uzaklaşma, uyutulma gelir, gerileme gelir. Yani şu an içinde bulunduğumuz duruma en yakışan simgedir lale. O devirde halkın büyük bölümü sıkıntı yaşarken İstanbul'da yaşayan bazı devlet büyüklerinin rahat bir yaşam sürdürmeleri, eğlenceye düşkünlükleri huzursuzluklara sebep oluyordu. Bunun yanında halka güzel gözükmek, onları uyutmak, hoşnut kılmak için de camiiler, çeşmeler inşa ediliyor, matbaa ve fabrikalar açılıyordu. Yani birileri zevk ve sefalarını makyajlıyorlardı anlayacağınız. Bunun yanında da esnafa sürekli yeni vergiler yüklüyor, böylece halkın alım gücü düşüyor, hoşnutsuzluk artıyordu. Ne kadar da tanıdık geliyor değil mi bu yaşananlar!
Şimdi de modalardan biri futbol(diğerlerinden biri de tv dizileri). Futbolla yatırıyorlar bizi futbolla kaldırıyorlar. Hakemler, kavgalar, şike iddiaları, seks skandalları, transfer dedikoduları, ileri geri oynat canımcılar vs. Bir numaralı uyutma aracı yani. Futbolun bizi uyutmasına yardımcı olan yan aktörler de televizyon yayınları(hepsini bir tutmuyorum) ve bahis oyunları. Bağlayacağım zira bilgisayar başından kalkmam lazım. Şu anda da bir nevi modern lale devri yaşıyoruz. Logoyla da gözümüzün içine açık açık sokuyorlar nelerin döndüğünü. Yani kimsenin Dan Brown gibi Kayıp Sembol'ün peşinde koşmasına gerek yok! Sembol ortada çünkü, lale...