16 Temmuz 2010 Cuma

MİGROS'TA IPAD

Sordum Migros Card'a indirim yapmıyorlarmış. :)

15 Temmuz 2010 Perşembe

SKY SPORT24'ÜN HD REKLAMI

ANELKA: LIZARAZU MU, O DA KİM?

Anelka, Güney Afrika'da yaşananlar ile ilgili France Soir'e özel açıklamalar yaptı. "Orada yapılan isyanla ilgili birçok şey söylendi. Eğer orada antrenman yapmak isteyip yapamayan biri varsa şimdi çıkıp rahatlıkla konuşabilir. Ama eminim ki kimse konuşmayacaktır." dedi. Pazar günü futbolculardan Jeremy Toulalan tüm takımın antrenmanı boykot ettiği için cezalandırılması gerektiğini söylemiş, "Orada yaptıklarımla gurur duymuyorum ama tüm sorumluluğu da kabul ediyorum." demişti.

Kendisini dünya kupası sırasında sahada gezinmekle ve bencil oynamakla suçlayan Lizarazu'ya da birkaç kelime etmeden geçmemiş; "Lizarazu mu, o da kim? O sadece fazla tanınmayan eski bir futbolcu. Arkadaşları Dugarry ve Zidane'ın başarıları karşısında boşuna didinen biri. 2002 Dünya Kupası'nda oynadığını unuttu mu acaba? Ben o kadroda yoktum ama hiçbir zaman ağzımı açıp da tek bir kelime etmedim. Saygı konusunda boşgevezelik yapmayı bıraksın!"

Fransız medyası da futbolculara ceza verilmesi için bastırıyor. Yeni teknik direktör Blanc'a ilk basın toplantısında hemen bunu sormuşlardı. Blanc "Ceza vermek benim işim değil. Onu federasyona soracaksınız. Benim bu konudaki düşüncelerimi ilerleyen dönemde kadroya çağıracağım isimleri görünce anlayacaksınız" demişti.

Ben bu adamı ne yaparsa yapsın seviyorum bir şekilde. Evet biraz bencildir, kafasının dikine gider ama adamdır. Bu davranışlarında kuşkusuz geçmişte yaşadıklarının etkileri de vardır. Anelka isteyerek ya da istemeyerek birçok kez tartışmaların odağında yeraldı. İşte bunlardan biri, Real Madrid'deki ilk günü ile ilgili bir hikaye; "İlk günden hayallerim yıkıldı."

14 Temmuz 2010 Çarşamba

HENRY NEW YORK RED BULLS'TA

Henry dediği gibi bu kez sadece tatil için New York'a gitmediğini gösterdi. Bay 14 numara artık bir MLS topçusu. Red Bull Arena'da yarın yeni taraftarının karşısına çıkacak. İlk maçını da 22 Temmuz'da özel maçta Tottenham'a karşı oynayacak. Kendisini Türkiye'ye getiremediklerimiz listesinde ilk sıralara yerleştiriyorum.

İSPANYA SIRA GECESİYLE EĞLENDİ



Heja Dindar'ın katkılarıyla...

ÇİZGİLİ PİJAMALI ÇOCUK

Oldum olası 2.Dünya Savaşı ile ilgili olup farklı hikayeler anlatan filmlere bayılmışımdır. Bu savaştır ki, Hollywood'a ve birçok ülke sinemasına malzeme vermiş, video oyun sektörünü de zaman zaman ayakta tutmayı başarmıştır. Hollywood'un 60 ve 70'lerde çektiği savaş filmlerinin tadı ayrıdır, 90'lar ve 2000'lerde çektiklerinin de öyle. Avrupa sinemasının tatları ise bambaşkadır. Özellikle Der Untergang ve Das Boot'u her zaman apayrı bir yere koyarım. Almanya ya da Almanlarla ilgili olanları daha çok seviyorum galiba.

Çizgili Pijamalı Çocuk ise, dvd'sini alıp bir türlü izleme fırsatı bulamadığım ama dün gece 23:00 sularında Moviemax Premiere'de rastlayıp kendimi kaptırdığım bir film. -Spoiler içerir- Bir Nazi komutanının oğlu olan 8 yaşındaki Bruno'nun yeni evlerine taşınmalarının ardından kendisinin çiftlik zannettiği Yahudi kampında tel örgülerin arkasındaki yaşıtı Shmuel ile yaşadığı arkadaşlığı anlatıyor. Shmuel'in üzerindeki esir kıyafetini çizgili pijama sanan Bruno'nun olan biteni algılama çabası sizin o dönemde yaşananların ne kadar mantık dışı olduğunu bir kez daha düşünmenizi sağlıyor. Bruno'nun gözlerinin muhteşem rengi ile Shmuel'in dökülen ve yeni yeni çıkmaya başlayan dişleri film boyunca yüzünüzde tebessüm yaratıyor. İki arkadaşın filmin sonunda yaşadıklarıysa İrlandalı yazar John Boyne'nun Nazi komutanı babaya verdiği çok acı bir ders niteliğinde. Yürek burkan, hayır hayır ne olur böyle bitmesin diye içinizden belki de yalvardığınız ve en nihayetinde gözünüzden birkaç damla yaşın akmasına engel olamadığınız bir hazin son. Tavsiye ederim...

13 Temmuz 2010 Salı

DÜNYA KUPASININ SİMGESİ


SPORUN YENİ SÜPER GÜCÜ

17. yüzyılda resim ve edebiyat alanında altın çağını yaşayan İspanyollar 21. yüzyılaysa sporla damgasını vuruyor. Tartışmasız son 10 yılın sporda en başarılı ülkesi İspanya.

Futbolda kulüp bazında Barcelona, Real Madrid, Sevilla ve Atletico Madrid gibi takımlarla kazandıkları şampiyonluklar, milli takımda Euro 2008 ve 2010 Dünya Kupası zaferleri, genç milli takımların yaşadığı başarılar,

Basketbolda Barcelona, Real Madrid ve Joventut Badalona'nın yaşadığı şampiyonluklar, milli takımın 2006 Dünya ve 2009 Avrupa Şampiyonlukları, Pau Gasol'un NBA'de şampiyonluk yüzüğünü takması,

Teniste 4 kez Davis Kupası zaferi, Rafael Nadal'ın kazandığı 8 Grand Slam şampiyonluğu,

Formula 1'de Fernando Alonso'nun Renault ile 2 yıl üstüste kazandığı şampiyonluklar,

Fransa Bisiklet Turu'nda Alberto Contador ve Carlos Sastre ile kazanılan zaferler,

Ve daha ismini burada sayamadığım birçok sporcunun İspanya'yı sevince boğan başarıları. Sporda elinizi nereye atsanız ucundan köşesinden bir İspanyol'a denk geliyorsunuz. Devir, Cervantes, Goya, Picasso, Velazquez vs.lerden sonra Xavi, Iniesta, Nadal, Gasol, Fernando Alonso, Contador, Sastre vs.lerin. Bu noktaya nasıl geldiler, hükümetler nasıl bir politika izledi, bunu spor akademilerinde okuyanlara ya da toplumbilimi ile uğraşan arkadaşlara bırakıyorum. İspanya'nın spordaki son 10 yılı üzerine sağlam bir tez iyi gider. Ama kısaca şunu söyleyebilirim, spor onlar için bir amaç değil bir araç; yaşamlarının tam merkezinde spor olan bir toplum için başarı da kaçınılmaz bir son. 2 gün önce sokaklarda gösteri yapan, polisle çatışan Katalanlar dün meydanlarda, sokaklarda zafer coşkusunu yaşıyordu. İspanyolların coşkusunu izlerken bir yandan imrendim, bir yandan kıskandım. Ne yalan söyliyeyim bir spor sevdalısı olarak aralarında olmak istedim.

Popülist bir yaklaşım yapmak değil amacım ama peki ya biz diye de sormadan geçemeyeceğim. Öncelikle şunu sormalıyız kendimize; biz içinde olduğumuz bu gemiyi seviyor muyuz ya da ne kadar seviyoruz? Birçoğumuz geminin halinden memnun değiliz eminim. Ama gemiyi içindeyken düzeltmemiz mümkün mü? Bunu başarabilir miyiz? Yoksa bırakalım nasıl olsa su üzerinde duruyor, yüzmeye devam etsin mi diyeceğiz...

12 Temmuz 2010 Pazartesi

VIKINGUR KAFİLESİ

Ülkemizin takımları Avrupa arenasında favori çıktıkları bazı maçlarda sürpriz yenilgiler de almıştır. Alsınlar ya da almasınlar rakipleri kim olursa olsun saygı duymak lazım. Ben de küçümsemiyorum ama Faroe Adaları'nın 2008'de kurulan takımı Vikingur'un futbolcularında İstanbul'a tamamiyle turistik seyahat için gelmişler gibi bir hava var. Havalimanında karşılayan arkadaşların önlerinde duran çocukların Vikingur takımının futbolcuları olduğunu anlamaları bayağı zaman almış. Heyecanlı oldukları her hallerinden belli. 30 bin kişiyi de ilk kez birarada görecekler. Beşiktaş, Quaresmalı kadrosuyla çıkarsa maça yazık olur adamlara. Vikingurlu arkadaşlarımızın yanlarına kâr kalacak tek şey Sultanahmet dolaylarında yapacakları ufak bir tur olur. Ama bu futbol yine de ne olacağı belli olmaz diyerek açık kapı bırakmakta fayda var.

İSPANYA 1999, İSPANYA 2010

Fazla söze gerek var mı?

FOTOĞRAFTAKİ İSPANYOL FUTBOLCU?

DÜNYA ŞAMPİYONU İSPANYA



İspanya'nın kazanmasına çok sevindim. Maçın adamlarından biri olan Casillas'ın mutluluk gözyaşları bu sevincimi daha da artırdı. Sevindim çünkü çağımız futbolunun hastalığına yakalanıp "sonuç futbolu" odaklı oynamadılar. Kazanırken de sorunları çözme becerisine sahip bazı fantastik oyuncuları sayesinde güzel şeyler koydular ortaya. Hollanda içinse ilk defa üzülmedim. 1970'lerin Total Futbol'u yerini Total Tekme'ye bırakmıştı çünkü. Finale kadar kendi oyununu oynayan Hollanda, diğerleri gibi aynı hatayı yaptı ve önce rakibi oynatmamayı düşündü. Halbuki oynadıklarında ne kadar etkili olduklarını oyun içinde zaman zaman gördük. Finalin hakemi ise rezaletti. İlk yarıda De Jong'un kung-fu tekmesi, ikinci yarıda Van Persie'nin, uzatmalarda Robben'in düdükten sonra topa vurmalarını kartla değil, uyarılarla geçiştirdiği için vs. kötü bir maç yönetti. Her ne kadar şampiyonlar ligi finali de yönetmiş olsa, eşinin sözleri halen kulaklarımda; "Howard evdeki çocukları yönetemiyor ki, sahada 22 tane adamı nasıl idare ediyor şaşıyorum." Fifa'nın İngiliz hakemle turnuvaya belki de bir hakem hatasıyla veda eden İngilizlerin gönlünü alma çabası da böylece çuvallamış oldu. Şu ana kadar en fazla kartın çıktığı final karşılaşması olarak tarihe geçti.

Altın Top: Diego Forlan
Altın Ayakkabı: Thomas Müller (5 gol + 3 asist)
En İyi Genç Futbolcu: Thomas Müller.
Altın Eldiven: Iker Casillas


Iniesta'nın üzerinde "Dani Jarque, herzaman bizimle" yazıyor. Espanyollu Jarque, 8 Ağustos 2009'da kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Fabregas'ın sezon başında Everton'a attığı golün ardından Iniesta da bu tarihi golün ardından Jarque'yi unutmadıklarını gösterdi.
Güney Afrika'ya da teşekkürler! Evet onlarınki bir yaz aşkı değil, bir kış aşkıydı belki de. Üzülüyorum onlar için. 1 ay süren bu aşka veda ediyorlar, yarından itibaren dünya kupasıyla ilişkisi olan herkes ülkeyi yavaş yavaş terkedecek. Afrika insanı hayata kaldığı yerden devam edecek.

JIMMY JUMP YİNE İŞ BAŞINDA