24 Ekim 2009 Cumartesi

A.MADRID 1 - 1 MALLORCA

Atletico Madrid tam anlamıyla dayaklık. Mallorca 26. dakikada 10, 51. dakikada 9 kişi kaldı Vicente Calderon'da. İki penaltı kullandı Forlan'la Atletico, birini kaçırdı, birini attı 51'de. 40 dakika 9 kişiye karşı 1-0 önde oynadılar. 90+1. dakikada Mallorcalı Valero attı golü. 4 dakika öncesinde Webo'yla da gole çok yaklaşmışlardı. Helal olsun Manzano ve öğrencilerine. Allah kolaylık versin Atletico'nun yeni hocası Quiqe Sanchez Flores'e. 8 haftada 1 galibiyette kaldılar. Bu arada Mallorca'ya 0-2 çifte şans basmıştım.

23 Ekim 2009 Cuma

PUYOL 2013'E KADAR BARÇA'DA

"Aralarında bir Türk takımının da bulunduğu 3 kulüpten sezon başında çok cazip bir teklif aldım. Ama Barcelona'dan ayrılmayı hiçbir zaman düşünmedim."

Puyol bugün Barcelona ile olan sözleşmesini 2013'e kadar uzattı.

22 Ekim 2009 Perşembe

VIERI FUTBOLU BIRAKTI

Bugünlerde Inter Milan'la mahkemelik olduğunu, Milano kulübünü, oynadığı dönemde özel hayatını takip ettirmekle suçladığını biliyorsunuzdur. Bobo, son olarak da futbolu artık tamamen bıraktığını açıkladı. Bu yaz çekilmiş bu fotoğraflara bakılırsa da doğru bir karar vermiş. Poker masasında o göbeğin büyümesi gayet normal.

MICHAEL LAUDRUP ATLETICO MADRID'E "HAYIR" DEDİ

Atletico Madrid tuhaf bir kulüp gerçekten. İyi bir kadroları var ama o beklenen başarı bir türlü gelmiyor işte. Biraz Trabzonspor'a benzetiyorum. Kötü sonuçların ardından teknik direktörün görevine hemen son verilir; yeni gelenle biraz başarılı sonuçlar alınır, sonra yine hüsran. Atletico 2009'a da kötü başlamış ve Şubat başında Javier Aguirre'nin kafası koparılmıştı. Yerine gelen şu anki hoca Abel Resino ile çıkış yakalandı ve 4. olunarak şampiyonlar liginde play-off oynama hakkını elde ettiler. Şimdi yine berbatlar. La Liga'da 7 maçta sadece 1 galibiyet, Şampiyonlar liginde 3 maçta gol atamadan alınan sadece 1 puan. Gol kralı Forlan ve tüm ısrarlara direnilerek takımda tutulan Agüero'dan bir şekilde yararlanamıyor bu takım şu anda. Abel Resino'nun suyu kaynadı da tenceredeki su buhar oldu uçtu bile. Tencere yanmadan Michael Laudrup'tan ocağı kapatmasını bekliyorlardı. Ancak Danimarkalı yapılan görüşmelerin ardından "Hayır" cevabını verdi yönetime. Şimdi B planlarına başvurmaya hazırlanıyorlar. Quique Sánchez Flores'in kapısını çalacaklar. Geçen yıl Aguirre'nin gönderilmesinin ardından Forlan'ın sözleri geliyor aklıma; "Aguierre'nin gitmesi kolay bir çözümdü. Ama bizim problemlerimizin sebebi o değildi. Suçlanması gerekenler oyuncular çünkü iyi oynamıyoruz ve çok büyük hatalar yapıyoruz."

TEBRİKLER ALEX DE SOUZA

Şampiyonlar ligi fantezi de bu hafta tam anlamıyla patladım. Hepi topu 14 puan alabildim. Bu haftayı hiç yaşanmamış sayıyor, bir an evvel unutmak istiyorum. Ama benim gibi düşünmeyeler de mutlaka vardır. Bunlardan biri de 24 Spor Fantezi liginde 3. haftanın birincisi olan "Alex de Souza" isimli takımıyla Gökhan Atsız.

Kaleye 4 gol atan Chelsea'nin gol yemeyen kalecisi Cech'i alarak iyi bir tercih yapmış. Bol gollü geçen şampiyonlar ligi haftasında gol yemeyen takım bulmak çok zordu -bravo Mustafa Denizli- bu yüzden Juventuslu Grosso tercihi de iyi olmuş. Pique'nin yerine İbrahim Kaş yedekten girebilseymiş daha fazla puan alacakmış. Orta sahada 1 gol-1 asistle oynayan Lampard, 1 gol atan Fabregas, 1 asist yapan Lucho, Alex de Souza'ya puan getiren önemli isimler oldu. Forvette yine 2 gol atan Hulk bu haftanın en iyi isimlerinden biriydi. 1 gol atan Ibra ile Hulk'un takımda olması önemli hamlelerden biri. Tek kusuru Apoel Nikosya'dan gol yemeyeceğini düşünerek Porto'nun savunma oyuncusu Bruno Alves'i kaptan yapması olmuş. Olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur diyoruz ve 3. haftanın birincisi olan Gökhan Atsız'a alkışlarımızı yolluyor, başarılarının devamını diliyoruz...

BARCELONA FUTBOL AKADEMİSİ "LA MASIA DE CAN PLANES"

Bugünlerde Türk futbolunun özellikle milli takımlar düzeyindeki durumu ortada. Başarılı jenerasyonlar nasıl yetiştireceğiz, neler yapılmalı soruları soruluyor. Fatih Terim de 15-16 yıldır hem direkt hem de dolaylı yoldan içinde olmasına rağmen -en nihayetinde başarısız olduğunu kabul etmiş olmalı ki- veda toplantısında Türk futbolunun gelişmesi için yapılması gerekenlerin -geç kalınmış olsa da- reçetesini sunmuştu. İşte hem kulüplere hem de milli takıma model olabilecek en güzel örneklerden birini de biz sunalım.


*Sesli izleyin

Bir tarafta Nou Camp Stadı, hemen yanında La Masia de Can Planes yani Barcelona futbol akademisi.

Katalan kulübü için belki Nou Camp kadar önemli olan "La Masia de Can Planes" 18. Yüzyıl Katalan mimarisinin örneklerini taşıyor. Bu tarihi bina 1979'dan beri Barcelona futbol kulübüne hizmet veriyor. Geçtiğimiz salı günü de 30. yılını kutladı.

Barcelona teknik direktörü Guardiola, 1984'de 13 yaşındayken Masia'nın kapısından içeri adım atmış. Yine şu anki takımdan Messi, Xavi, Iniesta, Puyol, Pique, Krkic, kaleci Valdes, genç forvet Pedro ve şu an Arsenal'de oynayan Fabregas da Masia'nın koridorlarının ve odalarının havasını solumuş yıllarca.

Geçen 30 yılda İspanya'nın birçok yerinden, Brezilya'dan, Arjantin'den, Macaristan'dan, Gürcistan'dan, Kamerun'dan ve Senegal'den 450 civarında genç futbolcu ailelerini ve evlerini bırakarak Masia'da eğitim almış. Bunların 40'tan fazlası Barça'nın a takımında forma şansı bulurken birçoğu da başta İspanya olmak üzere dünyanın önemli liglerinde top koşturmuş.

Masia'nın içinde öğrencilerin konaklamaları için 60 residans var. Futbolcuların yanı sıra basketbol ve hokey oyuncuları da Masia'da sıkı bir eğitimden geçiyor. Sabah 7'de kalkan çocuklar sınıflara giderek öğlen 1'e kadar ders görüyor. Kısa bir öğle yemeği ve dinlenmenin ardından 1.5 saat kadar yine ders çalışıyorlar. Akşam 6 gibi bu kez futbol antrenmanları başlıyor ve yaklaşık 2.5 saat süren antrenmandan sonra akşam 9:15'de yenilen yemeğin ardından öğrenciler en geç 11:30'da yataklarında oluyor.

İşte Barcelona futbol akademisi Masia'da hayat böyle geçiyor. Geçen yıl mücadele ettiği tüm kupaları kazanan Barcelona takımının başarısındaki altın anahtar olan Masia'da daha hangi yıldızların yetişeceğini gelecek yıllarda öğreneceğiz.

21 Ekim 2009 Çarşamba

GÖKDENİZ'İN SİTEMİ

Manşetlerdeki adam Gökdeniz dert yanmış; ''Buradaki iyi performansımın görülmesi için Barcelona'ya gol atmam mı lazımdı? Türk futbolcusunun ilgi görmesi için İngiltere ya da Almanya'da mı oynaması gerekiyor? Nedense Türk futbolcusunun Rusya'da yaptıklarıyla ilgilenilmiyor."

Bu açıklamalarını okuduktan sonra "heralde sitemi Fatih Tekke gibi Rusya'da oynayıp milli takıma çağrılmadığı için" diye düşündüm. Ancak sonraki açıklaması bu düşüncemi tamamen ortadan kaldırdı.

"Ben kendi mesleğime nasıl saygı duyulmasını bekliyorsam, milli takım teknik direktörünün de kadro tercihine de saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda yorum yapmak istemiyorum. Milli takım formasını taşımak bir onurdur ve ben kutsal formayı taşımaya her zaman hazırım.''

Bu açıklaması gayet güzel, seviyeli ve kabul edilebilir. Ancak Türk basınını her ne kadar çoğu zaman ben de eleştirsem de ilgi konusundaki serzenişine katılamayacağım. Rubin Kazan'ın geçen sezon şampiyonluk haberleri bu basında yer bulduğu gibi, Gökdeniz'in ligde gol attığı maçların özetleri de imkanlar el verdiğinde bu televizyonlarda gösterildi, gösterilmeye de devam ediliyor. Rusya Ligi'ni yayınlayan grubun muhabirlerinin Rusya'ya gidip Gökdeniz'le, Fatih'le, Hasan'la röportajlar yaptıklarını hatırlıyorum. Gelelim Rubin Kazan'daki iyi performansının görülmesi için Barcelona'ya gol atması gerekip gerekmediği mevzusuna.

Sevgili Gökdeniz,

1- Şampiyonlar ligi gibi tüm dünyanın takip ettiği bir vitrinde oynuyorsun.
2- Barcelona gibi geçen sezon fırtına gibi esip mücadele ettiği tüm kupaları kazanan takıma karşı deplasmanda mücadele ediyorsun.
3- Geçen Aralık ayından bu yana Şampiyonlar liginde yenilmeyen -gruptan çıkmayı garantileyen Barça son maçında Shaktar'a yenilmişti- Barcelona'yı kimsenin beklemediği bir şekilde 2-1 mağlup eden bir takımın oyuncususun.
4- Barcelona'nın %73'e 27 gibi ezici bir üstünlükle topa sahip olduğu dakikalarda -gerçi tüm maç boyunca- çıkıp Valdes'i ve takımını yere seren golü atıyorsun.
5- Ertesi gün tüm dünya basını Barcelona'nın aldığı şok yenilgiyi manşete taşırken, haberlerde doğal olarak ismi başrolde geçen futbolcu oluyorsun.

Tüm bu gelişmelerin ardından tabii ki Türk basını sana büyük ilgi gösterecek. Tabii ki attığın golün videoları, senin sevinç görüntülerin Türk basınında yer bulacak. Sana da hak veriyorum hazır gündemdeyken, hazır ipler biraz olsun eline geçmişken biraz konuşayım demişsin. Seninle gurur duyduk dün gece Gökdeniz; eğer olur da bir gün Barcelona'da forma giyme şansı bulursan daha da gurur duyacak ve seni ilgi manyağı yapacağız, bu dediğimi unutma! Ama şimdilik bizden bu kadar, kusura bakma!

DERBİNİN HAKEMİ BÜNYAMİN GEZER

32 YAŞ VE 24 SPOR

20 Ekim 2009 Salı

NOU CAMP'TA GÖKDENİZ ATTI

"Nou Camp'ta Türk Gecesi" de olabilirdi postun başlığı. Gecenin en büyük sürprizi Rubin Kazan'dan. Barcelona'yı 2-1 ile yıktılar. Galibiyet golü Gökdeniz'den. "Sen gel bakıyım şöyle aşağıya doğru, çok havalanmıştın." dedi Barça'ya adeta. Liverpool, Arsenal, S. Liege duraklamalarda yiyip puan kaybedenler oldu. Interli Lucio, Rangerslı Lafferty ve McCulloch gecenin kendi kalesine gol atanları olarak takımlarının puan kaybetmesinde başrolü oynadılar. İddia ve fantezi adına çok talihsiz bir gece yaşıyorum, unutmak istiyorum.

Star TV'nin yetkililerine de buradan selamlarımı yolluyorum. Dizilerden aldıkları reytingin uğruna yılların en büyük alışkanlıklarından birine son verdiler. Maç yayınlamadılar yine. 15-16 yıldır salı ve çarşamba futbolseverlerin en büyük tutkusu olan, futbola doyduğumuz nadir gecelerin ardından kara kutunun değil bir kez daha internetin başına geçmek zorunda bıraktırdılar bizi. Allah'tan Beşiktaş oynuyor da şampiyonlar liginin müziğini duyabileceğiz. Ayıptır valla!

RONALDO'YU PERULULAR KURTARACAK

Geçenlerde Ronaldo'ya büyü yapıldığı ve bu yüzden uzun süre sahalardan uzak kalacağı yönünde iddialar olduğunu yazmıştım. Marsilya maçında sakatlanması ve bu yüzden Sevilla maçında oynamaması, sonrasında Portekiz milli takımında Macaristan maçının ilk yarısında yine sakatlanarak oyundan çıkması ve yaklaşık 1 ay sahalardan uzak kalacağının açıklanmasının ardından bu iddiaların gerçek olabileceğine dair inancım da artmaya başlamıştı. Bu büyü işine inanan sadece ben değilmişim en azından şimdi bunu öğrendim. Dünyanın diğer ucunda taa Peru'da da buna inanan ve bozmak isteyenler var.

Perulu birkaç din adamı başkent Lima'daki İspanya Büyükelçiliği'nin önünde toplanmış. Ellerinde Ronaldo'nun Marsilya maçında sakatlandığı pozisyonun posterini tutuyorlar. Artık reklam mı yapıyorlar bilmiyorum ama sözüm ona kendilerini büyü yapılan insanları kurtarmaya adamışlar. Ronaldo ve Messi gibi futbolcuların da kötü niyetli insanlar tarafından sürekli rahatsız edildiğine inanıyorlar ve onları kurtarmak için gerekli duaları yaptıklarını söylüyorlar. Hatta içlerinden bir tanesi ağlıyor ve bir yandan da şöyle bağırıyor; "Defol Şeytan! Ronaldo sen en iyisin! Şeytana yenilme!"

Doktorlar Ronaldo'nun kasım ayı ortasında oynanacak dünya kupası play-off maçlarına yetişebileceğini söylüyor. Yani bilimin öngördüğü bu. Ama Real Madrid ve Ronaldo hayranları bir yandan da büyücülerin dualarının kabul olmasını umsalar iyi ederler. Olmadı benim bildiğim iyi bir muskacı var, bir ayetel kürsi yazdırırız birşeyciği kalmaz evelallah!

ŞAMPİYONLAR LİGİ FANTEZİ - 3

24 Spor Şampiyonlar ligi fantezi oyunu tüm heyecanıyla devam ediyor. 173 takımın mücadelesinde 3. haftanın ardından bakalım zirve el değiştirecek mi, yoksa Saintsinners koltukta oturmaya devam mı edecek? Takımlarınızı gözden geçirmeyi, gerekiyorsa transfer yapmayı unutmayın. İlk transfer bedava. Sonrakilerde puan katlanarak düşüyor tekrar hatırlatırım. Grubu birinci tamamlayan arkadaşa Fifa 10 hediyem olacak. Haydi rasgele!

VEYSEL & NECATİ

"Oha o da ne! N'oluyor?!"
Antalyaspor-Diyarbakırspor maçının özetini izlerken bir anda ağzımdan otomatikman fırlayan kelimeler..

Benim gibi birçok insanın da dudaklarından buna benzer kelimelerin döküldüğüne inanıyorum. Hareket kasıtlı mıdır, yoksa bir anlık refleks midir bilemem ama gördüklerimin ne olduğuna eminim. Kimseyi de karalama gibi bir niyetim yok. Dokunduğu iddia edilen Veysel Cihan bu yönde haber yapanların kendisini karalama niyetinde olduğunu söylüyormuş çünkü. Veyselcim, şimdi durup dururken kim seni niye karalamaya çalışsın ki anlamadım...

Ya dokunulduğu iddia edilen Necati Ateş'in açıklamasına ne demeli; "Maçtan sonra kusura bakmayın, ayıp bir şey olacak ama gol attıktan sonra gidip adamın kucağına atlıyor, kucağına mı almış oluyor? İnsan nereye düşünürse, nereye götürürse lafı oraya gider. Ne görmek isterse göz onu görür. Görüntülerle de oynanmış diye düşünüyorum. Orda öyle bir şey yok yani. Temas olsa ben hissederim. Öyle bir şey olsa ben iterim. İnsan bunu anlamaz mı? İnsanı lekelemek adına haberler yapılmış. Nouma geldi tombala çekti, kimse yazmadı."

Bence bir an evvel kapatsınlar bu mevzuyu. Üzerine açıklama falan da yapmasınlar. Daha da komik oluyor çünkü. Olabilir insanlık hali. Hani futbolcu istemez ama bir anda hakim olamaz eli refleksle topa gider sonra da kart görür ya, buna da öyle bir şey diyelim, sarı kart gösterip geçelim...

ARAL'IN GECESİNE 24 SPOR SERVİSİ DAMGASINI VURDU

PES 2010'un lansmanı yapıldı dün Baltalimanı'ndaki Portaxe'de. Deniz kenarında harika bir ortamda boğazın ışıkları altında ARAL çok güzel bir gece düzenledi biz PES tutkunlarına. Geçen yılki organizasyona oranla ARAL işi bu kez daha da büyütmüş ve konuklarına güzel bir gece geçirmeleri için her türlü imkanı sağlamış. Yemekler, içkiler, futbol ve herşeyden önce arayıp da bulamadığınız etrafta dolaşan bir sürü rakip; bir PES tutkununun birarada görmek isteyebileceği önemli şeyler yani. Doğan Grubu'ndan Emre Tilev, Barış Kuyucu, Nebil Evren, Lig Tv'den Melih Şendil, Tribündergi'den Barış Timurlenk ve spor basınından daha birçok genç arkadaş gecede yer aldı.

Gecenin en önemli olayı kuşkusuz düzenlenen 128 kişilik turnuvaydı. En iyi 32 kulüp takımları bu 128 kişiye bölüştürüldü. Tabii bazı kişiler aynı takımlarla oynamak zorunda kaldı. Mesela final maçı iki Barcelona arasında oynandı. Bana Celtic çıktı. Önce Atletico Madrid, sonra PSV, ardından da Emre Tilevli Inter'i eledim. Çeyrek finaldeki rakibim ise geçen yıl sözümona çok iyi oynadığı için turnuvaya alınmayan bir arkadaştı. Valencia ile oynuyordu, işi penaltılara taşıdım ama son penaltımı kaleciye nişanlayınca -sola itmeme rağmen ortaya attı- elendim. 24 ekranlarındaki Güzel Oyun'u hazırlayan Evren Göz de benim gibi çeyrek finalde elendi. Ancak iki stajyer arkadaşım Tayfun Bayburt ve Burak Hümmet rakiplerini eleyerek -Evren'le benim yenildiğimiz ancak hırpaladığımız rakipler- finale çıktılar.

Final maçı öncesi biz 4'lü 3'lü çekmeye başlamıştık bile. Birinciye verilecek olan PS3 Slim şimdiden bizimdi çünkü. Final maçında Burak'ın Barcelonası, Tayfun'un Barcelonası'nı 3-1 yenerek zafere ulaştı. Geceye son anda gelme kararı alan Burak böylece günün en karlı adamı oldu. PS3 Slim'in yanısıra PES 2010'u da çantasına koydu. İkinci Tayfun'a ise Turkcell Süper Lig topu ve PES 2010 verildi. Üçüncü olan arkadaş ise milli takım forması -top daha pahalıymış- ve PES 2010 kazandı. ARAL firması çalışanlarına başta Ayşe Şenel hanımefendi olmak üzere 10 yıl sonra bile hatırlayacağımız bu keyifli geceyi bizlere yaşattıkları için çok teşekkür ediyorum. Şimdiden PES 2011 lansmanını iple çekmeye başladık bile. Ama keşke ayda bir ya da iki ayda bir böyle turnuvalar düzenlense demekten de kendimizi alamıyoruz tabii. Belki bloggerlar arasında böyle bir organizasyon yapabilir ARAL.

Bu arada oyunla ilgili birkaç şey de söyliyeyim. Oyunu zorlaştırmışlar. Gol atmak daha zor. Üçgen ve L1+üçgen gibi uygulamaları çok rahat bir şekilde yapamıyorsunuz. Dönüşler de daha ağır. Top kontrolü ve sürme öyle kolay değil. Kalecilere daha fazla özgürlük tanınmış. Üçgene basıp çıkarttığınız zaman kendi yapay zekasına uygun olarak bazı tercihler yapabiliyor. Yeni oyuna alışana kadar biraz zaman geçmesi gerekiyor. Kısacası uykusuz geceler devam eder...

19 Ekim 2009 Pazartesi

ABDUL KADER KEITALI PUMA REKLAMI

REAL MADRID - MILAN

Şampiyonlar liginde 3.(edit) haftanın en izlenmeye değer maçlarından biri. İki takımın Avrupa'daki 11 randevusunda -final maçını tarafsız sahada olduğu için saymayalım- hep evsahibi takımlar kazanmış. Maç bu kez Santiego Bernabeu'da. Real Madrid zaten ağır da basıyor. Valladolid ağlarını iki kez havalandıran Raul ilk günkü kadar hırslı. Milan'a karşı da forma giyerse şampiyonlar ligi'nde 128. maçına çıkarak Roberto Carlos'u yakalayacak. Maldini ile arasında da 11 maç kalacak. Bu sezon sonuna kadar gidebilirlerse onun rekorunu da kırabilir. Casillas da şampiyonlar liginde dalya diyecek. Valladolid maçında balık gibi ağlara takılışı gözlerimin önünden gitmiyor hiç. Eski Milanlı Kaka'nın performansını da sabırsızlıkla bekliyoruz ayrıca. Pellegrini adamsa -ki adam olduğuna inanıyorum- ilk 11'de çıkarır. Milan kazanmak istiyorsa yüreğini koymaktan -Fatih Terim bu dönemde iyi gidebilirdi- başka çaresi yok.

Wolfsburg-Beşiktaş maçıyla aynı güne denk geldiği için televizyondan izleme -çanak anteni olanlar izleyebilir sanıyorum- olanağımız yok. Salı günü oynansaydı iyi olurdu. Bu durumda internetten takip etmeye çalışacağız bir şekilde. Daha bile güzel olabilir!!!

18 Ekim 2009 Pazar

BUTTON ŞAMPİYON

ÜNSAL OSKAY: GÜLE GÜLE DOPDOLU İNSAN

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde 1996 yılında okumaya başladığımda tanışmıştım onunla. Nişantaşı'ndaki binada 401 no'lu salonda olurdu onun dersleri. Çünkü en büyük salon orasıydı. Çünkü onun derslerinde salon her zaman tıklım tıklım olurdu. Geç kaldığınızda oturacak yer bulamaz, 2 saat boyunca ayakta dikilmek zorunda kalırdınız. Çünkü bizi çoğu zaman o sıkıcı gelen derslerden uzaklaştırır, hayatını, anılarını anlatırdı. Amerika'daki öğrencilik yıllarını mesela. Çoğu zaman güldürürdü bizi. Hayatıyla ders konularını birleştirirdi siz farketmeden. Onu anlamak zordu gerçi, çok derin konuşurdu. Ama anladığınız zaman da onun derinliklerine iner, salondan çıktığınızda üniversite yıllarında edinebileceğiniz en büyük, en yararlı tecrübelerden birini edinir, bir sonraki dersi sabırsızlıkla beklerdiniz. Güle güle dopdolu insan, güle güle...

1 LİTRE BENZİNİM OLSA


1 Litre Benzinim Olsa
by 1litrebenzinimolsa