Mesut Özil, Avustralya karşısında ortaya koyduğu futbolun ardından yine manşetleri süslemeye başladı. Manchester United ve Juventus'un istediği söyleniyor. Bizde de yine aynı teraneler dönmeye başladı. "Biz bu çocuğu nasıl milli takıma alamadık?" soruları ortalıkta dolaşıyor. Hıncal Uluç da soruyor "Biz bu Mesut'u nasıl kaybettik?" diye. Biz ona sahip değildik ki kaybedelim! Arşivden Mesut Özil ile yaklaşık 1.5 yıl önce Bremen'de yaptığım röportaj ve edindiğim izlenimleri yayınlayayım. Hafızaları tazelemekte fayda var.
Werder Bremen'de oynayan gurbetçi futbolcu Mesut Özil’i günlerce haftalarca konuştuk tartıştık. Almanya’da doğan, okuyan, yetişen, Almanya 19 ve 21 yaşaltı milli takımlarında oynayan, Almanca’yı Türkçe’den çok daha iyi konuşan Mesut’un Alman milli takımıyla Türk milli takımı arasında seçim yapması üzerine kafa yorduk. Birçoğumuza göre bir Türk olan Mesut’un böyle bir ikilemde kalması saçmaydı aslında tartışılmamalıydı bile, Mesut mutlaka ayyıldızlı formayı seçmeliydi. Ancak yaklaşık 1 ay önce Mesut verdiği kararla Alman milli takımını tercih etti. Mesut’la ilgili haberler Almanya’daki birkaç ajans muhabirinin maç sonralarında yaptıkları röportajlardan ibaretti. Kulaktan kulağa gelen haberlerle 20 yaşındaki bu genç hakkında sağlıklı bir bilgiye, doğru ve gerçek bir fikre sahip olamıyorduk. Mesut Türkiye’den gelen röportaj taleplerine kapılarını kapamış adeta kaçak dövüşmeyi yeğliyordu. Ancak bu kadar çok gündemde olan Mesut’la konuşmak, onunla aynı havayı teneffüs etmek, neden Alman milli takımını tercih ettiğini anlamak gerekiyordu.
Werder Bremen kulübündeki bağlantılarım sayesinde Mesut’u ilk kez Türkiye’den birine röportaj verme konusunda ikna etmeyi başarmıştım. 13 Mart Cuma sabahı uçaktan iner inmez Werder Bremen’in Weser Stadı’nın yolunu tuttum. Dizinden sakatlığı tam olarak geçmediği için antrenmana çıkmayan ve tesislerde tedavi olan Mesut randevumuza babası Mustafa Özil ve İran’lı bir danışmanı ile birlikte geldi. Ancak üzerlerinde bir gerginlik vardı. Yüzlerinden bu röportaj için söz vermiş olmanın verdiği pişmanlık her hallerinden okunuyordu. Baba Mustafa Özil’in ilk sözü milli takımla ilgili soru istemedikleri yönündeydi. Bu durum karşısında büyük bir şaşkınlık yaşasam da yaklaşık 1 saat süren ikna çabalarının ardından milli takımla ilgili sadece 2 soru koparabildim. Kendilerine göre haklı olabilirler. Çok tartışılan Mesut Alman milli takımını tercih etmişti ve bu konunun artık kapanmasını, daha fazla üzerine gidilmemesini çünkü Mesut’un çok üzüldüğünü ve etkilendiğini söylüyorlardı. Ancak Türk halkını verdiği kararın kendisi açısından doğruluğuna inandırması adına bu röportajı vermesi kendisi için çok iyi olacaktı.
Röportaj öncesi daha çok baba Mustafa Özil ve İran’lı danışmanla muhatap oluyorduk, çekingen ve gergin gözlerle bizi izleyen Mesut’sa bir kenarda sessiz bir şekilde dinlemekle yetiniyordu. Saha içinde topu çok iyi yöneten Mesut saha dışında ise belli ki yönetilmeyi tercih ediyordu. Henüz 20 yaşında olan bir genci bu konuda az da olsa anlayabiliyordum. Babalar oğullarının hep daha iyi yerlerde olmalarını, daha çok paralar kazanmalarını ister. Babalar Türk futbolunda da her zaman önemli bir figür olmuştur, bunun örneklerini birçok kez görmüştük. Şunu da belirtmek gerekiyor. Mesut’un şu an içinde bulunduğu durum aslında Alman futbolu ve Alman politikasının ortak bir ürünü. Alman futbolunun otoriteleri Mesut’u geleceğin büyük yıldızlarından biri olarak gördüklerini ve ondan faydalanmak istediklerini her fırsatta dile getiriyorlar, Alman politikasıysa çok geç kaldığı bir konuda, 40 yılı aşkın bir süredir ülkede yaşayan Türklerin uyum sürecini bugünlerde hızlandırma amacıyla Mesut’u toplumsal kaynaşmanın bir sembolü olarak kullanıyor.
Röportaja gelecek olursak Mesut’un her haliyle, her konuşmasıyla kendisini daha çok bir Alman gibi hissettiği belliydi. Türkçe yaptığımız röportajda sorduğum yaklaşık 20 sorunun çoğuna 2-3 kelimeyle bilemediniz en fazla 2 cümle ile yanıt verebildi. Mesut’a milli takımla ilgili sorabileceğim sadece 2 soru olduğu için mümkün olduğunca kararının sebebini ve süreçte yaşananları öğrenmeliydim. Neden Alman milli takımını seçtiğiyle ilgili soruma Mesut “Ben Almanya’da doğdum, burada büyüdüm, eğitim aldım. Çoğu arkadaşım Alman. Genç ve ümit milli takımlarında oynadım, zaten başka bir karar veremezdim” cevabını verdi. Kararını vermeden önce neler yaşandı, Türkiye’den kimse seninle irtibat kurmadı mı sorusuna ise “Hayır Türkiye’den beni kimse aramadı. Türkiye’de milli takımdan beni aradıkları şeklinde haberler çıkıyor, bunlar tamamen yalan. Beni Löw aradı, çok beğendiğini, beni milli takımda görmek istediğini söyledi. Ben de kabul ettim” şeklinde yanıt verse de ne beni ne de kendini inandıramadığının farkındaydı. Araya 3. ve 4. soruları da sıkıştırıp “Bundan sonrası için ne düşünüyorsun, Löw seni milli takıma çağırmaya devam edecek mi sence?” diye sordum. Mesut’un cevabı ise “Evet Werder Bremen’de iyi oynadığım sürece beni Alman milli takımına çağıracaktır, buna inanıyorum” şeklinde oldu. Verdiğin kararın ardından burada yaşayan Türklerden tepki aldın mı, çıkan haberler seni olumsuz etkiledi mi? soruma ise "Yazılan haberler beni üzdü. Ama buradaki Türklerden tepki almadım, beni destekliyorlar. Saha içindeki performansımı da etkilemedi" yanıtını verdi. 5. soru için de taşebbüs ettim ve daha önce de birçok isim Almanya ve İsviçre milli takımlarını tercih etmişti ama onları hiç tartışmamıştık. Neden sen bu kadar tartışıldın şeklinde soru sordum ama cevap vermeden babası Mustafa Özil müdahale etti ve bu soruya cevap vermek istemediklerini söylediler. Zaten Mesut her verdiği cevabın ardından göz ucuyla babasının onayını almayı ihmal etmedi. Ben de ortamı daha fazla germeme adına diğer konulara geçtim. Özetle Turkcell Süper Ligi çok fazla izlemediğini, Türkiye'den takım tutmadığını, Galatasaray'ın Hamburg karşısında şansının fazla olduğunu, kendilerinin de Uefa Kupası'nı kazanmak istediklerini söyledi.
Bu röportajın ardından Mesut hakkında edindiğimiz izlenim çok çekingen ve sessiz bir yapıya sahip olduğu yönünde. Röportajımız sırasında da kendi hislerini ifade etmekte oldukça zorluk çekti. İlk kez bir Türk televizyonuna röportaj verdiği için yaşadığı stres de yüzüne yansımıştı. Almanya'ya giderken kafamda Mesut'a Almanya forması giydirmek elinde ise Türkiye forması tutturarak İspanya maçlarında milli takıma başarılar diletmek vardı. Ama bırakın Türkiye formasını tutmayı Almanya formasını bile giymek istemedi. Hakkında yalan yanlış haberler çıkmasından korktuğu için böyle toplara girmekten uzak durdu.
Mesut artık kararını verdi. O Alman milli takımının oyuncusu. Serder Taşçı, Mustafa Doğan, Gökhan İnler, Eren Derdiyok, Hakan ve Murat Yakın’ı hiç eleştirmezken Mesut’un üzerine çok titredik. Bu noktadan sonra yapılması gereken tek şey diğerleri gibi O’nun da kararına saygı duymaktır. Milli takım o formayı terletmeyi kalben ve beynen isteyen, ayyıldızlı formaya olan bağlılığını tüm benliğiyle hisseden futbolcuların oluşturduğu bir ekiptir. Aksini düşünenin, hissedenin yeri o kutsal formada olmamalıdır. Bu yüzden Mesut en doğru kararı vermiş, Alman ve Türk milli takımı için de en yararlı olanı yapmıştır. Teknik direktör Fatih Terim’in de tüm bunların farkında olduğuna eminim.
Böyle bir konudan ders çıkarması gereken iki kurum var; Türk futbolu ve Türk politikası. Türk futbolu kendi içinden, 70 milyonu aşkın nüfusunun içinden Mesutlar çıkartmalıdır ki bu potansiyele sahiptir, Türk politikasıysa yurtdışındaki vatandaşlarına her alanda daha fazla sahip çıkmalı, benliklerini, özlerini kaybetmemelerine engel olmalıdır. Mesut sadece bir isim. Almanya’da top koşturan 250.000 lisanslı Türk futbolcu var. Eğer söylendiği gibi Alman hükümeti Mesut gibileri toplumsal kaynaşmanın bir sembolü olarak görüyorsa bundan gurur duymalıyız. Şimdi İsviçre ve Almanya sonra Fransa ve diğer ülkeler; neden Türkiye 2. bir Brezilya olmasınki, herşeye güzel tarafından bakmak gerekir!
16 Haziran 2010 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Bu röpörtaj olmamış, bu verilere göre Fatih Terim'e sallama şansı kalmıyor. Fatih Terim'in hatası yüzünden kaybetmiş olmalıyız Mesut'u, ilgi görse Türkiye adına oynayacaktı kesinlikle.
Ben almancayı Türkçe'den daha iyi bildiğine inanmıyorum. Avustralya maçının ilk yarısında kaçırdığı bir gol pozisyonu sonrası başını ellerinin arasına alıp "a.k. be!" diye hayıflandığını gördüm.
Bence çok geç kalındı mesut'la konuşmak için. Daha shalkenin genç takımlarındayken irtibata geçilmesi gerekiyordu. Mesut'ta zaten "geçti borun pazarı sür eşeği niğde'ye" dedi.
Çok güzel bir yazı. Yalnız Mesut'a Almanya forması giydirip Türk formasını tutturma fikrini beğenmedim. Zaten kendini Alman olarak hissettiğini açık açık söylüyor. Türk asıllı olduğu için kendisine karşı tabii ki bir sempatimiz var, ama bence Türkiye'nin artık belli isimleri tartışmayı bırakıp kendi altyapısını kendisinin oluşturması gerekiyor. Ki sadece futbolda değil her konuda kendi kendine yeten bir ülke olmalıyız diye düşünüyorum.
Sen çocukla ilgilenme, parlayınca ortaya çık. En doğrusunu yaptı Mesut. İnsan kendisini hangi ülkeden hissediyorsa o ülkenin vatandaşıdır kavramı, çok doğru ve yerinde bir kavram gerçektende..
Biz onu izlerken gururlanıyoruz, Türk asıllı Alman oyuncu denildiği zaman. Yürüyedur Mesut. Allah yolunu açık etsin.
Umarım kupanın yıldızı olursun ve hakettiğin yerlere gelirsin.
Ali abi acaba biz milli takımımıza oyuncu yetiştirmek için neden sürekli Avrupa ki oyuncularımızı milli takımımıza katmak için uğraşıyoruz?Ülkemizin potansiyelini kullanamıyoruz? Esas sorun burada.Ayrıca Mesut'un kendi kararıdır saygı duyulması lazım.
mesutun verdiği karara her geçen gün saygım artıyor ilkin biraz düşündürmüştü beni ama zamanla en doğrusunu yaptığını gördüm yplu açık olsun..
Yorum Gönder