


Benzetmek bilmiyorum yanlış olur mu ama günümüzden bir örnek vermek gerekirse, Aykut Kocaman'ın gelecek sezon ortasında Galatasaray'ın başına geçmesi gibi bir durum bu. Milan formasıyla 13 yıl top koşturan ardından geçen sezon takımı çalıştıran Leonardo, Inter'de Benitez'in koltuğuna oturdu. "Benim için sürpriz oldu. İş aramıyordum ben bir hayal arıyordum. Bu da şampiyonluk. Mourinho'yu aradım konuştuk. Kaka Real Madrid'i bırakmayacak. Milan'a çok teşekkür ediyorum. Ben özgür bir insanım ve yeni bir maceraya atılıyorum." dedi satırbaşlarıyla basın toplantısında. Moratti ise "Şampiyonluk tutkumuz devam ediyor. Ama Leonardo'ya hiçbir baskı olmadan çalışabileceği bir ortam hazırlayacağız" diyor.





"Çok heyecanlıyım. Bu şehre geldiğim için çok mutluyum. En büyük hayalimi gerçekleştiriyorum. Futbolculara hangi takımda oynamak istediklerini sorun hepsi size Barcelona diyecektir."
Inter'deki teknik direktör meselesi ile ilgili haber takibi yapmaya devam edelim. Başkan Moratti dün Madrid'e gitti, tabii bu da kafalarda hemen soru işareti yarattı. Önce Rafael Benitez'in avukatı ile görüştüğü iddia edildi. Ancak avukat Manuel Garcia Quillon, Moratti ile bir görüşme yapmadıklarını ve Benitez'in takımın başında kalmak istediğini açıkladı. Ardından İspanyol basını başta Marca olmak üzere Moratti'nin Mourinho'yu tekrar Inter'e dönmesi için ikna etmek üzere Madrid'e gelmiş olabileceğini iddia etti. Mourinho'nun danışmanı da bu iddialar üzerine açıklama yapma gereği hissetti ve böyle bir durumun hatta görüşmenin söz konusu olamayacağını kesin bir dille açıkladı. Ancak "Sezon sonunda ne olur bilemem, gelecek sezon için bir projesi yok. Ayrıca futbolda asla asla olmaz diyemeyiz" diyerek de açık bir kapı bıraktı. En nihayetinde Moratti'nin Madrid ziyaretinin Inter ile değil özel işleriyle ilgili olduğu ortaya çıktı. Gelinen nokta itibariyle La Gazzetta'nın dün iddia ettiği üzere Spalletti'nin değil plase olan Leonardo'nun adının ağırlık kazandığını söyleyebiliriz. Moratti ile yöneticiler Leonardo konusunda kapalı kapılar ardından görüşmeye devam ediyor. Birkaç saat içinde Brezilyalı teknik adamın ismi açıklanabilir.
Ancak Inter'de transfer sadece teknik direktörlük koltuğu için değil. Milano ekibi asıl bombayı Fenerbahçeli taraftarların bu yazki aşkı Eden Hazard ile patlatmaya hazırlanıyor. Bekçikalı futbolcu için görüşmeler devam ediyor. Haberler Inter'in 23 milyon euro karşılığında 19 yaşındaki yıldızı kadrosuna katacağı yönünde.

La Gazzetta'nın manşeti "Benitez Out". İki maç eksiğiyle lider Milan'ın 13 puan gerisinde olan Inter'de Başkan Moratti'nin çok tartışılan Benitez konusunda kararını verdiğini yazıyorlar. Inter'in Dünya Kulüpler Şampiyonu olması da Benitez'i kurtarmaya yetmemişe benziyor. Taraftarlar havalimanında şampiyon takımlarını karşılayıp Benitez'e "pes etme, hiçbir yere gitme, bizimle kal" diye bağırsa da muhtemelen birkaç hafta sonra görevine son verilecek. Moratti'nin not defterinde ilk sıradaki isim Zenit'e Rusya'da çifte şampiyonluk yaşatan Luciano Spalletti. Plaseyse geçen sene Milan'da başarılı olamayan Leonardo.
Paok taraftarlarının İstanbul'daki Fenerbahçe maçı sonrası çıkardıkları olaylar malum. Dinamo Zagrep taraftarları da çok uslu değillerdir. Dolayısıyla iki kulüp Avrupa Ligi'nde oynayacakları maçlarda deplasman taraftarının gelmemesi konusunda anlaşmaya varmıştı. Ancak yarın akşam Zagrep'te oynanacak maç öncesi Dinamo taraftarları organize bir şekilde Yunan gazetecileri ve VIP davetlileri taşıyan otobüslere saldırdı. Kırmızı ışıkta duran otobüsü 30 civarında Dinamo Zagrep taraftarı 4 bir yandan ablukaya almış. Polis müdahale etmekte geç kalınca önce taşlarla camları kırmışlar ardından içeriye meşale(molotof kokteyli diyenler de var) fırlatmışlar. Otobüsün şoförü de panik yapıp kapıları açmayınca yanan otobüste Yunan taraftarlar bir süre can pazarı yaşamış. 11 Yunan taraftar yaralı, 4'ü ağır ve hastanede tedavi altında. Paok taraftarları forumlarda ana avrat düz gidiyor.
Ocak transfer döneminin başlamasına az bir süre kaldı. Şampiyonluk yarışında kadrosunu güçlendirmek isteyen, sakat futbolcuların çokluğu nedeniyle eksik bölgeleri tamamlamaya çalışan ya da gelecek sezonların planlamasına bu dönemde başlamayı hedefleyen takımlar kiralayarak ya da satın alarak takımlarına takviye yapacaklar. Sezon ortasında yapılan transferlerin takımlara olan katkısı her zaman tartışılmıştır. Genel itibariyle bilhassa ülkemizde bu dönemde kadroya katılan futbolcuların çok fazla yarar sağlamadığı ortada. Tabii bu futbolcuların herhangi bir sağlık ya da sakatlık sorununun olup olmadığı da son derece önemli. Galatasaray ve Beşiktaş bu sezon sakatlıklarla en fazla boğuşan takımlar. Yapılan antrenmanların bu sıkıntılı dönemle ilişkilendirilmesi anormal bir durum değil. Ancak futbolcunun sakatlık geçmişi de son derece önemli. Beşiktaş'ın transfer etmek üzere olduğu Manuel Fernandes mesela. Geçen Ocak ayında Inter'e olan transferi medikal testler sonrasında gerçekleşmemişti. Bugün yapılan testlerde ise herhangi bir soruna rastlanmadı. Champions dergisinin geçen sayısında bu konuyla ilgili güzel bir makale vardı. Oradan birkaç alıntı yaparak yazıya devam edelim.
Geçen Ağustos ayında Olimpik Marsilya Loic Remy'i kadrosuna katmaya hazırlanıyordu. Yapılan testlerde kalbinde teşhis edilemeyen bir sorun olduğu ortaya çıktı ve bir daha futbol oynamaması gerektiği açıklandı. 23 yaşındaki futbolcu büyük bir şok yaşamıştı. Çünkü kalbi o ana kadar kendisine hiç problem çıkarmamıştı. Takımının ilk lig maçını kaçıran Remy oldukça üzgündü. Birkaç gün sonra Marsilya kulübünün doktorları ve kalp uzmanlarının yaptığı ekstra testlerin ardından transferine onay çıktı ve Remy de Fransız kulübüyle sözleşme imzaladı.
Stuttgart'ın kulüp doktoru Raymond Best "Tamamiyle sağlıklı bir futbolcu bulmanız çok zor. Her zaman birşey çıkar." diyor. Transfer gerçekleşmeden önce sağlık ekibi sıkı bir çalışma yapmalı. Mutlaka internet aracılığıyla futbolcunun sakatlık durumuyla ilgili bilgilere ulaşmalı ve kulübüne durumuyla ilgili sorular sormalı. Dizler, bilekler, kalp ve hatta dişler son derece önemli. Ally Cissoko mesela. Dişlerindeki problemden dolayı geçen sezon başında Milan kulübü kendisiyle sözleşme imzalamaktan vazgeçmişti. -1 ay sonra Lyon kulübü kendisiyle 5 yıllık sözleşme imzaladı.- Çünkü çürük dişlerin ürettiği bakteri vücudun diğer bölgelerine de yayılabiliyor ve özellikle de kalp için büyük tehlike arz ediyor. Diz sakatlıkları da son derece önemli. Örneğin Barcelona'da bu yönde sakatlıklar çok az yaşanıyor. Bunun sebebi Barcelonalı futbolcuların bol pas sistemine dayanıyor. Yani ayaklarında topu çok fazla tutmadıkları için rakip oyuncunun kendilerine müdahalede bulunmasına çok fazla imkan tanımıyorlar. UEFA Sağlık Komitesi Başkanı Dr. Jan Ekstrand "Oyuncuların sakatlık geçmişi en önemli faktörlerden biri. Geçmiş sezonda bir futbolcunun yaşadığı sakatlıklar yenileri için risk taşıyor. Dolayısıyla sakatlık geçmişinin takibi hayati önem taşıyor." diyor.
Galatasaray TV Genel Yayın Yönetmeni Adnan Polat ve ekibi, televizyonlarının prime-time'da daha fazla reyting alması için bir transfer arayışına girer. Uzun süren görüşmelerden sonra ihtiyaç duydukları ismi en nihayetinde bulurlar. Yıllarca Show TV'de başarılı bir performans sergileyen, Var Mısın Yok Musun ve Survivor gibi yarışma programlarıyla reyting üstüne reyting alan, ancak 1 süredir medya dünyasından uzak kalan Acun Ilıcalı'yı transfer etmeyi başarırlar. Acun'dan istedikleri tek bir şey vardır, hafta içi her akşam Çarkıfelek'ı sunması ve bu programı izlenebilir kılması. Acun ekibini toparlar, güzel güzel mankenleri kadrosuna katar ve program başlar. İlk zamanlar Acun'un geçmişteki popülerliği sayesinde program izlenir ancak haftalar geçtikçe izlenme oranları düşer. Çünkü Çarkıfelek, Türk halkının artık izlemek istemediği bir programdır, ömrünü tamamlamıştır. Ancak Acun'un elinden daha fazlası gelmemektedir çünkü kendisinden istenen Çarkıfelek programıyla reyting almasıdır. Haftalar geçtikçe programın formatında yapılan ufak değişiklikler de kar etmez. Program bir türlü adam olmaz, Türk izleyicisinin ilgisini çekmeyi başaramaz. En sonunda baskılara dayanamayan Genel Yayın Yönetmeni Adnan Polat, Acun Ilıcalı ile yollarını ayırma kararı verir. Polat ve Galatasaray TV yine arayışlardadır. Akıllara Mehmet Ali Erbil gelir. O bu programı daha iyi bilir, parmağını oynatır, espriler yapar falan izlenme oranlarını düzeltir diye düşünürler. Uzun zamandır televizyon dünyasından uzak kalan Mehmet Ali Erbil de teklifi hemen kabul eder. Çarkıfelek'i sunmaya başlayan Erbil bir süre sonra Acun'un çalıştığı birkaç güzel hostesin görevine ekrandaki duruşlarını beğenmediğini iddia ederek son verir.
Pep Guardiola "Bu futbol 15 yıllık bir sürecin meyvesi" diyerek galibiyeti eski teknik direktörler Johan Cruyff ve Carles Rexach'a ithaf etmiş. Frank Rijkaard'ı es geçmesi garip gelebilir bazılarına ama dikkat çektiği nokta, herşeyin onlarla başlamış olması. Netice itibariyle Bobby Robson ve Louis van Gaal'in de adını anmıyor. Aslında kastettiği dönem 1991 ile 1996 arası, yani Cruyff ile Rexach'ın birlikte çalıştıkları dönem. Rexach meyveyi eken adam, sulayan ve toplayan da Cruyff. Rexach aynı zamanda Messi'yi keşfeden ve Barcelona'ya kazandıran kişi. Yine de herşey onlarla başlamış, Guardiola ile doruğa ulaşmış olsa da Barcelona'nın Rijkaard döneminde zirveye doğru büyük bir aşama kaydettiğini de kabul etmek lazım.
Bir hafta boyunca dünyanın dört bir yanında maçla ilgili haberler yapılmış, birçok gazeteci iki şehre giderek futbolcularla özel röportajlar gerçekleştirmiş, Barcelona ve Madrid basını sayfa sayfa rekabetin tarihi ile ilgili bilgiler yayınlamış. Ve sonrasında Camp Nou'da yaklaşık 100 bin, ekranları başında da yarım milyara yakın kişi maçı izlemeye koyulmuş. Böyle bir atmosferde rakibiniz karşısında ezilince hele de skor 5-0 olunca bazılarının beynine oksijen gitmemeye başlaması gayet normal. Birisinin dayanamayacağı aşikardı ve patlama noktası Sergio Ramos'da vuku buldu. Önce Messi, ardından Puyol, sonrasında Xavi; önüne kim geldiyse durmak bilmedi. Milli takımdan kaptanı Puyol'a attığı, Osmanlı tokadına yakındı; ne de olsa Endülüslü. Fernando Hierro ile ligde gördükleri kırmızı kart sayısı(10) da eşitlendi. Ama maç/kart oranı bir hayli farklı. Hierro 439 maçta 10 kırmızı kart görürken, Sergio Ramos 175 maçta bu rakama ulaştı.
Ortam gerilmeye başladı. Real Madrid kafilesini dün gece (Pazar) Barcelona'daki El Prat havalimanında yaklaşık 2000 kadar taraftarı karşıladı. Barcelona'da yoğun bir ilgiyle karşılanmak futbolcuları mutlu etmişti ancak otele gidiş yolunda sıkıntılı dakikalar yaşadılar. Otobüsün camlarına koca koca taşlar atıldı Barcelona sokaklarında. Bunlardan biri de Albiol ile Arbeloa'nın oturduğu cama isabet etti. Real Madrid'in güvenlik elemanlarından biri başından yaralanmış. Yeteri kadar güvenlik önlemi almamış sanırım Barcelona polisi. Ne diyelim, bir grup (muhtemelen Boixos Nois'tir) kendini bilmez Barcelonalı'nın işi işte!
Bu da El Clasico'nun dünyanın dört bir yanındaki futbolseverler tarafından merakla beklenmesine güzel bir örnek. İspanya'dan binlerce kilometre uzakta, El Salvador'da bile seyyar satıcılar dev maç sayesinde yollarını bulmaya çalışıyor.
Tarih 16 Kasım 2003. Porto'nun yeni stadı Dragao'nun açılışı için Porto ile Barcelona karşı karşıya gelecektir. Barcelona'nın teknik patronu Frank Rijkaard, Porto'nun ise Jose Mourinho'dur. La Liga'da şampiyonluk mücadelesi veren Barcelona'da Rijkaard bu özel maçta en tecrübeli isimlerini riske atmak istemez, onların yerine genç oyunculara şans vermeyi tercih eder. Bunlardan biri de 16 yaşındaki Messi'dir. Arjantinli o gün Frank Rijkaard tarafından ilk kez Barcelona A takımının formasını giyme şerefine layık görülür. Maçı Mourinho'nun ekibi, Derlei ve Hugo Almeida'nın golleriyle 2-0 kazanır. Messi, ikinci yarıda Fernando Navarro'nun yerine oyuna dahil olur ve yeteneklerini Hollandalı hocasına gösterme adına fırsat yakalar. Kısıtlı sürede skoru değiştirme şansına erişemese de hocası Rijkaard'ı etkilemeyi başarmıştır. Maçın ardından Rijkaard, Messi'nin genç takımdan antrenörü Pere Gratacos'a "Oynadığı 15 dakika içinde bize böyle şanslar yakalatan bu genç adam hemen bizimle çalışmalara başlamalı" der. Mourinho'nun söyledikleri de son derece önemlidir; "Meslektaşımla ayak üstü konuştum. Messi adlı genç çocuğa mutlaka şans vermesi gerektiğini söyledim. İlerde gerçekten çok büyük bir yıldız olacak" der. Rijkaard, Deco, Ronaldinho ve Xavi gibi isimlerle antrenmanlara çıkmaya başlayan bu genç adama yaklaşık 1 yıl sonra ligde ilk kez forma şansı verir. Kaderinde dünyanın en iyi futbolcularından biri olmak olan Messi de günden güne büyür. Pazartesi akşamı Messi ve arkadaşları sahada, Mourinho yine rakip kulübede olacak. Rijkaard ise Cruyff ile birlikte Nou Camp'ta kendine ayrılan VIP koltuğunda eski öğrencisinin kazanması için dua edecek.
Yardımcı hakem Roberto Diaz ve Guardiola. Foto, yaklaşık 10 yıl önce Santiago Bernabeu'daki El Clasico'dan. Diaz, maç 2-2 devam ederken son dakikalarda Rivaldo'nun ceza sahasının dışından ağlarla buluşan vuruşuna ofsayt bayrağı kaldırmıştı. 3 Barçalı rakiplerinin arkasında kendi kalelerine doğru koşarken Rivaldo'nun şutu gelmiş ve hiçbirisine temas etmeden ağlarla buluşmuştu. Hem kararın ardından hem de maç bittikten sonra Barçalılar uzun süre itiraz ettiler. Ederlerken de Real taraftarları üzerlerinde ne varsa fırlatıyordu Barçalı futbolculara. O günü yakından hatırlayan 4 futbolcu pazartesi akşamı yine sahada olacak. Xavi, Guardiola, Casillas ve Karanka(Mourinho'nun yardımcısı). Tabii bir de tartışılan yardımcı hakem Roberto Diaz. O da Nou Camp'da Itturalde Gonzalez'in yardımcılığını yapacak. O gün bugündür Katalanlar tarafından pek sevilen bir şahsiyet değildir kendisi. İspanya MHK'sı bu maçta onu görevlendirerek yaklaşan emekliliği öncesi Barçalıların gönlünü alması için bir fırsat mı tanıyor acaba? Dikkatle takip edeceğiz.
Engin Baytar, Eskişehirspor maçının son anlarında oyundan alınmasına sinirlendi. Kenara gelirken el kol hareketlerinin eşliğinde ettiği küfürler dudaklarından okunuyordu. Kime neden ettiğini başta anlayamadım. Acaba Şenol Güneş'e mi ediyor diye içimden geçirsem de yok canım daha neler diyip vazgeçtim düşüncemden. Ancak Ligtv'nin değişik açılardan çekilmiş görüntülerini izlediğimde korktuğum başıma geldi. O küfürleri ettiği, el kol hareketleriyle ve yerdeki şişeyi tekmeleyerek tepki gösterdiği kişi gerçekten de Şenol Güneş idi. (Maçı Trabzonspor yedek kulübesinin hemen arkasından izleyen bir arkadaşımız da Engin'in Şenol Güneş'e küfrettiğine çok yakından tanık olduğunu söyledi) Üzüldüm, canım sıkıldı. Her hafta başka maçlarda da böyle şeyler oluyor, abartmaya gerek yok diyenler olabilir. Kime olursa olsun asla tasvip etmem, yakışıksız bulurum ama Şenol Güneş'i gönlümde, futbol sevgimde apayrı bir yere koyduğum için belki de üzüntüm daha fazla oldu. Oğlu yaşındaki bu şımarık adam nasıl oluyordu da kendisine güvenen, sahip olduğu yeteneği takımı yararına kullanması adına kendisini geliştiren ve ayyıldızlı formayı giymesinde pay sahibi olan adama herkesin ortasında böyle davranışlar sergileyebiliyordu? Sanki ilk yarının ortalarında taktiksel bir değişiklik için kendisini oyundan almış da haftaiçinde milli takım forması giyerek kendini başka bir mertebede görmeye başladığını düşündüğüm bu beyefendi elaleme rezil olmuştu! Şenol Güneş gibi tecrübeli bir hoca, o anda oyuncusunun arkasından geçerken kendisine tepki gösterdiğinin farkında değil miydi sizce? Bence bal gibi de farkındaydı ama dönüp muhattap olmayarak herkesin ortasında onunla aynı seviyeye inmedi, büyüklük gösterdi.
River Plate ve Boca Juniors, Arjantin futbolunun geleneksel güç merkezleri, 16 Kasım Salı günü karşı karşıya gelecek. Öncelikle klasik bir pazar maçı olan Superclasico'nun neden salı günü oynanacağını söyleyelim. İspanya'da El Clasico'nun pazartesi akşamı oynanacak olmasının sebebi seçimlerken Arjantin'de Superclasico'nun salı günü oynanmasının sebebi ise konserler. Paul McCartney ve Jonas Brothers'ın bu hafta verdikleri/verecekleri konserler yüzünden saha zemini pazar gününe yetiştirilemiyor. McCartney'i severim ama Jonas Zibidileri için başka bir gün ayarlamalarını arzu ederdim. Konfetilerle dolu El Monumental'de ezeli rekabeti güneşli bir günün yerine bir gece maçı olarak karşımıza sunacaklar. Her zaman aydınlıkta karşılaşan iki takımın karanlıkta oynayacak olmaları belki de düştükleri durum itibariyle ironik olacak.
Superclasico öncesi cevabı en çok merak edilen soru şu: Salı günü Arjantin'de sezonun en büyük maçına iki takım da teknik direktörsüz mü çıkacak? Galibiyet alamadan geçen yedi haftanın ardından River Plate, Angel Cappa'nın görevine pazartesi günü son verdi. Sahaya büyük ihtimalle genç takımın antrenörü Juan Jose Lopez ile çıkacaklar. Boca'da ise koltuğu sallanan Claudio Borghi, Asbaşkan Jose Beraldi'nin "teknik direktörümüz sezon sonuna kadar bizimle olacak" açıklamasıyla rahat bir nefes aldı. Ancak böyle açıklamaların dünyanın her yerinde yapıldığını, olası River yenilgisi sonrası basında "Borghi kovuldu" manşetlerini görürsek şaşırmamamız gerektiğini de bilmeliyiz.
Not: Salıyı çarşambaya bağlayan gece 00:00'da başlayacak maçı Türkiye'de yayınlayan kanal yok diye biliyordum. Spormax'ten arkadaslarım yazıyı okuyunca uyardı ve güzel haberi verdiler. Maç Spormax'te. Ertesi günün tatil olması da süper.


Mourinho'nun maç sırasında aldığı notlar ve çiğnediği sakızlar meşhurdur. Kaç tane sakız çiğnediği ve markası üzerine haberler yapılmıştı ama ne yazıp çizdiği daha çok merak ediliyordu. Öğrenmek için İspanyol basınının eline bir fırsat geçmiş. Portekizli, Hercules maçı sırasında aldığı notları yedek kulübesinin altına atıp gitmiş. Kaçırır mı İspanyol basını? Al sana habercilik! Canal+'da Mourinho'nun karalamaları üzerinde ince bir çalışma yapmışlar. Farklı konuları düz bir çizgiyle ayırmayı tercih ediyor Mourinho. Futbolcu isimleriyle ilgili kısaltmalar kullanıyor. Mesela en üstte TR9 ile ilgili birşeyler yazmış, 3. dakikada takımını öne geçiren ve zaman zaman Real Madrid savunmasını zorlayan Trezeguet'yi kastediyor büyük ihtimalle. İkinci notta sahaya süreceği kadro var, Pedro Leon'u sağ kanatta, Khedira'yı(!) stoperde oynatacak gibi gözüküyor. İlginç. Sağ tarafta Khedira, savunmada Pepe oynadı. Pedro Leon yine kesik yedi. Son notta da 38+13+6=57 yazmış. 10 ayda oynamayı tahmin ettiği maksimum maç sayısı. La Liga+Şampiyonlar Ligi+Kral Kupası. Finaller de dahil. Özel birinin 57 maça ulaşıp ulaşamayacağını bekleyip görelim ama benim bildiğim Mourinho bu haftasonu da notlarını düşürür, içinde de küfür olur.
Birileri Türk futbolunda devrim mi dedi? Evet birşeyler olduğu açık ama bunun adı devrim falan değil; zira devrimler hızlı olur, köklü ve temelli değiştirir. Bu sadece bir değişim çünkü bu günleri yaşamak için çok uzun yıllar bekledik. Trabzonspor'un ardına bir Anadolu kulübünü daha yıllarca eklemeyi başaramayan Türk futbolu son birkaç yıldır önce Sivasspor ile başlayan sonrasında Bursaspor ile amacına ulaşan bir değişimin en etkili günlerini yaşamaya devam ediyor. 9 hafta sonunda Bursaspor'u lider, Trabzonspor'u ikinci, Kayserispor'u üçüncü sırada görmek, bunun da bu şekilde devam edeceğini hissedebilmek güzel -en azından kendi adıma-. Öyle bir durum değil bu hayır hayır! "İyi başladılar ama gerisini getiremezler, performansları düşer" diyebileceğimiz bir sezon değil bu. Eğer saha dışı etkenler(?) ağırlıklarını hissettirmeye başlamazsa bu üç takım şampiyonluğun en güçlü adayları. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş birkaç maç dışında artık ellerini kollarını sallayarak kazanamıyor. Mücadele etmek, güçlerini sonuna kadar harcamak zorundalar. Herşeyden önce takım olabilmeyi başarabilmeliler. Bakınız, biri teknik direktör değiştirdi, birinin değiştirme ihtimali yüksek, birinin de ne olacağı belli olmaz. Ama zirvedeki üçlünün öyle mi? Bursaspor sapaSağlam duruyor, Trabzonspor'da Güneş ışıl ışıl parıldıyor. Kayserispor'da Güneş gibi doğan Arveladze ise Sağlam bir şekilde koltuğunda oturuyor. Gelin biz buna şimdilik sadece bir değişim diyelim; güzel bir değişim, 3 büyükleri kendilerini değiştirmeye zorlayacak bir değişim. Eğer onlar da değiştirmezse kendini, gelecek sezon Anadolu kulüplerini yine üst basamaklarda görmeye devam ederiz.
"Eğer bugünkü maç bir çeyrek final ya da yarı final maçı olsaydı skordan asla memnun olmazdım. Çünkü bugünkü maçı normal şartlarda 4-0 kazanmamız gerekirdi. Ibrahimovic, Milan formasıyla tüm gollerini şampiyonlar liginde attı. 2 tane Auxerre, 1 tane Ajax'a. Ama bugün Pepe ve Carvalho'ya karşı oynadı. İkisi de bir teknik direktörün gözlerini kapayıp güvenebileceği oyuncular. İkisi de birbirlerini iyi tanıyor. Daha da önemlisi antrenörlerinin onları hareketlerini ve dönüşlerini çok iyi bildiği Ibra'ya karşı iyi bir şekilde hazırladığını biliyorlar."
Serbest vuruştan topu ağlara gönderdiğinde çoğumuzun ağzından "Oha be o top nasıl gitti öyle" demişizdir sanıyorum. İlginç bir vuruş tarzı var. İlginç olduğu kadar da uygulaması zor. Top çok çabuk yükseklik kazanıp çok çabuk alçalıyor. Bunu yapabilmek herkesin harcı değil. Biraz yetenek ama fazlasıyla çalışmak. Ronaldo da antrenmanlarda şu ana kadar binlerce kez bu vuruşu çalışmış. Serbest vuruş sırasında barajın mesafesini ihlal etmeyen takım yoktur. Hakemler genelde mesafeyi doğru ayarlar ama barajdakiler adım adım, adım adım topa doğru yaklaşır. Bu genelde kaçınılmaz bir durumdur. Ama bu vuruş tarzında baraj Ronaldo'ya 2 metre kadar daha yaklaşsa bile çok fazla önemi yok. CR7'nin sırrı da işte burada yatıyor. Marca'ya göre antrenmanlarda bu vuruşu çalışırken barajı 9.15'e değil, 7.15'e kurduruyor. Sonrasındaysa yüksek konsantrasyon, doğru adımlama ile topa koşma ve değişik vuruş tarzının ardından hedefini bulan şut!
İtalya-Sırbistan maçında tribünleri galeyana getiren ve maçın tatil edilmesinde başrolü oynayan 29 yaşındaki Ivan Bogdanov bir otobüsün motor(!) bölümünde yakalandı. Polis kolundaki dövmelerden kimliğini tespit etti ve basına da göstererek deşifre etti. -Karizma için mi yaptı bilmiyorum ama bence beyinsizin önde gideni. Yüzünü saklıyor ama uzun kollu giyinip kolundaki dövmeleri gizlemiyor- Kızılyıdız takımının tribün (Ultra Boys) liderlerinden biri. Adam yaralamaktan, marihuana kullanmaya kadar birçok suçtan sabıkalı. Ve bu psikopat elinde kesici bir aletle dün akşam Luigi Ferraris'e girmeye başardı. Bu konularda geçmiş tecrübelerinden dolayı ince eleyip sık dokuyan İtalyan polisinin beceriksizliği de ilginç. Bu adamların maçı oynatmamak için geldikleri belli. Sabıkalılar mı? Belki de en ünlüleri. O halde bu adamları tribüne neden alırsın o da tartışılır.
Mesut'u daha iyi anlıyor Okan. Anlattıklarıyla benim de daha iyi anlamama yardımcı oldu. Mesut, Okan'ın geçtiği yollardan geçmedi tabii ki. O, Okan'ın yaşadığı tecrübeyi tatmadan sadece hissettikleriyle hareket etmeyi tercih etti. Kendi doğrularına göre iş hayatında kendini daha da geliştirebileceği, daha fazla değer görebileceği bir dünyayı seçti. Artık Mesut ile ilgili konuşmaya gerek yok. Onun gibiler için benim söyleyebileceğim son cümle: Gelen gelsin, gelirse bizimdir, gelmiyorsa zaten hiç bizim olmamıştır, yolları açık olsun!