16 Nisan 2012 Pazartesi

IRKÇILIĞA KARŞI İÇİMDEN GEÇENLER

Siyahi birini gördüğümde ırkçılık denen olgu aklımın ucundan bile geçmez. Öyle biriyle tartışacak, hatta -tasvip etmesem de- bir şekilde kavga edecek bile olsam yine de rengiyle ilgili hakarette bulunmak çok uzaktır bana. Muhakkak ki ağzımdan küfür de çıkar -ki inşallah çıkmaz- iş o boyuta geldiğinde, ama yaratılışından dolayı o kişiyi rencide etmek... Asla ama asla..

Bu topraklarda doğan, büyüyen bir çok insan için de bu böyledir. Irkçılık lanetinin bizlere uzak olmasındaki en önemli etken de zannediyorum bazılarımız için inancımızla alakalı, bazılarımız için sosyal hayatımızla, bazılarımız için de her ikisiyle. Çocukken din eğitimi dersinde ilk öğrendiklerimiz arasında bir siyahi de vardı. Ezanı ilk okuyan kişi, Bilal-i Habeşi. Sonra biraz büyüyünce, müslümanlığı seçen, Vietnam'da savaşmayı reddeden, Türk insanının gece yarısı kalkıp boks maçlarını izlediği bir başka siyahi ile tanıştık, Muhammed Ali. Ve futbol denince -her ne kadar son dönemde yaptığı kıyaslamalarla eleştirilse ve komik duruma düşse de- babalarımızdan duyup öğrendiğimiz dünyanın en büyük futbolcularından bir başka siyahi girdi hayatımıza, Pele. Lise-üniversite zamanında da başka siyahilerle tanıştık. Fikir adamları, yurttaş hakları savunucuları, Martin Luther King ve Nelson Mandela ile.

Bu saydıklarıma Türk sanatçılar da başta olmak üzere bir çok isim eklenebilir. Bunların hepsi ya da bazıları zaman ve mekan açısından birçoğumuza uzaktı ama dedim ya yakındı da. Mekan açısından uzaktılar çünkü birçoğumuz yetişirken, kişiliklerimiz otururken, siyahi insanlar görmedik etrafımızda. Onlarla herhangi bir iletişim içine giremedik. Bu yüzdendir ki sokakta aniden karşımıza bir siyahi çıktığında "Aa zenciye bak" demişizdir eminim. Kendilerine zenci denmesine sinirlendiklerini, bozulduklarını bile bilmiyorduk. Sonraları öğrendik ki "nigger, nigga, negro" gibi kelimeler fazlasıyla ağırlarına gidiyormuş. TRT'de Sezen Cumhur Önal'ın "çikolata renkli" yakıştırmasıyla, sunumu sırasında gösterdiği özeni de farkettik. Yavaş yavaş -benim de içimden geçenleri yazarken kullandığım gibi- zenciden çok siyahi demeye özen gösterir olduk.

Netice itibariyle birilerini renginden dolayı rencide etmek, hakaret kabul ettikleri kelimelerle onlara hitap etmek hiç kimsenin haddine değil. Bu yüzden lütfen o kelimeler bizim için en fazla o çikolatalı bisküvi markası olarak kalsın.