
21 Şubat 2009 Cumartesi
İŞTE O TARİHİ AN

10 Premier Lig şampiyonluğu
5 FA Cup Şampiyonluğu
2 Lig Kupası
8 Charity/Community Shield Kupası
2 Şampiyonlar Ligi
1 Kupa Galipleri Kupası
1 Uefa Süper Kupası
1 Intercontinental Cup
1 FIFA Dünya Kulüpler Kupası
20 Şubat 2009 Cuma
RIHANNA'YA KALKAN ELLER KIRILSIN


FERGUSON MYKONOS'TA
22:15 itibariyle update: Arkadaşlar fotoğraftaki Alex Ferguson. Ama tabiki adam bu fotoğrafta çıplak falan değil. Ayrıca Mykonos'ta falan da değil. Zaten dikkat ediyorsanız Ferguson çıplak da demiyorum. Elimde başka resimler var diyerek de olayın üzerindeki gizemi arttırıyorum sadece. Anlayacağınız bu post biraz mizahi bir yaklaşımın ürünü. Bu blogta ciddi yazılara yer verildiği gibi, esprili, mizahi konulara da yer veriyoruz. Blog'taki misyonumuz sürekli futbolun ciddi unsurlarını anlatmak değil, futbolun değişik enstrümanlarını kullanarak eğlendirmek, eğlenmek aynı zamanda. Ama bazı adını bile yazma cesareti gösteremeden yorum yapanlar bu post'u kalkıp bizim mesleki kariyerimizle, karakterimizle bağdaştırıyorlar. Onlara burdan selamlarımı yolluyorum. Ekrandaki Ali Okancı işini ciddiyetle yapan, tarafsızlığını ve çizgisini koruyan biridir. Bizi gerçekten bilenler iyi bilir. Böyle biline!..
BENJAMIN, CHARLIE VE YÜCEL
Ne güzel, ne bereketli bir hafta geçiriyoruz. Spor dünyasından üstüste doğum haberleri geliyor. Agüero baba Maradona dede olurken bebeğin ismini de "Benjamin" koymuşlar. Geçtiğimiz günlerde de ünlü golfçü Tiger Woods'un oğlu olmuştu. Bebeğe "Charlie" ismini vermişler. Lost karakterlerinin isimleri birer birer yeni doğan bebeklere verilirken(!) seriyi atletizm dünyasından Süreyya Ayhan - Yücel Kop ikilisi bozdu. Oğlana babanın ismini (Yücel) koymuşlar. Halbuki "Sayid" koysalar hem Türkçe'ye de uyardı hem de seriyi devam ettirirlerdi. Allah analı babalı büyütsün ne diyelim! Süreyya "oğlumun bu şartlarda Türkiye'de atlet olmasını istemiyorum" demiş.





SIR BOBBY ROBSON

MEIRA'NIN GELECEĞİ ZENIT'TE Mİ?

Neyse efendim iki gazetenin birleştiği bir nokta var; Zenit teknik direktörü Advocaat'ın Meira'yı çok istediği. Rus ekibinin önliberosu Tymoshchuk önümüzdeki sezon Bayern Münih forması giyecek. Advocaat da O'nun yerine arayışlara başladı ve bu yüzden Meira'yı istediği söyleniyor. Portekizli futbolcunun Galatasaray'da önliberoda faydalı olamadığını görmüştük. 7 yıl formasını giydiği Stuttgart'ta da en iyi olduğu mevkide defansın ortasında oynamıştı. Ben şahsen Zenit'te Meira'nın Tymoshchuk'un yerini doldurabileceğine inanmıyorum. Ukraynalı futbolcu son iki sezondur mevkisinin en iyi futbolcularından biri. Bir dinamo gibi çalışıyor, hem defansa hem forvete bitmek tükenmek bilmez enerjisiyle çok faydalı oluyor. Çıtayı çok yükseltmiş, takımının gerçek lideri olan bir isim. Meira'nın ki performansında son dönemde bir düşüş olduğunu düşünüyorum, Zenit'te Advocaat'ın beklentilerini tam anlamıyla karşılayamaz.
Ama 4.7 ya da 6 milyon euro, ikisi de çok iyi para Meira için. Gerçekten Zenit bu paraları teklif ediyorsa Galatasaray Meira'yı hiç düşünmeden vermeli. Paslanan Emre Güngör'e de yer açılmalı Galatasaray'da.
19 Şubat 2009 Perşembe
HARRY & RUBY KEWELL
HILLSBOROUGH FACİASI

Sheffield Wednesday'in stadı olan Hillsborough stadı 15 Nisan 1989'da Liverpool ile Nottingham Forest arasındaki FA Cup yarı final maçına evsahipliği yapıyordu. Hillsborough Stadı'nda süregelmiş üzere büyük maçlarda rakip taraftarlar ayrı yerlerde oturuyordu. Liverpool'lu taraftarlar Leppings Lane End bölümüne alınacaklardı. Maç öncesi hem radyodan hem tvden hem de stat etrafında yoğun katılımın olacağı düşünüldüğünden sürekli uyarılar yapılıyor, bileti olmayanların stada girmek için zorlamamaları ve bileti olanların da maç başlamadan en geç 15 dakika önce yerlerini almaları isteniyordu. Maç yerel saatle 15:00'te başlayacaktı. Liverpool'lu taraftarlar maçtan yarım saat önce turnikelerin önünde toplanmaya ve içeri girebilmek için acele etmeye başladılar. Dar bir yerden girmeye çalışan taraftarlar yığının artmasına yol açtı. Bu arada önde bulunan ve içeri girmelerine izin verilmeyen taraftarlar alanı terkedemiyordu çünkü arkalarında stada girmek isteyen büyük bir kalabalık onlara engel oluyordu. Bu arada futbolcular sahaya çıkmış, içerdeki taraftarların çığlıkları ve bağırmaları dışarıda duyulmaya başlanmıştı. Dışarıda binlerce taraftar içeri girmeye çalışmasına rağmen hakem maçı başlatmış ve çığlıklar daha da yükselmişti.
Bu sırada genç bir çocuk stadın dışındaki duvarın yanındaki büfenin üzerine çıkmıştı. Polisler bu kişiyi dışarı çıkarmak için kapılardanbirini açınca 20 kadar kişi paldır küldür içeri girmeye çalıştı. Polisler bu kişileri dışarıya çıkarmaya çalışırken yaklaşık 5000 kişilik bir grup turnikelerden geçmeye çalışıyordu. Aşırı yığılmadan dolayı insanlar ezilmeye başlamıştı ve polis onları kontrol etmekte güçlük çekiyordu. Çareyi C Kapısını açmakta buldular ve bu hamlenin ardından facia yaşanmaya başladı.



DUFFY
UEFA GECESİNDEN BİRKAÇ NOT




BORDEAUX 0 - 0 GALATASARAY

Galatasaray'lı futbolcular yine Avrupa'da farklı olduklarını ortaya koydular. 0-0'lık sonuç avantaj ama tehlikeli bir avantaj. Maçın analizi her yerde yapılıyor. Rövanşta Galatasaray'ın tur için yeterli skoru alacağına inanıyorum. Benim değinmek istediğim konu, Fransız televizyonunun ne kadar iyi bir yayın yaptığı ile ilgili. Türkiye'deki maçlarda hakemin verdiği tartışmalı bir karar, bir faul olabilir, bir ofsayt olabilir, topun çizgiyi geçip geçmediği olabilir, aklınıza ne geliyorsa pozisyon olur bizim kafalarda soru işaretleri oluşur tekrarı görmek isteriz ama oyun tekrar başlar. Biz o sırada tv başında başlarız hakeme ya da futbolcuya sallamaya. Bunu her pozisyon için söylemiyorum ama genelde böyle oluyor. Oyun duracakki o pozisyonun tekrarını görelim. Bazen top oyundan bikaç dakika boyunca çıkmaz böylece biz kafamızda suçluyu daha derinden oluşturmaya ve beynimize yerleştirmeye başlarız. Ama dün her türlü pozisyonda, topun çizgiyi geçip geçmediğinde, Lincoln'ün yerde kaldığı anda, Baros'un sarı kart gördüğü pozisyonda, hakemin alkışlandığı pozisyonda, faullerde, aklınıza gelen her anda Fransız televizyonu slow motion'larla oyunun başlamasını beklemeden 2-3 saniyelik bir sürede ekrana getirdi pozisyonun tekrarını. Biz de tv başında daha sağlıklı bir şekilde yorumlarımızı yapabildik, fikirlerimizi oluşturabildik. Benim merak ettiğim bizdeki yayıncı kuruluşta bu teknik yok mu, yoksa neden getirilmiyor?
18 Şubat 2009 Çarşamba
YA SEYDİ & SERENA WILLIAMS
LIVERPOOL'DAN M.UNITED'A OLMAZ BÖYLE BİR GOL

Ama Liverpool taraftarları bununla da yetinmemekte kararlı. Facebook'ta kendilerine sözümona İskoçya Aberdeen'de yaşayan Emma adında bir kullanıcı oluşturuyorlar ve Slann ile sohbete başlıyorlar. Günler geçtikçe aradaki sohbet koyulaşıyor ve Slann ile Liverpool'luların sahte karakteri Emma arasında büyük bir aşk başlıyor. Slann'in evli olduğunu da ayrıca belirtelim. Derken telefonla konuşmalar ve mesajlaşmaların ardından Slann daha fazla dayanamayıp hayatının aşkı olarak düşündüğü Emma'yı görmek için arabasıyla yola koyuluyor. 9 saatlik bir yolculuğun ardından Emma'nın kendisine verdiği adrese gidiyor. Ama Emma yok. Bir mesaj geliyor telefonuna. Mesajda Emma'nın işten biraz geç çıkacağı yazıyor. Başlıyor bizim enayi beklemeye. Aradan 3 saat geçiyor ve telefonu çalıyor.
Telefondaki ses Liverpool aksanıyla: "Naber tanıdın mı bizi?" diyince Slann'in jeton da düşüyor. Üstüne üstlük Liverpool'lular Slann ile aralarındaki yazışmaları facebook'a, konuşmaları da youtube'a koyuyorlar. Daha boktanı da var. Bunları duyan karısı Slann'ı boşuyor.
Ben böyle gol görmedim. Fenerliler, Cimbomlular, Beşiktaşlılar siz siz olun facebook'ta konuşurken kimseye güvenmeyin!
NECATİ ATEŞ: "ÇOK ŞANSSIZIM"

Necati Ateş Real Sociedad'ta Nihat, Tayfun ve Arif'ten sonra forma giyen son Türk. Necati Sociedad'ın 10 numarası. Şu ana kadar 22 maçta forma giydi ama henüz ağları havalandırmayı başaramadı. Necati'nin dün düzenlediği basın toplantısını dinledim. Kendisinin ve takımın çok şanssız olmasından yakındı. Gol atamamak moralini bir hayli bozuyor olsa gerek. Bundan yaklaşık 4 ay önce Aceto ile yanlış hatırlamıyorsam Futbol Blog'un 2. programında telefonla bağlanmıştık O'na. Takımın golcülerinden Inıgo sakatlanmıştı ve Necati'ye ilk 11 şansı doğmuştu. Ama şu ana kadar eline geçen fırsatı iyi değerlendiremedi.
Ara transferde River Plate'den golcü Sebastian Abreu'yu da transfer ettiler. Uruguaylı futbolcu 4 maç oynadı ve 2 gol attı. Necati'nin ilk 11'de forma bulma şansı da Abreu golleri sıralayınca biraz azaldı. Çünkü teknik direktör Juan Manuel Lillo'nun taktik anlayışında Real Sociedad sahaya tek forvetle çıkıyor. Necati'ye de bunu sordu gazeteciler. Necati de "Hocanın özellikle içerdeki maçlarda çift forvet oynatması gerekiyor. Çünkü maçları hep tek farklı kazanıyoruz. Daha farklı kazanmamız gerekiyor, böylece kendimize de güvenimiz gelir" dedi.
Real Sociedad 2. ligde 24 hafta sonunda 36 puanla liderin 10 puan gerisinde 8. sırada.
ANILAR "FİGO VE BEN"
Tarih: 7 Haziran 2008
Yer: Cenevre
Euro2008'de gruptaki ilk maçımızda Portekiz'le karşılaşmışız. En azından 1 puanla ayrılmayı düşündüğümüz maçtan 2-0 yenik ayrılınca bizde moraller bozuk. Turnuvaya yenilgiyle başlamak hem takımın hem bizim canımızı fazlasıyla sıkmıştı. Maç sonrasında yaptığımız yayında biraz somurtsak da Okay Karacan'la birlikte önümüzdeki maçlara umutla baktığımızı söylüyoruz ve tebessüm ederek maçın analizini yapıyoruz.
Neyse efendim yayını yaptık saate baktık geç olmuş ama karnımız da deli gibi aç. Grupta benimle birlikte Okay Karacan, Gökmen Özdemir, Ogan Tarhan, muhabir arkadaşım Alp Şengünler ve kameraman arkadaşım Cenk Gülünay da var. Gökmen "Gelin sizi merkezde bildiğim iyi ve lüks bir yer var. Oraya götüreceğim." dedi. Takıldık Gökmen'e bir pasajın içine soktu bizi. Bizim kafalarda pasajın içinde iyi ve lüks bir yer nasıl olurki soruları oluştu ama üst kata çıktığımızda büyük bir terasın olduğunu gördük. Bahçesindeki masalar hava serin olmasına rağmen tıklım tıklım. Gökmen'in dediği kadar varmış. Restoranın adı Lipp. Bir yer bulduk zar zor kendimize. Etleri ve şarapları çok güzelmiş, siparişleri verdik yemeklerimiz geldi. Başladık.
Benim asıl hikaye de asıl şimdi başlıyor. Bir baktım Portekizli eski futbolcular da var restoranda. Hesabı ödediler kalkıyorlar. Eyvah dedim megaloman Figo da aralarında. Beni nerde görse rahatsız etmeden bırakmaz. Şöyle masanın altına bir yere saklanayım, bu adamdan kurtulamam şimdi dedimmmm tam eğilirken görmez mi beni!
"Haydaaaa sıçtık"
"Vayyy baba naber? Yaw Alicim uzun zaman oldu. Seni gördüğüme ne kadar sevindim. Bu arada nasıl koyduk ama!" demez mi?
Çattık mı belaya? "Yaw Figocum allahaşkına canım sıkkın zaten. Gelme üzerime. Şurada güzel güzel yemeğimi yiyeyim. Rahat bırak beni" dedim ama dinlemiyor.
"Gel gel Alicim lütfen, 2 tane atmışız size bu gecenin hatrına bir resim çekilmezsek olmaz. Hem bak içime kendi karikatürümün olduğu tişörtümü de giymişim."
Baktım herif yapıştı rahat bırakmıyor. Bari çekileyim şu fotoğrafı belki bırakır yakamı diye düşündüm.
"Tamam hadi o zaman. Bak ama çekildikten sonra sen de çekip gideceksin tamam mı? Kim çekecek peki?" dedim.
Bizim masadakileri gösterdi. Baktım bizimkilerin hiçbiri hevesli değil.
Okay Karacan "Ya Alicim valla ben uğraşamam. Yemeğimi yiyorum, soğutmayayım" dedi.
Gökmen Özdemir "Alicim Figo için kalkamam şimdi masadan" der gibi baktı.
Döndüm Figo'ya "sizden birileri çeksin" dedim. O sırada bir baktım koştura koştura bir heyecan Fernando Couto ile eski Fenerli Dimas geldi yanımıza.
Couto "Abi ver ben çekeyim, benim için büyük gurur olur" gibi laflar etti Figo'ya. Dimas da "Yok valla ben çekicem, Ali abiyi benim çekmem lazım" falan diye zırvaladı. Neyse çektirdik ben de poz verirken yalandan gülümsemeye çalıştım. Ama delikanlı çocukmuş, sözünü tuttu beni rahat bıraktı sonra. Hatta Couto ile Dimas da çektirmek istedi ama "Yok yok Ali Bey'i daha fazla sıkmayalım. Hadi düşün önüme gidiyoruz. Teşekkürler Alicim kendine iyi bak. İnşallah gruptan çıkarsınız" dedi ve pis pis sıratarak, dalga geçerek gitti.
İşte böyle bir geceydi. Burdan Figo'ya birkez daha selamlarımı söylüyorum.
"Yarı final oynadık Figocum naaaaberrrrrrrrr!"

Yer: Cenevre
Euro2008'de gruptaki ilk maçımızda Portekiz'le karşılaşmışız. En azından 1 puanla ayrılmayı düşündüğümüz maçtan 2-0 yenik ayrılınca bizde moraller bozuk. Turnuvaya yenilgiyle başlamak hem takımın hem bizim canımızı fazlasıyla sıkmıştı. Maç sonrasında yaptığımız yayında biraz somurtsak da Okay Karacan'la birlikte önümüzdeki maçlara umutla baktığımızı söylüyoruz ve tebessüm ederek maçın analizini yapıyoruz.
Neyse efendim yayını yaptık saate baktık geç olmuş ama karnımız da deli gibi aç. Grupta benimle birlikte Okay Karacan, Gökmen Özdemir, Ogan Tarhan, muhabir arkadaşım Alp Şengünler ve kameraman arkadaşım Cenk Gülünay da var. Gökmen "Gelin sizi merkezde bildiğim iyi ve lüks bir yer var. Oraya götüreceğim." dedi. Takıldık Gökmen'e bir pasajın içine soktu bizi. Bizim kafalarda pasajın içinde iyi ve lüks bir yer nasıl olurki soruları oluştu ama üst kata çıktığımızda büyük bir terasın olduğunu gördük. Bahçesindeki masalar hava serin olmasına rağmen tıklım tıklım. Gökmen'in dediği kadar varmış. Restoranın adı Lipp. Bir yer bulduk zar zor kendimize. Etleri ve şarapları çok güzelmiş, siparişleri verdik yemeklerimiz geldi. Başladık.
Benim asıl hikaye de asıl şimdi başlıyor. Bir baktım Portekizli eski futbolcular da var restoranda. Hesabı ödediler kalkıyorlar. Eyvah dedim megaloman Figo da aralarında. Beni nerde görse rahatsız etmeden bırakmaz. Şöyle masanın altına bir yere saklanayım, bu adamdan kurtulamam şimdi dedimmmm tam eğilirken görmez mi beni!
"Haydaaaa sıçtık"
"Vayyy baba naber? Yaw Alicim uzun zaman oldu. Seni gördüğüme ne kadar sevindim. Bu arada nasıl koyduk ama!" demez mi?
Çattık mı belaya? "Yaw Figocum allahaşkına canım sıkkın zaten. Gelme üzerime. Şurada güzel güzel yemeğimi yiyeyim. Rahat bırak beni" dedim ama dinlemiyor.
"Gel gel Alicim lütfen, 2 tane atmışız size bu gecenin hatrına bir resim çekilmezsek olmaz. Hem bak içime kendi karikatürümün olduğu tişörtümü de giymişim."
Baktım herif yapıştı rahat bırakmıyor. Bari çekileyim şu fotoğrafı belki bırakır yakamı diye düşündüm.
"Tamam hadi o zaman. Bak ama çekildikten sonra sen de çekip gideceksin tamam mı? Kim çekecek peki?" dedim.
Bizim masadakileri gösterdi. Baktım bizimkilerin hiçbiri hevesli değil.
Okay Karacan "Ya Alicim valla ben uğraşamam. Yemeğimi yiyorum, soğutmayayım" dedi.
Gökmen Özdemir "Alicim Figo için kalkamam şimdi masadan" der gibi baktı.
Döndüm Figo'ya "sizden birileri çeksin" dedim. O sırada bir baktım koştura koştura bir heyecan Fernando Couto ile eski Fenerli Dimas geldi yanımıza.
Couto "Abi ver ben çekeyim, benim için büyük gurur olur" gibi laflar etti Figo'ya. Dimas da "Yok valla ben çekicem, Ali abiyi benim çekmem lazım" falan diye zırvaladı. Neyse çektirdik ben de poz verirken yalandan gülümsemeye çalıştım. Ama delikanlı çocukmuş, sözünü tuttu beni rahat bıraktı sonra. Hatta Couto ile Dimas da çektirmek istedi ama "Yok yok Ali Bey'i daha fazla sıkmayalım. Hadi düşün önüme gidiyoruz. Teşekkürler Alicim kendine iyi bak. İnşallah gruptan çıkarsınız" dedi ve pis pis sıratarak, dalga geçerek gitti.
İşte böyle bir geceydi. Burdan Figo'ya birkez daha selamlarımı söylüyorum.
"Yarı final oynadık Figocum naaaaberrrrrrrrr!"

*Diğer anılar için sağ sütundaki etiketler bölümünden anılar'a tıklamanız yeterli.
**Carlo Ancelotti ile olan anım çok yakında.
17 Şubat 2009 Salı
JULIA ARSHAVIN

"İngiliz kadınları çok pis. Sokak ortasında hamburger yiyorlar ve üstlerine döküyorlar. Kendilerine ve dış görünüşlerine hiç dikkat etmiyorlar. İngiliz yemekleri de ayrıca iğrenç. Tatları hiç güzel değil. İngiliz birasını da hiç sevmedim. Birkaç gündür Londra'dayım ve hasta oldum. Hemen St. Petersburg'a geri dönmek istiyorum."
ADRIANO'YA ÇİFTE PARTİ
Beklediğim karar çıktı. Adriano ceza almadı. Kafayı vurduktan sonra top koluna çarpıyor ve yön değiştirerek ağlara gidiyor. Adriano'nun kasıtlı bir hareketi yoktu. Hakem o pozisyonu görecek ve golü vermeyecekti. Burada ceza alması gereken biri varsa yardımcı hakemdir pozisyonu iyi süzemediği için.
Adriano bu haberi Mourinho ve arkadaşlarıyla 27. yaşgünü pastasını kesip mangal partisi yaparak kutlamış. Mangalcı başı Burdisso olmuş, menüde biftek var galiba işini de gayet iyi yapıyor gibi Arjantinli, tam konsantre olmuş etlerin altını kontrol ediyor yanmaması için. Olsa da yesek karnımda bir acıktıki anlatamam. Dayım iyi yapar bu mangal işini, etleri kendi seçer, özel sosu vardır, etleri önce birkaç saat yatırır sosa, sonra kızartır parmaklarınızı yersiniz.


Son karede Mourinho "bak bundan yırttın bir dahakine daha dikkatli ol yoksa bilmemneni bilmem naparım" der gibi duruyor.
Adriano bu haberi Mourinho ve arkadaşlarıyla 27. yaşgünü pastasını kesip mangal partisi yaparak kutlamış. Mangalcı başı Burdisso olmuş, menüde biftek var galiba işini de gayet iyi yapıyor gibi Arjantinli, tam konsantre olmuş etlerin altını kontrol ediyor yanmaması için. Olsa da yesek karnımda bir acıktıki anlatamam. Dayım iyi yapar bu mangal işini, etleri kendi seçer, özel sosu vardır, etleri önce birkaç saat yatırır sosa, sonra kızartır parmaklarınızı yersiniz.



İTALYA SÜPER KUPASI PEKİN'DE

REAL MADRID'İN RONALDO AŞKI
Real Madrid'in Ronaldo ısrarı ile ilgili küçük bir toparlama yapalım ve Başkan Boluda'nın yaptığı son açıklamaları aktaralım.
Cristiano Ronaldo'nun Real Madrid'e transfer olacağı haberleri özellikle geçen yaz tüm avrupa transfer piyasasını domine etmişti. Ama transfer sezonunun sona ermesiyle Ronaldo yine takımı Manchester United'ta kalmıştı. Real Madrid kulübü bu arzusundan hiç vazgeçmedi ve son haftalarda transfer dedikoduları yine ayyuka çıktı hatta önsözleşmenin yapıldığı bile iddia edildi. Manchseter United kulübü her zaman Ronaldo'nun arkasında dursa da İspanya'dan gelen haberler Old Trafford'dan Santiego Bernabeu'ya yolculuğun bu yaz olabileceğini gösteriyor.
İspanya'da bir programa konuk olan Real Madrid Başkanı Vicente Boluda Ronaldo ile ilgili bir soru üzerine "Ben kendimdem çok eminin Ronaldo'yu bu yaz Bernabeu'da göreceğiz" dedi. Geçtiğimiz günlerde Real Madrid kulübünün Ronaldo'nun transferi için bankadan 70 milyon euro kredi aldığı da iddia edilmişti.
C.RONALDO'NUN YENİ SEVGİLİSİ


C.RONALDO'NUN YENİ SEVGİLİSİ
KRİKETİ BÖYLE İZLEYECEKSİN
EMIRATES STADI'NDA BİR TARAFTAR

BOVRIL VE FUTBOL KÜLTÜRÜ

Özellikle Britanya'daki futbol kulüplerinin taraftarları arasında çok tüketilen bir ürünmüş. Soğuk kış günlerinde taraftarlar bu özü sıcak suya katıyorlar ardından termoslara doldurarak tribünde üşüdükçe içiyorlarmış. Çok sıcak tuttuğu söyleniyor. İskoçya'daki statlara termos gibi nesnelerin sokulmasının yasaklanmasının ardından stat içinde plastik bardaklarda satılmaya başlanmış. Özellikle futbol taraftarları içine kara biber ve kırmızı biber katarak içiyorlarmış böylece soğuk vız geliyormuş. Adamların neden bu kadar ateşli oldukları şimdi anlaşılıyor.
İngiltere Burton'da üretilen Bovril 2006 yılının ocak ayında kasabanın takımı Burton Albion'ın Manchester United'la oynayacağı FA Cup maçından önce takıma destek olmak için Bovril'i sarı ve siyah renklerde 100 adet kavanoza koymuşlar ve maçta taraftarlara ücretsiz olarak dağıtmışlar.
Ben yine de sahlepi tercih ederim. Sütü iyice kaynatıcan, sonra üstüne de bol tarçın dökücen, kafaya dikicen, boğazından sıcak sıcak akarken tüm içini yakacak, biraz canın acıycak ama olsun dayanıcan.
HOŞDÖNDÜN EDUARDO

ABRAMOVICH'TEN DAKİKADA 340 DOLAR

16 Şubat 2009 Pazartesi
ASSYRISKA FORENINGEN

Birçok İsveç 2. lig takımının 82 ülkede 4 milyondan fazla taraftarı yoktur ama Assyriska Foreningen buna sahip bir kulüp. 1974'te İsveç'te Süryani göçmenler tarafından Stockholm yakınlarındaki Sodertalje'de kuruldu. Başlangıçta Scania kamyon fabrikasında çalışanlar arasında yapılan maçlarla başlayan yolculuk 2003'te İsveç Kupası'nda final oynayan profesyonel bir kulübe dönüştü. Kanada ve Avustralya'dan birçok insan onların maçlarını bir şekilde takip etmeye çalışıyor. Toronto'da yaşayan Nick Dinkha maçları İsveç internet radyosundan dinlediğini söylüyor. "Hiçbir şey anlayamıyorsunuz ama oyuncuların isimlerini duyabiliyosunuz. Şu an bununla idare etmek zorundayız."
1990 yılında büyük tartışmaların ardından Süryani olmayan futbolcuların da takımda oynamasına izin çıktı. Kulüp sözcüsü Fehmi Taşçı "Zor bir karardı ama doğru olan buydu. Şimdi bu bölgede en büyük futbol kulübüyüz. 3'ü bayan takımı olmak üzere 30 genç takımımız ve 500'den fazla oyuncumuz var. Savunmada Sert birkaç İsveçli'nin olması bizim için iyi. Mesela yıllardır hiç Süryani bir kalecimiz olmadı" diyor.
Geçen sezonu liglerinde 4. sırada bitirmişler. Kadrolarında Brezilyalı, Gambialı futbolcular da var. Taraftar gruplarının adı ise Zelge fans. Süryanice güneş ışınları anlamına geliyor. Dünya'nın çeşitli yerlerinde yaşayan Süryanilerin en büyük amaçlarından birinin son yıllarda İsveç'e giderek Assyriska'nın bir maçını izleyebilmek olduğu söyleniyor.

Yönetmenliğini Süryani Nuri Kino ile İsveç'li Erik Sandberg'in yaptığı "Ulusu Olmayan Ulusal Bir Futbol Takımı: ASSYRİSKA -A National Team Without A Nation " isimli belgesel film de 2006 yılında Beverly Hills Film festivalinde Altın Palmiye ödülü almış.
MUNTARI & BECKHAM

BECKHAM: ___________________________________________
MUNTARI: ___________________________________________
- MEXES & TOTTI
- GARNETT & NOWITZKI
- DOMENECH & MARADONA
- FAUBERT & MIJATOVIC
KAKA'YA BÜYÜK ÖDÜL

34. HAFTA SENARYOSU

Şampiyonluk yarışının 5 takım arasında son haftaya kadar kafa kafaya gittiğini düşünelim ve şuanki tabloya benzer bir senaryo üretelim.
Süper lig'de 34. haftaya
Lider Sivasspor 76 puanla zirvede giriyor.
Trabzonspor aynı puanla 2. sırada.
Galatasaray 75 puanla 3.
Fenerbahçe yine 75 puanla 4.
Beşiktaş 74 puanla 5. sırada.
Tarih: 31 Mayıs Pazar
Saat: 19:00
Ali Sami Yen'de Sivasspor Galatasaray'a konuk oluyor.
Avni Aker Stadı'nda Trabzonspor Fenerbahçe'yi ağırlıyor.
Denizli Atatürk Stadı'nda ise Beşiktaş düşmemesi için kazanması gereken Denizlispor'a konuk oluyor.
Neler olacağını düşünemiyorum. Tüm kanallar canlı yayın arabalarını 3 farklı şehre gönderir. Muhabirler öğle saatlerinden itibaren yayınlara başlar. Ekranlar 3'e hatta 4'e bölünür. İstanbul'dan x muhabir, Trabzon'dan y muhabir, Denizli'den z muhabir'e bağlanılacaktır. Stüdyodaki spiker ve 3 muhabir aynı anda ekranda görünür. Teker teker haberler, gelişmeler alınır. Sağda solda taraftarlar arasında olaylar çıkmıştır. Dosyalar hazırlanmıştır. Yazarlardan alınan yorumlar aralara serpiştirilir. Halk röportajları yapılır. Magazin dünyasının ünlülerine Şampiyon kim olur soruları sorulur vs. vs.
Ne olursa olsun yüreklerin dayanmayacağı bir gün olacağı kesin. Peki yukarıdaki gibi bir tabloda şampiyon nasıl ve kim olur?
Olasılıklar;
1 - Sivasspor Galatasaray'ı yener, Trabzsonspor da Fenerbahçe'yi yenerse ikili averajdan şampiyon ya Sivasspor ya da Trabzonspor olur.
2- Sivasspor Galatasaray'ı yener Trabzonspor puan kaybederse Sivasspor şampiyon olur.
3- Sivasspor ile Galatasaray, Trabzonspor'la Fenerbahçe berabere kalır Beşiktaş kazanırsa üçlü averajla şampiyon ya Sivasspor ya Beşiktaş ya da Trabzonspor olur.
4 - Sivasspor ile Galatasaray berabere kalır, Trabzonspor Fenerbahçe'yı yenerse şampiyon Trabzonspor olur.
5- Sivasspor ile Galatasaray berabere kalır, Fenerbahçe Trabzonspor'u yenerse şampiyon Fenerbahçe olur.
6- Sivasspor ile Galatasaray, Trabzonspor'la Fenerbahçe berabere kalır, Beşiktaş puan kaybederse ikili averajdan şampiyon ya Sivasspor ya Trabzonspor olur.
7- Galatasaray Sivasspor'u yener, Trabzonspor'la Fenerbahçe berabere kalırsa şampiyon Galatasaray olur.
8- Galatasaray Sivasspor'u yener, Trabzonspor da Fenerbahçe'yi yenerse şampiyon Trabzonspor olur.
9- Galatasaray Sivasspor'u yener, Fenerbahçe de Trabzonspor'u yenerse ikili averajdan şampiyon ya Galatasaray ya da Fenerbahçe olur.
Var mı yata yaptığım ya da gözümden kaçan olasılık?
NOLBERTO SOLANO
ISINBAYEVA

RAUL

Maldini: "Real Madrid'le herşeyi kazandı. Tüm genç forvetlere her zaman örnek gösterilecek bir futbolcu. Profesyonelliği ve antrenmanlardaki ciddiyeti gerçek bir şampiyonun özelliklerinden sadece birkaçı. Attığı goller ve kazandığı kupaların ardından Di Stafano'nun da rekorunu kırması O'nun kulübün tarih sayfalarındaki yerini haklı olarak almasını sağlıyor. O'nu tebrik ediyorum."
Del Piero: "Resmi maçlarda 309 gol atmak, tarihi, eşsiz ve inanılmaz bir başarı. Büyük bir şampiyon için atılmış başka bir adım. İnanıyorumki şovuna daha uzun süre devam edecek."
Fabregas: "Benim ve daha genç jenerasyonlar için Raul her zaman örnek olmuştur. Golleri, azmi, çalışma ahlakı yıllardır hep aynı seviyede oldu. 2006 Dünya Kupası'nda yaşadığımız bir an'ı hiç unutmuyorum. Her zaman kaybetmenin verdiği mutsuzluğa dayanamamışımdır. Fransa'ya yenilmiş ve elenmiştik. Raul yanıma geldi ve beni teselli etti. O'na ihtiyacımız olduğuna hep yanımızdaydı. İmajı Real Madrid'le eş anlamlı. O'nu birkez daha tebrik ediyorum"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)