30 Ekim 2009 Cuma

MARADONA'NIN MOTİVASYON ARACI

Arjantin'in kazandığı 1986 Dünya Kupası'nın resmi filmi. Ünlü aktör Michael Caine tarafından seslendirilmiştir. Dünya Kupası'ndan 1 yıl sonra gösterime girdi ve özellikle Arjantin'de büyük beğeni topladı. Bunun en büyük sebebi filmin odak noktasının Maradona olmasıdır. Özellikle de İngiltere ile oynanan çeyrek final maçında Maradona'nın imzasının olduğu Tanrı'nın Eli ve Yüzyılın Golü üzerinde durur.

Filmin müziği de Arjantinli şarkıcı Valeria Lynch'in seslendirdiği "Me Das Cada Día Más" yani "Bana Her Gün Daha Fazlasını Verdin" dir. Bu şarkı bugünlerde yine gündemde. Maradona Arjantinli futbolcuları 2010 Dünya Kupası öncesi motive etmek için Lynch'den bir ricada bulundu. Lynch bu şarkıyı tekrar seslendirecek ve Maradona hazırlanacak yeni klibi oyuncularını gaza getirmek için kullanacak. Aklıma Guardiola geldi. O da M.United maçı öncesi oyuncularını coşturmak için Gladyatör filmini kullanmıştı.

EFSANE ES-ES GÜZEL OYUN'DA

DEVLETŞAH & BEN

Devletşah'ın mutfağına girdim geçen akşam. Tanımayanlar için söyliyeyim, Devletşah en çok takip edilen yemek blogger'ı. Yemek bloglarının Aceto'su da diyebiliriz. Makarna yapacaktık beraber. Ama biraz gergindi kendileri. Çalışanları taze nane almadıkları için biraz sinirlenmişti. Kızgın Devletşah'ı görünce korktum ne yalan söyliyeyim, yanlış birşey yaparsam benim de kafama her an tencereyi geçirebilir diye düşündüm. Bakmayın öyle ufak tefek olduğuna! Şaka şaka! Çok tatlı ve sempatik biri. Hem futbol üzerine keyifli bir sohbet yaptık hem de makarna pişirdik. Ne makarnası yaptığımızı sormayacaksınız heralde! Üzerimize domates sosları falan sıçrasa da, Devletşah blender'ı çalıştırmayı başaramayıp benim maharetli parmaklarıma ihtiyaç duysa da en sonunda lezzetli bir makarna yapmayı başardık. Bir gün bana konuk olursanız sizlere de yaparım.

GUTI KIZARSA



10 yıl evli de kalsan(bu yıl boşandı), 2 çocuğun da olsa aşağıdaki görüntüyle basına yakalanırsan etiket üzerine yapışıp kalıyor işte. Alcorcon taraftarı da terbiyesizlik yapmış ama. Hem 4 tane at hem de adamı kızdır, olmamış.

Maricon = Gay

29 Ekim 2009 Perşembe

SOLARYUM YANIĞI RONALDO SÖYLÜYOR DEĞERLİ İZLEYİCİLER "AMOR MIO"



Sezen Cumhur Önal anonsu yapalım;

"2009 yılında M.United'tan Real Madrid'e geldi. United'ın ardından şimdi de Real Madrid taraftarlarının hayranlığını kazanmaya çalışıyor. O İspanya'da yaşayan bir Portekizli. Evet değerli izleyiciler gelecek yıllarda sahnelerde daha fazla görmek istediğimiz bir isim söylüyor, solaryum yanığı futbolcumuz Cristiano Ronaldo'dan dinliyoruz; "Amor Mio" diyor Ronaldo "Beni Sev" diye sesleniyor Real Madrid taraftarlarına..."

"AS" OKUYAN ARAP

JAN MOLBY'NİN EFSANE GOLÜ

Yukarıdaki videonun hikayesi anlatalım. Videoda 1985 yılında Liverpool ile M.United arasında oynanan ve Liverpool'un 2-1 kazandığı Süt Kupası maçında Jan Molby'nin attığı gol var. Bu gol efsaneler arasındadır. Efsane olmasının en büyük sebebi de tv kuruluşunda grev olduğu için o gün maçın yayınlanmamış olmasıdır. Yani bu golü sadece Anfield'ı dolduran taraftarlar görebilmiştir. Maçı tribünden izleme şansına sahip olan taraftarlar karşılaşmanın ardından Liverpool'un efsane isimlerinden Danimarkalı Jan Molby'nin galibiyeti getiren golünü günlerce anlatır durur. Bu gol dilden dile yayılır ve bir şehir efsanesi gibi 24 yıldır özellikle her Liverpoollu'nun ağzında dolaşır. Ama bu maçı biri kaydetmiştir, güvenlik amacıyla statta çekim yapan bir polis memuru. Karşılaşmanın ardından bu kayda bir şekilde(!) sahip olan M.United menajeri Ron Atkinson bu kopyayı golü atan Jan Molby'e verir. Molby de en nihayetinde herkesin izlemesi için geçtiğimiz günlerde Liverpool kulübünün televizyonu LFC TV'ye teslim eder. Peki Molby neden bu kadar uzun süre beklemiştir? İşte bu konuda hiçbir fikrim yok. Ama sanırım efsanesinin biraz daha büyümesini beklemiş...

İKİ HABER ARASINDAKİ FARKLARI BULUN

VATAN'IN FERİDUN NİĞDELİOĞLU İMZALI HABERİ

HÜRRİYET'İN HABERİ
Türkiye'nin en çok satan gazetelerinden ikisinin spor sayfasında Volkan'ın doğumgünü ile ilgili bugün yayımlanan iki haber. Vatan'daki haberde "Feridun Niğdelioğlu imzası" var, yani haberi o yazmış, ajans haberi falan değil. Önce Vatan'daki bu haberi okuduktan sonra Hürriyet'te yayımlanan aynı konuyla ilgili "imzasız haberi" okumaya başladım. Okudukça kendi kendime "Allah Allah ben bu haberi biraz önce Vatan'da Feridun Niğdelioğlu'nun haberi olarak okumadım mı?" diye sormaya başladım. Niğdelioğlu haberinde geceyi ayrıntılarıyla anlatmış hatta bazılarını maddelemiş. Hürriyet'te de haber aynı şekilde genel olarak madde madde yazılmış. Gecenin ayrıntılarıyla ilgili anektodlarda sadece bazı kelimelerin yerleri değiştirilmiş. Ve bu haber sadece bu iki gazetede bu şekilde görülmüş. Kıssadan hisse sanki iki haber de aynı kalemden çıkmış gibi geldi bana. Acaba öküz altında buzağı mı arıyorum bilmiyorum ama bir de siz okuyun bakalım!

Not: Bu uyarıyı yazıyı sayfaya girdikten 1 saat sonra yazma ihtiyacı hissediyorum. Bu post iki haberi de editoryal olarak incelemek üzere yazılmıştır, amaç katiyen haberin içeriğini öne çıkarmak olmamıştır.

27 Ekim 2009 Salı

GUARDIOLA OLMAK



Kafanızdaki teknik direktör profilini bir kez daha gözden geçirin.

AÇ Bİ MARADO

BÜNYAMİN GEZER'İN MESLEKTAŞI



Yukarıdaki kavga Arjantin liginde Colon Santa Fe ile San Lorenzo arasındaki maçın devre arasında yaşanıyor. Kavga edenler ise rakip futbolcular değil, iki San Lorenzolu takım arkadaşı Renato Civelli ve Pablo Pintos. İki futbolcu da o sırada San Lorenzo'nun sahada mücadele eden 11'inde. Hakem de görüntüde görüldüğü üzere kavgayı yakından takip ediyor ve ortam yatıştığında kavgayı çıkardığı gerekçesiyle sadece Pintos'a kırmızı kart gösteriyor. Bu yüzden ikinci yarıya San Lorenzo 10 kişi başlıyor. Kavga edenler rakip futbolcular olsaydı hakem belki iki futbolcuya da kırmızı kart gösterirdi ancak takım arkadaşı oldukları için inisiyatifini bu yönde kullanmış. Bu görüntüleri izlediğimde aklıma hemen bir hakem daha geliyor. Hani şu çatık kaşlarıyla otorite kurmaya çalışan ama kaşlarını çok çattığından gözleri kapandığı için maç öncesinde burnunun önünde olan olayları göremediğinden iki futbolcuya da kırmızı kart gösteremeyen Bünyamin Gezer var ya işte o geliyor.

26 Ekim 2009 Pazartesi

VESTEL'İN REKLAMI

Vestel'in yeni reklamına taktım bu aralar. Hani ufak çocuklarla Transformers vari robotların bir arsada maç yaptıkları şu reklam filmi. (Buradan izlenebilir) Birbirinden yetenekli çocukların robotları çalıma dizip rakip kaleye doğru akmalarını büyük zevkle izlediğimi söylemeliyim. Ancak rakip takımda bir robot var ki yazıklar olsun bu reklam filminde oynatıldığı(!) için. Bir pozisyonda çocuğun ayağından topu almak için kayan bu centilmenlikten uzak robot bizim ufaklığı ıskalıyor ve o hızla arkadaki binaya giriyor. Tabii binada bu müdahale ile koskoca bir delik açılıyor. Demek ki ıskalamasa ve o darbe çocuğa gelse ufaklık orada en iyi ihtimalle hastanelik olacak. Vestel'in sloganı da "Dost teknoloji" yanlış anlamayın. Allah'tan dostmuş, olmasa çocuğu kesip biçecek demek ki! Ne gerek var bu kadar sertliğe! Hadi geçtim bunu. O pozisyonun sonunda çocukların attığı nefis şut nasıl gol olmaz! Bu reklamın ajansına sesleniyorum. O vuruşu golle sonuçlandırmalı, sevindirmelisiniz çocukları. Bu yüzden o robotu ve o sahneyi esefle kınıyorum. Son olarak şaka tabii bunların hepsi, sadece abartayım dedim biraz.

IBRAHIMOVIC'İN FÜZESİ

FENERBAHÇE 3 - 1 GALATASARAY

Galatasaray klasik şekilde bir Fenerbahçe maçını daha kaybetti. Bu maçla ilgili çok fazla hikaye çıkarılabilir. Maç öncesi yaşananlar, maçın hemen başında Baros'un ciddi şekilde sakatlanması, Galatasaray savunmasının arasına ve arkasına atılan her yüksek topun bir şekilde tehlike yaratması, Rijkaard'ın Elano-Kewell tercihleri, Alex'in attığı golde Roberto Carlos'un ofsaytta olup olmadığı, Keita'ya atılan yabancı madde, ilk yarıda Cristian'ın ikili mücadelede Arda'nın yüzüne yumruk sallayıp sallamadığı, Leo Franco'nun Alex'in kucağına bıraktığı toplar, ilk yarıda maç 5-6 dakika dursa da Bünyamin Gezer'in sadece 2 dakika uzatma oynatması, Galatasaraylı futbolcuların durarak oynaması, Alex'in penaltı pozisyonunda Leo Franco'nun müdahelede bulunup bulunmadığı ve Arjantinli'nin gördüğü sarı kart, Keita'nın gördüğü kırmızı kart, Arda'nın oyundan çıkarılıp Elano'nun sahada tutulması vs... Bunların hepsi maç içinde yaşanan somut pozisyonlar dikkat ediyorsanız. Bunların hepsi uzun uzun yazılabilir, tartışılabilir. Ama bir gerçek var ki konuşamayacağımız tek ve en önemli şey, futbol anlamında iki takımın adına yakışır bir mücadele izlememiş olmamız. Bu derbi mücadelesi, bu maçlarda fazla güzel futbol beklememek lazım diyenleriniz çıkabilir. Onlara banttan izleme imkanları varsa Liverpool-M.United maçını seyretmelerini tavsiye ederim.

Neticede kendi karakterini sahaya daha iyi yansıtabilen yani garanti oyunu tercih eden, savunma önlemlerini bırakmayan, rakibin hatalarını kovalayan takımın maçı kazandığını söylemeliyiz. Beklenen mücadeleyi veremeyen, boşa kaçmayan, koşmayan, adam eksiltemeyen, çapraz koşular yapamayan takım da kaybetmiştir. Rijkaard'ın bu takım kurgusu üzerinde çok ciddi olarak düşünmesi gerekiyor. Antrenmanlar sadece haftada bir kere açık olduğu için gerçek anlamda özellikle savunmanın nasıl çalıştırıldığı konusunda net bir fikre sahip olamıyoruz. Ama bu savunma son 3 lig maçında 9 gol yemiştir. Rijkaard'ın Galatasaray'ının savunması bu olamaz, olmamalıdır. Galatasaray'ın savunma oyuncuları böyle hatalar yapar ve pozisyon verir, ama forvet hattı da üretken olamaz, rakibin savunmasını çözemezse kaybetmeye mahkumdur. Son olarak hakem Bünyamin Gezer de kötü bir maç yönetmiştir.

25 Ekim 2009 Pazar

LIVERPOOL 2 - 0 M.UNITED

FRENTE ATLETICO'NUN AYARI

25 dakika 10, 40 dakika 9 kişi oynayan Mallorca'yı yenemeyince 500 kadar Atletico taraftarı maçın ardından isyan bayrağını açtı. 2002'den bu yana başkanlık koltuğunda oturan Cerezo'yu suçlu, genel menajer Gil'i de kukla ilan ettiler. Onlar gitmeden bu takım düzelmez diyorlar. Ortam dün gece bir hayli gerilince yeni teknik direktör Quiqe Sanchez Flores'in bugünkü ilk antrenmanı da doğal olarak basına ve taraftara kapatıldı.

Bu sabah da beklenildiği üzere Atletico Madrid'in ünlü taraftar topluluğu Frente Atletico üyeleri kapalı kapılar ardında antrenmanın yapıldığı Vicente Calderon'un önünde toplanmışlar. Futbolcularla görüşüp kötü sonuçlarla ilgili açıklama yapmalarını istemişler. Yaklaşık yarım saatlik bekleyişin ardından da kaptan Antonio Lopez stad dışına çıkıp kızgın taraftarlarla biraraya gelmiş. Kötü gidişten dolayı özür dileyen Lopez'e taraftarlar "İçinde bulunduğumuz bu kötü durumu biran evvel düzelteceğinize inanıyoruz" deyip stattan ayrılmışlar. Bir nevi ufak bir ayar vermişler yani. Bu kötü sonuçlar devam ederse değil Lopez, tüm takım çıkıp özür dilese yine kar etmez.