29 Aralık 2010 Çarşamba

MİLAN'DAN KİLYOS STAYLA

LEONARDO'NUN İMZASI

Benzetmek bilmiyorum yanlış olur mu ama günümüzden bir örnek vermek gerekirse, Aykut Kocaman'ın gelecek sezon ortasında Galatasaray'ın başına geçmesi gibi bir durum bu. Milan formasıyla 13 yıl top koşturan ardından geçen sezon takımı çalıştıran Leonardo, Inter'de Benitez'in koltuğuna oturdu. "Benim için sürpriz oldu. İş aramıyordum ben bir hayal arıyordum. Bu da şampiyonluk. Mourinho'yu aradım konuştuk. Kaka Real Madrid'i bırakmayacak. Milan'a çok teşekkür ediyorum. Ben özgür bir insanım ve yeni bir maceraya atılıyorum." dedi satırbaşlarıyla basın toplantısında. Moratti ise "Şampiyonluk tutkumuz devam ediyor. Ama Leonardo'ya hiçbir baskı olmadan çalışabileceği bir ortam hazırlayacağız" diyor.

GÜZEL OYUN "KENAN ONUK"


GÜZEL OYUN KENAN ONUK
Uploaded by kazimkarabekirpasa. - Discover the latest sports and extreme videos.

Rahmetli Kenan Onuk ağabey için hazırladığımız Güzel Oyun dün akşam yayınlandı. Eksiklerimiz, hatalarımız olduysa affola. Yaklaşık 3 hafta süren uğraşlarımız neticesinde kendisine layıkıyla birşey hazırlamaya çalıştık. İzleyenlerin övgü dolu dönüşleri göğüslerimizi kabarttı. Aslında övgüleri özünde en çok hakeden iki kişi var: Fatih Çevik ve Evren Göz. Aldığımız tepkiler işimizi doğru yaptığımızın bir göstergesi. Bu dönüşlerin aynı zamanda bundan sonraki yayınlarımız için bizi daha da motive edecek derecede önemli olduğunu belirtmeliyiz. Belgeselin tekrarı yakın zamanda olacak. Ayrıca internete de koyacağız, buradan ve twitter'dan paylaşırım. Sağolun varolun...

Tekrarı: 02 Ocak Pazar saat 13:15 ve 04 Ocak Salı 20:30'da...

28 Aralık 2010 Salı

ABARTMAYIN...


Sizleri geçtiğimiz sezona götüreceğim...

Yok abi allahınsen yapma, hiç açma o bahsi dediğinizi duyar gibiyim :)

Hatırladınız mı ?
Oynanan futbolun eleştirildiği, sakat onca oyuncunun sebebi: Mustafa Denizli.

Hayır, kabul edemezdi Türk futbolseveri, böyle futbolu, böyle geriliği. Bu kadar sakatta neyin nesiydi? Takıma Mustafa Denizli değil, bir kondisyoner gerekti...Olmazdı, olamazdı bu futbola şampiyonluk yakışmazdı...
Hepsi zaten Mustafa hocanın hatası. Defansif oynatırdı, gol sorunu yaşatırdı, gençleri oynatmazdı. Hocalığı bile şüpheliydi. Sadece şanslıydı!!!

Hadi geçtiğimiz sezonun ilk yarı sonuna bir bakalım: 5. sıradaki Beşiktaş, liderden 5 puan geride. Attığı gol sayısı 20, sadece 10'du yediği...


Sonra Schuster geldi...

Ortalık coşku, kıyamet...

Koskoca Real Madrid teknik direktörü. Daha önce Del Bosque öyle değildi zaten o Yeniköy kasabıydı... İşte buuuuu... Hücum oynayalım da ne olursa olsundu, yenileceksek böyle yenilelimdi vs. vs. vs.

4 ay sonra.....

Beşiktaş ilk yarıda yine 5. ancak bu kez liderin 14 puan gerisinde, attığı gol sıkı durun: Mustafa hocanın AŞIRI defansif kadrosundan sadece 5 fazla hem de Guti'li Quaresma'lı kadrosuyla... Yeneni sormayın isterseniz...

Eeee ne oldu şimdi ???

Yanlış anlamayın bu ne Mustafa hocayı övme, ne Schuster'i yerme amaçlı bir yazı... Yukarıda bahsettiğim gerçek günlük hayatını bu kadar basite indirgeyen bir toplumun konu futbola gelince eleştiriyi ya da övgüyü ne kadar abarttığı...

Sakın bana bu sezonki sakatlıklardan dem vurmayın, geçtiğimiz sezon aynı dönemde 10 numara oynayabilecek 4 oyuncunun birden sakat olduğunu hatırlayın...

Sonra bi de şeyi hatırlayın;
Mustafa hocanın dışladığı Batuhan'ın bugünkü durumunu,
Geçen sezon kadroya alınmayan Ali'nin bugün aldığı eleştirileri,
Genç oyuncu dostu! Schuster'in Necip gibi bir tazenin üzerine getirdiği kuma sayısını.

Sezon sonu da değerlendirmenizi yaparken şunu hatırlayın :
Bernd Schuster'in kulüp tarihinin en güçlü kadrosuna sahip olduğunu...

Hatırlayın, ama lütfen abartmayın...



Güney Mergen

Not: Arkadaşlar yazı yakın arkadaşım Güney Mergen'e ait. Benim fikirlerim değil. Katıldığım yerler olduğu gibi katılmadığım yerler de vardır.

BİLGİN GÖKBERK'TEN - 2


U17 derbisinde yaşananları büyük bir üzüntüyle izledim. Bu olaylardan sonra ayaklanma olması lazım Galatasaray'da. Futbol şubesinden kim sorumluysa bu olaylardan sonra bence istifa etmesi lazım. Ben çözüm aramıyorum. Tepki olması lazım, çözüm hikaye. Eğer ben Galatasaray başkanı olsaydım teker teker bütün çocukların evine gider özür dilerdim. Yolda bir kediye tekme atmak gibi birşey bu, bir çocuğu dövüyorsun, ayıptır. Galatasaray kulübü de KGB gibi bir açıklama yapıyor, "Bu olaydan çok üzüntü duyduk" diyor. Yuh! "Bu olaydan fazla üzüntü duymadık, aslında biz Fenerbahçeli çocuklar daha çok darbe alır diye tahmin etmiştik, sahaya atlayan adamlarımız yeteri kadar vurmadıkları için de üzgünüz!" demek gibi birşey bu açıklama. Böyle mi olur?! Galatasaray camiasında yer yerinden oynaması lazımdı. Her kongrede konuşan adamlar var ya Galatasaray'da etik adamlar, bunların ayağa kalkması lazımdı. Gerçekten hayal kırıklığına uğradım. Galatasaray camiası bu mudur? Sana misafir gelmiş takımı dövüyorsun, bir kişinin sesi çıkmıyor. Nerede divanda konuşanlar? Galatasaray'ın borcu olduğunda ahkam kesenler? Bir insan takımından böyle soğutulur. Kasımpaşa Galatasaray'ı 5-0 yense umursamam! Ama bu yaşananlar tam anlamıyla rezalet. İnsanlar bunu çok normal görüyor gibi. Orası Florya Metin Oktay tesisleri. Orada adam dövülür mü?

Ben Adnan Polat'ın başkan olmasını da çok istiyordum. Kendilerini kulübün sahibi gibi gören bir grup adamı görünce Adnan Polat'ın başkan olmasına sevindim. Ama bu yaşananlardan sonra Adnan Polat'ın yapması gereken tek bir şey var. Kaptan Arda'yı alacak yanına ve çocukların evine gidecek. Galatasaray başkanı ve kaptanının çocukların evine gitmesi büyük bir jesttir, yapılması gereken budur...


Takım Oyunu, 27 Aralık 2010

Not: Sözler Bilgin Gökberk'e aittir. Programdan ufak bir alıntıdır. Yayınlamış olmam fikirlerine harfiyen katılıyorum anlamına gelmemektedir. Yanlış anlaşılmalar olduğu için bu notu düşmek zorunda hissettim kendimi. Aynı fikirde olmayanlar da görüşlerini terbiye sınırlarını aşmadan yorum bölümüne yazabilir.

23 Aralık 2010 Perşembe

PSV'DEN BARÇA'YA

"Çok heyecanlıyım. Bu şehre geldiğim için çok mutluyum. En büyük hayalimi gerçekleştiriyorum. Futbolculara hangi takımda oynamak istediklerini sorun hepsi size Barcelona diyecektir."

İspanyol basınında PSV Eindhoven için Barcelona'nın Hollanda'daki Masia'sı gibi bir yakıştırma vardı. Hollanda ekibinden Barcelona'ya Koeman ile başlayıp an itibariyle Afellay ile birlikte 7 futbolcu transfer oldu.

Ronald Koeman / 1989-1995
Romario / 1993-1995
Ronaldo / 1996-1997
Boudewijn Zenden / 1998-2001
Philip Cocu / 1998-2004
Mark Van Bommel / 2005-2006
Ibrahim Afellay / 2010-?

21 Aralık 2010 Salı

LEONARDO VE HAZARD INTER'E DOĞRU

Inter'deki teknik direktör meselesi ile ilgili haber takibi yapmaya devam edelim. Başkan Moratti dün Madrid'e gitti, tabii bu da kafalarda hemen soru işareti yarattı. Önce Rafael Benitez'in avukatı ile görüştüğü iddia edildi. Ancak avukat Manuel Garcia Quillon, Moratti ile bir görüşme yapmadıklarını ve Benitez'in takımın başında kalmak istediğini açıkladı. Ardından İspanyol basını başta Marca olmak üzere Moratti'nin Mourinho'yu tekrar Inter'e dönmesi için ikna etmek üzere Madrid'e gelmiş olabileceğini iddia etti. Mourinho'nun danışmanı da bu iddialar üzerine açıklama yapma gereği hissetti ve böyle bir durumun hatta görüşmenin söz konusu olamayacağını kesin bir dille açıkladı. Ancak "Sezon sonunda ne olur bilemem, gelecek sezon için bir projesi yok. Ayrıca futbolda asla asla olmaz diyemeyiz" diyerek de açık bir kapı bıraktı. En nihayetinde Moratti'nin Madrid ziyaretinin Inter ile değil özel işleriyle ilgili olduğu ortaya çıktı. Gelinen nokta itibariyle La Gazzetta'nın dün iddia ettiği üzere Spalletti'nin değil plase olan Leonardo'nun adının ağırlık kazandığını söyleyebiliriz. Moratti ile yöneticiler Leonardo konusunda kapalı kapılar ardından görüşmeye devam ediyor. Birkaç saat içinde Brezilyalı teknik adamın ismi açıklanabilir.

Ancak Inter'de transfer sadece teknik direktörlük koltuğu için değil. Milano ekibi asıl bombayı Fenerbahçeli taraftarların bu yazki aşkı Eden Hazard ile patlatmaya hazırlanıyor. Bekçikalı futbolcu için görüşmeler devam ediyor. Haberler Inter'in 23 milyon euro karşılığında 19 yaşındaki yıldızı kadrosuna katacağı yönünde.

BİLGİN GÖKBERK'TEN - 1


"Galatasaray alt yapısından oyuncu çıkmıyor. Oyuncu çıkarsa oynar zaten. Barcelona'dan 8 kişi oynuyor banko. Son 4-5 senede Emre Çolak haricinde altyapıdan çıkan oyuncu yok. Altyapı nedir? Oyuncu çıkartıp A takımda oynatırsın, budur altyapının önemi. Ferhat Trabzonspor'da oynayamıyor. Cafercan, Mülayim, Özgürcan, o ekip kayboldu gitti, nerede oynadıkları belli değil. Altapıdan Gökhan Zan gibi stoper çıkartamıyorsan altyapıyı kapat. Galatasaray kimin altyapısı? Vefa'nın mı Karagümrük'ün mü? yani Vefa'ya adam çıkartıyor Galatasaray. Bir dönem Sabri, Arda. Eski dönemden Tugay, Bülent çıkmış altyapıdan. Sabri oynamadığı zaman sağ bekin Ali Turan ya da Serkan Kurtuluş. Bu iki oyuncuyu kesecek altyapıdan oyuncu çıkmıyorsa demek ki senin altyapın yok. Sen Emre Güngör'ü para verip aldıysan ve Emre Güngör kadar stoperin yoksa yazık...

Altyapıdan 10 numara çıkmayabilir, 10 numara özel futbolcudur çünkü. Santrafor da çıkmayabilir bunu da kabul ediyorum. Ama stoper nasıl çıkmaz. Şu an altyapıda iyi bir sağ bek veya stoper olsa Tugay ya da Hagi bunu görüp oynatacaktır. Dünyada top yapamayan, birebirde adam geçemeyen, ara pası atamayan tek orta saha oyuncuları Galatasaray'da, Barış ve Mustafa Sarp. Bu adamlar kadar altyapıdan oyuncun yok mu? Altyapıda basamak atlatacak hoca lazım o zaman. Yoksa bu şekilde altyapıdan birşey çıkmaz. Konya maçında eksik yerlere altyapıdan oyuncu koyamıyorsan altyapını kapat git. O halde Galatasaray'da sırf üstyapı sorunu yok bir de altyapı sorunu var demektir. Kimse kusura bakmasın altyapı oyuncuları da dahil Florya'da kedi, köpek ne varsa herşey değişmeli. Oraya gelincik ekildiyse o bile sökülüp yerine gül ekilmeli mesela... "



Takım Oyunu, 20 Aralık 2010

Not: Sözler Bilgin Gökberk'e aittir. Programdan ufak bir alıntıdır. Yayınlamış olmam fikirlerine harfiyen katılıyorum anlamına gelmemektedir. Yanlış anlaşılmalar olduğu için bu notu düşmek zorunda hissettim kendimi. Aynı fikirde olmayanlar da görüşlerini terbiye sınırlarını aşmadan yorum bölümüne yazabilir.

20 Aralık 2010 Pazartesi

BENITEZ OUT SPALLETTI IN

La Gazzetta'nın manşeti "Benitez Out". İki maç eksiğiyle lider Milan'ın 13 puan gerisinde olan Inter'de Başkan Moratti'nin çok tartışılan Benitez konusunda kararını verdiğini yazıyorlar. Inter'in Dünya Kulüpler Şampiyonu olması da Benitez'i kurtarmaya yetmemişe benziyor. Taraftarlar havalimanında şampiyon takımlarını karşılayıp Benitez'e "pes etme, hiçbir yere gitme, bizimle kal" diye bağırsa da muhtemelen birkaç hafta sonra görevine son verilecek. Moratti'nin not defterinde ilk sıradaki isim Zenit'e Rusya'da çifte şampiyonluk yaşatan Luciano Spalletti. Plaseyse geçen sene Milan'da başarılı olamayan Leonardo.

14 Aralık 2010 Salı

RUNJE VS. LENS TARAFTARLARI



Lens taraftarları düşme hattında yer alan takımlarına tepkili. 5 haftadır galip gelemeyen Lens geçtiğimiz haftasonu Lorient'e de 3-0 yenilince bardak taşmaya başladı. Lens taraftarları otobüse binmeye hazırlanan her futbolcunun ismini bağırıp ardından da "Kaldırın kıçınızı. İkinci lige gitmek istemiyoruz" diye ayar çekiyorlar. Vedran Runje de dayanamayıp kafa tutuyor. Ama sanırım Runje dayı 3 yılı aşkın süredir yaşadığı ülkenin dilini öğrenmemiş ya da çok ağır küfürler ettiğinden anlamasınlar diye Hırvatça konuşuyor, bilmiyorum.

DINAMO ZAGREP - PAOK MAÇI ÖNCESİ

Paok taraftarlarının İstanbul'daki Fenerbahçe maçı sonrası çıkardıkları olaylar malum. Dinamo Zagrep taraftarları da çok uslu değillerdir. Dolayısıyla iki kulüp Avrupa Ligi'nde oynayacakları maçlarda deplasman taraftarının gelmemesi konusunda anlaşmaya varmıştı. Ancak yarın akşam Zagrep'te oynanacak maç öncesi Dinamo taraftarları organize bir şekilde Yunan gazetecileri ve VIP davetlileri taşıyan otobüslere saldırdı. Kırmızı ışıkta duran otobüsü 30 civarında Dinamo Zagrep taraftarı 4 bir yandan ablukaya almış. Polis müdahale etmekte geç kalınca önce taşlarla camları kırmışlar ardından içeriye meşale(molotof kokteyli diyenler de var) fırlatmışlar. Otobüsün şoförü de panik yapıp kapıları açmayınca yanan otobüste Yunan taraftarlar bir süre can pazarı yaşamış. 11 Yunan taraftar yaralı, 4'ü ağır ve hastanede tedavi altında. Paok taraftarları forumlarda ana avrat düz gidiyor.

DOKTOR BU NE?

Ocak transfer döneminin başlamasına az bir süre kaldı. Şampiyonluk yarışında kadrosunu güçlendirmek isteyen, sakat futbolcuların çokluğu nedeniyle eksik bölgeleri tamamlamaya çalışan ya da gelecek sezonların planlamasına bu dönemde başlamayı hedefleyen takımlar kiralayarak ya da satın alarak takımlarına takviye yapacaklar. Sezon ortasında yapılan transferlerin takımlara olan katkısı her zaman tartışılmıştır. Genel itibariyle bilhassa ülkemizde bu dönemde kadroya katılan futbolcuların çok fazla yarar sağlamadığı ortada. Tabii bu futbolcuların herhangi bir sağlık ya da sakatlık sorununun olup olmadığı da son derece önemli. Galatasaray ve Beşiktaş bu sezon sakatlıklarla en fazla boğuşan takımlar. Yapılan antrenmanların bu sıkıntılı dönemle ilişkilendirilmesi anormal bir durum değil. Ancak futbolcunun sakatlık geçmişi de son derece önemli. Beşiktaş'ın transfer etmek üzere olduğu Manuel Fernandes mesela. Geçen Ocak ayında Inter'e olan transferi medikal testler sonrasında gerçekleşmemişti. Bugün yapılan testlerde ise herhangi bir soruna rastlanmadı. Champions dergisinin geçen sayısında bu konuyla ilgili güzel bir makale vardı. Oradan birkaç alıntı yaparak yazıya devam edelim.

Geçen Ağustos ayında Olimpik Marsilya Loic Remy'i kadrosuna katmaya hazırlanıyordu. Yapılan testlerde kalbinde teşhis edilemeyen bir sorun olduğu ortaya çıktı ve bir daha futbol oynamaması gerektiği açıklandı. 23 yaşındaki futbolcu büyük bir şok yaşamıştı. Çünkü kalbi o ana kadar kendisine hiç problem çıkarmamıştı. Takımının ilk lig maçını kaçıran Remy oldukça üzgündü. Birkaç gün sonra Marsilya kulübünün doktorları ve kalp uzmanlarının yaptığı ekstra testlerin ardından transferine onay çıktı ve Remy de Fransız kulübüyle sözleşme imzaladı.

Stuttgart'ın kulüp doktoru Raymond Best "Tamamiyle sağlıklı bir futbolcu bulmanız çok zor. Her zaman birşey çıkar." diyor. Transfer gerçekleşmeden önce sağlık ekibi sıkı bir çalışma yapmalı. Mutlaka internet aracılığıyla futbolcunun sakatlık durumuyla ilgili bilgilere ulaşmalı ve kulübüne durumuyla ilgili sorular sormalı. Dizler, bilekler, kalp ve hatta dişler son derece önemli. Ally Cissoko mesela. Dişlerindeki problemden dolayı geçen sezon başında Milan kulübü kendisiyle sözleşme imzalamaktan vazgeçmişti. -1 ay sonra Lyon kulübü kendisiyle 5 yıllık sözleşme imzaladı.- Çünkü çürük dişlerin ürettiği bakteri vücudun diğer bölgelerine de yayılabiliyor ve özellikle de kalp için büyük tehlike arz ediyor. Diz sakatlıkları da son derece önemli. Örneğin Barcelona'da bu yönde sakatlıklar çok az yaşanıyor. Bunun sebebi Barcelonalı futbolcuların bol pas sistemine dayanıyor. Yani ayaklarında topu çok fazla tutmadıkları için rakip oyuncunun kendilerine müdahalede bulunmasına çok fazla imkan tanımıyorlar. UEFA Sağlık Komitesi Başkanı Dr. Jan Ekstrand "Oyuncuların sakatlık geçmişi en önemli faktörlerden biri. Geçmiş sezonda bir futbolcunun yaşadığı sakatlıklar yenileri için risk taşıyor. Dolayısıyla sakatlık geçmişinin takibi hayati önem taşıyor." diyor.

Sözün özü kulüpler sağlık ekiplerini büyük bir titizlikle seçmeli. Çünkü onların bir hatası ya da takipsizliği kulüplerin milyonlarına mal oluyor. Yöneticiler siz siz olun futbolcunun üzerinizde formanızla bayrağınızın yanında sırıtarak poz vermesinden önce sağlık ve sakatlık konularında ince eleyip sık dokuyun! Sonrası sizin ve futbolcunuzun şansına kalmış!

10 Aralık 2010 Cuma

KİM BU TESTİYİ KIRAN?

7 Aralık 2010 Salı

ADNAN POLAT, ACUN ILICALI, MEHMET ALİ ERBİL

Galatasaray TV Genel Yayın Yönetmeni Adnan Polat geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında, reyting yapması için transfer ettikleri Mehmet Ali Erbil'in başarılı olamaması durumunda görevine son verebileceklerini iddia etti. Bu da ne dediğinizi duyar gibiyim. O halde filmi biraz daha başa saralım.

Galatasaray TV Genel Yayın Yönetmeni Adnan Polat ve ekibi, televizyonlarının prime-time'da daha fazla reyting alması için bir transfer arayışına girer. Uzun süren görüşmelerden sonra ihtiyaç duydukları ismi en nihayetinde bulurlar. Yıllarca Show TV'de başarılı bir performans sergileyen, Var Mısın Yok Musun ve Survivor gibi yarışma programlarıyla reyting üstüne reyting alan, ancak 1 süredir medya dünyasından uzak kalan Acun Ilıcalı'yı transfer etmeyi başarırlar. Acun'dan istedikleri tek bir şey vardır, hafta içi her akşam Çarkıfelek'ı sunması ve bu programı izlenebilir kılması. Acun ekibini toparlar, güzel güzel mankenleri kadrosuna katar ve program başlar. İlk zamanlar Acun'un geçmişteki popülerliği sayesinde program izlenir ancak haftalar geçtikçe izlenme oranları düşer. Çünkü Çarkıfelek, Türk halkının artık izlemek istemediği bir programdır, ömrünü tamamlamıştır. Ancak Acun'un elinden daha fazlası gelmemektedir çünkü kendisinden istenen Çarkıfelek programıyla reyting almasıdır. Haftalar geçtikçe programın formatında yapılan ufak değişiklikler de kar etmez. Program bir türlü adam olmaz, Türk izleyicisinin ilgisini çekmeyi başaramaz. En sonunda baskılara dayanamayan Genel Yayın Yönetmeni Adnan Polat, Acun Ilıcalı ile yollarını ayırma kararı verir. Polat ve Galatasaray TV yine arayışlardadır. Akıllara Mehmet Ali Erbil gelir. O bu programı daha iyi bilir, parmağını oynatır, espriler yapar falan izlenme oranlarını düzeltir diye düşünürler. Uzun zamandır televizyon dünyasından uzak kalan Mehmet Ali Erbil de teklifi hemen kabul eder. Çarkıfelek'i sunmaya başlayan Erbil bir süre sonra Acun'un çalıştığı birkaç güzel hostesin görevine ekrandaki duruşlarını beğenmediğini iddia ederek son verir.

Mehmet Ali Erbil'in Çarkıfelek'i sunmaya başlamasının üzerinden iki aya yakın zaman geçti. Program henüz beklenen düzeye ulaşamadı, şu günlerde reyting listesinde orta sıralarda inişli çıkışlı bir grafik sergiliyor. Ancak Adnan Polat, Mehmet Ali Erbil ile Çarkıfelek'in daha fazla izlenmesi için bir umut taşımakta. Ne mi bu? Uzun yıllardır yapımı için uğraştıkları, büyük paralar harcadıkları hatta borca girdikleri Türkiye'nin en modern stüdyolarından biri. Modern olduğu kadar da Türkiye'nin en büyük stüdyolarından biridir bu, ışığı harika, dekoru mükemmel olacaktır. İzleyiciyi içine çekecektir. Ama gelin görün ki Adnan Polat, bu muhteşem stüdyosunda seyircilerine Çarkıfelek izletecektir. Oysa ki Galatasaray TV'nin sadık seyircilerinin izlemek istediği program Canlı Para'dır. Bu tarz bir programı ekranlarına taşıyamayacaksa artık gitmesi gereken programcı değil de, bir sürü programcıyla çalışıp başarılı olamayan genel yayın yönetmeni ve ekibi değil midir?

3 Aralık 2010 Cuma

EL CLASICO'NUN HİKAYESİ



Sinvergüenza = Dürzü

Prodüksiyon harika. Söze gerek yok, müzik ve görüntülerle herşeyi anlatırsınız işte bu şekilde. Futbolcu, teknik adam, başkan, taraftar detayları mükemmel. Değişik açılardan sahayı görebileceğiniz yerlere amatör kameralı birkaç arkadaşı da yerleştirdiğinizde size kurgu yaparken nefis ayrıntılar sunar. Örümcek kamera da güzel ama biraz da bunları yapmak lazım derbilerde artık. Son olarak, Mourinho intikam duygusunu şimdiden fazlasıyla içinde yaşatıyor gibi geliyor bana.

30 Kasım 2010 Salı

GUARDIOLA'NIN İTHAFI

Pep Guardiola "Bu futbol 15 yıllık bir sürecin meyvesi" diyerek galibiyeti eski teknik direktörler Johan Cruyff ve Carles Rexach'a ithaf etmiş. Frank Rijkaard'ı es geçmesi garip gelebilir bazılarına ama dikkat çektiği nokta, herşeyin onlarla başlamış olması. Netice itibariyle Bobby Robson ve Louis van Gaal'in de adını anmıyor. Aslında kastettiği dönem 1991 ile 1996 arası, yani Cruyff ile Rexach'ın birlikte çalıştıkları dönem. Rexach meyveyi eken adam, sulayan ve toplayan da Cruyff. Rexach aynı zamanda Messi'yi keşfeden ve Barcelona'ya kazandıran kişi. Yine de herşey onlarla başlamış, Guardiola ile doruğa ulaşmış olsa da Barcelona'nın Rijkaard döneminde zirveye doğru büyük bir aşama kaydettiğini de kabul etmek lazım.

SERGIO RAMOS'UN KIRMIZI KARTI

Bir hafta boyunca dünyanın dört bir yanında maçla ilgili haberler yapılmış, birçok gazeteci iki şehre giderek futbolcularla özel röportajlar gerçekleştirmiş, Barcelona ve Madrid basını sayfa sayfa rekabetin tarihi ile ilgili bilgiler yayınlamış. Ve sonrasında Camp Nou'da yaklaşık 100 bin, ekranları başında da yarım milyara yakın kişi maçı izlemeye koyulmuş. Böyle bir atmosferde rakibiniz karşısında ezilince hele de skor 5-0 olunca bazılarının beynine oksijen gitmemeye başlaması gayet normal. Birisinin dayanamayacağı aşikardı ve patlama noktası Sergio Ramos'da vuku buldu. Önce Messi, ardından Puyol, sonrasında Xavi; önüne kim geldiyse durmak bilmedi. Milli takımdan kaptanı Puyol'a attığı, Osmanlı tokadına yakındı; ne de olsa Endülüslü. Fernando Hierro ile ligde gördükleri kırmızı kart sayısı(10) da eşitlendi. Ama maç/kart oranı bir hayli farklı. Hierro 439 maçta 10 kırmızı kart görürken, Sergio Ramos 175 maçta bu rakama ulaştı.

29 Kasım 2010 Pazartesi

BİR GRUP KENDİNİ BİLMEZ BARCELONALI

Ortam gerilmeye başladı. Real Madrid kafilesini dün gece (Pazar) Barcelona'daki El Prat havalimanında yaklaşık 2000 kadar taraftarı karşıladı. Barcelona'da yoğun bir ilgiyle karşılanmak futbolcuları mutlu etmişti ancak otele gidiş yolunda sıkıntılı dakikalar yaşadılar. Otobüsün camlarına koca koca taşlar atıldı Barcelona sokaklarında. Bunlardan biri de Albiol ile Arbeloa'nın oturduğu cama isabet etti. Real Madrid'in güvenlik elemanlarından biri başından yaralanmış. Yeteri kadar güvenlik önlemi almamış sanırım Barcelona polisi. Ne diyelim, bir grup (muhtemelen Boixos Nois'tir) kendini bilmez Barcelonalı'nın işi işte!

Bu da El Clasico'nun dünyanın dört bir yanındaki futbolseverler tarafından merakla beklenmesine güzel bir örnek. İspanya'dan binlerce kilometre uzakta, El Salvador'da bile seyyar satıcılar dev maç sayesinde yollarını bulmaya çalışıyor.

26 Kasım 2010 Cuma

MESSI, RIJKAARD VE MOURINHO

Tarih 16 Kasım 2003. Porto'nun yeni stadı Dragao'nun açılışı için Porto ile Barcelona karşı karşıya gelecektir. Barcelona'nın teknik patronu Frank Rijkaard, Porto'nun ise Jose Mourinho'dur. La Liga'da şampiyonluk mücadelesi veren Barcelona'da Rijkaard bu özel maçta en tecrübeli isimlerini riske atmak istemez, onların yerine genç oyunculara şans vermeyi tercih eder. Bunlardan biri de 16 yaşındaki Messi'dir. Arjantinli o gün Frank Rijkaard tarafından ilk kez Barcelona A takımının formasını giyme şerefine layık görülür. Maçı Mourinho'nun ekibi, Derlei ve Hugo Almeida'nın golleriyle 2-0 kazanır. Messi, ikinci yarıda Fernando Navarro'nun yerine oyuna dahil olur ve yeteneklerini Hollandalı hocasına gösterme adına fırsat yakalar. Kısıtlı sürede skoru değiştirme şansına erişemese de hocası Rijkaard'ı etkilemeyi başarmıştır. Maçın ardından Rijkaard, Messi'nin genç takımdan antrenörü Pere Gratacos'a "Oynadığı 15 dakika içinde bize böyle şanslar yakalatan bu genç adam hemen bizimle çalışmalara başlamalı" der. Mourinho'nun söyledikleri de son derece önemlidir; "Meslektaşımla ayak üstü konuştum. Messi adlı genç çocuğa mutlaka şans vermesi gerektiğini söyledim. İlerde gerçekten çok büyük bir yıldız olacak" der. Rijkaard, Deco, Ronaldinho ve Xavi gibi isimlerle antrenmanlara çıkmaya başlayan bu genç adama yaklaşık 1 yıl sonra ligde ilk kez forma şansı verir. Kaderinde dünyanın en iyi futbolcularından biri olmak olan Messi de günden güne büyür. Pazartesi akşamı Messi ve arkadaşları sahada, Mourinho yine rakip kulübede olacak. Rijkaard ise Cruyff ile birlikte Nou Camp'ta kendine ayrılan VIP koltuğunda eski öğrencisinin kazanması için dua edecek.

BÖYLE BİR KLASİK "EL CLASICO"

25 Kasım 2010 Perşembe

ROBERTO DIAZ VE BARCELONA

Yardımcı hakem Roberto Diaz ve Guardiola. Foto, yaklaşık 10 yıl önce Santiago Bernabeu'daki El Clasico'dan. Diaz, maç 2-2 devam ederken son dakikalarda Rivaldo'nun ceza sahasının dışından ağlarla buluşan vuruşuna ofsayt bayrağı kaldırmıştı. 3 Barçalı rakiplerinin arkasında kendi kalelerine doğru koşarken Rivaldo'nun şutu gelmiş ve hiçbirisine temas etmeden ağlarla buluşmuştu. Hem kararın ardından hem de maç bittikten sonra Barçalılar uzun süre itiraz ettiler. Ederlerken de Real taraftarları üzerlerinde ne varsa fırlatıyordu Barçalı futbolculara. O günü yakından hatırlayan 4 futbolcu pazartesi akşamı yine sahada olacak. Xavi, Guardiola, Casillas ve Karanka(Mourinho'nun yardımcısı). Tabii bir de tartışılan yardımcı hakem Roberto Diaz. O da Nou Camp'da Itturalde Gonzalez'in yardımcılığını yapacak. O gün bugündür Katalanlar tarafından pek sevilen bir şahsiyet değildir kendisi. İspanya MHK'sı bu maçta onu görevlendirerek yaklaşan emekliliği öncesi Barçalıların gönlünü alması için bir fırsat mı tanıyor acaba? Dikkatle takip edeceğiz.

23 Kasım 2010 Salı

ENGİN BAYTAR ÖZÜR DİLEMELİ

Engin Baytar, Eskişehirspor maçının son anlarında oyundan alınmasına sinirlendi. Kenara gelirken el kol hareketlerinin eşliğinde ettiği küfürler dudaklarından okunuyordu. Kime neden ettiğini başta anlayamadım. Acaba Şenol Güneş'e mi ediyor diye içimden geçirsem de yok canım daha neler diyip vazgeçtim düşüncemden. Ancak Ligtv'nin değişik açılardan çekilmiş görüntülerini izlediğimde korktuğum başıma geldi. O küfürleri ettiği, el kol hareketleriyle ve yerdeki şişeyi tekmeleyerek tepki gösterdiği kişi gerçekten de Şenol Güneş idi. (Maçı Trabzonspor yedek kulübesinin hemen arkasından izleyen bir arkadaşımız da Engin'in Şenol Güneş'e küfrettiğine çok yakından tanık olduğunu söyledi) Üzüldüm, canım sıkıldı. Her hafta başka maçlarda da böyle şeyler oluyor, abartmaya gerek yok diyenler olabilir. Kime olursa olsun asla tasvip etmem, yakışıksız bulurum ama Şenol Güneş'i gönlümde, futbol sevgimde apayrı bir yere koyduğum için belki de üzüntüm daha fazla oldu. Oğlu yaşındaki bu şımarık adam nasıl oluyordu da kendisine güvenen, sahip olduğu yeteneği takımı yararına kullanması adına kendisini geliştiren ve ayyıldızlı formayı giymesinde pay sahibi olan adama herkesin ortasında böyle davranışlar sergileyebiliyordu? Sanki ilk yarının ortalarında taktiksel bir değişiklik için kendisini oyundan almış da haftaiçinde milli takım forması giyerek kendini başka bir mertebede görmeye başladığını düşündüğüm bu beyefendi elaleme rezil olmuştu! Şenol Güneş gibi tecrübeli bir hoca, o anda oyuncusunun arkasından geçerken kendisine tepki gösterdiğinin farkında değil miydi sizce? Bence bal gibi de farkındaydı ama dönüp muhattap olmayarak herkesin ortasında onunla aynı seviyeye inmedi, büyüklük gösterdi.

Belli ki Trabzonspor kulübü, "haklı olarak" iyi gidişlerinin üzerine böyle bir olayın gölge düşürmesini ve takım içindeki havanın bozulmasını istemiyor. Asbaşkan vekili Hasan Yener dün "Engin'in hareketleri Şenol Güneş'e ya da bir başkasına değildi" diyerek -kamuoyunu biraz da aptal yerine koyarak- yaşananları çok fazla büyütmek istemediklerini belli etti. Bu yazıyı illa da Engin'e mutlaka ceza verilsin diye yazmıyorum. Sadece kendisine çeki düzen versin. Futboluyla yükselirken gözümüzde karakteriyle düşmesin. Umarım bu yakışıksız hareketlerinden pişman olup Şenol Güneş'den hemen özür diler ve olay tatlıya bağlanır.

Trabzonspor/Şenol Güneş ya da Engin Baytar bu olayın üzerine nasıl bir tavır sergileyecek bilemiyorum ama Hollanda'dan gelen bir haber her kulübe örnek olacak cinsten. Ajax kulübü takımın en büyük yıldızı olan Suarez'in cezasını kendisi kesti bile. PSV maçında rakibini ısıran ama hakeme yakalanmayan Uruguaylı futbolcuları için Futbol Federasyonu'nun ceza vermesini beklemediler. Şampiyonluk yarışında fazlasıyla ihtiyaç duydukları Suarez'i gelecek 2 lig maçında oynatmayacaklar. -Bu akşamki şampiyonlar ligi maçında oynatacaklar o da ayrı bir tartışma konusu- Ayrıca bir vakıfa bağışlanmak üzere yüksek miktarda para cezası da verdiler. İtalya'da ise federasyon Hollandalı meslektaşları gibi olayı araştıracağını söyleyip vakit kaybetmedi. Rakibine kafa atan Eto'o'yu 3 maçla cezalandırdılar bile. Binlerce kişinin önünde rakibini ısırmışsın, ona kafa atmışsın ya da kendi teknik adamına küfretmişsin ne farkeder, önemli olanın futbolun kirlenmemesi ve böyle adamların arkalarından gelenlere örnek olması değil mi?

12 Kasım 2010 Cuma

SUPERCLASICO: HUZUR DERBİSİ

River Plate ve Boca Juniors, Arjantin futbolunun geleneksel güç merkezleri, 16 Kasım Salı günü karşı karşıya gelecek. Öncelikle klasik bir pazar maçı olan Superclasico'nun neden salı günü oynanacağını söyleyelim. İspanya'da El Clasico'nun pazartesi akşamı oynanacak olmasının sebebi seçimlerken Arjantin'de Superclasico'nun salı günü oynanmasının sebebi ise konserler. Paul McCartney ve Jonas Brothers'ın bu hafta verdikleri/verecekleri konserler yüzünden saha zemini pazar gününe yetiştirilemiyor. McCartney'i severim ama Jonas Zibidileri için başka bir gün ayarlamalarını arzu ederdim. Konfetilerle dolu El Monumental'de ezeli rekabeti güneşli bir günün yerine bir gece maçı olarak karşımıza sunacaklar. Her zaman aydınlıkta karşılaşan iki takımın karanlıkta oynayacak olmaları belki de düştükleri durum itibariyle ironik olacak.

Superclasico öncesi cevabı en çok merak edilen soru şu: Salı günü Arjantin'de sezonun en büyük maçına iki takım da teknik direktörsüz mü çıkacak? Galibiyet alamadan geçen yedi haftanın ardından River Plate, Angel Cappa'nın görevine pazartesi günü son verdi. Sahaya büyük ihtimalle genç takımın antrenörü Juan Jose Lopez ile çıkacaklar. Boca'da ise koltuğu sallanan Claudio Borghi, Asbaşkan Jose Beraldi'nin "teknik direktörümüz sezon sonuna kadar bizimle olacak" açıklamasıyla rahat bir nefes aldı. Ancak böyle açıklamaların dünyanın her yerinde yapıldığını, olası River yenilgisi sonrası basında "Borghi kovuldu" manşetlerini görürsek şaşırmamamız gerektiğini de bilmeliyiz.

Gezegendeki en ezeli rekabetlerden biri SuperClasico, iki tarafın da asla kaybetmek istemeyeceği bir düello. İki takım bu maçla aynı zamanda kötü talihlerini çevirmeyi de umut ediyor. Berbat geçen birkaç sezonun ardından River ve Boca'da olumlu anlamda değişen pek birşey yok. 13 haftada River 18, Boca 17 puan toplayabildi, lider Estudiantes ise 30 puanda, gerisini siz düşünün! River Plate'nin stadı El Monumental'de oynanacak maç öncesi satışa çıkarılan 60 bin bilet birkaç saat içinde tükendi. Şampiyonluk yarışından kopan iki ezeli rakibin taraftarları takımlarından onurları için mücadele etmesini bekliyor. Zaten bu derbide alınacak galibiyet de kazanan takıma en fazla "huzur" getirir.

Not: Salıyı çarşambaya bağlayan gece 00:00'da başlayacak maçı Türkiye'de yayınlayan kanal yok diye biliyordum. Spormax'ten arkadaslarım yazıyı okuyunca uyardı ve güzel haberi verdiler. Maç Spormax'te. Ertesi günün tatil olması da süper.

11 Kasım 2010 Perşembe

MOURINHO SEZONU AÇTI



Porto'yu çalıştırırken 3 kez, Inter'in başındayken Sampdoria, Fiorentina, Cagliari ve Juventus maçlarında olmak üzere 4 kez hakem tarafından ihraç edilerek tribüne yollandı. Chelsea'yi çalıştırırken 2005'te Barcelona ile oynadıkları şampiyonlar ligi maçında hakeme hakaret ettiği için 2 maç men ve 13.000 euro para cezası aldı. Son vukuatı ise dün akşamki Real Murcia maçından. Kendisine ayrılan bölgenin dışına çıktığı için hakem uyarıyor, dinlemeyince sarı kart görüyor, bunun üzerine itirazlarına devam ediyor ve sonunda İspanya'da da sezonu açıyor. Aşağıdaki kaçışı da süper.

9 Kasım 2010 Salı

KAKA VE RONALDO'NUN YILLIK ÜCRETİ NASIL ÇIKAR?

Real Madrid sezon sonunda ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne gidecek. Kaliforniya'da iki hazırlık maçı oynayacak ve bunun karşılığında 2 milyon euro kazanacak. Sonraki durak 5-6 yıldır gitmedikleri Uzak Doğu olacak. Çin'de iki hazırlık maçı daha oynayacaklar ve karşılığında 4 milyon euro kasalarına girecek. Sonrasında Madrid'e dönüp bir süre kendi tesislerinde çalışacak olan İspanyol ekibi Avrupa'da da iki hazırlık maçı yapacak. Bu maçlardan da yaklaşık 2 milyon euro gelir elde edecek. Yani yaklaşık 1 aylık süre içinde oynayacakları 6 özel maçla hem yeni sezona hazırlanacaklar hem de 8 milyon euro civarında bir rakam kazanacaklar. İşte böylece Kaka ve Ronaldo gibi yıldızların yıllık ücretlerinin bir kısmını daha sezon başlamadan çıkarmış olacaklar.

3 Kasım 2010 Çarşamba

SOLBAKKEN v GUARDIOLA



Maçın ardından iki teknik adam arasında tartışma yaşandı. Herkes ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Tartışmanın sebebinin Pinto olduğu ortaya çıktı. Barcelona kalecisi Pinto ilk maçta Kopenhag atağı sırasında hakem düdüğü gibi ıslık çalmış, rakip de bunu ofsayt olarak yorumlayınca duraksamış ve pozisyonlarını kaybetmişti. Dünkü maçın öncesinde Solbakken, "çürük elma" yakıştırması yaptığı Pinto'ya 2 maç ceza veren UEFA'ya seslenerek "İki az, aslında dört maç ceza vermelilerdi" demişti. Bitiş düdüğünün ardından da Solbakken, elini sıkmak için yanına gittiği Guardiola'nın Pinto konusundaki tepkisiyle karşılaşıyor. Solbakken "O sözler sadece bir şakaydı, beni yanlış anlamışsın" dese de biraz puan kaybetmenin verdiği sinirle de Guardiola tepkisinde geri adım atmamış. Olan da ayırmak için yanlarına gelen Busquets'e oluyor ve son günlerin popüler teknik adam küfürü olan "Fuck Off"u yiyor.

2 Kasım 2010 Salı

MOURINHO'NUN ŞİFRESİ


Mourinho'nun maç sırasında aldığı notlar ve çiğnediği sakızlar meşhurdur. Kaç tane sakız çiğnediği ve markası üzerine haberler yapılmıştı ama ne yazıp çizdiği daha çok merak ediliyordu. Öğrenmek için İspanyol basınının eline bir fırsat geçmiş. Portekizli, Hercules maçı sırasında aldığı notları yedek kulübesinin altına atıp gitmiş. Kaçırır mı İspanyol basını? Al sana habercilik! Canal+'da Mourinho'nun karalamaları üzerinde ince bir çalışma yapmışlar. Farklı konuları düz bir çizgiyle ayırmayı tercih ediyor Mourinho. Futbolcu isimleriyle ilgili kısaltmalar kullanıyor. Mesela en üstte TR9 ile ilgili birşeyler yazmış, 3. dakikada takımını öne geçiren ve zaman zaman Real Madrid savunmasını zorlayan Trezeguet'yi kastediyor büyük ihtimalle. İkinci notta sahaya süreceği kadro var, Pedro Leon'u sağ kanatta, Khedira'yı(!) stoperde oynatacak gibi gözüküyor. İlginç. Sağ tarafta Khedira, savunmada Pepe oynadı. Pedro Leon yine kesik yedi. Son notta da 38+13+6=57 yazmış. 10 ayda oynamayı tahmin ettiği maksimum maç sayısı. La Liga+Şampiyonlar Ligi+Kral Kupası. Finaller de dahil. Özel birinin 57 maça ulaşıp ulaşamayacağını bekleyip görelim ama benim bildiğim Mourinho bu haftasonu da notlarını düşürür, içinde de küfür olur.

26 Ekim 2010 Salı

DEVRİM DEĞİL DEĞİŞİM

Birileri Türk futbolunda devrim mi dedi? Evet birşeyler olduğu açık ama bunun adı devrim falan değil; zira devrimler hızlı olur, köklü ve temelli değiştirir. Bu sadece bir değişim çünkü bu günleri yaşamak için çok uzun yıllar bekledik. Trabzonspor'un ardına bir Anadolu kulübünü daha yıllarca eklemeyi başaramayan Türk futbolu son birkaç yıldır önce Sivasspor ile başlayan sonrasında Bursaspor ile amacına ulaşan bir değişimin en etkili günlerini yaşamaya devam ediyor. 9 hafta sonunda Bursaspor'u lider, Trabzonspor'u ikinci, Kayserispor'u üçüncü sırada görmek, bunun da bu şekilde devam edeceğini hissedebilmek güzel -en azından kendi adıma-. Öyle bir durum değil bu hayır hayır! "İyi başladılar ama gerisini getiremezler, performansları düşer" diyebileceğimiz bir sezon değil bu. Eğer saha dışı etkenler(?) ağırlıklarını hissettirmeye başlamazsa bu üç takım şampiyonluğun en güçlü adayları. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş birkaç maç dışında artık ellerini kollarını sallayarak kazanamıyor. Mücadele etmek, güçlerini sonuna kadar harcamak zorundalar. Herşeyden önce takım olabilmeyi başarabilmeliler. Bakınız, biri teknik direktör değiştirdi, birinin değiştirme ihtimali yüksek, birinin de ne olacağı belli olmaz. Ama zirvedeki üçlünün öyle mi? Bursaspor sapaSağlam duruyor, Trabzonspor'da Güneş ışıl ışıl parıldıyor. Kayserispor'da Güneş gibi doğan Arveladze ise Sağlam bir şekilde koltuğunda oturuyor. Gelin biz buna şimdilik sadece bir değişim diyelim; güzel bir değişim, 3 büyükleri kendilerini değiştirmeye zorlayacak bir değişim. Eğer onlar da değiştirmezse kendini, gelecek sezon Anadolu kulüplerini yine üst basamaklarda görmeye devam ederiz.

20 Ekim 2010 Çarşamba

DERBİNİN ORANLARI?




Derbinin oranları belli oldu.

1,50 - 3,40 - 4,20 / Alt 1,85 - Üst 1,50

WANTAWAY ROONEY VE THY

Wayne Rooney, kulüpten ayrılmak için elinden gelen herşeyi yapmaktadır, Türk Hava Yollarını'nın reklam filminde bile. Ama Van der Sar tüm planlarını bozar.

JOSE

"Eğer bugünkü maç bir çeyrek final ya da yarı final maçı olsaydı skordan asla memnun olmazdım. Çünkü bugünkü maçı normal şartlarda 4-0 kazanmamız gerekirdi. Ibrahimovic, Milan formasıyla tüm gollerini şampiyonlar liginde attı. 2 tane Auxerre, 1 tane Ajax'a. Ama bugün Pepe ve Carvalho'ya karşı oynadı. İkisi de bir teknik direktörün gözlerini kapayıp güvenebileceği oyuncular. İkisi de birbirlerini iyi tanıyor. Daha da önemlisi antrenörlerinin onları hareketlerini ve dönüşlerini çok iyi bildiği Ibra'ya karşı iyi bir şekilde hazırladığını biliyorlar."

Real Madrid'in, Milan'ı Ronaldo ve Mesut'un golleriyle 2-0 yendiği maçın ardından Jose Mourinho...

15 Ekim 2010 Cuma

NURİ ŞAHİN'DEN PODOLSKİ'YE KAPAK



Bu akşam Köln ile B. Dortmund arasında oynanan maç içinde Podolski, Nuri'ye 3-0 (Almanya-Türkiye) işareti yapar. Son dakikada topu ağlarla buluşturan ve takımının deplasmanda 2-1 galip gelmesini sağlayan Nuri'nin cevabıysa acı olur. Bu aynı zamanda Borussia Dortmund'un üstüste 7. galibiyetini alarak kulüp rekorunu egale ettiği andır. Büyüksün Nuri!

14 Ekim 2010 Perşembe

RONALDO'NUN SIRRI

Serbest vuruştan topu ağlara gönderdiğinde çoğumuzun ağzından "Oha be o top nasıl gitti öyle" demişizdir sanıyorum. İlginç bir vuruş tarzı var. İlginç olduğu kadar da uygulaması zor. Top çok çabuk yükseklik kazanıp çok çabuk alçalıyor. Bunu yapabilmek herkesin harcı değil. Biraz yetenek ama fazlasıyla çalışmak. Ronaldo da antrenmanlarda şu ana kadar binlerce kez bu vuruşu çalışmış. Serbest vuruş sırasında barajın mesafesini ihlal etmeyen takım yoktur. Hakemler genelde mesafeyi doğru ayarlar ama barajdakiler adım adım, adım adım topa doğru yaklaşır. Bu genelde kaçınılmaz bir durumdur. Ama bu vuruş tarzında baraj Ronaldo'ya 2 metre kadar daha yaklaşsa bile çok fazla önemi yok. CR7'nin sırrı da işte burada yatıyor. Marca'ya göre antrenmanlarda bu vuruşu çalışırken barajı 9.15'e değil, 7.15'e kurduruyor. Sonrasındaysa yüksek konsantrasyon, doğru adımlama ile topa koşma ve değişik vuruş tarzının ardından hedefini bulan şut!

LUIGI FERRARIS'DE GERİYE KALANLAR

FLOWER OF SCOTLAND



İskoçya, salı akşamı Dünya Şampiyonu İspanya karşısında iyi bir direnç gösterdi. 2-0 yenik durumdan 2-2'ye getirdiler ama Llorente'nin golü Cesur Yürekler'in yüreklerini dağladı. Xabi Alonso da sahanın en iyi isimlerinden biriydi. Son iki eleme maçında 100'ün üzerinde isabetli pas yapan tek futbolcu. Liechtenstein karşısında 130, İskoçya karşısında 108 hedefini bulan pas yapmış. Alonso'nun İskoçya maçından sonra dikkat çektiği şeyse İskoçların milli marşı, "Flower of Scotland (İskoçya'nın Çiçeği)". Gerçekten de en iyiler arasına girer. İskoç şarkıcı Amy Macdonald'ın sesiyle de ayrı bir güzel olmuş. Hadise örnek alsın!

13 Ekim 2010 Çarşamba

PSİKOPAT YAKALANDI

İtalya-Sırbistan maçında tribünleri galeyana getiren ve maçın tatil edilmesinde başrolü oynayan 29 yaşındaki Ivan Bogdanov bir otobüsün motor(!) bölümünde yakalandı. Polis kolundaki dövmelerden kimliğini tespit etti ve basına da göstererek deşifre etti. -Karizma için mi yaptı bilmiyorum ama bence beyinsizin önde gideni. Yüzünü saklıyor ama uzun kollu giyinip kolundaki dövmeleri gizlemiyor- Kızılyıdız takımının tribün (Ultra Boys) liderlerinden biri. Adam yaralamaktan, marihuana kullanmaya kadar birçok suçtan sabıkalı. Ve bu psikopat elinde kesici bir aletle dün akşam Luigi Ferraris'e girmeye başardı. Bu konularda geçmiş tecrübelerinden dolayı ince eleyip sık dokuyan İtalyan polisinin beceriksizliği de ilginç. Bu adamların maçı oynatmamak için geldikleri belli. Sabıkalılar mı? Belki de en ünlüleri. O halde bu adamları tribüne neden alırsın o da tartışılır.

8-12 EKİM ARASI "FUTBOLEKİMİ"

8 Ekim'de Almanya ve 12 Ekim'de Azerbaycan karşısında aldığımız yenilgiler bizim için artık bir milad olmalı. Türk futbolu günü kurtarma odaklı değil, geleceğe yatırım yapılan bir anlayışla yönetilmeli. Futbolumuzu ne bir teknik direktörün şanı şöhreti ne de gazı taşımalı. Artık milli takımımızın, futbolumuzun bir sistemi olmalı. Günlük başarılarla süpürdüğümüz sorunlar artık halının altına sığmaz oldu. Bu ülkede gerçekten futbolu, öğretmeyi, paylaşmayı seven, şovenizmden uzak insanlar, daha da önemlisi harekete geçmek isteyen, dünya futboluna hakim, sabırlı, anlayışlı gençler var. Almanya'da yetişen ve bu forma için terini dün son damlasına kadar akıtan Hamit maç sonrası söyledikleriyle tokadı yapıştırdı yüzümüze; "Kendimize artık bazı soruları sormamız gerekiyor" dedi. Evet bazı soruları sormamız gerekiyor. Futbol bizim için bu kadar önemliyse, yeri geldiğinde hayatımızı, iletişimimizi bu kadar etkliyorsa o halde bir adım atmak lazım. Filmekimi gibi güzel bir organizasyonun isminden esinlenerek bundan sonra futbol için de yeni bir oluşum yaratmayı öneriyorum. Mademki son dönemdeki en ağır yenilgilerimizden ikisini ekim ayında bu 4 gün içinde aldık o zaman her yıl 8-12 Ekim tarihleri arasında biz de FUTBOLEKİMİ'ni başlatalım. 4 gün boyunca konferanslar düzenlensin, futbol camiasının içindeki değişik kesimler biraraya gelerek futbolu tartışsın. Büyük katılımla, yeri geldiğinde hararetli ama kimseyi kırmadan, yapıcı eleştirilerin yapıldığı, sorunlara sorunla değil çözümle yaklaşılan bir organizasyon olsun. Uzaktan, klavye ile değil, yüzyüze konuşarak olsun. Futbolekimi ile futbolumuzu yeniden ekelim, yeşertelim.

12 Ekim 2010 Salı

MESUT ÖZİL & OKAN YENİGÜN

Maçtan 1 gün önce Berlin'deydim. Hangi Türk ile konuşsak Mesut Özil'i desteklediğini söylüyordu. Maç başladı tam tersi oldu. Büyük bir çoğunluk topu ayağına her aldığında yuhladı, ıslıkladı. Bir süre sonra da dayanamayan Alman taraftarlar "Mesut Özil, Mesut Özil" diye bağırıp vicdani taraflarını göstererek futbolcularına destek oldular. O an üzüldüm ve utandım. Türk taraftarların gösterdikleri bu tepkinin sadece bu maçla ilgili olduğunu düşünerek devam edeyim. Buradan gerçekten orada yaşananları anlamak imkansız. Bunu defalarca söyledik. Empati yapabilmek için gurbet topraklarında uzun vakit geçirmek ve karşımıza çıkacak sıkıntılara karşı mücadele tecrübesi yaşamış olmamız gerekir. Bunu en başından beri söylüyorum; biz millet olarak Mesut ve onun gibileri eleştirebilecek en son topluluklardan biriyiz belki de. Aurelio'nun ya da Elvan'ın ayyıldızı göğsünde taşımasına tepki gösterenlere değil tabii ki lafım. Eğer onlara yoksa tepkiniz Mesut'a da olmamalı. 5 yıl Türkiye'de top oynadı diye sırf iş icabı bir Brezilyalı'yı Türk vatandaşı yapan bir ülkenin insanlarıyız biz. Bu suretle en nihayetinde Aurelio'nun sahip olduğu Türklük'ten Mesut daha fazla Alman'dır bana göre. Orada doğan, yetişen, okuyan, sosyal hayatında çoğunlukla Almanlarla ilişki kuran bir insandan bahsediyoruz sonuçta.

Neyse kabahati kendimizde de arayalım biraz. Bir başka Mesut hikayesinden bahsedeyim sizlere. Okan Yenigün, Berlin'de kaldığımız otelin genel müdürü. Hamburg'da otelcilikte iyi işler çıkarmasının ardından patronu Tomas onu Berlin'deki yeni otelin başına getirmiş. 3500 dairesi olan süper zengin Tomas şimdiki otelin etrafında büyük bir kompleks inşa ettiriyor. Büyük bir iş. Milyon eurolar dönüyor. Tüm bu işlerle ilgilenmesini istediği kişi de bizim Türk Okan. Çalışkanlığı ve iş disipliniyle patronunun güvenini kazanmayı başarmış biri. Hayatından şu anda çok memnun. İyi kazanıyor, iyi yaşıyor ve herşeyden önemlisi Almanya'da saygı görüyor. Gelgelelim hikayesi de oldukça ilginç. Bakın Okan Yenigün'ü bu noktaya getiren, ona göre hayatının akışını değiştiren olay ne olmuş?

Köln'de doğup büyüyen Okan küçük yaşlarda FC Köln'de kalecilik yapmaya başlar. Ancak 13 yaşına geldiğinde ailesi bir karar alır ve temelli Türkiye'ye döner. İstanbul'a yerleşirler. Okan, Köln'de kaleci olma hayalinin suya düşmesinden dolayı büyük bir hayal kırıklığı yaşamaktadır. İyi bir kalecidir ve Almanya'daki hocaları da onun için üzülürler. İstanbul'da okumaya devam eden Okan günün birinde Galatasaray'ın altyapı seçmelerinin olacağını duyar. Hemen bir arkadaşından krampon, şort ve eldiven ayarlayarak Florya'nın yolunu tutar. Ancak onu büyük bir hayal kırıklığı daha beklemektedir. O zamanki altyapı hocası, Okan'ı sadece 2 dakika dener ve "Bizim için çok yaşlısın, sen bize yaramazsın" der. Kendinden daha yaşlı ve kötü olanların altyapıya alındığını söylüyor Okan. -Hoşgeldin diyorum ben de, torpil ülkesine hoşgeldin!- Ailesinin verdiği karara o günden sonra Türkiye'de işlerin nasıl döndüğünü öğrenmesinin verdiği hayal kırıklığı da eklenir. Yıllar geçer, büyür, tahsilini bitirir ve askerliğini de Türkiye'de yapar. Ama bu topraklarda iş hayatına atılmak onu korkutmaktadır. Yıllar önce yaşadığı tecrübe ona böyle hissettirmektedir. En sonunda soluğu tekrar Almanya'da alır. -Ancak herkes onun gibi bu fırsata sahip değil- Hamburg'a yerleşir ve iş hayatına atılır. Çalışır, didinir ve kendini kabul ettirir. İşte bugün bu noktada. Eğer kendimi göstermem için bana biraz daha fırsat verilseydi, 2 dakikada üzerime çizik atılmasaydı şimdi kaleci olarak Türk futboluna hizmet ediyordum belki de diyor. Ama şimdi bir Alman için çalışıyor, onu daha fazla zengin etmek için.

Mesut'u daha iyi anlıyor Okan. Anlattıklarıyla benim de daha iyi anlamama yardımcı oldu. Mesut, Okan'ın geçtiği yollardan geçmedi tabii ki. O, Okan'ın yaşadığı tecrübeyi tatmadan sadece hissettikleriyle hareket etmeyi tercih etti. Kendi doğrularına göre iş hayatında kendini daha da geliştirebileceği, daha fazla değer görebileceği bir dünyayı seçti. Artık Mesut ile ilgili konuşmaya gerek yok. Onun gibiler için benim söyleyebileceğim son cümle: Gelen gelsin, gelirse bizimdir, gelmiyorsa zaten hiç bizim olmamıştır, yolları açık olsun!