19 Mart 2010 Cuma

ŞAMPİYONLAR LİGİ ÇEYREK FİNALLERİ

1999 ve 2006 finallerinin rövanşları olacak. İki Fransız takımının birbirlerine çıkması için de iyi mi kötü mü diyeyim bilemedim. İyi olması ağır basıyor, çünkü yarı finalde bir Fransız takımı kesin olacak. Yarı finali Manchester United-Bordeaux, Inter-Barcelona oynar diyorum. Tahminler?

AVRUPA LİGLERİNDE ŞAMPİYONLUK YARIŞI

Avrupa'nın 5 büyük ligine bakıldığında La Liga'yı bir kenara diğerlerini bir kenara koymalıyız. Çünkü en az rekabetin yaşandığı ülke İspanya, sadece 2 şampiyon adayı var; Real Madrid ve Barcelona. Bu iki takım en yakın rakipleri Valencia'ya 18 puan fark atmış durumda. Bu bir rekor. 3 puanlı sistemin uygulandığı son 15 yıl içinde lider takım, 26. haftasonunda 3.takıma hiç 18 puanlık fark atmamış. Eski rekor ise Barcelona'ya ait. 2004-2005 sezonunda Rijkaard'ın şampiyon Barça'sı, 26. haftada 3.Sevilla'ya 16 puan fark atmıştı.

Bu sezon an itibariyle İngiltere'de ise 3 aday var; 66 puanlı Manchester United ile 64'er puanlı Chelsea ve Arsenal arasında şampiyonluk yarışı devam ediyor. İtalya'da yine 3 aday söz konusu; 59 puanlı Inter, 58 puanlı Milan ve 53 puanlı Roma. Almanya'da da şampiyonluk için 3 takım çekişiyor; 56 puanlı Bayern Münih, 54 puanlı Schalke ve 53 puanlı Bayer Leverkusen. En çok şampiyonluk adayı ise Fransa'da, tam 6 takım mücadele veriyor. 53 puanlı ve 1 maçı eksik Bordeaux, yine 53 puanlı Montpellier, 52 puanlı Auxerre, 51'er puanlı Lille ve Lyon ile 50 puanlı ve 1 maçı eksik Marsilya. Ve Turkcell Süper Lig 4 adayıyla en heyecanlı liglerin başında geliyor. 55 puanlı Bursaspor, 53 puanlı Galatasaray, 51 puanlı Beşiktaş ve 49 puanlı Fenerbahçe.

Bu 6 ligde şampiyonluk tahminleri ise sizden gelsin!

Ödül: 6'da 6 yapan ilk arkadaşa Michael Schumacher imzalı Mercedes GP şapkası.

SUNDERLANDLİ FUTBOLCULAR HANGİ OYUNUN TUTKUNU?

Sunderlandli futbolcular antrenmanların ardından her gün Call of Duty oynuyor. Bunu açıklayan takımın golcüsü Darren Bent. Hatta Bent diğer takımlardaki futbolcuların da bu oyunun tutkunu olduğunu ve her takımın irili ufaklı kendi ekiplerini kurduğunu söylüyor. Online olarak birbirleriyse savaşan Sunderlandli futbolcular arasında Kieran Richardson oyunu en iyi oynayan isimmiş. En son Stoke Cityli futbolcularla kapışıp yenmişler. Futbol takımından gönderileceği söylenen Tuncay, Stoke'un Call Of Duty takımında yer alıyor mu acaba?

ATHLETIC BILBAO NASIL KURTULDU?

San Mames'de Athletic Bilbao ile Anderlecht arasında 18 Şubat'ta oynanan maçta meydan savaşı çıkmıştı. UEFA'nın İspanyol kulübüne ne ceza vereceği merakla bekleniyordu. Birkaç maç sahası kapanır deniyordu doğal olarak. UEFA'nın verdiği ceza belli oldu: 50.000 euro. Ne Türkiye'de ne de Avrupa'da bu işin bir standartı yokmuş bunu iyice anlamış olduk. UEFA daha 3 ay önce Austria Wien'e, yine Athletic Bilbao ile oynanan maçta Avusturyalı taraftarların sahaya girmeleri nedeniyle 2 Avrupa kupası maçını seyircisiz oynama cezası vermişti.
-------------------------------------------------------------------------------------
Cezaların detayları belli oluyor. Olayları çıkardığı iddia edilen 14 Athletic Bilbao taraftarı tespit edilmiş ve bunlara 5000 euro para ile 2 yıl spor sahalarına girmeme cezası verildi.

18 Mart 2010 Perşembe

ŞAMPİYONLAR LİGİ KAPTANLARI

Şampiyonlar liginde takım kaptanı olarak en çok maça Paolo Maldini çıktı. Efsane isim kaptanlık pazu bandını 77 maçta taktı. Onu John Terry ve Oliver Kahn 65'er maçla takip ediyor. Interli Zanetti 63, Roy Keane ise 59 kez takımlarının başında kaptan olarak çıktı şampiyonlar ligi maçlarına. Barcelonalı Puyol da dün Real Madridli Raul'u geride bıraktı. Şu ana kadar bandı Puyol 55, Raul 54 kez taktı koluna. Şampiyonlar liginde 10 kezle, en fazla mücadele eden takımlardan biri olan Galatasaray'da Bülent Korkmaz'ın istatistiği nedir acaba?

MESSI & JORDAN

DOĞUŞTAN PESci

Biz koca koca oğlanlar sık sık buluşup PES oynarız. Biz 20 yıllık arkadaşların birlikte yapmaktan zevk aldığı etkinliklerden biridir. Fotoğrafta gözüken arkadaş(iri olan) benim devamlı tokatladığım kankalarımdan Ersan. 7-8 yıldır sürekli oynarız ama ne ben onu yenmeye doyarım ne de o yenilmeye doyar. Her seferinde ben 10 maç sonra yeter derim, o da hadi gel oğlum bir daha oynayalım der, dedim ya doymaz bir türlü. Gruptaki diğer arkadaşlarsa Cüneyt ve Tolga. Bu 4'lü biraraya geldiğimizde çiftli oynarız. Ersan'ın o zaman kazanma şansı oluyor. Şaka şaka o da iyi oynar.

Aramıza şimdi bir PESci daha katıldı. Grubumuzun ilk bebeği, Mert Ali. Bir uslu bir uslu anlatamam. Maşallah! Bakmayın öyle ufak tefek görüldüğüne de, doğduğunda kafasında benimkinden daha çok saç vardı. 3,5 aylıkken diş bile çıkarttı. Fotoğrafa tıklayıp büyütürseniz alt dişlerini görebilirsiniz. Şimdi 5 aylık. Geçen pazar günü hanımlar salonda laflarken biz de arka odaya geçip (tabii Mert Ali'yi de aldık yanımıza) oyuna başladık. İki kişi oynarken 3. kişi de Mert Ali ile ilgileniyordu. Tabii sürekli gözü ekranda. "Ne oluyor ya, bunlar napıyor, bu da ne?" der gibi bakıyordu. Ya da biz öyle zannediyorduk. Meğersem doğuştan PESciymiş. Aldı eline pedi, karşısına da en zayıf halka Ersan'ı oturttuk. Mert Ali attıkça coştu, kahkahalar atmaya başladı. En sonunda da "Bu ne ya bana doğru dürüst bir rakip bulun!" deyip babasının kucağında odadan çıktı. Büyüksün Mert Ali büyüksün!

17 Mart 2010 Çarşamba

2009'UN EN FAZLA KAZANAN FRANSIZLARI

18.8 MİLYON EURO
11.1 MİLYON EURO
8.8 MİLYON EURO
8.5 MİLYON EURO

AGUERO REAL MADRID'E DOĞRU

Atletico Madrid ile 2012'ye kadar sözleşmesi bulunan Agüero'nun gelecek sezon Real Madrid'e transfer olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Atletico Arjantinli için 60 milyon euro istiyordu. Para savurmaya doğmayan Florentino Perez görünen o ki Maradona'nın damadı ile vazgeçilmezi haline gelen Higuain'i aynı takımda buluşturmaya kararlı.

16 Mart 2010 Salı

CHELSEA 0 - 1 INTER

Sahasında 2-1 kazandığı maçın rövanşında eski takımına karşı kartlarını sermekten korkmamak ve 3 forvetle -Eto'o, Milito ve Pandev- Stamford Bridge'e çıkmak tam da özel insan Mourinho'ya yakışan bir hareketti. Gerçi Ancelotti'nin de ondan aşağı kalır tarafı yoktu, Anelka, Drogba, Malouda ile onları destekleyen Ballack ve Lampard'ı, üstüne üstlük hücumu seven Zhirkov'u da sahaya sürdü. Bunu yapması belki doğaldı, gol atması gereken taraf sonuçta onun takımıydı. Yaklaşık 3 yıl içinde Stamford Köprü'sünün altından çok sular akmasa da Mourinho işini sağlama alıp eski takımıyla oynadıkları ilk maçın dvd'sini son 10 günde 7 kez izlemişti.

Çok da fazla akmadı dediğimiz Köprü'nün altındaki sularda ilk yarının son 5 dakikasında neredeyse boğuluyordu Interliler. 42. dakikada Julio Cesar, geçirdiği trafik kazasının ardından bir de Anelka tırıyla kafa kafaya çarpıştı neyse ki bundan da az hasarla kurtuldu. Hemen akabinde kornerden gelen top sırasında Samuel ahtapot gibi sarılıp yere indirince Drogba'yı Alman hakem Stark 2. kez penaltı beklentilerine karşılık vermedi. 2'si de penaltıydı bana göre. İkinci bir Ovrebo krizi mi bekliyordu acaba Chelsea'yi? Akıllara hemen Norveçli geldi. Stark'ın gözünün önüne de Drogba'nın maçın ardından patlattığı gözleri gelmediyse ne olayım! Gelmiş olacak ki bitiş düdüğünden sonra karşılaşmamak için Drogba ile -kırmızı karttı doğruydu- 86'da attı oyundan.

2. yarı Chelsea saldırır diye beklerken tam tersi oldu. Mourinho da bekliyor olmalıydı ki takımına sahasında bile oynatmadığı kadar hücum oynatınca Ancelotti'nin ekibi dağıldı, darmadağın bir oyun ortaya koymaya başladı. Pozisyonlara giren taraf Inter'di. 34. dakikada Eto'o'nun kaçırdığı gole, 60. dakikada Pandev ve 65. dakikada Milito da eklendi ve üçlü kazmalık kotalarını kullanarak Chelsealilere derin bir oh çektirdi. Ancelotti baktı ki pozisyonlara girmesi gereken kendileri ama tokatları atan rakip, "Alırım risklerin kralını" deyip, 61'de Ballack'ın yerine Cole'u, 74'te Zhirkov'un yerine Kalou'yu aldı oyuna. Aldı almasına ama kotayı dolduranlardan Eto'o 79'da çıktı sahneye. Tokatın kralını attı 3. kaleci Turnbull'a. Üstüste 2. yıl Stamford Bridge'den mutlu ayrılıyordu Kamerunlu. Drogba'nın kırmızı kartıyla artık Game Over'dı Chelsea için. İkinci yarıyı Julio Cesar neredeyse kurtarış yapmadan kapadı.

Zevkli bir maç oldu. Karşılaşmaya Moldovalı spikerle başlayıp, Fransız ile devam edip, Portekizli ile bitirdim. Hangisi en güzeliydi derseniz, fıçıbol fıçıbol diyen Portekizliler tempoyu yükseltişi ve düşürüşleriyle en iyisiydi derim. Büyük teknik adamları Michelin yıldızlı restoranların başaşçılarına benzetmişti Mourinho. Sanırım en güzel omleti yapan aşçı halen o!

RORY DELAP'E ÖZDİLEK HAVLUSU

Onun sayesinde taç atışlarının ne kadar da önemli olduğunu, bir takıma nasıl avantaj sağlayabileceğini konuşmaya başladık. Top bir ok, Delap ise bir yay. Kullandığı taç atışları rakipleri için büyük bir tehlike. Öyle ki artık rakip teknik adamlar Stoke City ile oynayacakları maçların öncesince bu taç atışlarına önlem almak için oyuncularına ceza sahası içinde ekstra çalışmalar yaptırıyor. Okul yıllarında cirit atmayla uğraşan Delap'ın kullandığı teknik spor bilimcileri tarafından bile araştırılmaya başlandı. Ufak bir tez konusu olmuş durumda yani. Bu tarz uzun taç atışlarında en önemli şeylerden biri topu iyi kavrayabilmek için ellerin ve topun mümkün olduğunca kuru olmasıdır. Futbolcular genelde topu formalarıyla kurulamaya çalışırlar ama genelde formaları da ıslaktır. Cirit atanlar, disk atanlar, sırıkla atlayanlar vs. ise bildiğiniz gibi ellerini aksiyon öncesi mutlaka pudralarlar. Stoke City'nin sahası Britannia'da oynadığı maçlarda da artık ceza sahası hizasında görevli olan top toplayıcılar Delap'ın hedefini daha yüksek bir yüzdeyle tutturabilmesi için ellerinde havlu ile bekliyorlar. Bir taç olduğunda Delap'a toptan önce artık havluyu uzatıyorlar. Ben bir havlu markasının reklamcısı olsam mesela Özdilek'in, hemen Delap ile bir reklam filmi çekerdim. "Özdilek havluları sıvıyı hemen emiyor, ellerinizi kupkuru yapıyor. Öyle ki Özdilek havluları sayesinde Delap taç atışlarında rakipleri için daha da tehlikeli oluyor. Siz de Özdilek kullanın siz de Delap gibi hedefinize ulaşın!" falan filan...

15 Mart 2010 Pazartesi

HIDDINK'İN BABASI SAVAŞ KAHRAMANIYMIŞ

Yazı geçen yıl 15 Şubat'tan. Hazır Hiddink milli takımla bugün resmi sözleşmeye imza atmışken bir kez daha yayınlamakta fayda var diye düşündüm.

-------------------------------------------------------------------------------------

Bir dönem Fenerbahçe teknik direktörlüğü de yapan Hiddink'in Chelsea'nin başına getirilmesi Hiddink hakkında birçok makalenin gazete sayfalarında yer almasına yol açtı. Bunlar arasında en iyilerden biri The Times'tan Owen Slot'a ait. Slot'un makalesinin özeti aşağıda, okumanızda fayda görüyorum.


Hiddink’in Chelsea’nin teknik direktörlüğüne getirilmesi, Hiddink’in doğduğu yer olan Hollanda’nın doğusundaki 6 bin nüfuslu Varsseveld kentinde de heyecan yaşanmasına neden oldu. Heyecanın odağında ise halen hayatını huzurevinde sürdüren 92 yaşındaki Gerhardus Hiddink yer alıyor. Hiçbir maça gidemeyecek olsa da Chelsea’nin galibiyetleriyle heyecanlanacak bu kişi, Guus Hiddink’in babası.


Gerhardus –kısa adıyla Gert- özellikle altı oğlundan üçüncüsünün başarılarıyla Versseveld kentinde tanınan bir isim. Gert, ayrıca kentteki bir ilkokulun uzun yıllar müdürlüğünü yaptığı gibi, bir zamanlar “Varsseveld’in Stanley Matthews’u” olarak anılmasına neden olan uzun bir futbolculuk kariyerine de sahip. İngiltere’nin efsane oyuncusu Stanley Matthews ile Gert Hiddink’in benzerliği ise 1940’lı yıllardan başlayarak 45 yaşına kadar kentin SC Varsseveld futbol takımında futbol oynamasından kaynaklanıyor. Gert, kentin takımı 1949’da amatör ligde şampiyon olduğu dönemde de takımın oyuncusu olarak görev yapıyormuş. 75 yaşına kadar hakemlik de yapan Gert’in bilinmeyen yönü ise onun İkinci Dünya Savaşı’ndaki kahramanlıkları ile ilgili.


İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bir yıl sonra, yani Guus’un doğduğu yıl, Gert Hiddink Müttefiklerin Avrupa’daki Komutanı General Eisenhower tarafından yararlılıkları nedeniyle onurlandırılmış. Baba Hiddink’e verilen övünç belgesinde Müttefik ülke askerlerinin savaş döneminde kurtarılmasından ötürü ABD’nin övgüleri iletilmiş. Hiddink Ailesi’nin en küçük oğlu Rene, babasının yararlılıklarını şöyle anlatıyor: “Savaş döneminde yaptığı kahramanlıklarla bizleri son derece gururlandırdı. Babam, uçakları düşen İngiliz ve Amerikalı pilotları kullandığı bisikletiyle kurtaran, onları emniyetli bölgelere götürüp daha sonra ülkeden kaçmasını sağlayan biri.”


Savaş döneminde, Almanya sınırına sadece 10 kilometre mesafedeki Varsseveld’de yiyecek kuponlarının dağıtımını üstlenen Gert Hiddink, o dönemde bölgede yaşayan Yahudilere de gıda kuponu sağlamış. Ayrıca savaşın bir döneminde kendi evinde üç Yahudi’yi de barındırmış.

ERCAN TANER İLE NOSTALJİ

DELİKANLI BECKHAM

Mahallemizin şık ağabeyleri vardı. Yakışıklıydılar, ne giyseler yakışırdı. Cici gömlekleri, kravatları, ceketleri ve ayakkabılarıyla iş dönüşü, bizler sokak arasında top peşinde koştururken görürdük onları. Ciddi adamlardı ama meşin yuvarlağı gördüklerinde hemen değişirlerdi. Üzerlerindeki ceketi çıkarıp, kravatlarını gömleğinin arasına sokarak bize katılır, makosenleriyle top peşinde koştururlardı asfaltın üzerinde. Severlerdi bu güzel oyunu. Bir anda bizim gibi olurlardı. Yeri gelir arabanın altına kaçan topumuzu yerde sürünerek çıkarır, yeri gelir yokuştan aşağı kaçan topun peşinde tabana kuvvet koşarlardı. Hayretler içinde onları izler, büyüyünce onlar gibi olmak isterdik. İşte David Beckham'ı da onlara benzetiyorum. Son dönemde eşinin de etkisiyle futboldan öte moda dünyasının önemli ikonlarından biri gibi gözükse de yakışıklı Beckham, Posh'un henüz içindeki futbol aşkını törpüleyemediğini gösteriyor bizlere. Delikanlı gibi çıkıp topunu oynuyor. Yeri gelince rakibinin boğazına yapışıp futbolunun savaşını veriyor. Yeri gelince de arabanın altına kaçan topu çıkarmak için yerde sürünüyor, yokuştan aşağı kaçan topun peşinden koşup bizi hayran bırakıyor kendisine. Saha dışındaki tavırlarıyla hanım evladı imajı çizse de saha içinde tekmeye kafa sokmasını da biliyor Beckham. Bakmayın o seksi pozlarıma herşeyden önce bir futbol emekçisiyim diyor bizlere. Beckham ceketini, kravatını Milan'ın ardından İngiltere milli takımı için de çıkarmak istiyor-du. En büyük amacı 2010 Dünya Kupası'nda oynamak-tı. Böylece 4 Dünya Kupası'nda da İngiltere milli takımının formasını giyecek-ti. 115 kez o formayı terleten Beckham belki de 125 kez oynayan Shilton'ın rekorunu kıracak-tı. Geçmiş zaman eklerini ayrı yazıyorum çünkü dün Chievo maçında aşil tendonundan sakatlanıp 5 ile 7 ay arasında sahalardan uzak kalacağı açıklanan ve dolayısıyla Dünya Kupası'nı da kaçıracak olan Beckham'dan nedense ümitliyim. Ama yapılan açıklamalara bakılırsa kariyeri bile sona ermiş olabilir. Finlandiya'da bu sakatlıklar konusunda oldukça uzman bir doktor tarafından ameliyat edilecek. Sonrasında tedaviye vereceği cevap tabii ki çok önemli. Baktı olmuyor, yetişemiyor, kendisini Maldini'yi, Costacurta'yı 41 yaşına kadar oynatan Milan'ın sağlık direktörü Jean-Pierre Meersseman'ın ellerine bırakacak. Bundan 4 ay önce Beckham'ın fiziksel yapısından övgüyle söz edip, "Kendine iyi bakarsa 40 yaşına kadar rahatça oynayabilir." demişti. 35 yaşında olduğunu düşünürsek Güney Afrika olmasa bile neden Brezilya'da oynayıp futbola veda etmesin?!

14 Mart 2010 Pazar

MESSI 3 - 0 VALENCIA

Bugün gündüz arkadaşlarımla 3 saat PES oynadım. Tamam dedim, bu kadar yeter bugünlük! Doyduk oyuna. Ama Messi'yi ve attığı golleri izleyince yine fena halde gaza geldim.

DİYARBAKIRSPOR TATİLE ÇIKTI

Madde 20 – Güvenlik Nedeniyle Müsabakalarin Tamamlanamamasi;

"(4) bu maddede belirtilen sebeplerle aynı sezonda ikinci kez müsabakanın tamamlanamamasına sebebiyet veren takımlar, bulunduğu sezonda müsabakalardan çıkarılarak, bir alt lige düşürülür ve bu takımla müsabakası olan takımlar müsabaka yapmaksızın hükmen galip sayılırlar. bu durumda olan takımların takip eden sezonda müsabakalara alınıp, alınmaması konusunda tff yönetim kurulu karar verir. alt lig bulunmaması halinde kulüpler bir yıl(sezon) müsabakalara alınmazlar."

TFF bu maddeye uymak zorunda. Buna göre Diyarbakırspor küme düşürülecek. Şampiyonluk yarışındaki takımlardan Galatasaray 29. haftayı, Beşiktaş ise 32. haftayı oynamadan 3 puanla kapatacak. Böyle bir karar sonrası tartışmalar da çıkabilir tabii. Mesela Fenerbahçe 5 hafta önce sahasında Diyarbakırspor ile 1-1 berabere kalmıştı. Bazı kendini bilmezlerin yüzünden bunların yaşanması, bu noktalara gelinmesi çok üzücü gerçekten. Bunun önüne geçmek çok zor. Ok yaydan çıkmış belli ki. İçinde bulunduğumuz durumu fırsata çeviren birileri var. Diyarbakırspor bu kişilerin umurunda değil. Federasyonun da böyle olayları önlemek için yapabileceği şeyler kısıtlı. Ne yapacaklar Diyarbakırspor taraftarlarını statlara almayacaklar mı? Ligimizi, futbolumuzu geçtim belki de sırf Euro 2016 adaylığı dolayısıyla evet belki de bu maça alınmamalıydı.