29 Mayıs 2009 Cuma

SAHTE ARMALAR

Şampiyonlar ligi finali öncesi Çin'den Roma'ya gönderilen 15.000 adet sahte arma İtalyan polisi tarafından ele geçirildi. Formalar da Mahmutpasa'dan gitmiş.

BARCELONA'YA GLADYATÖR MOTİVASYONU

Maçlara giderken Cold Play dinlediklerini duymuştuk ama vallahi bu kadarı Fatih Terim'in bile aklına gelmezdi. Guardiola sahaya çıkmadan kısa bir süre önce oyuncularını konsantre etmek için Gladyatör filminden seçilen görüntülerle hazırlanan 7 dakikalık bir klip izletmiş. Russell Crowe yani Maximus "The Spaniard" diye biliniyordu filmde hatırlarsınız. Ne alaka diyeceksiniz Gladyatör'le Barcelona. Vallahi maçın Roma'da olmasının dışında hiçbir alaka yok bana göre. Bir de ne gerek var? Barcelona'lı futbolcuların bu tarz motivasyona ihtiyacımı var? Bakın neler olmuş! Klipte Barcelona'lı her futbolcunun bu sezon yaptığı güzel hareketlerden enstantaneler de gösterilmiş. Video'nun sonunda da Barcelona'nın sponsorlarından birinin hazırladığı cümleler gelmiş ekrana;
"Bizler artık sahanın ortasındayız. Biz tamız. Performansımız iyi. İyi defans yapan hücum oyuncularına, iyi hücum eden savunma oyuncularına sahibiz. Biz hızlıyız. Rakiplerimiz bize saygı duyuyor. Bizler attığımız her golüz. Bizler her zaman rakibin kalesini düşünen futbolcularız. Bizler Bir'iz."
Video sona erip ışıklar yandığında bazı futbolcuların gözlerinden yaşlar akıyormuş. Duygusal anlar yaşanmış ve bazı futbolcular "Hadi bu kupayı alalım." diye bağırmış. Guardiola ise tek bir kelime bile etmeden sahaya çıkmalarını işaret etmiş. Tüm bunlar El Pais'in özel haberi; ben böyle şeylerin Hollywood'un sportif kahramanlarla ilgili filmlerinde olduğunu sanardım. Bakarsınız Hollywood yakında bu sezonu anlatan bir Barcelona filmi çeker. Barcelona, "More than a club"...

JENSON BUTTON POOL POZİSYON'DA

Formula 1'de Türkiye Grand Prix'i yaklaşıyor. Monaco ayağının ardından şampiyonaya 2 haftalık bir ara verildi. Brawn Mercedes pilotu Jenson Button'da fırsattan istifade kız arkadaşı Jessica Michibata ile birlikte İtalya'da Genoa'ya bağlı Portofino'daki bir otelde tatil yapıyor. Şampiyona'nın açık ara lideri Button'ı bu sezon birçok kez "pol pozisyonda" görmüştük ama "pool pozisyonda" ilk kez görüyoruz.

ŞAMPİYONLUK KUPASI VERİLMEYECEK(Mİ?)

Dün akşam NTVSpor'da altyazılarda gördüm. TFF, Süper lig şampiyonluk kupasını bu haftasonunda vermeme, şampiyon olan takımın belirlediği bir tarihte daha sonra verme kararı almış. İnternette araştırdım, TFF'nin sayfasına, gazetelere baktım böyle bir haber görmedim. Ama haberin doğru olduğuna inanıyorum. Büyük ihtimalle bu haftasonu verilmeyecektir geçmiş yıllarda olduğu gibi. TFF'nin genel tutumu her sezon bu yönde oluyor. Sıkıldık artık bu durumdan dert yanmaya. Avrupa'da 1 orijinal kupa var, onun yanında da benzerleri. Şampiyonluk iddiası olan takımların son hafta oynayacakları stadlara götürülüyor bu kupa ve mutlu sona ulaşan takıma veriliyor. TFF nasıl oluyor da aynı uygulamaya gitmiyor anlaşılacak birşey değil. Daha geçen haftasonu Almanya'da 3-4 takımın şampiyonluk iddiası yok muydu ve son hafta şampiyonluğa ulaşan Wolfsburg maç sonunda kupasını alıp taraftarlarıyla bu coşkuyu doyasıya kutlamadı mı? Bizim federasyonumuz bir tane Denizli'ye, bir tane İstanbul'a, bir tane de Trabzon'a kupa yollayamıyor mu? Tamam şampiyon olan takım daha sonra kupasıyla kendi stadında taraftarları önünde de kutlamasını yapar ama bazı şeyler varki zamanında yaşanmalı. Beşiktaş ve Sivasspor kendi seyircileri önünde oynamayacak son haftayı, bu iki takımdan biri zaten kendi stadında bir şampiyonluk kutlaması illaki yapacaktır ama ya çok zor gözükse de matematiksel olarak şansı halen süren Trabzonspor şampiyon olursa! Fenerbahçe'yi yenip sıcağı sıcağına ellerinde kupayla tribünleri dolaşmaları, kupayı ortalarına koyup kolbastı yapmaları neden engelleniyor? Nedir yahu bu kupanın maliyeti?

28 Mayıs 2009 Perşembe

ŞAMPİYON ŞEHRE DÖNDÜ

GERARD HOULLIER

Gerard Houllier'nin adı Galatasaray'la anılıyor. Bugün internet sitelerinde, gazete sayfalarında çıkan haberler bu yönde. Milliyet Kadir Çetinçalı imzasıyla bu haberi verirken, Vatan ise yaprak dökümünün başladığını ve pazartesi günü Bülent Korkmaz'ın takımdan ayrılacağını iddia ediyor. Adnan Sezgin'le de yolların ayrılacağı gelen haberler arasında. Peki kimdir Houllier, nasıl biridir? Sarı kırmızılıların anlaşmak için uğraş verdiği Houllier 62 yaşında ve Lyon'u bıraktıktan sonra 2 yıldır takım çalıştırmadı. Kariyerli, disiplinli, otoriter biri, futbol dünyasında en bilgili teknik adam olarak tanınıyor. Herşeyden önce bir felsefesi var. Diyorki Fransız, "Fransa'da futbolcu olarak kariyerinizde adım adım tırmanamazsanız teknik adam olamazsınız. Antrenör olmak için futbolcuların dilinden anlayabilecek tecrübeye sahip olmalısınız. Bir şirkette önemli bir koltuğa tecrübesiz birini oturtmanız mümkün müdür? Tabii ki hayır. Ama futbolda bu var maalesef. Teknik adam kulübün vizyonunu taşıyabilmeli ve kulübünün bir stratejisi, bir hedefi olduğunu bilmelidir. Kulüp ayrıca teknik adamların kendilerini geliştirmelerine de yardımcı olmalıdır."
O halde bu felsefesi ile şu anki Galatasaray kulübünün felsefesi uyuşuyor mu, öncelikle Houllier gelmeden önce buna cevap vermesi lazım. Peki sizce uyuşuyor mu? Bence hayır. Özellikle son 2 sezonda Galatasaray'da izlenen strateji(!) ile hiç uyuşmuyor. Ne yapmak istediğini bilmeyen, günü kurtarmaya çalışan bir yönetim anlayışına tanıklık ettik hepimiz. Ne elindeki yıldızları iyi kullanabilen, ne gençlerin parlatılmasına yönelebilen, ne de sahip olduğu teknik adamlara sabredebilen ki Galatasaray bu konuda Türkiye'nin en istikrarlı kulübüydü, bir noktaya geldi sarı kırmızılılar. Houllier'nin yönetimlerle ilişkileri de geçmişinde oldukça hassas olmuştur. Liverpool'u Avrupa'da başarıya taşıyıp ligde zirveye oynatamadığı, Lyon'u ise 2 yıl üstüste lig şampiyonu yapıp Avrupa'da başarıya taşıyamadığı için iki kulüple de yolları ayrılmıştı. Her ikisinde de kovulmadan istifa etme yolunu tercih etmişti. Hatta Lyon'dan ayrılma sebebi olarak sağlık problemlerini öne sürmüştü. Halbuki Başkan Jean-Michel Aulas ile arası bozulmuştu. Çünkü Aulas'nın alışık olduğumuz o bir türlü gelmeyen Avrupa'daki başarı hırsı Houllier tarafından da dizginlenememişti. Fransız başarılıdır, değildir o ayrı ama son dönemde Galatasaray'ı çalıştıran teknik adamlardan farklı bir profili olduğu kesin. Adnan Polat ve ekibi tüm bunları dikkate almıştır diye düşünüyorum. Çünkü Houllier'yi gerçekten istiyorlarsa O'nu ikna etmek için ciddi bir hedef koymuş, bir strateji belirlemiş olmaları gerekiyor. Belki de Polat ve ekibi gerçek anlamda yeni bir başlangıç yapmaya, yeni bir sayfa açmaya karar vermiş olabilir. Belki bu kez ciddi anlamda, Houllier gibi bir teknik adamla daha doğrusu yöneticiyle elele vererek esaslı bir strateji yürütme amacındadırlar. Gerets'i göndererek, Feldkamp'ı getirerek, Skibbe'ye biraz daha sabretmeyerek yaptıkları hataları tekrarlamayacaklardır.
Gerard Houllier'nin halihazırda Fransa milli takımında danışmanlık yaptığını, birçok şirketin O'ndan ekip yönetimi konusunda dersler aldığını ve Avrupa'nın dört bir yanında birçok konferansa, takım çalışması, liderlik ve kazanma konularında konuşmacı olarak çağrıldığını belirtelim. Eğer gelirse ve kendisine gerçekten sağlıklı bir ortam sağlanabilirse Galatasaray Kulübü ve Türk futbolu kendisinden çok önemli yararlar sağlayacaktır. 2 yıldır uzak kaldığı yedek kulübesini de özlemiştir heralde!

ETO'O & RONALDO

ETO'O: _____________________________________
RONALDO: __________________________________


ARŞİV

FATİH HOCA'NIN EŞOFMANI

Fatih Terim dün hastaneden taburcu oldu. Öncelikle geçmiş olsun. Sabah gazetesi Fatih hocanın üzerindeki eşofmanın teknik direktör arayan Real Madrid'in eşofmanı olduğunu iddia etmiş. Haber burada. Aşağıda da Real Madrid'in gerçek amblemi var. Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol bir tenis kulübüne ait olabileceğini ifade ettiler. :) Yorum gönderenlerden Burak Doğan ise bizleri aydınlattı. Fatih hocanın üzerindeki eşofman Fransız giyim markası Façonnable'nin bir ürünüymüş.

UNITED'IN HATALARI

İngilizler dünkü yenilgiyi değerlendiriyor ve hatalı olanları mercek altına alıyor. İşini en iyi yapanlardan biri de Times gazetesi. United'ı yenilgiye götüren hatalarını yukarıdaki grafikle güzel güzel anlatmışlar. Yenilen ilk golde üstüste hatalar zincirinden bahsediyorlar. Hücumun başlangıcında ortasahada Iniesta'nın Anderson tarafından çok boş bırakıldığı ardından da Evra'nın Eto'o'yu kaçırdığı, kendi kanadını savunamadığı, ceza sahasında ise Vidic'in çok kolay çalım yediğini söylüyorlar.

İkinci golde ise topu ceza sahasından uzaklaştırmaya çalışan Evra'nın gelişi güzel bir şekilde topu ileriye vurduğu, dönen topu bomboş olan Xavi'nin aldığı ve yaptığı orta sonrasında ceza sahasında bekleyen Messi'nin Ferdinand ya da O'Shea tarafından marke edilmediği için kule futbolcuların arasında kafayı vurduğunu söylüyorlar. Yani bireysel hatalar yenilen gollerde üst düzeyde.

Ferguson ise skoru çevirebilmek için çok uğraştı. Dizilişi ve taktiği 3 kez değiştirdi. İlk 35 dakika 4-3-3, sonraki 30 dakika 4-4-2, son 25 dakika ise 4-2-4 oynattı. Böylece takımının doğru ritmi yakalamasını sağlayamadı. Ancak O'nun gibi tecrübeli bir hoca Barcelona gibi bir rakibi çok daha iyi tanımalı, takımını buna uygun bir taktikle oynatmalı ve sahaya sürdüğü kadroyu da daha doğru seçmeliydi diye düşünüyorum.

İlginç bir diğer veri ise, United'ın yaptığı faul sayısı. Chelsea yarı final maçlarında sert futbolu ile Barça'lı oyuncuları yıldırmaya çalışmıştı ve bunda da neredeyse başarılı oluyordu. Dün United sadece 10 faul yaptı, Chelsea ise Nou Camp'taki ilk maçta 20, Stamford Bridge'de ise 16 faul yapmıştı. Maçın adamı Xavi'ye hiç faul yapılmadığı belirtelim ki 10 faulün 3'ü de Puyol'a yapılmış. İlk golde ilerleyen Iniesta'yı 2 kez yere indirmişler, bu sayı 3 olsaydı ilk golü belki de yememişlerdi. Gerçekten de dün United bir kız takımı gibiydi. Yumuşak futbolları sayesinde Barça'lı futbolcuların ritimlerini bulmalarına yardımcı oldular.

MORIENTES BOŞA ÇIKTI

Morientes dün Valencia'lı olarak son kez basının karşısına geçti. Ayrılıyorum. Futbola devam edeceğim ama önümüzdeki yıl nerede olacağımı bilmiyorum dedi. Adını duyurduğu ve ardından Real Madrid'e transfer olduğu Real Zaragoza'ya dönme ihtimali varmış. Galatasaray'ın yıllarca transfer listesindeydi, bir türlü gerçekleşmemişti, rüya olarak kalmıştı. Ümit Karan ve Nonda'nın yerine Baros'un yanında düşünülebilecek bir isim. Liverpool'da birlikte oynayamadılar, Baros ayrıldığı sezon Morientes transfer olmuştu. 33 yaşına geldi ama Güiza kadar oynar diyorum en azından, belki fazlasını da verir. Hava toplarında etkili olabilecek bir isme ihtiyacı var Galatasaray'ın. Koy Baros'un yanına 35 gol atsınlar ikisi önümüzdeki sezon. Valencia'nın siyah şort beyaz forması gözümün önüne gelince aslında Beşiktaş'a da yakışır diyorum.

Morientes'in iki Valencia'lı arkadaşıyla ilgili gönlünden geçenleri de söyleyelim; "Silva ve Villa'nın Valencia'dan ayrılmasını hiç istemem. Ancak kulübün yaşadığı şeyler ortada. Eğer ayrılacaklarsa Real Madrid'e gitmelerini tercih ederim, Barcelona'ya değil."

27 Mayıs 2009 Çarşamba

ŞAMPİYON BARÇA

BARCELONA - M.UNITED CANLI ANLATIM

İyi akşamlar değerli futbolseverler, pennearabiataseverler, Barcelona ve Manchester United sevenler hatta Seray Severler. Bir canlı yayında daha birlikteyiz. Açıklanandan daha önce başlıyoruz canlı yayına zira kadrolar belli oldu. Sesli anlatım konusunda çabalarım oldu hatta justintv'de sonuç aldım ama ses ve görüntü 4-5 saniye geriden geliyor, sayfaya yüklenmeler olduğunda daha da ağırlaşacaktır. O yüzden vazgeçtim ama arasıra ya da devre arasında belki canlı olarak bağlanabilirim. Duruma göre bakarız...

Barcelona'da Iniesta ve Henry oynuyor. Messi, Eto'o ve Henry üçlüsünü bugün bu sezonun en önemli finalinde yine izleyebileceğiz. M.United ise ortasahayı kalabalık tutacak. Ortadan Ronaldo, kanatlardan Giggs, Rooney ve Park ile etkili olmaya çalışacak.

Barça'da Alves, Marquez ve Abidal olmayınca Sylvinho kendine yer buldu, Puyol sağ bek, Toure savunmanın göbeğine çekilince yine genç Busquets'e de forma şansı doğmuş oldu.

Bu arada taraftarlar da stadı doldurmaya başladı. İlginç görüntüler var tribünlerde :) İşte bir M.United taraftarı, yeni yaptırdığı dövmelerini bizlerle paylaşıyor. Roma bugün tam anlamıyla tarihi günlerinden birini yaşıyor. Gün boyunca Roma caddelerinde içki yasağı olmasına rağmen taraftarlar adeta alkol banyosu yaptı. Bugün Roma'da olmak lazımdı diyorum başka da birşey demiyorum...
Karaborsada 3000 euro'ya bilet satılıyormuş. Parası olan için değer diyelim... Star TV halen dizi veriyor ne olur sanki bağlansanız şu stada, bize yaşatsanız atmosferi, o kadar çok malzeme varki Roma'da, anlat anlat bitmez... Neyse bağlandılar, İlker ağabeyin sesini duyduk.



Rıdvan Dilmen de gitmiş. NTVSpor'daki Not Defteri programı bantmış demekki! Bu maçı anlatmayı bırakın oynamayı isterdim, sahadaki 22 adam için gerçekten gurur verici bir gece.

Bu arada gözleri görmeyen ünlü İtalyan tenör Andrea Bocelli'yi tanımadı İlker ağabey. Olsun sağlık olsun!
1' Heyecan dorukta maça Barcelona başlıyor.

2' OOOOOOOOOO M.United yaklaştı gole. Ronaldo'nun büyülü vuruşlarından biri. Valdes güçlükle çeldi.

4' Zeminde harika bu arada. İçime doğdu Sylvinho gol atacak bu maçta.

6' M.United savunmasıyla, Barça hücumuyla ön plana çıkıyor. Bu da bu maçta çok gol olmaz anlamına gelebilir.

7' Ronaldo, Valdes'i gözüne kestirdi anlaşılan, buldukça yokluyor İspanyol'u. Ahanda 1 dakika sonra 1 şut daha. 3 oldu. 10' GOOOOOOOLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLLL Eto'ooooooooooooooooo Barça 1 - 0 M.United. Yok yok yanıldım galiba bu maçta çok gol olabilir. Çok akıllısın be Eto'o. Senin için bu kadar basit işte topu ağlara göndermek.

12' Barça taraftarları oleyy çekmeye başladı. Henüz çok erken olsa da United nasıl gol atabilir, Rooney'nin bu maçta sol kanattan bindirmeleri pek sökmez. Puyol var çünkü orada.

15' Bakmayın bu arada üzerime Barça forması giydiğime, benim için "Henry" forması o. Tarafsızım yani :)

17' Gol olabilir. Çok tehlikeli bir nokta. Giggs de vurabilir. Giggs vursun. Ahhhhhhhhhhhhhh topun altına çok girdi.

19' Ooooooooooooooooooooooo Messiiiiii iyi şuttu gerçekten iyi, ama çok iyi değildi, çok iyi olsa gol olurdu :)
20' Ronaldo 4'te 0, kafayı da sayarsak 5'te 0.

24 - 26. dakikalar arası M.United için olmadı sayalım. Başları döndü.

28' Hoca ayıptır, dövdüler, tost yaptılar Messi'yi. Hadi United tempo yap biraz ama güzel geçmiyor final.

31' Eto'o - Puyol ikilisinden bir adet L1+üçgen izledik sağ çizgi üzerinde.
Devre arasında yorumumu video olarak yükliyeyim dedim ama 20 dakikadır yüklemedi,vazgeçtim. İlk yarı izlediğim bu sezonki en sıkıcı şampiyonlar ligi maçlarından biriydi. Park'ı çıkartıp Tevez'i almasını bekledim Ferguson'un ama Anderson'u çıkardı. Böylece Barça çok daha iyi, çok daha rahat top çevirmeye başladı. İkinci yarı daha zevkli geçiyor.

63' M.United geliyor, açmaya başladılar kanatlara doğru. Berbatov oyuna giriyor. Park çıkar kesin.

66' Evet Park çıktı Berbatov oyunda. Bu Park varya bu arada bu Xavi'ye, bu Iniesta'ya karşı oynadı!
70' GOOOOOOOOOOOOOOOLLLLLLLLLLLLLLLLL Messiiiiiiiiiiiiii. Cüce Messi kafayla dev Van Der Sar'ı avladı. Dünya'nın en iyi futbolcusu sezonun en büyük finalinde golünü attı. Barça 2 - 0 M.United. Geçmiş olsun M.United, geçmiş olsun Ferguson.
Bu arada maç öncesi M.United taraftarı olan 1 Amerikalı İtalyanlar tarafından bıçaklanmış. Hayati tehlikeyi atlatamamış, hastanede yoğun bakımdaymış. Çıkan olayların ardından Barça ve United taraftarları ile 4 İtalyan olmak üzere 13 kişi gözaltına alınmış.

İlker ağabey de Puyol gibi takımı için fedakarlık yapacak futbolcu örnekleri verirken Fenerbahçe'li futbolcuları saydı, Tuncay, Aurelio, Uche, bir isim daha söyledi unuttum, dikkatimi çekti.

BARCELONA 2 - 0 M.UNITED, BARÇA ŞAMPİYONLAR LİGİ ŞAMPİYONU

MAÇ SONU KISA BİR YORUM;

Adamım Henry hele şükür Şampiyonlar Ligi'ni kazandı. Maçın adamı Xavi.

Bu arada kupanın üzerine kazanan takımın adını kazıyan arkadaş geç kaldın, şu işi 70. dakikada yapmaya başlasan şimdiye yetişmişti.

Öte yandan Sylvinho sen ne ayaksın ya, o gözyaşları neydi öyle! :)

BÜYÜK FİNALE DOĞRU

Roma caddelerinde tansiyon her geçen dakika biraz daha artıyor. İngilizler taşkınlık çıkartıyor, polisle kavga ediyor ki 1 İngiliz bıçaklandı. İspanyollar ise kendi hallerinde "Katalunya İspanya değildir" gibisinden fırsatını yakalamışken yine mesaj vermekten geri kalmıyorlar.



26 Mayıs 2009 Salı

BARCELONA - M.UNITED CANLI



ARŞİV

CRESPO VE QUARESMA GENOA'YA, DIEGO JUVENTUS'A

Inter'in bu sezonun flaş takımlarından Genoa'nın iki önemli ismi Milito ve Motta ile anlaşmasından sonra Genoa'nın hamlesi merak ediliyordu. Onlar da Inter'den 34 yaşındaki Crespo ile hayalkırıklığı Quaresma'yı alıyorlar. Seneye ilk 5'i görürlerse iyidir...

Bu arada Juventus da internet sayfasından Diego transferini resmi olarak duyurdu. W.Bremen bu transfer sayesinde kasasına 24.5 milyon euro koyacak. 3 sene önce 6 milyon euro'ya gelmişti Porto'dan. 4 katına sattılar Brezilya'lıyı. Juve 5 yıllık sözleşme imzaladı 24 yaşındaki Diego ile.

PAZAR GÜNÜ ÇOCUKLAR GİBİ ŞENDİK


Cüneyt, Ersan ve ben. Neredeyse 20 yıldır bağlarımızı koparmadık. Çok iyi arkadaşlığımız var. Üçümüz de evlenmemize, 30 yaşına gelmemize rağmen arada bir çocukça şeyler yapabiliyoruz. Bunlardan biri de PES maçlarımız. Mahallenin varlıklı çocukları zamanında Amiga'larla oynarken biz sokakta plastik top peşinde koşardık. Ama hep içimizde kalmıştı bilgisayar oyunları ve bu yönümüzü tatmin etmek ancak bu yaşlara nasip olabildi. Bu işin en güzel taraflarından biri oynarken rakibi kızdırmaktır. Bunun birçok yolu vardır. Mesela attığınız bir gol sonrası sevincinizi 2-3 kat abartır ve rakibi moralman çökertmeye çalışırsınız. İtiraf ediyorum bu kez çok abartmışım :)

25 Mayıs 2009 Pazartesi

DALGALAN SEN DE ŞAFAKLAR GİBİ EY ŞANLI HİLAL!

Haftasonunda Türk bayrağının sallandığı tek stad Tugay'ın veda maçına çıktığı Ewood Park değildi. Belçika'da Standard Liege ile Anderlecht arasında oynanan play-off şampiyonluk 2. maçına evsahipliği yapan Sclessin Stadı'nda da ay yıldızlı bayrağımız dalgalandı. Anderlecht'i yenerek şampiyonluğa ulaşan S.Liege'nin kalecisi Sinan Bolat maçın ardından omuzlara alınırken elindeki Türk bayrağıyla taraftarlarını selamladı.

AS'TAN ÇIKTIM YOLA VARDIM LİGTV'YE, ALLAH SONUMUZU HAYREDE!!!

İspanyol gazetelerini geziyordum internette. AS gazetesinin ana sayfasında "Galatasaray Van Nistelrooy ile anlaşmaya çalışıyor" başlıklı haber dikkatimi çekti. Açtım ayrıntılarını okurken Haldun Üstünel'in Hollanda'ya gittiğini ve tedavisi devam eden Van Nistelrooy'u gelecek sezon Galatasaray'a getirmek için uğraştığını öğrendim. AS haberinde kaynak da belirtmişti; bir Türk gazetesi Milliyet'i. Alla alla dedim, bizimkilerin İspanyol basınını kaynak göstererek haber yaptıkları çok olmuştu da bir İspanyol'un bizimkini göstermesine fazla rastlamamıştık. Sonra açtım Milliyet'i. Ana sayfasında "Aslan Bombaları patlatıyor" diye bir başlık. Girdim içine baktım. Buradaki haberde yalnızca Haldun Üstünel ve Van Nistelrooy değil başka isimlerin de olduğunu gördüm. Haberi okuyunca Haldun Üstünel'in yalnız olmadığını O'na Başkan Adnan Polat'ın da eşlik ettiğini, ikilinin sadece Hollanda'ya gitmediğini öncesinde Almanya'ya da uğradıklarını öğrendim. Almanya'ya gitme sebepleri ise Werder Bremen'in Peru'lu golcüsü Claudio Pizarro içinmiş. İkili Pizarro'nun hem menajeri hem de kulübü ile masaya oturmuşlar. Buraya kadar herşey normal, ancak haberin kaynağı Milliyet değildi. Onlar da kaynak belirtmişti; LigTV'nin internet sitesi. Haydaaaa, ordan sıçradım LigTV'nin sayfasına bu kez. Ana sayfada "Aslan'da Pizarro ve Nistelrooy Harekatı" diye bir haber. Girdim baktım hemen hemen Milliyet aynen almış zaten. Dedim ki, ohhhh tamam Ali buraya kadarmış, haberin kaynağını en sonunda bulduk. AS'tan çıktım yola vardım LigTV'ye. Ama bu bununla kalırsa yine iyi; yarın spor gazetelerimizden birinin manşetini görür gibiyim; "İspanyollar'ın ünlü gazetesi AS'a göre Galatasaray Van Nistelrooy'un işini bitirdi."

TARAFTARIZ BİZ ÇEKERİZ CEFA

Bu başlık altında yayınlanan fotoğrafların en iyilerinden biri. Şöyle ki, hanımefendi bir taraftar ve fotoğraflarda tam anlamıyla cefa çekmekte...


Kimin nesi diye merak eden varsa söylerim... :)

FİNALİN HAKEMİ

Şampiyonlar ligi finalini İsviçre'li Massimo Busacca yönetecek. Bizim Euro 2008'de Almanya ile oynadığımız yarı final maçında düdük çalmıştı. Uefa bu kararı ile açıkçası üzdü beni. 1 İngiliz ile 1 İspanyol'un, 1 İtalyan şehrindeki maçında, 1 Fransız'ın vereceği kupada 1 Alman hakemin düdük çalmasını bekliyordum. Sevmem bir de bu adamı pek!

BU DA CANNAVARO'NUN VEDASI

Fabio Cannavaro da Real Madrid defterini dün kapattı. Taraftarlar ayakta alkışladı sahayı terkederken. "3 fantastik sezon geçirdim. 2 kez lig şampiyonu olarak ve Real Madrid'in soyunma odasında bulunarak inanılmaz bir tecrübe yaşadım. Her zaman profesyonel olmaya ve en iyisini vermeye çalıştım. Oyundan çıkarken taraftarların adımı haykırması beni çok duygulandırdı. Buradaki dönemimin sonlarında Barcelona'dan aldığımız ağır yenilgi içime oturdu. Bu yenilgi Real Madrid kariyerimdeki en alt nokta." demiş. Önümüzdeki sezon Juventus'ta başarılar...

BLACKBURN EFSANESİ TUGAY KERİMOĞLU

Evet bugün blog'un ana sayfasının büyük bölümünü Tugay Kerimoğlu'nun veda maçına ayırıyoruz. Yazı ve fotoğraflar Pennearabiata'nın İngiltere muhabiri Şefik Akkurt'tan nam-ı diğer Kebabman'den. :) Eline, yüreğine, vizörüne sağlık Şefik ağabey. Belin rahatsız olmasına rağmen gittin bu duygu dolu anlara tanıklık ettin. Çok şanslısın. Teşekkürler Şefik ağabey, teşekkürler Tugay...
2008-09 sezonunun son maçında Blackburn kötü başladıkları sezonda ligde kalmayı garantilemişti, rakibi West Bromwich Albion'in ise ligden düşmesi kesinleşmişti.
Blackburn bu sezon belki de ilk kez dolu tribünlere oynayacaktı. 28500 taraftar stadtaydı. Yaklaşık 4000 kadar West Bromwich taraftarları da kendilerine ayrılan bölümü doldurmuşlardı. Maç öncesi herkesin konuştuğu tek birşey vardı; Tugay Kerimoğlu. Herkes Tugay'a övgüler yağdırıyor, O'ndan Blackburn efsanesi diye bahsediyorlardı.

Bizi gören her Blackburn taraftarı hoşgeldiniz demeyi de ihmal etmiyordu. Tugay maskeleri, tişörtleri ve Türk bayrakları her yerdeydi. Stad ve çevresi sanki Türk Milli Takımı maç yapacakmış izlenimi veriyordu. Maçta fazla önemli pozisyon olmadı ve karşılaşma golsüz sona erdi. Zaten kimse maçla ilgilenmiyordu. Maçın adamı olarak 85.dakikada Tugay oyundan çıktığında herkes kendisini ayakta alkışlıyordu. Maç bitimi kendisi için seromoni düzenlendi, kızı ile birlikte tribünleri dolaşarak vedalaştı. Kramponlarını kale arkası tribünlerine attı... Duygusal anlar yaşadı.

Tribünlerde ilginç pankartlar da vardı;

- Hoşçakal Tugay, Hoşgeldin Tuncay...
- Bize bir Türk daha lazım...
- Bizim Türk Lokumu Tugay...
- Süperman Tugay'ın pijamasını giyiyor vb...

Kariyerine yakışır, Blackburn futbol kulübüne verdiği hizmetler karşılığına yakışır bir veda töreni oldu. Bugüne canlı şahit olunca Tugay'ın milli takımımıza verdigi hizmetler karşılığında kendisine yakışır bir veda yapamadığımız kanaatine vardım. Tugay, Türkiye-Brezilya dostluk maçıyla Almanya'da milli takımımıza veda etmişti. Tribünlerin yarıdan fazlası boştu. O maçta da tribündeydim.

Keşke bizlerde kendisini Blackburn'lüler gibi uğurlayabilseydik...