29 Aralık 2009 Salı

MİLLİ TAKIM KOLTUĞU?

Ben ve Erbos blogun yazarı Erbatur milli takımın başına geçmesi gereken ismin Mircea Lucescu olması gerektiğini düşünüyoruz. Lucescu ile en azından her turnuvaya katılabilme garantisine sahip olacağımız görüşündeyiz. Bu arzumuzla ilgili bir de kampanya başlatıp sizin düşüncelerinizi de öğrenmek istedik.

BU NE YAMAN ÇELİŞKİ - 2 HATTA 3

Geçen hafta TFF yetkilileri Euro 2016 adaylığımız doğrultusunda İstanbul'da Atatürk Olimpiyat Stadı ve Türk Telekom Arena ile Kayseri Kadir Has Stadı'nın yanı sıra İzmir, Konya, Antalya, Bursa, Eskişehir ve Ankara'da yapılacak yeni statların listeye alındığını açıkladı. Bu şehirler ve statlar bir "kurumun" kriterlerine göre mi seçildi bilmiyorum ama "şahısların" kriterlerine göre seçilmiş olabileceğini de düşünmekten alamıyorum kendimi.

Tabii liste açıklandıktan sonra doğal olarak tartışmalar da başladı. Listede olmayan ama haklı olarak olmayı bekleyen Trabzonlular bu duruma biraz tepki gösterse de asıl büyük tepki dün Fenerbahçe Kulübü'nden geldi. Aziz Yıldırım ve yönetimi 2009 UEFA Kupası finaline güzel bir evsahipliği yapan Şükrü Saracoğlu Stadı'nın listede neden olmadığını sorguladılar. Hatta federasyona olan serzenişlerini bir adım daha ileri götürerek "En az seçilen şehirler kadar potansiyelleri olan Trabzon, Ş.Urfa ve Diyarbakır gibi şehirler böyle bir organizasyon için ev sahipliği yapmaya neden layık görülmemiştir?" diye sordular.

Bu çıkışın ardından konu gündemin bir numaralı maddesi haline geldi. Bugün de bazıları bu çıkıştan yola çıkarak konunun üzerine gittiler ve Trabzon ile Diyarbakır eksenli, özellikle bu iki şehrin mutlaka listede olması gerektiği, olmazsa skandal olacağı şeklinde yazılar yazdılar. O halde ben de bu çıkışı bir adım daha ileri götürerek soruyorum. Neden eleştiri ve sitemlerinizi sadece Trabzon ve Diyarbakır eksenli yapıyorsunuz? Trabzon'u istemeniz Trabzon şehriyle mi alakalı, yoksa o şehrin 4. büyük olarak adlandırılan takımından dolayı mı? Ve Diyarbakır. Diyarbakır'ı istemeniz siyasi ve politik konumu itibariyle mi? Federasyonun kriterlerini merak eden bazılarının ben de kriterlerini merak ediyorum. O zaman ben de bu çıkışı bir adım daha ileri götürerek neden memleketim Artvin yok bu listede, neden güneydoğunun incilerinden Mardin yok, neden büyük futbol potansiyeli olan Adana yok, Türkiye'nin en güzel şehirlerinden Mersin niye yok diye sorarım! Maksat şovenizm ise ben de yaparım ve bu listeyi uzatırım gider. Ama hayır maksat gerçekten bahsi geçen şehirlerin bu organizasyona ihtiyacı olduğuysa eğer o kadar çok ihtiyacı olan şehrimiz var ki saymakla bitmez. Yok eğer mevzu Türkiye'nin tüm şehirlerinin bu organizasyona evsahipliği yapabilecek potansiyelinin olmamasıysa eğer, önümüzde koskoca 6 yıl var. Bu süre içinde "istendiğinde" her şehir her bakımdan istenen kriterlere ulaştırılır, Türkiye bu güce sahiptir. Yeter ki gerçekten istensin!

YILMAZ VURAL ARDA'YI DENEMELİ

Arda Liverpool'a gider mi gider o ayrı. O gitmeyecek de kim gidecek?! Ama bu sezon gidecek SUNmayın. The Sun böyle haberleri genelde yapan gazetelerden biri. Onlar yapıyorsa ben niye yapmayayım?! Ufak bir yeni yıl şakası olsun!

28 Aralık 2009 Pazartesi

İŞTE GÜZEL OYUN BU!

Fotoğraf iki açıdan çok güzel. Öncelikle sanatsal açıdan. Dikkatli bakıldığında Defoe'nin kafası yokmuş, taraftarlar kafasız bir bedene sarılıyorlarmış gibi gözüküyor. Futbol açısındansa aslında bu karelere Premier Lig'de çok fazla rastlasak da bir futbolcunun gol sevincini taraftarlarıyla bu şekilde yaşaması benim imrenerek baktığım anlardan biridir. Şu tutkulu Tottenham taraftarına baksanıza, bundan daha güzel bir yılbaşı hediyesi olabilir mi? Defoe sanki "Senin için burdayım, golü senin için attım" der gibi...

STAMFORD BRIDGE'DEKİ PORTEKİZLİ

Chelsea Stamford Bridge'de şu dakikalarda Fulham'ı konuk ediyor. Tanıdık bir isim de tribünden maçı takip ediyor. İtalyan futbolunda umduğunu bulamayan ve çok sıkıldığı her halinden belli olan Mourinho eski takımını izlerken iç geçiriyor sanki. Ayağı uğursuz gelecek sandım. Fulham maçın büyük bölümünü üstün oynasa da Chelsea 3 dakikada bulduğu 2 golle 2-1 kazandı.

27 Aralık 2009 Pazar

SEZONUN İLK YARISININ ENLERİ

Sezonun ilk yarısının en iyi takımı?
Sezonun ilk yarısının en iyi futbolcusu?
Sezonun ilk yarısının en iyi teknik direktörü?
Sezonun ilk yarısının en iyi genç futbolcusu?
Sezonun ilk yarısının en iyi hakemi?
Sezonun ilk yarısının en güzel golü?
Sezonun ilk yarısının en güzel asisti?
Sezonun ilk yarısının en zevkli maçı?
Sezonun ilk yarısına damga vuran olay?
Sezonun ilk yarısının hayalkırıklığı?

25 Aralık 2009 Cuma

YUGOSLAV KRALI DJOKOVIC

Sinema sektörüne spor dünyasından bir yeni transfer daha. Tenis dünyasının 3 numaralı ismi Sırp Novak Djokovic, Yugoslavya Krallığı'nın ilk kralı Aleksandar Karadjordjevic'in hayatını anlatacak 10 bölümlük dizide kralı canlandıracak. 1921-1934 yılları arası tahtta oturan kral 9 Ekim 1934'te 46 yaşındayken Marsilya'da suikaste kurban gitmiş. Djokovic'in küçük kardeşi Djordje de kralın gençliğini canlandıracak. 3 milyon euro'luk bütçeyle çekilecek olan dizinin 2011'de yayınlanması planlanıyor. Djokovic böyle önemli bir rolün altından bakalım kalkabilecek mi? Gözlüklü ve bıyıklı halini görmek de ilginç olacak. Fena değil ama yüz hatları falan benziyor, burun, çene...

YAYIN İHALESİ

24 Aralık 2009 Perşembe

MANCHESTER'DA BİR İTALYAN

Mourinho dün İtalya'da ne öğrendiniz sorusuna, "Mutfağınızı sevdim ama futbol adına bir bok öğrenmedim." yanıtını vermişti. İngiltere'de ne öğrendi bilmiyorum ama orada böyle bir soru sorulsaydı heralde cevabı şöyle olabilirdi; "Futbol adına çok şey öğrendim ama mutfağınızı hiç sevemedim."

İngiliz mutfağını pek bilmem gerçi ama Mancini sanırım sevmeyenlerden biri. O kadar ki, taze Manchesterlı Mancini ilk akşamında kendini Bella İtalia'ya atmış. Güzeldir İtalyan yemekleri, damak tadımıza uygundur.

MERCEDES SCHUMACHER

"Michael Schumacher'in bizim adımıza yarışacak olması, daha fazla otomobil satmamız ve daha birçok insanın dikkatini markamız üzerine çekmemiz için yapmış olduğumuz bir yatırım şeklidir."

Norbert Haug, Mercedes-Benz Motorsport Başkanı

RIJKAARD'IN CANER HAYRANLIĞI

Rijkaard dün Caner'i sol açık oynatarak ondan daha fazla verim alabileceğini anladı. O bölgede daha yaratıcı olduğunu, attığı golle hücum organizasyonlarında doğru zamanda doğru yerde olabileceğini gösterdi. Böylece Galatasaray'ın o bölgede oynayabilecek oyuncu sayısı 1 daha artmış oldu. Rijkaard, Caner'in performansından o kadar etkilenmiş ki yakın çevresine "İşte en sevdiğim oyuncu tiplerinden biri, kendisine hayran kaldım" demiş. Hatta maçın ardından Caner'i lüks bir restorana götürüp yemek bile ısmarlamış.

23 Aralık 2009 Çarşamba

EURO 2016 ADAYLIĞIMIZ VE LALE DEVRİ

Euro 2016 adaylık logomuz bugün tanıtıldı. Hayırlısı olsun. İsveç ve Norveç çekilince bizimle birlikte İtalya ve Fransa kaldı. 154 gün sonra kazanan açıklanacak. Bu kez çok ciddi bir şekilde adayız. İpleri çok sıkı tutuyoruz ama İtalya ve Fransa'nın yanında şansımızın pek olduğuna inanmıyorum.

Şimdi deniyor ki; "Türkiye'nin EURO 2016 ev sahipliğini kazandığı takdirde, stadyum harcamalarına 400 milyon Euro, turizm harcamalarına 1 milyar Euro, reklam ve tanıtım harcamalarına 250 milyon Euro yatırım yapılacak. UEFA için en önemli konuların başında, on binlerce seyircinin bir şehirden diğerine ulaştırılması geliyor. Bu doğrultuda, havaalanları, tren istasyonları, otobüs garları, şehirlerarası taşıma, şehir içi toplu taşıma ve stadyuma ulaşım konularında yatırımlar yapılacak."

Bunların yapılacak olması güzel. İnşallah hayata geçirilme fırsatı doğar. Bu organizasyonun alınmak istenmesindeki en önemli neden ekonomiye katkı sağlamak. Peki ama ekonomik anlamda her geçen gün daha da batarken, tüm bunlar hangi kaynakla olacak, nasıl yapılacak? Tabii ki mevcut olan vergiler daha da artırılarak ve yeni vergiler var ederek. Yani ümüğümüzü daha da sıkarak. Bakın kimse lütfen yanlış anlamasın, olmasın demiyorum olsun inşallah da alırız ama sadece 1 ay için ekonomimize hareket getirecek olan organizasyon için inanın ve düşünün yıllarca burnumuzdan getirecekler. Daha birkaç gün önce İstanbul'da kısa kulvar yüzme şampiyonası düzenlendi. Yüzme tarihinin en büyük skandallarından biriydi. 2007'nin sonunda şampiyonanın hakkını alan yetkililerimiz geçen 2 yıllık sürede bir tesis inşa edemedi ve ne oldu? Basketbol salonunu yüzme havuzuna çevirdik. Skandal! Hızlı tren dediler, raydan çıktı insanlar öldü. Skandal!

Aslında 2016 adaylığımızın logosu herşeyi anlatıyor. Futbol topunun yanında lale motifleri. Son dönemde sürekli olarak kendimize laleyi simge olarak seçmemizi artık daha iyi anlayabiliyorum. Lale deyince benim aklıma Lale Devri, Lale devri deyince de zevk ve sefa, zevk ve sefa denince de aklıma toplum meselelerinden uzaklaşma, uyutulma gelir, gerileme gelir. Yani şu an içinde bulunduğumuz duruma en yakışan simgedir lale. O devirde halkın büyük bölümü sıkıntı yaşarken İstanbul'da yaşayan bazı devlet büyüklerinin rahat bir yaşam sürdürmeleri, eğlenceye düşkünlükleri huzursuzluklara sebep oluyordu. Bunun yanında halka güzel gözükmek, onları uyutmak, hoşnut kılmak için de camiiler, çeşmeler inşa ediliyor, matbaa ve fabrikalar açılıyordu. Yani birileri zevk ve sefalarını makyajlıyorlardı anlayacağınız. Bunun yanında da esnafa sürekli yeni vergiler yüklüyor, böylece halkın alım gücü düşüyor, hoşnutsuzluk artıyordu. Ne kadar da tanıdık geliyor değil mi bu yaşananlar!

Şimdi de modalardan biri futbol(diğerlerinden biri de tv dizileri). Futbolla yatırıyorlar bizi futbolla kaldırıyorlar. Hakemler, kavgalar, şike iddiaları, seks skandalları, transfer dedikoduları, ileri geri oynat canımcılar vs. Bir numaralı uyutma aracı yani. Futbolun bizi uyutmasına yardımcı olan yan aktörler de televizyon yayınları(hepsini bir tutmuyorum) ve bahis oyunları. Bağlayacağım zira bilgisayar başından kalkmam lazım. Şu anda da bir nevi modern lale devri yaşıyoruz. Logoyla da gözümüzün içine açık açık sokuyorlar nelerin döndüğünü. Yani kimsenin Dan Brown gibi Kayıp Sembol'ün peşinde koşmasına gerek yok! Sembol ortada çünkü, lale...

22 Aralık 2009 Salı

ŞİKE SKANDALINDA BİR TÜRK

Takım ya da futbolcumuz olmayabilir belki ama bir şekilde bu işe adımız karışmazsa(!) olmaz. Bochum savcılığının yürüttüğü soruşturma kapsamında Almanya'da hakemlik yapan Çetin Sevinç'in şüpheliler kapsamına alındığı ve maçlarda görev almasının yasaklandığı açıklandı. Suçu ispatlanana kadar suçsuzdur ama Almanya Futbol Federasyonu bundan sonrası için kendisine yasak getirdi. Sevinç bu sezon ikinci ligde 5, bölgesel liglerde 5 olmak üzere 10 maçta düdük çalmıştı.

ZIDANE'IN GURURU

"Materazzi'ye attığım kafanın ardından iyi ki Buffon beni hakeme şikayet etmiş. Ve iyi ki oyundan atılmışım. Eğer Fransa kupayı alsaydı ve ben sahada olsaydım utancımdan yaşayamazdım."

Büyük ustanın, hiç sevemediğim Materazzi'ye attığı kafa ile ilgili France Football'a yaptığı açıklamadan...

LEMERRE & ÖZAT

Ümit Özat ve Roger Lemerre. Ne alaka diyebilirsiniz, şahsen ben diyorum. Bu ikili büyük ihtimalle birbirleriyle ilk kez karşılaştı. Bunu başaran(!) da Ankaragücü. Heee bu başarıdan bir başarı çıkar mı emin değilim. Biri son yıllarını Almanya'da geçirip Köln'de kısa bir süre yardımcı antrenörlük yapan ve Fransızca bilmeyen, diğeri ise Fransa milli takımını 2000 Avrupa şampiyonu yapan, teknik direktörden de öte bir öğretmen gibi kabul edilen ve Fransa dışında Avrupa'da ilk kez kulüp takımı çalıştıracak biri. Aslında bu gelişme Ankaragücü ve Ümit Özat'ın yol haritasını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Ümit "Türkiye'de yardımcı antrenör olarak çalışmayı düşünmüyordum ama Lemerre gibi bir teknik adam olunca kabul ettim" dedi. Ankaragücü'nün amacı Özat'ı gelecekte takımın teknik direktörü yapmak. Yani Lemerre sadece kısa bir süreliğine Ümit'e öğretmenlik yapacak. Peki Lemerre doğru tercih mi? Boşta olanlar arasında doğrudur ama uygun mudur tartışılır. Ankaragücü'nün sezonun geri kalanında Lemerre'den sihirli bir değnekle takıma dokunmasını umduğunu sanmıyorum. Amaç sadece Ümit'in biraz daha pişmesi. 6 ay sonra Lemerre olmaz, Ümit de Ankaragücü'nün başına geçer.

İLK ARJANTİNLİ

Hak etti mi? Etti!

19 Aralık 2009 Cumartesi

IZGARA USTASI HOENESS

Girdiği iddiayı kaybeden Bayern Başkanı Uli Hoeness, Hertha Berlin maçı öncesi stada elektrikli scooterla gelip, saha kenarında sosis kızartıp taraftarları besledi. Gel de bizim karizmatik(!), ağırbaşlı başkanlardan birine yaptır bunu! Kasap oğlu olan Hoeness'in Nurnberg'de bir sosis fabrikasının olduğunu da ekleyelim.

18 Aralık 2009 Cuma

FRANSA KAR ALTINDA

Fransa'da haftasonu oynanacak maçlar tatil edilebilir. Kar yağışı bu tarafa doğru geliyormuş, allahtan lig tatile giriyor. Bu arada Domenech de Dünya Kupası'nın sonuna kadar milli takımın başında kalıyor. Adam eşeğini nasıl sağlam bir kazığa bağladıysa artık federasyon üyesi Guy Chambily'nin 3. girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. Fransa'yı 2000'de Avrupa Şampiyonu yapan Lemerre'in adının Ankaragücü ile geçmesi de ilginç.

İŞTE RAKİPLER

Atletico Madrid - Galatasaray maçının galibi bir üst turda Everton - S.Lizbon maçının galibiyle oynayacak.
Lille - Fenerbahçe maçının galibi bir üst turda Liverpool - Unirea maçının galibiyle karşılaşacak.

Atletico Madrid adıyla, potansiyeli ile güçlü bir takım, yıldızlarını şimdi burada saymak gereksiz. Ama sahaya olan izdüşümü için aynı şeyi söylemek zor. Şampiyonlar liginde adeta zoru başardılar ve galibiyet alamadan sadece 3 beraberlikle çıktılar. Son maçta Apoel'le berabere kalan Chelsea'ye dua ediyorlar, İngilizler yenilseydi bugün burada olmayacaklardı. Galatasaray da gerekli bilgileri takımı en iyi tanıyanlardan biri olan Leo Franco'dan alacaktır.

Lille yükselişte. Son 7 maçının 6'sını kazandı. Bu 6 maçta 20 gol attılar. Gervinho en dikkat edilmesi gereken isim. Onun yanında Frau ve Cabaye de gol yollarında etkili oyuncular. Ligde attıkları 30 golün 22'si bu üçlüden geldi. Galatasaraylı Keita'dan gerekli bilgiler alınabilir. Bir de Lille doğumlu Didier Six(Dündar Siz)'i arayabilirler.

ŞAMPİYONLAR LİGİ EŞLEŞMELER

En dikkat çekici eşleşmeler, Mourinho-Chelsea ve Beckham-M.United olarak öne çıkıyor. Birkaç bağlantı daha kurmaya çalışırsak eğer;

*Luca Toni eski takımı Fiorentina'ya karşı mücadele edecek.
*Real Madridli Benzema daha 6 ay önce formasını giydiği Lyon'un karşısına rakip olarak çıkacak.

TELEGRAPH DA BUNU YAPARSA

İngiliz Telegraph gazetesi bugünkü Uefa Avrupa Ligi kura çekimi öncesi güzel bir çalışma yapmış. Takımları ayrı ayrı tanıtmışlar. Teknik adamları, en önemli futbolcuları belirtip takımla ilgili birkaç önemli bilgi vermişler. Sağolsunlar, ellerine sağlık. Ama bizim spor servisindeki arkadaşın yaptığı hatayı yapmışlar. Şampiyonlar liginde son maçların ardından puan durumunu hazırlayan bu arkadaşımız(ismini vermeyeyim morali bozulur) Apoel Nicosia'yı 3., Atletico Madrid'i sonuncu yapıp edit: Kıbrıs Rum kesimi ekibini Avrupa Ligi'ne taşımıştı. Biraz dalga geçmiştik kendisiyle ama baktık ki Telegraph da bugün aynı hatayı yapmış. Kaynak olarak nereyi almışlar bilmiyorum ama bizimki bir Türk spor sitesinden baktığını söylemişti. O gün arkadaşıma söylediğimi bugün İngiliz meslektaşlarıma söylüyorum; "Uefa'nın sitesi ne güne duruyor eyyy Telegraphçılar?!" Bunu görünce bizimkinin belki morali düzelir diye yazıyorum bunları. "Kardeşşşş, senin hazırladığın grafiği izlemiş heralde Telegraphçı arkadaşlar!" :)

ARSHAVIN GELECEĞE DÖNÜŞ'TE

KİM ÇIKSIN?

UEFA Avrupa Ligi'nde kuralar bugün saat 14:00'te. Fenerbahçe ve Galatasaraylılar klavye başına. Takımınızın kiminle eşleşmesini istersiniz?

16 Aralık 2009 Çarşamba

KAHRAMANIM DIEGO



Yaşamam Tanrı'nın emriydi doğduğum harabede,
Yokluktan düzlüğe çıkmanın basit bir örneğiydim sadece,
Başarıya açtım attığım her adımda,
Ölümsüz bir el bıraktım oyun sahalarında.
Tecrübeyle, ateşli bir tutkuyla,
Küçük bir çocukken Dünya Kupası hayali kurdum,
Primera'da zirveye çıktım,
Belki de futbol oynayarak aileme fayda sağlardım.

En başından beridir sevindi Boca taraftarı,
Hayalimdi goller ve çalımlar, gökyüzündeki yıldızlar, şarkı söyleyen insanlar,
Doğdu Tanrı'nın elleri, neşe aşıladı insanlara ve zafer getirdi bu topraklara.

En iyi olduğum için, ne dertlere göğüs gerdim,
Satmamak için kendimi, güçlüyle yüzyüze geldim,
Zayıflığı merak ettim,
İsa bile hata yaptıysa, ben nasıl yapmayayım?
Şöhret götürdü beni güzel, beyaz bir kadına,
Yasaklanmış zevkleri, gizemli tatlarıyla,
Uzak kalamadım ondan, beni bağımlısı yaptı,
Aldı tüm hayatımı,, bu da bir maç sayılır,
Ve bir gün mutlaka kazanacağım.

En başından beridir sevindi Boca taraftarı,
Hayalimdi goller ve çalımlar, gökyüzündeki yıldızlar, şarkı söyleyen insanlar,
Doğdu Tanrı'nın elleri, neşe aşıladı insanlara ve zafer getirdi bu topraklara.

Oleyyyyy oley oley oley oleyyyyyyyyy Diegooooo Diegooooooo
Oleyyyyy oley oley oley oleyyyyyyyyy Diegooooo Diegooooooo!!!...

*Emir Kusturica'nın Maradona belgeselinden...

-----------------------------------------------------------------------------------------------

Gecenin bu vakti şarkını dinlerken karanlık odamda, parmaklarımın ucundan bu satırlara dökülenleri yazıyorum sana. Tüm içtenliğimle, tüm kalbimle. Sen teksin Diego! En iyisin! Hep öyle oldun, hep öyle kalacaksın! Ne Pele, ne Cruyff, ne de bir başkası! Bu hayatta iz bırakan, hatırlanacak olan sensin. Evet yanlışlar yaptın, hataların da oldu. Hatta ölümlerden de döndün. Ama bunların hepsi seni sen yapan şeylerdi. Kolay değildi Maradona olmak. Kolay değildi tanrının sol ayağına serptiği sihirli tozlarla milyonları peşinden sürüklemek. Nihayetinde var oldun, var olmayı başardın. Yaşa çok yaşa Maradona!

15 Aralık 2009 Salı

ACI YOK MESSI ACI YOK!

HİÇ DURMA ROBERTO CARLOS!

Marca'nın sayfasındaki Roberto Carlos anketi. Real Madrid Pepe'nin yerine Roberto Carlos'u transfer etsin mi diye soruyorlar. An itibariyle oy kullanan 50 bin kişinin yaklaşık 40 bini "Evet" yanıtını verdi. Hayır benim anlamadığım bir şey var. Real Madrid, Pepe'nin yerine Roberto Carlos'u transfer edip ne yapacak? Sol bek Marcelo'yu mu göbeğe çekmeyi(!) planlıyorlar. Hani Servet'in adı geçse tamam(!) diyeceğim. Roberto'yu çok istiyorlarsa hemen alsınlar o da ayrı!

CHAMBILY'NİN 3. DOMENECH GİRİŞİMİ

O koltukta nasıl oturuyor diye düşündüğüm iki adam vardır. Biri Tanjevic, diğeri de Domenech. Tanjevic, önümüzde Türkiye'de düzenlenecek 2010 Dünya Şampiyonası olduğu düşünülürse en az 1 yıl daha koltuğunun başında kalır diye düşünüyorum. Ama Domenech için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Zira onu koltuğundan kaldırmak için yıllardır ciddi şekilde uğraşan biri var, Fransa Futbol Federasyonu'nun en yaşlı üyesi Guy Chambily. 77 yaşındaki Chambily, Domenech'i milli takımdan uzaklaştırmak için ilk girişimini 2006 Dünya Kupası'ndan sonra yapmıştı ama o dönem Domenech'in eli güçlüydü. Aslan payı Zidane ve arkadaşlarında olsa da neticede final oynayan Fransa'nın hocasıydı. Chambily, ikinci girişimini ise 2008 Avrupa Şampiyonası'ndan sonra yaptı. Gruptan çıkamayan takımın hocasını bu kez koltuğundan indirir diye düşünenlerin hatta bunu isteyenlerin sayısı fazla olsa da ne hikmetse yine başarılı olamadı. Domenech, Chambily'nin dışındaki 19 üyenin onayını alarak görevine devam etti. Fransa şimdi Henry'nin eli sayesinde 2010 Dünya Kupası'na katılıyor. Ancak gruptan direkt çıkmasını bekleyen birçok Fransız işin içine bir de bu tartışmalı el girince durumdan büyük bir utanç kaynağı duyuyor. Domenech ise halinden memnun. Koltuğuna sımsıkı yapışan biri için zafere giden her yol mübahtır anlayışı da uygun kaçıyor doğal olarak. Ama bu durum Chambily'i iyice çileden çıkarttı. Cuma günkü genel kurulda Domenech'i koltuğundan indirmek için 3 yıl içindeki 3. girişimini yapacak. Bakalım bu kez başarılı olabilecek mi?

FUTBOLCUYUZ AMA BASKETBOLDAN DA ANLARIZ

Lottomatica Roma en sevdiğim basketbol takımı isimlerinden biri. De Rossi, Totti, Riise ve Vucinicli kadrosuyla(!) bu yıl da en büyük şampiyonluk adayım. Vucinic zaten Yugoslav ekolünden gelen çok yetenekli bir oyuncu. De Rossi ise top hakimiyeti ve kıvraklığıyla pota altında çok etkili olabilen bir isim. Riise de Norveçli olmanın verdiği soğukkanlılıkla özellikle son topları başarıyla kullanabilen biri. Totti için söylenecek o kadar çok şey var ki! Yüksek üç sayı yüzdesi, takımın hücumda yönetme başarısı ve liderliğiyle her takımın kadrosunda bulundurmak istediği bir yetenek.

14 Aralık 2009 Pazartesi

BIDONE D'ORO 2009

France Football'un prestijli ödülünün cılkı yıllar yılı çıkarıldı gerçekten. Bu da İtalyanların ünlü "Bidone D'oro" ödülü. En kötü futbolcuya verilen ödülün bu yılki sahibi Juventuslu Felipe Melo oldu. Geçen yılın birincisi Quaresma'yı geçmiş Brezilyalı. Temmuz'da Fiorentina'dan 20 milyon euro'ya transfer edilmişti. Biraz haksızlık edilmiş bana göre. Peki Türkiye'den 2009'un en kötüsü desem kimi seçerdiniz?

MESSI & EL MUTTALIP

EL MUTTALIP: ___________________________________

MESSI: _________________________________________

13 Aralık 2009 Pazar

MISS WORLD

LIVERPOOL'UN BELASI

PEPE 6 AY YOK

İki bacak, pahalıya mal olan iki olay. Casquero'ya geçen sezon salladığı o sağ tekmenin ardından 10 maç ceza almıştı Pepe. Bana göre ucuz yırtmıştı. Dün de o sağ bacağının dizinden sakatlandı. 6 ay sahalardan uzak kalacak. Dünya Kupası'nda oynaması bile zor. Bu da bana göre pahalıya patladı kendisine. Geçmiş olsun deyip kendisine Sırp abla Mariana'yı tavsiye ediyorum.

12 Aralık 2009 Cumartesi

MARTINA HINGIS

Teniste 40 tekler, 36 çiftler şampiyonluğu. Bayanlar tarihinin 209 kezle en fazla birincilik koltuğunda oturan dördüncü raketi. 2003'te henüz 23 yaşında kortlara veda etti, 2 yıl sonra tekrar dönme kararı aldı. Ama eskisi gibi olmadı. 2007'de bir daha dönmemek üzere tekrar bıraktı. Bugünlerde raket yerine yular tutuyor, daha doğrusu tutmaya çalışıyor.

RAFA BENITEZ & BEN

Liverpool, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin muhtemel rakiplerinden biri Avrupa Ligi'nde. Şampiyonlar liginde gruptan çıkmayı başaramadılar. Ligde lider Chelsea'nin 12 puan gerisindeler. Torres'in de dediği gibi şampiyonluk ipi çoktan kaçtı. Atlayıp yakalayabilecekleri şimdi Avrupa Ligi ve FA Cup var. Rafa Benitez'in üzerindeki eleştiriler de artıyor. İspanyol iplemiyor o ayrı. "Eleştiri her zaman var ama ben dinlemiyorum. Tv'nin sesini hemen kısıyorum" diyor. -En güzelini yapıyorsun.- Geçtiğimiz günlerde "Almanya'da teknik direktörlük defteri benim için kapandı" diyen Klinsmann da Benitez'i eleştirenler kervanına katıldı. Yol yapıyor açık açık kendine. 2 yıl önce takımın başına geçmeyi çok istemiş ama başaramamıştı. Sonrasında Bayern Münih faciası ortada. "Liverpool, yaratıcılıktan, devamlılıktan, kaliteden uzak" diyor. Benitez anlamış çakalın derdini, vermiş cevabını; "Kendisi pazarlamada uzman biriydi galiba. Ya teknik direktörlüğü? Kısacık!"

Not: Fotoğraftaki lise arkadaşım Nuri. Ben benzetirim bazen Benitez'e.

11 Aralık 2009 Cuma

26 YAŞINDA VEDA ETMEK

West Ham Unitedlı Dean Ashton sakatlığı yüzünden 26 yaşında futbolu bırakma kararı aldı. 2006 yılında İngiltere milli takım antrenmanında Shaun Wright-Phillips ile girdiği mücadelede ayak bileğinden sakatlanınca tüm 2006-2007 sezonunu kaçırdı. Bir sonraki sezon 31 maçta oynadı. Ancak 2008'in eylül ayında yine aynı yerden sakatlandı. Yaklaşık 1.5 yıldır forma giyemiyordu. Doktorlar umudu kesince Ashton da kesti. Şimdi kendisini sakatlayan Phillips ve o zamanki kulübü Chelsea aleyhine dava açıp açamayacağını araştırıyor. West Ham kulübü de federasyona 7 milyon paundluk tazminat davası açmayı planlıyor. Ashton 2006'nın ocak ayında 7.25 milyon paund karşılığında Norwich City'den transfer edilmişti.

BALOTELLİ'NİN RİCASI

Kanımın ısınmadığı futbolcuların başında gelir. Ancak benimki bazı İtalyanlar gibi rengiyle alakalı değil. Olamaz da. Yetenekli mi? Evet yetenekli. Ama saha içindeki ve dışındaki tarzıyla davranışları yok mu? İşte onları görünce, okudukça antipatim artıyor. Kazım'ın bir üst modeli de diyebilirim. Hocası Mourinho da davranışları yüzünden kendisini eleştirenlerin başında geliyor zaten. Geçen haftasonunda Juventuslu taraftarlar da onun aleyhine birçok tezahürat yapmıştı. Ama bunun ırkçılık olarak algılanmamasını, saha içindeki hareketlerini sevmediklerini belirtiyorlar. Adamı eleştiri okları dört bir koldan sarmış yani. Henüz 19 yaşında. Doğal olarak da bunları kaldırması kolay değil. Bu yüzden artık patlama noktasına gelmiş, "Bir süre sonra bıkkınlık geliyor. Hakkınızda hergün yazılan negatif şeyleri okumaktan sıkılıyorsunuz. Lütfen huzurlu bir şekilde yaşamama izin versinler, beni yalnız bıraksınlar rica ediyorum." diyor.