9 Ocak 2009 Cuma

İLK BİLEN SİZ OLUN!


Bakın Zico haberini ne zaman vermişsiz. Tıkla!

ESPRİ



Luciano Moggi ve oğlu Alessandro Prison Break'ın 5. sezonunda oynayacakmış.

8 Ocak 2009 Perşembe

MAHALLE MAÇLARIMIZI BİTİREN ALET


Bu arkadaş Commodore 64'ün ardından 1980'lerin sonunda piyasaya çıktığında ben de ilkokulu bitirmek üzereydim. Daha önce ben de diğer üstatlarım da kendi bloglarında mahalle maçlarıyla ilgili, ondan aldığımız zevkten, geleneklerinden, enstrümanlarından bahsetmiştik. Güzel güzel her akşam bazen eve bile uğramadan çantaları bir köşeye koyar, ilkokul formalarımızı üzerine bırakır, takımları kurduktan sonra maça başlardık. İşte yukarıda gördüğünüz Amiga 500 İstanbul Beşiktaş'taki mahallemize ulaştığında yakında olacakların farkında değildim.


Günler geçiyor, Amiga 500 yavaş yavaş evlere giriyor buna paralel olarak da sokağa inen çocuk sayısı azalıyordu. Mahallenin zengin çocukları anne babalarına bu yeni cihazı aldırmış, eve gelip onun başına oturmaya başlamış, sokağa çıkmaz olmuşlardı. Günlerden bir gün takım kurmak için adam bile bulamamaya başladık. Eve geliyorum üstümü çıkartıp sokağa fırlıyorum, Tolga'ya bağıyorum, duymuyor zile basıyorum en sonunda cama çıkıyor "yok gelemem", Aytuğ'a bağırıyorum "yok oyun oynıycam", Gökhan, Tufan, Anıl da gelemiyor! Hepsi odalarında bazen bizi de davet ettikleri şimdiki video oyun konsollarının ataları sayılan Commodore 64 ve Amiga 500'lerle meşgul. Benim gibi 3-5 arkadaşımın evine maddi gücümüz olmadığı için giremeyince bu sayıyla oynayabileceğimiz, içinde topun geçtiği oyunları oynamaya başlıyoruz. Ancak birşeyin de farkındayız; hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Aradan geçen birkaç yılın ardından biz 3-5 arkadaş başka bir oyunun farkına varıyoruz??? Çok yakında!

ALIN BU ADAMLARIN EHLİYETİNİ

2 hafta önce Ali Tandoğan Bolu dolaylarında Porsche jipiyle yoldan çıkmıştı. Ardından Arda'yı duyduk, Emre'nin düğününden sonra Porsche'siyle kaza yapmış yüzünde neyseki birkaç çizik ve morlukla kurtulmuştu. En son haber Manchester'dan geldi. Cristiano Ronaldo Ferrari'siyle tünel içinde duvara bindirmiş. Allaha şükür ona da birşey olmamış. Çok geçmiş olsun da kardeşim alın bu adamların ehliyetini güzelim yavrucukları ne hale getiriyorlar, içim acıyor valla şu hale bak!


YİNE ARAPLAR - "SUPER" DERGİSİ ÖDÜLLERİ


Bu Araplar 4 koldan saldırıyor futbol dünyasına. İyi maden buldular hani! M.City'nin alınması, Dubai'de düzenlenen özel maçlar derken medya olarak da balıklama atladılar bu okyanusun içine. Abu Dhabi'de çıkan "Super" adlı futbol dergisi ödül verenler arasına katıldı. Gattuso'dan Collina'ya, Adebayor'dan Desailly'ye birçok isim Emirates Palace Otel'deki geceye katıldı. Asya'dan 43, Afrika'dan 24 ve Arap dünyasından 26 futbolcu bu 3 dalda en iyi seçilmek üzere listeye girmişti. 2008 Afrika'da yılın futbolcusu ödülü Arsenal'in Togo'lu yıldızı Adebayor'a verildi. Asya'dan Manchester United'ın Güney Kore'li futbolcusu Park Ji-Sung, Arap dünyasından ise Mısır'lı Mohammed Aboutrika en iyi seçildi. Geceye bu 3 isimden sadece Adebayor katılırken sıcacık 100.000 $'ı da cebe indirmiş.

CASILLAS'IN YENİ AŞKI


ARIADNE ARTILES

HELAL OLSUN SANA


Sevilla'nın müslüman futbolcusu Mali'li Frederic Kanoute dün Deportivo maçında attığı golden sonra Filistin halkına destek çağrısında bulundu.

KRİZ BAHANE Mİ?

Tüm dünya'da ekonomik kriz var değil mi? Birçok şirket kapanıyor, birçoğu ise güç bela ayakta durmaya çalışıyor. İflas eden hatta intihar eden patronlar duyuyoruz. Bazıları işçi çıkararak varolma mücadelesini sürdürüyor. Krizi kullanan, bunu bahane eden ve çıkar sağlayan patronlar da yok değil hani! "Kriz var zam yapamayacağız", "Kriz var bu yüzden küçülmeye gidiyoruz, sizinle çalışmak çok güzeldi teşekkür ederiz ama burada yollarımız ayrılıyor", diyen de var "Kriz var bu yüzden birkaç ay maaşlarınızı ödeyemeyeceğiz" diyen de. Bazı işçiler maaş almasa da şirketlerini çok sevdiğinden, yaptığı işten mutlu olduğundan boynunu büküyor ve krizin biran evvel bitmesi için dua ederek çalışmayı sürdürüyor. Bazı işçiler de sıranın kendilerine gelmemesi için diken üstünde, haline şükrederek çalışıyor. Bordrolu çalışan biz işçiler bugünlerde gerçekten çok sıkıntılı, zorlu bir süreçten geçiyoruz. Allah patronumuza daha çok versin de kriz bizi, son günlerin popüler deyimiyle, teğet geçsin diye dua ediyoruz.

Pekala patronunuzun ya da insan kaynakları departmanınızdaki yetkilinin size yukarıda saydığımız söylemleri sarfettiğini ve sizin de bu durumu kabullenerek çalışmaya devam ettiğinizi düşünelim. Ama aradan geçen birkaç hafta sonra kriz halen devam ederken şirketinize faaliyet gösterdiği alanda isim yapmış insanların iyi paralarla alındığını duydunuz, ne yapardınız? Birçoğunuzu duyar gibiyim; "hiçbir şey yapamam, kabullenir çalışmaya devam ederim" Çünkü kriz var sesinizi çıkartmanız pek doğru olmaz. Ne yapacaksınız istifa mı edeceksiniz? Hemen iş bulabilecek misiniz? Pek kolay değil açıkçası!


2. paragraftaki anlattıklarımız bugünlerde Peru 1. lig takımlarından Universitario takımında yaşanıyor. Kulüp bundan birkaç ay önce futbolcularına ekonomik krizi bahane ederek para ödeyemeyeceğini açıklamış. Futbolcular da yaklaşık 3 aydır para almadan, kulüplerini çok sevdikleri için mücadele etmeye devam etmişler. Ancak bir transfer haberi gündeme bomba gibi düşmüş. Futbolcularına 3 aydır borçlu olan Universitario kulübü Peru futbolunun yetiştirdiği en büyük futbolculardan Nolberto Solano'yu parasını ödeyerek kadrosuna katıyor. Belki bu transfer forma satışıyla, sponsorluk anlaşmalarıyla kulübe bir gelir kapısı yaratmak için yapılmış olabilir, "kaz gelen yerden tavuk esirgenmez" der atalarımız. Belki önümüzdeki günlerde kulüp futbolcuların paralarını da ödeyecektir bunu bilemeyiz ama bu yaşanan gelişmenin onların yüzüne bir tokat gibi patladığı ortada.

7 Ocak 2009 Çarşamba

SPOR ÜLKESİ OLMAK


Ülkenin önemli spor gazetelerinin kapağına bu resmi koyup bu manşeti atabilmek. Bizim için çok uzak bir ideal. Aslında bu haberi kapağa taşıyabilmek büyük bir zincirin bir halkası sadece. Biliyorum her defasında aynı şeyi söylüyoruz ama Devlet ekonomik gücü varsa, milli gelir yüksekse, halkı olması gereken standartlarda yaşayabiliyorsa sportif anlamda doğru bir adım atabilir. Türk hükümeti spora yatırım yapıyoruz diyor ama dönüşünü alamadığımız, doğru zamanda doğru yerde yapılmayan yatırımlar bunlar. Birçok alanda profesyonel sporcu yetiştirebilecek, onlara hem de eğitim verebilecek bir sistemi yerleştirmek Türkiye'de çok zor. Denizlerle çevrili ülkede usta bir yelkenci, şampiyon bir yüzücü, kaliteli kayak tesislerinin olduğu bu topraklarda şampiyon bir kayakçı, elverişli arazilere sahip coğrafyada şampiyon bir rallici, yine birçok tesisin olduğu ülkeden şampiyon bir tenisçi ne yazıkki çıkmıyor. Bu da zincirin bir diğer halkasını olumsuz etkiliyor. Yani spor basınını. Bu ülkede spor kanallarının, spor gazetelerinin Avrupa standartlarında iyi işler çıkarması da bu sebepten çok zor. Değişik dallarda sporcuların çıkmadığı halktan değişik spor dallarını izlemelerini de bekleyemeyiz. Bu yüzden ülkedeki spor kanallarının yayın akışının %80'ini futbol yayınları, spor sayfalarının %80'ini futbol haberleri oluşturuyor. Bu yüzden blog açan bizlerin %80'i futbol blogları açıyor. Karşılıklı bir etkileşim sözkonusu. L'equipe Avrupa'nın en iyi spor gazetelerinden çünkü Fransa ve Avrupa'da halk birçok spor dalına ilgi duyuyor ve futbol dışında birçok dalda şampiyon sporcu yetişiyor; Fransa'da ve Avrupa'da spor seviliyor, sporcu yetişiyor çünkü onları parlatan, onları manşete taşıyan, tüm dünyaya duyuran L'equipe gibi bir gazete var. Bu çok derin, üzerine sayfalarca yazılabilecek bir konu. Sadece L'equipe'in kapağını görünce birkaç cümle yazmak istedim.

*L'equipe'in manşeti "Kral Grange". Kayakçı Jean-Baptiste Grange dün Zagrep'te Dünya Slalom Kupası'nda ikinci inişinin sonlarında yaptığı atakla evsahibi ülkeden Ivica Kostelic'i geçerek birinciliğe ulaştı.

ADA'NIN EN ZENGİN KULÜP SAHİPLERİ


Abramovich Gazprom'un kayıpları ve M. City'i arapların almasının ardından 3.'lüğe düşmüş.

*Ne olacak bu doğalgazın hali?

BUNDESLIGA HOCALARININ ALDIĞI RAKAMLAR

Teknik direktörlük, hakemlik gibi stresi yoğun bir iş. Kötü gidiş de önce hakeme .ok atarsın ardından da baktın olmuyor teknik adamı kovarsın. Büyük takımların teknik direktörleri üzerinde bu baskı daha büyüktür. Arkandaki büyük kitle, başarılı bir tarih, milyon euroluk sponsorluk anlaşmaları senin durmadan kazanman için baskı yapar. Takımı çalıştırarak, doğru taktiği vererek ve doğru transferleri yaparak başarılı olmaya çalışırsın. Bunun da bir bedeli vardır tabiki. Aşağıda Bundesliga'da görev yapan teknik adamların 2008'de kazandıkları var. Ama her ne kadar Bayern Münih Almanya'nın en büyük kulübü olsa da Klinsmann'ın kazancı ile ardındakiler arasında bu kadar fark olması beni şaşırttı. Lider Hoffenheim'ın hocası Ralf Ragnick 2 milyon € kazanıyor. Bu tabloya baktığımızda aldığı ücret ve takımının bulunduğu basamak bakımından en başarılısının 3. sıradaki Hertha Berlin'in hocası Lucien Favre olduğunu görüyoruz.


1. Jürgen Klinsmann (FC Bayern München): 8 Millionen €
2. Felix Magath (VfL Wolfsburg): 3 Millionen €
3. Christoph Daum (1.FC Köln): 2,2 Millionen €
4. Ralf Rangnick (TSG 1899 Hoffenheim): 2 Millionen €
5. Martin Jol (Hamburger SV): 1,8 Millionen €
6. Hans Meyer (Borussia Mönchengladbach): 1,5 Millionen €
Thomas Schaaf (SV Werder Bremen): 1,5 Millionen €
Jürgen Klopp (Borussia Dortmund): 1,5 Millionen €
7. Fred Rutten (Schalke 04): 1,25 Millionen €
8. Friedhelm Funkel (Eintracht Frankfurt): 1,1 Millionen €
9. Michael Frontzeck (Arminia Bielefeld): 900.000 €
10.Bruno Labbadia (Bayer Leverkusen): 800.000 €
Dieter Hecking (Hannover 96): 800.000 €
Lucien Favre (Hertha BSC Berlin): 800.000 €
11.Marcel Koller (VfL Bochum): 720.000 €
12.Markus Babbel: (VfB Stuttgart): 600.000 €
13.Ede Becker (Karlsruher SC): 500.000 €
14.Bojan Prasnikar (Energie Cottbus): 300.000 €

*Sponsorluk ve reklam gelirleri dahil değildir.

GÜLSEM Mİ ENDİŞELENSEM Mİ?

MILAN 5 - 4 HAMBURG (PENALTILARLA)

İsrail Gazze'yi vuruyor, çocuklar, kadınlar masum insanlar ölüyor. Araplar entarinin altında sallaya sallaya gezmeye, eğlenmeye devam ediyor. Dün de Milan ile Hamburg'u oynattılar. İki takımı günlerce krallar gibi ağırladılar Emirates Hava Yolları'nı pohpohlamak için. Ceplerine dolarları koyup gönderdiler.

Beckham ilk 45 dakika sahadaydı. Ronaldinho'nun penaltısıyla 1-0 öne geçtiler, Hamburg Benjamin ile 1-1 yaptı. Penaltılarda Milan 4-3 üstünlük sağladı. Kupayı Maldini ile Inzaghi beraber kaldırdı.

İSPANYA'DA MANŞETLER

Guardiola'nın az sayıda da olsa tecrübeliler ile yenileri harmanlayarak çıkardığı takım kendini fazla sıkmadan Atletico deplasmanında 3-1 kazandı. Messi ve Alves ikilisi başrolü oynarken Barcelona altyapısıyla yetti Atletico'ya. Rövanş haftaya Nou Camp'ta olacak. Atletico'nun sorunu bir takım olamaması. Toplama bir takım, yetenekli oyuncular var ama kimyaları birbiriyle uyuşmuyor.

O BİR KRAL, O BİR SİHİRBAZ




Manşetleri Ercan Taner mi attı acaba? "Messi Messi Messsiiiiiiii, kral attı kral attı, sihirbaz attııı, Messiiii gol gol gooool!"

*Fifa Dünya'da Yılın Futbolcusu ödülünü de 12 Ocak'ta Messi'ye versinler. Anketten az farkla Ronaldo galip çıkmıştı.

6 Ocak 2009 Salı

MANKEN TOTTI



Şu mor olandan Cesare Prandelli'ye de bir tane yollasalar, onunki bayağı eskidi.




Ayrıca Massimo Ambrosini de var. Getirtsek mi Türkiye'ye, beğenen var mı montları?

PSV SOĞUKTA KALDI

Avrupa'nın birçok takımı devre arası kampları için sıcak yerleri mümkün olduğunca güneyi tercih ediyor. Antalya ve Dubai en ideal kamp şehirlerinin başında geliyor. En azından 2 hafta kadar kuzeyin soğuğundan kaçıp sıcak bir ortamda, sakatlık riskinin daha az olabileceği bir havada çalışmalarını sürdürmeleri de en mantıklısı. Yaklaşık 3 haftalık bir ara verilmesine rağmen PSV bu yıl ülkesinde kalmayı tercih edenlerden. Geçmiş yıllarda Antalya'ya gelir Efes Cup'a katılırlardı. Eindhoven kentindeki De Herdgang antrenman tesisleri kar altında. Ancak sıkı disipliniyle bilinen Huub Stevens oyuncularının canını çıkarmaya devam ediyor. Takım sezonun ilk yarısını lider AZ'nin 11 puan gerisinde 4. tamamlayınca böyle olması da biraz normal.


ADA'DA SÖZLEŞMESİ BİTECEKLER

Toplam 108 oyuncunun sezon sonunda sözleşmesi bitecek. Burada 15'i var. Aralarında 30 milyon € bedeli olan Carlos Tevez gibi tuzlular, Michael Owen ve Mark Viduka gibi birkaç milyona kapatabileceğiniz futbolcular da var.

ANILAR - 1 "FATİH HOCA VE BEN"


10 yıldır tv dünyasındayım ve spor servislerinde çalışıyorum. Mesleğe 2000 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezun olmadan önce 1999'da TV8'de muhabir olarak başladım. Ardından kısa bir Kanal 6 ve sonrasında ise 7 yıllık NTV kariyerimin ardından 1 yıldır da Habertürk spor servisinde çalışmaktayım. Futbolcularla, teknik adamlarla, yöneticilerle, meslekteki arkadaşlarımla birçok anım var. Bunlardan bazılarını dizi halinde sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk olarak da TV8'deyken yaşadığım o zamanlar trajik şimdi ise bana çok komik gelen bir olayı anlatayım.

Yıl 1999. Galatasaray gruptan çıkmış ve Uefa Kupası'nda yoluna devam ediyor. 23 Kasım'da Bologna ile deplasmanda karşı karşıya gelecekler. Ben de TV8'de muhabirlik yapmaya yeni yeni başlamışım. Müdürüm "dede" lakaplı Haluk Usel yanına çağırdı "Evlat Galatasaray bugün İtalya'ya gidiyor, havalimanına git, takımı gönder ve bir röportaj patlat" dedi ve gazı verdi. Ben de acar muhabir hemen yola düştüm, havalimanına gittim. Basın orada, bayağı kalabalık, ben de girdim aralarına beklemeye başladık takımı. Fatih Hoca karizmasıyla o dönem çok daha etkili, takım gruptan çıkmış havaları bir hayli iyi. Neyse yarım saatlik beklemenin ardından "takım geldi" dediler. Uğultular yükseldi, tüm basın kapıya doğru yöneldik. Vatandaşlar biz basın sürüsünü görünce şaşkınlıkla izlemeye başladılar. Kameramanlar kameralarını aldılar omuzlarına, benim sırtımda çanta elimde mikrofon ilk soruyu sormak için kalabalığın önünde kendime yer bulmaya çalışıyorum. Fatih hoca önden giriyor, kontrolden geçiyor, bize doğru geliyor, benim ayaklarım titriyor, bir yandan kafamda soruyu tutmaya çalışıyorum. Fatih hoca yakınımıza gelip duruyor, ilk ben mikrofonu uzatıyorum veeeeee kal geliyor. Unuttum soruyu. Fatih hoca bana, ben ona bakıyorum. 2-3 saniyelik zaman içersinde hayatım gözümün önünden geçiyor. Fatih hoca "Eeee" diyor, ben kendime geliyorum, hemen bir soru uyduruyorum.

- Eeee hocam, yeni bir Avrupa macerası başlıyor, ne düşünüyorsunuz?

Hoca duruyor ve beni yerle bir eden cevabını veriyor.

- Ne Avrupa macerası kardeşim, ne macerası! Nerden buluyosunuz bu çoluk çocuğu!
diyor ve ben, acar muhabir kalabalığın arasına tünüyorum, kaybolup gidiyorum. O an bir hiç olmuşum. Meslek benim için başlarken bitmiş.

Röportajlar yapılıyor, canım acayip sıkkın bir şekilde takım gittikten sonra şirketin yolunu tutuyorum. Dede "olur böyle şeyler kafanı takma, yıldırmasın böyle şeyler seni" diyor, o gece benim gözüme uyku girmiyor, rüyamda Fatih hocayı görürüm diye uyumuyorum :))))

Yıllar sonra şimdi Fatih Terim'le aram çok iyi. NTV'de çalışırken 2 sene önce sık sık spor servisini ziyarete gelirdi. Günlerden bir gün ben, O ve Haluk Yürekli oturuyoruz. Cesaret buldum ve bu anımı anlattım. Bana "yok canım yapmamışımdır öyle birşey, hatırlamıyorum ama yaptıysam da özür dilerim" dedi. Bense "önemli değil hocam aşkolsun" dedim ve bayağı bir gülüştük. Euro 2008'de de yaklaşık 40 gün boyunca beraberdik. Biraraya geldiğimizde baba-oğul gibi bir ilişkimiz vardır. Kendisine buradan birkez daha sevgi ve saygılarımı yolluyorum.

*Bu arada anılarımı yazmam için bende fikir uyandıran futbolpazarı'na teşekkür ediyorum. Avrupa'dan maçların videolarını izlemek için onun bloğunu takip etmenizi tavsiye ederim.

5 Ocak 2009 Pazartesi

STOP ISRAEL!


Hızını alamayan İsrail uçakları Schalke 04 tesislerinin üzerinde görüldü.

Stop Israel Stop Stop Stop!

ŞU GÜZELLİKLERE BAK!


Ne de yakışmışlar! Bir tarafını kapacak görücen gününü!

RONALDINHO'DAN KARTPOSTAL


Ronaldinho annesine Dubai'den selam söylüyor. "Annecim burası çok güzel, hava sıcak aynı bizim oralar gibi. Araplar da çok sıcakkanlı. Bizim için her şeyi düşünmüşler. Gündüz antrenman yapıyoruz, gece de! Seni çok seviyorum, Ronnie."

MASKE

Maske dediğin böyle olmaz! Elinde kamçısı eksik Cat Woman gibi.


Maske dediğin böyle olur! Alnını, elmacık kemiğini ve burnunu korur Metzelder'inki gibi.

RAMOS'UN TIRNAKLARI

Biz spikerlerin kullanmayı çok sevdiği "sahalarda az rastlanan bir görüntü" klişesine belki de en fazla yakışan görüntü. Ramos acaba bir yerlere mesaj mı veriyor? "Taktiği verir, takımı sahaya sürerim, onlar da kazanır. Basını masını umurumda değil. Oturur yedek kulübesinde tırmaklarımı bile keserim" mi diyor? Yoksa "o kadar yoğunumki tırnak kesmeye ancak burada vakit bulabiliyorum" mu? Belki de evde tırnak makası bulamadı. İyi de o elindeki nedir ya, at tırnağı kesilir onla!



4 Ocak 2009 Pazar

MARADONA & ZOLA


Gianfranco Zola İtalyan futbolunun yetiştirdiği en yetenekli, en profesyonel futbolculardan biridir. Napoli, Parma, Chelsea ve Cagliari serüveninin ardından şu anda West Ham United'ı çalıştırmakla meşgul. İtalya dışında formasını giydiği tek kulüp Chelsea'nin tarihine adını altın harflerle yazdırmış, yüzyılın en iyi 11'ine girmişti. Hatta Chelsea kulübü onun 2003'te ayrılmasından sonra 25 numaralı formasını emekliye ayırmıştı. Zola'nın Zola olduğu yıllarsa 1990'ların başına dayanıyor. 1989'da Torres'ten Napoli'ye transfer olur. Genç ve yetenekli Zola Maradona'lı Napoli ile 1990'da Serie A şampiyonluğu yaşar. Zola'nın en büyük şansı o dönem Maradona'dır. Efsane, Zola'nın kariyerinde çok önemli bir yere sahiptir. İkili antrenmanların ardından saatlerce çalışmaya devam eder ve Maradona ona frikiklerini geliştirmesınde yardımcı olur. Zola da yıllar sonra itiraf eder; "Ne öğrendiysem onun sayesinde oldu. Onu antrenmanlarda gizli gizli izlerdim. Topu onun gibi falsolu bir şekilde kaleye göndermeyi bu şekilde öğrendim" der.


İkili arasında günün birinde çok duygusal anlar yaşanır. Efsane, yüce, ilah Maradona yine ağabeyliğini gösterir Zola'ya. Napoli İtalya Kupası'nda Pisa ile karşı karşıya gelecektir. Maradona maçtan önce Zola'yı yanına çağırır ve ona şu kutsal sözcükleri sarfeder; "Zola'cım kendini çok geliştirdin. Bu maçta 10 numaralı formayı senin giymeni istiyorum." Bırakın Napoli'yi dünyada hiçbir kulübün, hiçbir yöneticinin yapamayacağı şeyi kendi rızasıyla yapar ve o efsane 10 numarasını Zola'ya verir, kendisi ise 9 numaralı formayı giyer. Zola hiçbir zaman hayal edemeyeceği bir şeyle karşı karşıyadır. Dünya'daki en güzel hediyeyi almıştır. İtalyan yıllar sonra "Maradona 10 numarayı giymemi istemişti. O an kendime olan güvenimin nasıl arttığını anlatamam. Ama aynı zamanda büyük bir şok yaşamıştım" der. Bu hikaye de Maradona'nın neden efsane olduğunun bir başka sebebidir!