15 Ocak 2010 Cuma

LİG TV'DEN NE BEKLİYORUM?

İşte bunu! :) Biliyorum çok uçuk bir istek. ESPN 3D olarak spor organizasyonlarını çekmeye başladı bile. Şu an bildiğim kadarıyla sadece ABD'de var. Yakında Avrupa'ya da yayılır. ESPN'in ilk olarak kullanacağı yer de büyük ihtimalle İngiltere olur. Ama ondan önce global anlamda kullanılacağı ilk yer 2010 Dünya Kupası olacak. Bunun için yeni nesil bir televizyon gerekiyor mu bilmiyorum buna blogu takip eden teknoloji düşkünleri yanıt verirse mutlu olurum. Benim şu an bildiğim bir gözlük takıp televizyonunuzun karşısına geçeceksiniz ve maçları içindeymişsiniz gibi izleyeceksiniz. Lig TV bunu yapabilirse eğer gelecek yıllarda aylık ödemelere istediği zammı yapıp bu yüksek rakamları karşılayabilir, hiçbir şey demem! Gerçi kötü yanları da var. Düşünsenize Servet tükürdüğünde sanki halınıza tükürüyor gibi olacak. :)

GUTI'Yİ NASIL BİLİRDİNİZ?


MUHABİR


GÖKHAN ÜNAL RESMEN FENERBAHÇE'DE

Onlar 2 sene öncesinde transfer döneminin en gözde yerli oyuncularıydılar. İki eski Kayserisporlu Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal şimdi Fenerbahçe'de tekrar buluşuyor. Bu işin ilginç tarafı. Fenerbahçe açısından bakarsak eğer kadrolarında şimdi son yılların 4 gol kralı var. Gökhan'ın transferi takıma ne ölçüde fayda sağlar bekleyip görmek lazım. İspanya ve Türkiye gol kralından tam randıman almayı başaramayan teknik heyet şimdi yine bir gol kralından medet umacak. Gökhan'ın son dönemdeki performansı hayal kırıklığıydı. Bunda Trabzonspor'dan ayrılmak istemesinin de payı büyüktü tabii. Gökhan'ın gelişi Güiza'yı nasıl etkileyecek bakalım! Semih demiyorum bile. Çünkü Semih çoktan gözden çıkarıldı. Ne yapar bundan sonra o da merak konusu. İspanya'da bayrak adam Raul'un Real Madrid'den ayrılması gündemde. Semih için de artık böyle bir son kaçınılmaz. Golcü arayan bir Galatasaray var. Sarı kırmızılılar onu gündemine alır mı bilemem ama böyle bir durum olursa Semih karakterini yakından bilenlerden duyduğum kadarıyla ezeli rakibe transfer olmayı asla düşünmezmiş. Bu durumda askerlik sorunu da olan Semih'in falında bir yurtdışı görüyorum ben.

14 Ocak 2010 Perşembe

BİR İHALE DAHA GEÇTİ

Türk futboluna, futbolseverine herşeyden önce hayırlı olsun. Olsun ama benim açıkçası pek fazla umudum yok. Neler yaşadım, neler oldu bugün, onlardan bahsedeyim sizlere. Bu tarihi ihaleyi bizzat yerinde çıplak gözle takip ettim. 11:00'da başlayacak ihale için 09:30'da TFF'nin İstinye'deki binasında hazır oldum. Arabadan indikten sonra kapıda karşıma ilk çıkanlar TRT Spor Servisi'nin ağır topları oldu. Hem kişiliklerini çok sevdiğim hem de işlerini iyi yaptıklarını düşündüğüm Spor Müdürü Yalçın Çetin ve Stadyum'un sunucusu Erdoğan Arıkan. Baktım Yalçın ağabey elinde içi muhtemelen belgelerle dolu olan bir çantayı sıkı sıkı tutuyor. Pis pis sırıtarak "Ne o Yalçın ağabey, hazır mısınız? Nasıl olacak?" diye sordum. Kendine has o tok sesiyle "Ne olacak Alicim, hayırlısı olacak inşallah" dedi. İnşallah ağabey dedim ve binadan içeri girdim, görevliler beni ihalenin yapılacağı salona aldılar. Salona bir gittim ki, anam o da ne? Burası mı dedim yer? Yahu burası bizim evin salonundan biraz daha büyük o kadar. Napalım Alicim dedi görevli arkadaşlardan biri. "Sen buranın eski halini görseydin. Burası milli takım hocalarının çalışma yeriydi aslında, bu hale getirmek için çok uğraştık" dedi. İsabet olmuş dedim nasıl olsa hoca da yok takımın başında, boş durmasın iyi olmuş. Bir kenarda canlı yayın ekipleri kabloları çekmek için birbiriyle yarışıyor, diğer tarafta kameramanlar yer kavgası yapıyor. "Ya kardeşim 2-3 cm geri gitsene kadrajıma giriyorsun." "Yok yasakmış gidemem, Zeki (Çol) ağabey böyle dur arkaya daha fazla gelme" dedi. "Aman be kardeşim dur sen 2-3 cm'den birşey çıkmaz" dedim ve orada bizim kameraman Eray için bir alan açtım. 21 tv kanalı canlı yayın için akreditasyon yaptırmış. Kim nereyi bulduysa yayın için kuruluyor. Biri bir odanın içinde, diğeri başka bir odada, büyük bir çoğunluk da ihalenin yapılacağı salonda. Görseniz tv çalışanları partisi var sanki, her odada birileri. Hangi odaya girseniz biri elinde içki tutar gibi mikrofon tutuyor, yayın yapıyor.

Neyse efendim dedim ki Eray'a. "Eraycım boşver öyle herkes gibi sabit durmayalım biz, al kamerayı omzuna. Salonun içinde dolaşalım, şu masaya şu, şuraya şunlar oturacak diye başlayıp ihalede izlenecek süreci anlatalım." Bildiğiniz gibi şartname alan 5 firma vardı. Baktım masa sayısı 4, otomatikmen biri çekilmiş. Sonra baktım masalardan birine Digiturk, diğerine Türk Telekom isimliği koydu bir görevli. Ahanda dedim ihaleye bu iki firma girecek demek ki. Görevliye bunlar böyle mi oturacak dememe kalmadı, onun üstü olan bir görevli geldi kaldırdı isimlikleri. Varsın kaldırsın iş işten geçmiş ben ilk tüyoyu almıştım bile. Neyse bağlandım stüdyodaki Okay Karacan ve Hakan Can'a, anlattım mevzuyu.

Saat 11:00 oldu herkes yerini aldı. Baktım TRT de geldi ama bir masa daha boş kaldı. Hımm NTV ve D-Smart vazgeçti demek ki. O ufak salonda siz deyin 100, ben diyim 200 kişi biraraya geldik. Digiturk tarafına baktım şirketin en ağır topları gelmiş, Çukurova Yönetim Kurulu Başkanı Mehmen Emin Karamahmet, Digiturk Genel Müdürü Ertan Özertem ve Digiturk'ün %46,7 ortağı olan Providence Equity şirketinin Avrupa direktörü John Hahn. Türk Telekom tarafının kadrosu ise zayıf. Pazarlama ve İletişim'den sorumlu Başkan Erem Demircan ve Hukuk bölümü Başkanı Dr. Mehmet Kömürcü. Digiturk kadrosu ağzına açmadan, daha rakam vermeden 1-0 önde başlıyor yani maça. TFF 1. Başkanvekili Lütfi Arıboğan ihale sürecinden bahsetti ve ardından başlattı. Sonrasında yaşanan süreci biliyorsunuz zaten. A paketi için Digiturk ile Türk Telekom arasında büyük bir rekabet yaşandı. Taraflar 162'şer kez fiyat artırdı. Lütfi Arıboğan taraflara toplam 324 kez "Yeni bir teklif vermeyi düşünüyor musunuz" diye sordu. -324 kez seni seviyorum demiş midir acaba ömründe ya da başka birşey?!- Türk Telekom basketbola olan sponsorluklarından dolayı belli ki molalara alışık, tam 7 kez mola alarak düşünmek için odalarına çekildiler. Her girdiklerinde 20-25 dakika çıkmadılar. Digiturk tarafı ise hiç mola almadı. Bunu TFF yetkilileri bir daha ihale yaparken şartnameye yazsın, bir taraf şu kadar kere mola alabilir ve en fazla şu kadar dakika kullanabilir şeklinde. Adamları beklemekle geçti vaktimiz. Bir ara Digiturk tarafı da Lütfi Arıboğan'a bu konuda tepki gösterdi.

Bu arada ben bir yandan ihaleyi takip ediyorum bir yandan saat başı bizim kanala canlı yayına bağlanıyorum, bir yandan da tweetliyorum durmadan. Twitter'da da geyiğin kralı dönüyordu. Aceto ben de yarın sabah balık haline gidip ihaleye giricem diyor, bir diğeri 300 milyon dolar + Gökhan Ünal yazıyor, salonda beni gülmekten geçiriyorlardı. Süreç uzayınca bir ara doğal olarak karnımız acıktı. TFF sağolsun bir odasını açık büfeye ayırmış, ama geç haberim olmuş olacak ki gittiğimde sadece 2 kurabiye bulabildim. Bir süre sonra midem daha da kazınmaya başlamıştı ki tekrar bizim kanala bağlantı yaptım. O sırada görevliler benim gibi aç olan medya mensuplarını düşünerek sandviç dağıtmaya başladı. -Bu sırada Telekom yine molada tabii- Bağlantının ilerleyen anlarında Okay Karacan canlı yayında "Sandviç dağıtımı nasıl gidiyor" diye sormaz m? "Abi tam önümden şu anda bir tepsi ve üzerinde 3 sandviç geçiyor ama yayında olduğum için uzanamıyorum" dedim. Okay ağabey gülmekten yarılırken, ben de laflarımı kısa kesip, hemen can havliyle tepside kalan son sandviçe uzandım. Orada 3'er 5'er milyon artıranlar eminim benim o sandviçi yerken aldığım hazzı ömrü billah yaşayamazlar.

Neyse, Türk Telekomcular daha erken çekilirler diye düşünüyordum ihaleden ama bayağı mücadele ettiler. İhaleye 6 sıfırlı rakamlarla artırarak başlayan taraflar sonlara doğru 50'şer bin dolar artırmaya başlayınca iyice sıkıldık. Son 1,5 saatte artan bedel sadece 8.5 milyon dolar kadardı. İlk 2 saatte ise neredeyse 100 milyon dolar artmıştı. En nihayetinde Türk Telekomcular "bizden bu kadar çekiliyoruz" deyince hepimiz derin bir ohhh çektik. Bir ara akşam 5'i bulacak, bugün için nokta koyuyoruz ihaleye yarın sabah devam edeceğiz diyecekler diye korkmadım da değil hani. Hatta baktım Telekomcular'dan biri sonlara doğru devamlı arkalara doğru bakmaya başladı, ben de tam arkalarında oturuyorum, "Ya kardeş 50 bin dolarınız var mı bir kez daha artırmak istiyoruz da borç verebilir misiniz" diyecek bile sandım. -Olur tabii nakit mi olsun çek mi yazayım?-

321 milyon dolarla Digiturk kazandı ihaleyi. İlk verdiği rakamın 100 milyon dolar üzerine çıktı. Ama parayı verecek olan Mehmet Emin Karamehmet'in yüzünde yemin ediyorum en ufak bir kıpırdama, en ufak bir mimik değişikliği olmadı. Adamların ihale başında artırdıkları rakamlar, torunumun torununun torununa yetecek kadardı düşünün yani. Vay be paraya bak kardeşim, senin benim cebimden çıkan paralar ne kadar da kolay birilerinin dudaklarının arasından dökülüyordu.

Bu rakam paylar ve vergilerle yıllık 425 milyon doları buluyor, yani 202 ülkede gösterilen Premier Lig'in yarısı kadar nerdeyse. İhale sonrası Kulüpler Birliği Başkanı, benim de başkanlar arasında sevdiğim insanlardan biri olan Göksel Gümüşdağ "Efendim çok hayırlı oldu, bu rakamlar sayesinde 6. olan Türkiye ligi, 5. sıraya yükseldi." gibisinden birşeyler söyledi. İyi ama Başkan ya kalite? Buna cevabı da savaştan galip ama biraz da yaralı olarak çıktığını düşündüğüm Digiturk Genel Müdürü Ertem Özertan verdi; "Bu ürünün karşılığı şu an bu rakamlar değil. Açıkçası eğer futbol kalitesi artmazsa, tribünlere gelen seyirci sayısının artması için yollar bulunmazsa, Türk futbolu bu sürecin sonunda çöker, bir daha da bu rakamların üzerine hiçbir şirket çıkmaz" dedi. Özertan'ın konuşmasından ben çok da umutlu olmadığını, bilinçli olarak bir rekabet ortamı yaratıldığını düşündüğünü ve biraz prestij biraz inat uğruna bu rakamları verdiklerini çıkardım.

Türk futbolu için, içindeki tüm dinamikler ve futbolseverler için hayırlı olmasını diliyorum. Bu noktadan itibaren kulüplere düşüyor en büyük görevler. Daha doğru yönetilmeli, kaynakları daha doğru kullanmalı, abuk sabuk rakamlarla transfer yapmamalı, altyapıya önem vermeli, vs. Çünkü gelirleri her artığında biraz daha borçlandıklarını görüyoruz. Amaç yayın bedeli olarak değil, futbol kalitesi olarak basamakları tırmanmak. Yoksa bu denizde sadece onlar değil, bu sektörde çalışan binlerce insan da boğulur gider. Evet, bir ihale daha böyle geçti gitti diyelim son söz olarak, darısı yeni ihalelerin başına!

13 Ocak 2010 Çarşamba

ADEBAYOR THE GUNNER

Adebayor'un dün African TV'de katıldığı canlı yayında bir hayli yorgun ve üzgün olduğu görülüyor. M.Cityli futbolcuda gözlerden kaçmayan en önemli şeyse üzerindeki Arsenal tişörtü. "I'm gunner" diyerek isyancılara mesaj mı yolluyor acaba?!

12 Ocak 2010 Salı

İNATÇI YILMAZ VURAL

Bugün Beşiktaş'ı yenerken Fenerbahçe'yi Kadıköy'de devirirken sergilediği oyunun bir benzerini yansıttı sahaya Kasımpaşa. Yılmaz Vural akıllıca oynattı takımını yine, ayağa bol pas yaptırdı, Oyuncularının doğru tercihleri bulana kadar sabırla topu ayaklarında tutmalarını sağladı. Olgunluk dönemini yaşıyor, aynı zamanda yaşatıyor da. Sevmeyen azdır herhalde. Her geçen gün daha fazla sempati kazanıyor. Beşiktaş taraftarlarıyla girdiği sıcak diyaloglar ve omzuna siyah beyazlı atkıyı takması bu sempatiyi daha da artırmıştır diye düşünüyorum. İnadına adayım, inadına istiyorum milli takım koltuğunu diyor. Federasyon duymamazlıktan gelse de her geçen maç sesini, haykırışını daha da yükseltiyor aldığı sonuçlarla. İnsan içinden varsın olsun diyor. Yerli olacaksa Yılmaz hoca olsun.

GÜNEY AFRİKA 16.000 KM

Geçen sene Avrupa Şampiyonası'na hazırlanan milli takımın kampını takip etmek için 2 hafta boyunca Bielefeld'de kalmıştım. Haftaiçi akşam 7'den sonra kimsenin sokaklarda olmadığı, kendi halinde sakin ve ufak bir şehirdir. Bugün macera ruhlu insanları da barındırdığını öğrendim. 50 yaşındaki işadamı Armin Hollensteiner mart ayının ortalarında cipiyle Güney Afrika yoluna düşecek. Avusturya, Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Ürdün, İsrail, Mısır, Sudan, Etiyopya, Kenya, Tanzanya, Malawi ve Zambiya güzergahını izleyerek Güney Afrika'ya varmayı planlıyor. Yaklaşık 16.000 km boyunca Almanya bayrağını dalgalandırarak haziran başında şampiyonaya yetişmeyi hedefliyor. Ne diyelim, başına birşey gelmezse iyi! Paramız ve vaktimiz olsaydı biz de yapardık.

TRAPATTONI BALONU

Bugün futbolda çok fazla gündem yoktu. Can sıkıntısından dolayı bizim ajanslardan biri balonu şişirdi. Patlatan da TFF. Üzerine bir açıklama da Trapattoni'den Irish Times'a; "Tamamiyle saçmalık. Böyle bir şey yok. Birileri uydurmuş. İrlanda'ya olan bağlılığım devam ediyor." 70 yaşındaki İtalyan geçen eylül ayında İrlanda Cumhuriyeti ile 2 yıllık yeni sözleşme imzalamıştı.

HIGUAIN'İN YOKLUĞU KİMİ ETKİLEYECEK?

3 haftalık yokluğun Real Madrid'i etkileyeceği kesin. Çünkü Galacticos'un Ronaldo ile birlikte bu sezon en yararlı futbolcularından biri. 11 golle Real'in ligdeki en golcü futbolcusu konumunda. Ama Marca'ya göre bu yokluk Real'in dışında 65.626 takımı daha etkileyecek. Higuain, Marca'nın fantezi liginde en çok tercih edilen futbolcu. Aynı zamanda 58 puanla da şu ana kadar en fazla puanı getiren oyuncu. Marca olaya bir de bu açıdan bakmış, bir anlamda fantezi liglerinin reklamını da yapıyorlar.

EL MUTTALİP & FERGUSON

EL MUTTALİP: _____________________________________
FERGUSON: ________________________________________

7000 KİŞİLİK BARCELONA ANTRENMANI

TANJU & RIDVAN

Tanju ve Rıdvan, Belgrad ormanında piknikte. Fotoğrafın tam olarak ne zamana ait olduğu konusunda fikrim yok ama Tanju'nun gençliği gözönünde bulundurulursa büyük ihtimalle Galatasaray'a yeni transfer olduğu dönemler. Rıdvan saçları ve sakallarıyla halen aynı. Şeytan, güneş gözlüğü ve şortuyla daha bir İstanbullu gibi duruyor, ortama daha bir uyum sağlamış. Kral içinse aynı şeyi söylemek zor. Piknik ortamında pantolon altı terliklerle beni benden aldı. Ayrıca Rıdvan ağabeyin Adidaslarına bittim, Stan Smith herhalde. Rıdvan gelecekteki partneri Güntekin Onay'a mı el sallıyor, "Günto geliyorum 20 yıl sonra beraberiz aynı stüdyoda" mı diyor? Tanju'nun hedefinde ise o dönem Hülya mı var acaba?