21 Ağustos 2009 Cuma

LA LIGA'DA 1. HAFTA

Cumartesi 29-08-2009
21.00 Real Madrid-Deportivo
23.00 Zaragoza-Tenerife
Pazar 30-08-2009
18.00 Athletic de Bilbao-Espanyol
18.00 Mallorca-Xerez
18.00 Osasuna-Villarreal
18.00 Racing-Getafe
18.00 Málaga-Atco. de Madrid
20.00 Valencia-Sevilla
22.00 Almería-Valladolid
Pazartesi 31-08-2009
23.00 Barcelona-Sporting de Gijón

MÜNİH DEĞİL HINCAL AĞABEY BERLİN!

Hıncal ağabeye katıldığım yerler çok bu yazısında. Ama Dünya Şampiyonası'nın yapıldığı yeri şaşırmış Hıncal ağabey. 1 kere değil hem de 3 kere. Hadi herşeyi geçtim dünyada mavi pistli kaç tane olimpiyat stadı var?!

Çirkin TRT, saygısız yayıncılık!..

Allahtan Eurosport var.. Allahtan Eurosport'da seyirciye ve spora saygı duyan, ekran başına derslerine çalışıp gelen sunucular var da, Dünya Atletizm Şampiyonasını izlemek için TRT'ye muhtaç olmuyoruz.. Atletizmi, adı Dünya Şampiyonası da olsa spordan saymayan bir yönetim anlayışı.. 25 yıldır atletizm anlattıkları halde, hâlâ bu sporu öğrenme zahmetine katlanmayan sunucular.. TRT Spor yüz karasıdır, utanç vericidir.. Bu ülke insanının vergilerinin çöpe atılmasıdır. Şampiyonayı Eurosport'dan izliyorum, ara ara Nejat Kök'ün yorumlarını merak ettiğim için TRT3'e dönüyorum. Ama TRT'nin çok geveze, o ağız ishali, o çok ama boş konuşan sunucuları Nejat'ı oraya süs diye götürmüş olmalılar. Konuşmasına izin vermiyorlar.. 800 metre kadınlar finali bitti.. TRT'ye döndüm.. Bu erkek olduğu iddia edilen ve kadınlık testine giren Güney Afrikalı oğlan çocuğu görüntülü mucize genç kız için Nejat ne diyecek diye.. Aaa!.. TRT yayını kesti.. Hep böyle yaparlar.. Kenan'dan bu yana hep böyle yaparlar.. Atletizm pistte yapılan koşudur. O bitince yayın biter.. Oysa dünyanın en büyük, en müthiş atletizm olayı dekatlon devam ediyor.. Dünyanın en güçlü insanları, yüksek atlamayı sürdürüyorlar.. Daha sonra da 400 metrede yarışacaklar.. Ama Dekatlon, o Kenan'ın anlatımlarıyla bu ülkede efsane olan dekatlon TRT için spor değil.. Cart diye kestiler yayını ve neye geçtiler.. "Ligde haftanın maçları.." Yahu o maçlar oynanalı üç gün olmuş.. Meraklısı 33 kez seyretmiş, Çarşamba gecesi o saatte ekran başında sadece atletizm meraklıları var, bu çiğlik, bu iğrençlik yapılır mı?.. Yapar.. Dünya Şampiyonası'nın sabah seanslarını yayın gereği dahi görmeyen TRT kafası bunu ilk defa yapmıyor ki.. Gene yaptılar.. Futbol girdi.. Altında da alt yazı geçiyor, günün en son haberlerini veriyorlar.. Sevsinler.. Gecenin saat 23.00'ü.. Alt yazıda "Nevin Yetkin bu akşam 100 metre engellide yarı final koşacak" diyor.. TRT haberciliğine, laubalilik, sorumsuzluk ve insanı adam yerine koymazlığına bakar mısınız?.. Nevin yarışıp eleneli 3 saat olmuş. Bir saat önce de final yapılmış, 100 engelli bitmiş. TRT hala öğlen 12.00'nin haberini geçiyor alt yazıda.. Döndüm Eurosport'a.. O müthiş dekatlonu seyrettim.. Son senelerin en çekişmeli mücadelesi.. Altına yarışan en az beş adam var.. Altıncısı da Dünya Rekortmeni.. Öylesi.. Ve de Münih Olimpiyat Stadı tıklım tıklım dolu, kimse terk edip gitmemiş.. Giden sadece TRT.. Bu halkın vergileri ile bu yayını satın alan, bu halkın vergileri ile koskoca bir ekibi Münih tatiline yollayan TRT.. Gece yarısı, TRT3'e döndüm.. "O alt yazı yanlışlıkla orda kalmıştır. Düzeltmişlerdir" diye saf saf umut ederek.. Saat 24.00'te hâlâ "Nevin Yetkin bu akşam yarı final koşacak" yazısı dönüyordu.. Çünkü sorumsuz birinin ekrana yazdığı okuyup, rezilliği düzeltecek tek kişi yoktu TRT'de.. TRT Spor Servisi'nde.. Kurumda ferd-i vahit kendi yayınını izlemiyordu, bakar mısınız?.. Bay İbrahim Şahin.. Ben Hıncal Uluç.. TRT'ye Tele-Pazar yaparak eşek yükü ile para kazanıyordum. Programı bitirdiler diye TRT düşmanı oldum. Onun için bunları yazıyorum.. Siz sakın bana inanmayın.. Bu yazıya itibar etmeyin.. Bu muhteşem spor uzmanları, bu harika yayıncılarla, TRT'yi yönetmeye devam edin olur mu?.. Hatta Olimpiyatı piç edenlere yaptığınızı yapın.. Münih dönüşü, TRT Spor Servisi'ne gene plaket verin.Sizin gibi Genel Müdüre o yakışır!..

Hıncal Uluç/SABAH

20 Ağustos 2009 Perşembe

19.19'LUK REKOR

Michael Johnson'ın kulakları çınlasın. 12 yıl kırılamayan 19.32'lik 200 metre rekoru 1 yılda 2 kez kırıldı. Bolt, Olimpiyatlarda 19.30'a, Dünya Şampiyonası'nda 19.19 saniyeye çekti. Maradona Futbol Tanrısı ise Usain Bolt da Atletizm Tanrısı'dır.

AURELIO DAVAYI KAZANDI

AFİYET OLSUN HOENESS

GEÇ KALAN BADOER HABERİ

Böyle postlar atmayı çok sevmem. Ama artık gerçekten bunalmaya başladım. Yanlış fotoğraflar, manşet atmak için başka dilden yapılan yanlış tercümeler ve üzerine başkalarının ağzındanmış gibi yazılan asılsız haberler. Bunlara bir yenisi de bu yukarıdaki haberle eklendi. Bu da Türkiye'nin en çok okunan, bir dönem Taksim meydanında "bugün şu kadar okundu" diye koskoca sayaç koyan bir gazetenin haberi. Formula 1'de Ferrari adına Massa'nın yerine Luca Badoer yarışacakmış. Haberin içeriği doğru, peki ya zamanı? Çok geç değil mi? Anadolu Ajansı ve daha birçok ajans "9 gün önce" Luca Badoer'in Ferrari adına yarışacağını açıklamış, haberler yapılmıştı zaten. Bunu yeni bir haber gibi kağıda ve sanal ortama taşımak da nesi?

SEMENYA'NIN CİNSİYETİ

Atletizm dünyası Caster Semenya'yı tartışıyor. 18 yaşındaki Güney Afrikalı bayan atletin bir anda yükselişi ve sahip olduğu kaslı fiziği bazı söylentileri de beraberinde getirdi. IAAF de bu söylentilere kayıtsız kalamadı. Dün koşulan 800 metrede de altın madalyaya uzanan Semenya'ya cinsiyet testi yapılmasına karar verildi. Kasları ölçülecek, jinekolog, psikolog, iç hastalıkları doktoru ve cinsiyet uzmanı tarafından da kontrol edilecek. Bu duruma çeşitli çevrelerden büyük tepkiler var. En büyük tepki de tabii ki annesinden geldi. "Benim çocuğum kız. Onun kim ve nasıl biri olduğunu gayet iyi biliyorum. Kızımın cinsiyetini kimse değiştiremeyecek." diyor Dorcus Semenya.

Bu testlerin yapılması ve sonuçlanması birkaç hafta sürecek. Sonuç, mevcut dedikoduları haklı çıkarırsa Semenya'nın madalyaları geri alınacak. Ama aksi olursa IAAF yetkilileri, Semenya ve annesi ile kamuoyundan büyük bir özür dileyecek.
Ekleme: Buna benzer bir olay da bundan 3 yıl önce Asya Oyunları'nda yaşanmıştı. Yine 800 metre bayanlarda gümüş madalya kazanan Hintli Santhi Soundarajan'a yapılan testlerin ardından "bir kadının cinsel özelliklerini taşımadığı" kararına varılmış ve madalyası geri alınmıştı. Bir yıl sonra da Hintli sporcu intihar girşiminde bulunmuş, yakınları tarafından hayata döndürülmüştü. Bu üzücü olayın ardından sporu bırakan Soundarajan 2 yıldır ülkesinde bir atletizm akademisinde öğretmenlik yapıyor.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

YENİ PS3

%32 daha ince, %36 daha hafif, %34 daha az enerji harcıyor. Eylül başında piyasaya çıkacak olan yeni konsolun Avrupa satış fiyatının 300 euro civarında olması bekleniyor. Bizdeki satış fiyatını da bilmemekle birlikte 900-1000 TL'den aşağı olmaz diye düşünüyorum.

18 Ağustos 2009 Salı

BOLT: HER TÜRLÜ PİSTİN ADAMI

Dün 24'te yayınlanan Takım Oyunu'nda Bilgin Gökberk anlatıyordu Okay Karacan'a. Bilgin ağabey "Bu Jamaikalılar nasıl insanlar, içlerinden sürekli müzisyen ve atlet çıkıyor, başka da birşey çıkmıyor" demişti. Onu haklı çıkaran fotoğraflar geçti elime. Bizim rekortmen Bolt sporla müziği birleştirmiş, Jamaikalılar'ın partisinde tam anlamıyla tozutmuş. Bolt önce Gay'in ardından da partideki kızların ifadelerini almış. Daha fazlasını göstermeye terbiyem yetmedi, isteyen buradan bakabilir.

YENİ AVRUPA LİGİ

Futbol gittikçe daha da endüstriyelleşiyor. Kulüpler artık futbola sadece kupa kazanıp taraftarlarını mutlu etmek için bakmıyor. Birer şirket haline gelen dev kulüpler kasalarını daha fazla doldurmanın planlarını yapıyor. Medyanın tüm aktörlerini de arkalarına alarak markalarını daha da büyüten şirketleşmiş kulüpler her geçen yıl futbol pastasından daha fazla pay alma peşinde. Avrupa'da transferlere, stadyumlara, lisanslı ürünlerine milyonlarca euro harcayan kulüpleri mevcut pastanın büyüklüğü artık kesmiyor. Liglerinin yayıncı kuruluşlarından aldıkları milyon euroların yanısıra Şampiyonlar Ligi ve Uefa Avrupa Ligi gibi iki önemli organizasyona katılma ve kazanmaya paralel olarak yükselen gelirlerine alternatif arayışındalar.

Şampiyonlar ligi pastasından kulüplerin kasasına giren rakam geçen sezon 580 milyon euro'ydu. Pastadan en fazla payı alan ise kupayı finalde kaybeden M.United'dı. 32 takım içinde 38 milyon euro ile kasasını en fazla dolduran takım olan İngiliz devi, Barcelona, Chelsea, Bayern Münih ve Milan'ı geride bıraktı. Bunda İngiltere'deki yayın gelirlerinin İspanya, İtalya ve Almanya'ya oranla daha fazla olmasının payı da yüksek. G-14 olarak kurulan ancak daha sonra 18 takıma yükselen Avrupa'nın dev kulüpleri gelecek 10 yıl içinde kurulması ve işlevsel hale gelmesini planladıkları yeni bir Avrupa Ligi'ni son dönemde daha sık telaffuz etmeye başladılar. Avrupa'da transfere 250 milyon euro harcayarak dikkatleri üzerine çeken Real Madrid'de başkan Florentino Perez de bu grubun başını çekiyor. Perez geçen ay yaptığı açıklamada yeni bir Avrupa Ligi'ni tamamiyle destekliyoruz demişti. Bu yeni oluşumdan bahseden son isimse Arsenal menajeri Arsene Wenger oldu. Wenger "Her ülkeden 1-2 takımın katılacağı Avrupa Ligi'nin hayata geçeceğini görebiliyorum. Ama ulusal liglerin de aynı şekilde hayatta kalacağına inanıyorum. Şu anda gelir Uefa tarfından sahipleniliyor ve yönetiliyor. Ancak Şampiyonlar Ligi'nden gelen rakamlar birçok kulübü kesmiyor. Çünkü çok fazla para harcıyorlar. Maddi açıdan yeni oluşumun nasıl işleyeceğini şu anda bilemiyorum. Ama mücadele edecek kulüpler iki ayrı takım oluşturup haftaiçinde Avrupa Ligi'nde bir takımlarını, haftasonunda kendi liglerinde de diğer takımlarını oynatacaklar." dedi. Bu yeni oluşumla G-14 kulüpleri, Şampiyonlar ligi ve Uefa Avrupa Ligi'nde mücadele etmeyi bırakıp, Avrupa futbolunun gelir pastasının önemli bir kısmını Uefa'nın elinde almak istiyor.
G-14 olarak adlandırılan kulüplerin ABD'den Çin'e kadar birçok ülkede çalışmaları var ve tanınılırlıkları her geçen gün artıyor. Peki sürekli olmasa da adları bilinen ama daha çok Türkiye sınırları içinde kalan bizim büyük kulüplerimiz ne yapacak? Bu oluşumun içine girebilecekler mi? Şu aşamada imkansız gibi gözüküyor. Ülkemiz nasıl Avrupa Birliği'ne giremiyorsa kulüplerimiz de tabiri caizse analarının liginde yer almaya ve Gümrük Birliği misali Şampiyonlar Ligi ve Uefa Avrupa Ligi ile yetinmeye devam edecekler. Zaten herşeyden önce kendi içlerindeki yayın ihalesi konusunu çözmek ve bundan da mümkün olduğunca en karlı şekilde çıkmak zorundalar. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş yıldız transferleri ile kadrolarını daha da güçlendirerek saha içi ve saha dışında sükse yapmak, bu sınırların dışına çıkmanın yollarını bulmak zorunda. Neticede sirke gittiğinizde mutlaka palyaço görmek istersiniz. Bu yüzden geçmiş başarıları ve bu yıl yaptığı transferlerle Galatasaray rakiplerinin bir adım önünde gibi gözükse de, denildiği gibi bizim için en önemli şey halen 3 yıl ya da 5 yıl üstüste ulusal lig şampiyonluğu gibi şeyler olduğu için bu kafayla millet gider Mersin'e biz gideriz tersine...

17 Ağustos 2009 Pazartesi

KEITALAR YİNE KARIŞTI

Böyle hataları biz yazmaktan sıkıldık ama bazıları yapmaktan sıkılmadı. Bunu yapan bir de Türkiye'nin en çok okunan gazetelerinden birinin internet sayfası. Bu gazetenin bugünkü internet sayfasında Galatasaraylı Abdul Kader Keita ile ilgili bir haber. Metin güzel ama fotoğraf olmamış. Keitalar yine karışmış. Yanlışlıkla Barcelonalı Seydou Keita'nın fotoğrafı kullanılmış hadi onu anladık olabilir insanlık hali. Ama anlamadığım Barcelonalı futbolcuyu nasıl olur da Galatasaray formasıyla bir Galatasaraylı futbolcunun haberine koyarsın. Muhtemelen Seydou Keita Galatasaray'a transfer oluyor tarzındaki yalan bir haberde kullanılmış olan photoshopla değiştirilmiş bu fotoğraf google'a düşmüş, haberi internet sayfasına koyan arkadaşımız da o kadar fotoğraf içinden bula bula bunu bulup koymuş. Çünkü Seydou'ya giydirilen forma turuncu, yani geçen yılki forma. Bizim Abdul Kader bu formayı giyse giyse mahalle maçında giyer.

9.58 SANİYELİK ZEVK

100 metre finalleri her zaman sporseverlerin en çok ilgisini çeken atletizm müsabakası olmuştur. Şampiyonalarda boş kalan tribünler bile hep 100 metre finalleri sırasında tıklım tıklım dolmuştur. Ve bizler, yıllarca 9.80'e yakın olan derecelerin daha da geliştirilemeyeceğine inandırıldık. Sözümona insanoğlunun limitiydi bu rakamlar, 9.70 saniyenin altına inilmesi imkansızdı. Ama ta ki geçen yıla kadar. Jamaika'dan Usain Bolt diye 21 yaşında bir atlet çıkıp tüm tabuları yıktı. Tokat gibi vurdu yüzümüze alışkanlıklarımızın, alıştırılmışlıklarımızın yanlış olduğunu. Hem de o kadar rahat kırmıştı ki rekoru, finişi geçerken dans etmeye bile başlamıştı. Kuş kafesinin büyülü ortamında şiirsel bir an yaşatmıştı.

Sonra bu rekorun da kırılamayacağına inandırmaya başladık kendimizi. Ama rekortmen Bolt'un antrenörü bir gün çıktı ve "Hedefimiz 9.56 saniye. Bolt'un önümüzdeki yıllarda bu rekoru kıracağına inanıyorum" dedi. 10 metrenin ortalama 0.95 saniyede koşulması demekti bu. Kimimiz güldük kimimiz dalga geçtik. Ama gördük ki önyargılarımızda yine haksızdık. Bu iddialı açıklamanın üzerinden yıllar değil sadece birkaç ay geçmişti ki dün gece Usain Bolt 1936'da bir başka siyahi Jesse Owens gibi Berlin'de ışıldayarak tüm dünyanın gözlerini kamaştırdı. Stadyumdaki 70 bin, ekranları başındaki milyonlar dünyanın en hızlı 100 metre finaline tanıklık etti. Bolt 9.58 saniyede tamamlarken yarışı 11 salise geliştirmişti rekoru. Gün onun günüydü, flaşlar patlarken yüzünde rekoru inanılması güç bir noktaya taşımanın yanısıra antrenörünü haklı çıkarmanın verdiği mutlulukla dansını ediyordu yine.

Ve kırarken rekoru Bolt, en büyük rakibi Gay'i de rüzgarıyla taşımıştı finiş çizgisine. Öyle ki Tyson Gay bile 9.71 saniye ile Amerika rekoru kırarken eski rekora bile çok yaklaşmıştı. Şimdi Bolt çok daha iddialı. Diyor ki Jamaikalı alışık olduğumuz muzip tavırlarıyla "Artık bir limit koymamız gerekiyor galiba. Bu limit 9.40 saniyedir. Limiti zorlayacak kişi de yine ben olacağım."

Ve artık daha da inanıyoruz; 1 metre 95 santimetrelik pergel bacaklı Bolt rekoru daha da geliştireceğim diyorsa bunu mutlaka yapacaktır.

Ve insan soruyor kendi kendisine, "Hayatta bu kadar kısa sürüp bu kadar zevk veren başka birşey var mı?"

16 Ağustos 2009 Pazar

MOURINHO & ETO'O

Angelo Moratti tesislerinde dünkü antrenman öncesi Mourinho, Eto'o ile özel bir görüşme yapıyor. Mourinho'nun "Bak yiğidim ben senden İbra gibi topukla gol at, 5 kişiyi çalımla plaseyi bırak falan istemiyorum. Severdim keratayı ama artistin tekiydi. Sen kaleyi gördüğün yerden çak bana yeter, çak ama yani çak, tamam mı?" der gibi bir hali var. Eto'o da "Emrin olur abijim" modunda dinliyor. Tabii bilmiyorum aralarındaki mevzu başka da olabilir. Değil mi Semih Kalkan sen ne diyorsun?
MOURINHO:__________________________________
ETO'O:_______________________________________

GALATASARAY 4 - 1 DENİZLİSPOR

* Galatasaray 90 dakika tempo yaptı. Bu açıdan geçen sezona oranla çok farklılar. Arda bile 90. dakikada orta sahada adam kovalıyordu. Geçen sene 60. dakikada dili dışarda koşardı. Ama bu sezon top taşıma görevini üstlenen Keita gibi bir oyuncu daha var bu yüzden Arda da gücünü ekonomik kullanabiliyor. Ek olarak, babasına ne kadar da benziyormuş. Annesi de Semra Özal gibi bir kadın. İkisi için de ne gurur, ne mutluluk verici!

* Galatasaray'ın yedek kulübesinden bile bir 11 çıkar. Rakiplerine göre en büyük avantajı da budur. Bu yüzden Arda dışında milli futbolcularını oynatmama lüksüne sahipti Rijkaard. Savunma dörtlüsü tamamen farklıydı. Volkan Yaman'ın yanında Hakan Balta'nın oynamasıyla birlikte bu savunma dörtlüsü daha iyi. Servet ve Gökhan'a göre topu oyuna sokabilme yetenekleri daha fazla. Emre Aşık'ın gençlik zamanlarında parayı bulunca alemlere dalacağını, bir mankeni bırakıp bir mankenle gezeceğini düşünürdüm. Neyse ki bu sadece Aysun Kayacı ile kaldı. Onunla ayrılması da Emre'nin bu noktalara gelmesinde önemli bir faktör. Maldini gibi bırakır futbolu. Kendisine bu kadar iyi bakan, bu kadar profesyonelce hareket eden futbolcu sayısı çok az bu topraklarda.

* Geçen sezonun gol kralı olan Baros'un üzerinde bir baskı oluştuğu belli. Nonda oynadığı maçlarda gol atınca Baros'un suskunluğu, kaçırdığı pozisyonlar moralini bozuyor. Taraftar da bunun farkında. Destek vermeye çalıştılar son anlarda. Ama şansı da yok hani. Arda'nın kafayı vurduğu pozisyonda topun yönünü değiştiren Baros'tu ancak gol Arda'ya yazıldı. Keita attırmaya kalktı ama rakip girdi araya kendi kalelerine attılar. Son anlarda karşı karşıya kaçırdığı pozisyon Baros'un şeytanın bacağını kıramadığı en önemli andı. Topsuz oyunda ise işini yaptı.

* Denizlispor Başkanı Ali İpek, maç sonrasında Adnan Polat'la öpüştükten sonra bir telefon aldı. Telefonun diğer ucundaki büyük ihtimalle farklı mağlubiyetten dolayı kızdırıyordu Başkan'ı. Polat'ın yanında çaktırmamaya çalıştı ama maç sonrasında üstü kapalı(!) olarak sinirini boşalttı. Bu takım hazır değil (aslında hazırlandırılmamış demek istedi), sabredeceğiz bakalım ne olacak, önlemlerimizi alacağız ona göre dedi. Bence de sabret ve birkaç takviye yap bu takıma Başkan. Sabret çünkü şanssızsın, iki hafta üstüste Fenerbahçe ve Galatasaray ile oynadın.
* Galatasaray'ın ikinci penaltısının kullanımı tartışılıyor. Yarın yazılı basında da bu konu geniş yer bulur. Penaltıcı belli ki Kewell bu takımda. Ama penaltıyı yaptıran Keita kullanmak istedi. Olabilir kullanmak isteyebilir. Ali Sami Yen'de dolu tribünler önünde gol atıp taraftarına koşmak, taklasını atmak için sabırsızlandığı belliydi. Ama Barış(yenilen golde kaybettiği topla tüm takımın dengesini bozdu) nerden çıkıp kullanmak istedi ben onu anlamadım. Kaptan Arda girdi araya Keita atsın dedi. Ama üçlünün arasından sıyrılan Kewell yine kullandı penaltısını. Rijkaard bu konuya açıklık getirsin takım içinde. Yoksa belli ki herkes gol atmak için ölüp bitiyor bu takımda. Rijkaard'ın kontra toplara da çalıştırması lazım ayrıca! (Bakınız yenilen gol)

* Hakem mükemmele yakındı. Ben son zamanlarda bu kadar iyi maç yöneten bir hakem izlemedim. Galatasaray'ın ilk penaltısını veren yardımcı özellikle çok iyiydi. Ofsaytlerde hep doğru karar verdi, ikinci yarıda mimikleri ve jestleriyle havaya girdiğini, ne kadar iyi konsantre olduğunu gösterdi. Kafama takılan tek konu Keita ikinci yarıda topu koluyla düzeltince sarı kart verdi. İlk yarıda da koluyla düzelttiği yönünde karar vermişti (ki yanlış görmediysem omzuyla düzeltmişti), o zaman o pozisyonda neden sarı kart göstermedi?!