31 Ocak 2009 Cumartesi

GÖKHAN VE UMUT'U MENAJERLER BUGÜN İLK KEZ İZLESEYDİ!


Trabzonspor Ankaraspor karşısında 2-0'lık galibiyete forvetindeki iki oyuncu Gökhan Ünal ile Umut Bulut'un golleriyle ulaştı. İki isim bugün öyle iki zor ve güzel gol attıki, gerçekten beceri isteyen, yetenek isteyen, Avrupa'da bile en büyük golcülerin atmakta zorlanacağı gollerdi. Mesela bugün Barcelona'dan, Chelsea'den, Milan'dan vs. vs. büyük bir kulüpten bir görevlinin bu maçı izlediğini farzedelim. Ve Trabzonspor'u da ilk kez takip ediyor, Gökhan Ünal ile Umut Bulut'u hiç izlememiş mesela. İki futbolcunun bugünkü gollerini görse "Vay anasını ne kadar yetenekli, ne kadar iyi golcüler. Nasıl olur da bu oyuncuları farketmemişiz. Hemen Trabzonspor'a teklif yapmalıyız" derdi. Ama aynı görevliye sonrada geçen haftaki Fenerbahçe maçının pozisyonlarını izletseniz acaba bu kez ne düşünürdü? O maçta çok daha kolaylarını atamamışlardı. Son vuruşlarda yanlış tercihler yapmışlar, beceriksiz davranmışlardı. İşte Türk futbolcusunun en büyük sorunu istikrarsızlık!

YUSUF KÜÇÜKKEN BEŞİKTAŞ'LIYMIŞ!?


"Benim Beşiktaşlı olmamın nedeni, çocukluk yıllarımda en başarılı takımın Beşiktaş olmasıydı. Gordon Milne dönemiydi ve Beşiktaş üst üste şampiyon oluyordu. Köyde kendi aramızda futbol maçları yapardık. Herkes de kendi tuttuğu takıma göre formalar giyerdi. Biz de tuttuğumuz takım Beşiktaş olduğu için, onun formasını yaptırmıştık. Çok sevdiğim Beşiktaşlı ağabeylerim vardı. Biraz onların da etkisi oldu. Beşiktaş şampiyon olduğu zaman mahalleye bayraklar asarlardı, konvoy düzenlerlerdi. Çok küçüktüm ama bu kutlamalara katıldığımı hatırlıyorum."

Yusuf'un Beşiktaş dergisine yaptığı açıklamalar bunlar. Ama benim kafamda soru işareti yaratan bir nokta var; Gordon Milne döneminde Beşiktaş 1990-91-92 yıllarında şampiyonluğa ulaştı. Yani Yusuf o dönem 15-16-17 yaşlarındaydı. Yukarıdaki çocukluk fotoğrafında Beşiktaş formalı olduğu görülüyor ama resimdeki yaşıyla bağlantılı yaptığı açıklamalarda bir çelişki yok mu? Yusuf'un Beşiktaş'lı olmasında siyah beyazlıların Gordon Milne dönemindeki başarılarının bir etkeni yok kanımca. Yusuf küçüklüğünü tam olarak hatırlayamıyor demek ki!

GÜNÜN FOTOĞRAFI


Adana Demirspor - Marmaris Belediyespor maçından. Yerel basın evsahibi ekip Demirspor'a ilgi gösterirken, Belediyesporlularsa hatıra fotoğrafı çektiriyor.

by Kebabman

IAN THORPE'UN GAY OLDUĞU SÖYLENTİSİ


Olimpiyat ve Dünya Şampiyonlukları bulunan, yüzme dünyasının Michael Phelps'ten önceki ikonu Avustralya'lı Ian Thorpe ile ilgili gay söylentileri dolaşmaya devam ediyor. Son dedikodu Thorpe'un Brezilyalı erkek yüzücü Daniel Mendes ile tatilde çekilmiş fotoğraflarının üzerinde yoğunlaştı. Avustralya ve Amerika'daki gay ve magazin sitelerinde Thorpe'la ilgili haberler almış başını yürümüş. Ben birkaçına baktım ama bu ikilinin resimlerine falan rastlamadım. Thorpedo da bu söylentilere çok sinirleniyormuş ve son iddiayı da sert şekilde yalanlamış. Senkronize atlamada olimpiyat şampiyonu Matthew Mitcham vardır, O gay olduğunu açıklamış saklama gereği duymamıştı. Ama bu yüzden sponsor bulmakta çok zorluk çekmişti. Thorpedo da sporu bıraktıktan sonra iş dünyasında varlığını sürdürebilmesi için bunu saklıyor olabilir mi?

LAMPARD'IN İTİRAFI

Hem itiraf hem de acıklı bir hikaye O'nunkisi. Geçen nisan ayında annesini kaybeden Lampard'ın aşağıdaki sözleri canımızdan çok sevdiğimiz hayatta olan ya da olmayan "tüm annelere" ithaf edilir.


"Geçen yaz Chelsea'den neredeyse ayrılıyordum. Annemi tribünlerde görmeden oynama düşüncesini bir türlü kabul edemedim. Şu an bile O hayatımda büyük bir eksiklik ve yokluğuyla başa çıkmak gerçekten zor. Birlikte yaptığımız çok fazla şey vardı. Harrods'a gider çay içerdik, akşamları O'nu yemeğe çıkarırdım. Birden O'nu hatırlatan giremediğim o kadar fazla yer olduki; "Böyle yaşayamam, Londra'yı terk etmem gerek" düşüncelerine kapıldım. Ama şu an Chelsea'de kaldığım için çok mutluyum. Inter'e saygısızlık ettiğim düşünülmesin, herkes onların ne kadar büyük bir kulüp olduğunu ve benim Mourinho hakkındaki düşüncelerimi iyi biliyor, ama eğer gitseydim bu yanlış bir karar olabilirdi. Çünkü sadece annemin vefatı yüzünden gitmiş olacaktım."

NİHAT'IN ÇEKLER'E ATTIĞI 3. GOL

Türkiye - Çek Cumhuriyeti maçı öncesi yaklaşık 1 aydır milli takımı takip ediyordum. Bütün planlarımızı itiraf ediyorumki herkes gibi bizim ekip de milli takımın gruptan çıkma ihtimalinin düşük olduğunu varsayarak yapmıştık. Otel, kiralık araba rezervasyonlarımız o akşam doluyordu, ertesi gün de dönüş uçak biletimiz cebimizdeydi. Hatta benim 1 ay sonra düğünüm var, biran evvel dönüp hazırlıklara başlamam gerekiyordu. İstanbul'da müstakbel eşim beni bekliyor, ben de İsviçre'de her geçen gün stresle doluyordum. Ve Nihat'ın son dakikalardaki golleri geldi. İşte 3. golün benim kameramdan videosu aşağıda. Bu gol bize Viyana'da otel rezervasyonu yapmakla uğraşma, yeni bir araba kiralama ve bana artı bir stres olarak geri dönse de ne kadar mutlu olduğum heralde yüzümden okunuyordur. Hepsine değerdi. Teşekkürler Nihat, teşekkürler milli takım birkez daha bize yaşattığınız mutluluk için.



*Semih'in Almanya'ya attığı gol çok yakında!

30 Ocak 2009 Cuma

YATTARA NİYETİNE FAUBERT


Real Madrid'in B planıydı Yattara. Olmadı, O'nun yerine West Ham'lı sağ kanat oyuncusu Fransız Julien Faubert'i transfer ettiler. Sözleşme 30 Haziran'a kadar, 1.5 milyon bedelle kiraladılar. Satın alma opsiyonu da sezon sonunda Real Madrid'de, isterlerse 6 milyon euro'ya kadrolarına katabilecekler. 25 yaşındaki Faubert 2007'de aşil tendonlarından sakatlanmış ve yaklaşık 6 ay sahalardan uzak kalmıştı. Yattara'yı da bu ücretle kiralamak istemişlerdi, daha da faydalı olurdu Faubert'ten. Santiego Bernabeu'nun sağ çizgisindeki taraftarları en azından daha çok coştururdu.

FEDERER - NADAL FİNALİ


Bugün tüm İspanya'da gözler ne futbolda ne de basketboldaydı. Herkes ekran başında kilitlenmiş iki İspanyol 1 numara Rafael Nadal ile ilerde adını daha sık duyacağımız Fernando Verdasco arasındaki maçı izledi. İspanya'da Avrupa şampiyonası finalinin ardından en çok izlenen spor müsabakası oldu. 5 saat 14 dakika süren (Avustralya açık rekoru) nefen kesen maçı kazanan Nadal finalde 2 numara Federer'in rakibi oldu.


Ancak final öncesi mutlu olan taraf Federer. Çünkü 5 saati aşkın süren maçta Verdasco, Nadal'ın canını bir hayli çıkardı. Yarı final maçını 1 gün önce oynayan ve daha az ter akıtan Federer karşısında Nadal'ın 5 set sürmesi muhtemel maçta yorgunluk belirtileri sergileyeceği kesin. İkili geçen yıl Wimbledon finalinde karşılaşmış ve 5 set süren maçtan Nadal zaferle ayrılmıştı.


Federer hem rövanşı almak hem de 14. grand slam zaferine ulaşarak Pete Sampras'ın rekorunu egale etmek isteyecek. Avustralya açık finali pazar sabahı TSİ 10:30'da Eurosport'ta. Sabah kahvaltınızı yaparken bu zevkli geçeceğini düşündüğüm mücadeleyi izlemenizi tavsiye ederim.

LOST SEZON 5 BÖLÜM 3

*Bu bölümü izleyenler okusun.

Birçok soruya yavaş yavaş cevap aldığımız bir sezon oluyor. Sanırım sizlerin de kafası benim gibi karıştı. Maalesef bu zamanda ileri-geri gitmeler insanoğlunun kafasını en fazla bulandıran, işin içinden çıkamadığı meseleler olmuştur. Senaristler de bunu çok iyi kullanıyor. Yaşananlarla ilgili ekşisözlükte atakan paşa hazretleri denen arkadaşın yazdıkları bana en mantıklı gelen yorumlama oldu. Bilmem siz ne dersiniz?

"john locke özel falan değildir. belki de özeldir. ama kendisinin hayat boyu takip edilmesinin tek sebebi, bunca tantananın tek sebebi, geçmişe gidip ada halkına "ben gelecekten geldim, çok özelim heleloy!" demesidir. yani afrika yerlilerinin elinde walkman ile gelen beyaz adamı tanrı sanmaları gibi bir nevi. daniel faraday'ın dediği gibi bomba gömülmüştür. ama sızıntı vardır. radyasyon. adadaki garip hastalığın sebebi budur. bombanın patlamasını ertelemek için bir istasyon inşa ederler. ne olur ne olmaz diye patlama kapılarıyla, kurşun karıştırılmış kalın beton duvarlarla inşa ederler burayı. her 108 dakikada bir bilgisayara numaralar girilmekte, düğmeye basılmakta ve bombanın patlaması, tüm adanın havaya uçması, dünyanın yokolması engellenmektedir. ne de olsa others'ın ve dharmacıların dünyası o ada. varları yokları ada. dinleri imanları olmuş adeta. dünyaları oradan ibaret. yokolmaması gerek tabii. sonra ne olur? locke düğmeye basmaz. ve bomba patlar. normalde o büyüklükteki bir bomba adayı dümdüz edecekken, onca patlama kapılarının, metrelerce kalınlıktaki kurşunlu duvarların altındaki nükleer tesiste patlayınca fazla etki etmez. ama dev bir krater oluşturur hatch'in yerinde. dibinde bomba patlayan locke ve mr. eko neden ölmez? michael zamanında kafasına silahı dayayıp tetiği çektiğinde neden ölmediyse ondan. tom michael'a sorar, "silah mı patlamadı yoksa kurşun kafandan sekip gitti mi?" evet, locke da mr. eko da fırlayıp gitmiştir. ayrı ayrı köşelere düşmüştür. bir nevi kurşunun sekmesi gibi yani. bomba -yani silah- patlayacaktı bu sefer, kaçarı yoktu, ama mermi sekecekti. zarar vermeyecekti. çünkü henüz ölemezlerdi. kaderlerinde daha yapacak önemli işler vardı. jin de büyük ihtimalle bu şekilde kurtuldu o patlayan gemiden. daha yapacak işleri ardı.


faraday'a tüfeği doğrultup bombaya götüren, faraday'ın bir yerlerden tanıdığı, "zamanda yolculuk" denince tüm ifadesi değişen genç kadın tabii ki mrs. hawking idi. hatta faraday alaycı bir şekilde sordu; "ne? beni öldürecek misin??" çünkü o annesiydi. annesinin geçmişteki hali.


esas bomba ise charles widmore idi tabii. black rock gemisi ile adaya gelmiş olan the others'tan birisi, latince bilen, rönesans avrupası'ndan kalma birisi. bir şekilde adadan atılmış ya da o çarkı çevirmiş, adayı taşıyarak adadan ayrılmış ve dolayısıyla adanın yeri değişince adayı kaybetmiş, yıllardır adayı arıyor. black rock gemisinden arta kalan seyir defteri gibi şeyleri müzayedelerden açık artırmalardan topluyor. iz sürüyor."

YOUTUBE'CULAR

Dün koyduğum Chelsea taraftarlarının fotoğrafının ardından Kebabman'den bazı kareler geldi. O'nun deyimiyle youtube'cular. Ben de Euro2008 maçlarında fazlasıyla yapmıştım. Nihat'ın Çek Cumhuriyeti'ne attığı 3. gol tam önümde olmuştu ve o sırada kayıttaydım. Onu da koyacağım sayfaya yakında.



Bu fotoğraflar M.United - Blackburn maçından.


Bu da bu sezon oynanan Adana Demirspor - Marmaris Belediye macindan Demirspor taraftarları. "Bizim ligde futbol falan oynanmıyor, youtube'cu gençler de sahadakileri fotoğraflamak ya da videosunu çekmek yerine tribünleri resimleyip, videosunu çekiyorlar."

by Kebabman

KAPIŞALIM MI NADAL?


"Playstation'da futbol oynarken hep Manchester United'ı alıyorum. Çünkü oyunda gerçekten iyiler. Gerçek hayatta da onları desteklediğimi söyleyebilirim."

Ben de Henry Arsenal'den ayrıldığından beri Milan'la oynuyorum. En iyilerden biri değil ama benimle iyi oynuyorlar. 4-1-3-2 diziyorum, Kalede Abbiati, savunmada Zambrotta, Nesta, Maldini, Jankulovski, tek önlibero Gattuso, üçlü Seedorf, Kaka ve Pirlo, forvette Ronaldinho ve Pato. İstediğin yerde istediğin zaman kapışabiliriz Nadal!

AVUSTRALYA AÇIK KARELER - 3

SERIE A'DA YENİ BİR SKANDALA DOĞRU

İtalya İçişleri Bakanlığı tarafından açıklanan raporda İtalya Şampiyonu Inter, şampiyonluk bahislerinin oranlarını arttırmak için geçec sezon sonuna doğru olan maçlarda bilerek puan kaybetmekle suçlanıyor.


Yayınlanan rapor, geçen sezonun son haftasında şampiyonluğa uzanan mavi-siyahlıların, önceki iki haftada bir mağlubiyet ve bir beraberlik alarak bahis oranlarını arttırdığını iddia ediyor. İçişleri bakanlığının yayınladığı rapor, bazı bahis şirketlerinin Inter’in şampiyonluğu üzerine bahis almayı kestiği 24. haftadan itibaren oynanan maçları mercek altına alıyor.


Bu iddialar, içişleri bakanlığının isteği üzerine İtalya Polisi tarafından araştırılırken, Inter’in hocası Roberto Mancini ve bir mafya temsilcisi Domenico Brescia arasındaki telefon görüşmeleri inceleniyor. Brescia’nın bir Inter taraftarı olduğu ve daha önce de alkol ve uyuşturucu satışı iddiaları yüzünden mahkemeye çıktığı biliniyor. Birçok farklı olayın da ele alındığı bu raporda Zlatan Ibrahimovic’in sakatlıktan dönüşünün bilerek ertelendiği de belirtiliyor. Öte yandan, Siena ile oynanan maçta Julio Cruz’dan penaltı atışını Marco Materazi’ye bırakmasının istendiği de iddialar arasında. Bu maçta Marco Materazzi topun başına geçmiş ve atışı kaçırmıştı. Böylece, sezonun son haftasından önce Inter ve Roma’nın arasındaki puan farkı yalnızca bire inmişti.

Parma karşısında galibiyeti hedefleyen Inter’de son hafta sakatlıktan kurtulan Ibrahimovic ise takımının galibiyet için çıktığı maçta sahadaki yerini almıştı. Bu iddialar, mavi-siyahlıların canını oldukça sıkacak ve İtalyan Futbolu’nu yeniden sarsacak gibi görünüyor.

*Goal

29 Ocak 2009 Perşembe

ÜMİT KARAN'A 2 MAÇ CEZA


Ümit Karan'a 2 maç ceza geldi. Bu cezayı bence maçın ardından söylediği yalandan dolayı vermiş olsalar gerek. He bunu gözönünde bulundurmadılarsa o zaman az olmuş, 4-5 maç olmalıydı. Belki maç içinde küfretmedi ama maçtan sonra "Ben hayatım boyunca küfretmedim" yalanıyla hepimizi yemeye çalıştı. "Küfretmedim ama keşke küfretseydim" deseydi gözümüzde daha iyi bir yerde olacaktı.

DORTMUND TARAFTARI ÖLDÜ


Dün akşamki B.Dortmund-W.Bremen kupa maçının bitmesine kısa bir süre kala 21 yaşındaki Dortmund taraftarı 7 metrelik boşluktan düşerek ağır şekilde yaralandı. Hemen hastaneye kaldırılan ve alkollü olan taraftar hayatını kaybetti. En sevdiğim statların başında gelen Westfalen'in böyle kötü bir haberle gündeme gelmesi beni çok üzdü. Uğursuzluğuna inananlar için olayın gerçekleştiği stat kapısının numarası alttaki resimde.

KOBE LOVES BARCELONA


Kobe ESPN Magazin'in yeni sayısına Barcelona formasıyla poz verdi. Videosu burada. Kobe'nin Barcelona'yı ne kadar çok sevdiğini ve Lakers'tan sonraki 2. takımının Barcelona olduğunu biliyoruz. 2007'de Barcelona'nın antrenmanlarını da izlemeye gitmişti. Ronaldinho ile de iyi bir dostlukları var. Kobe'nin futbola olan ilgisi İtalya'da yaşadığı 7 yıllık döneme dayanıyor. Nabza göre şerbetçi Kobe, Ronaldinho ile bir araya geldiklerinde şimdi Milan'ı tuttuğunu söylüyormuş. Takım arkadaşı Pau Gasol'un da doğma büyüme Barcelona'lı olduğunu söylemeden geçmeyelim.

CHELSEA TARAFTARLARI

DÜNYANIN 7 SPOR HARİKASI


İngiltere Premier Ligi'nin ana sponsoru olan İngiliz bankası Barclays İngilizlere yaptırdığı anketle Ada dışındaki Dünya'nın 7 Spor Harikası'nı belirlemiş. İlk sırayı da %18'lik oyla Formula 1'e evsahipliği yapan Monaco pisti almış.

2-Camp Nou, Barcelona, İspanya (15%)

3-Kuş Kafesi, Pekin , Çin (14%)

4-Santiago Bernabeu, Madrid, İspanya (5%)

5-San Siro, Milano, İtalya (4%)

6-Maracana, Rio de Janeiro, Brezilya (4%)

7-Melbourne Cricket Ground (100.000 kapasiteye sahip), Avustralya (4%)

Fransa milli takımının eski futbolcularından Emmanuel Petit de "Kariyerimin başında Monaco'da yaşadım. Barcelona'da oynayıp Nou Camp'ta da top koşturdum. Benim için bu iki mekanın listenin ilk 2 sırasında olması sürpriz olmadı. Organizasyonları izleme açısından iki mekan da harika" demiş. Monaco'yu görmek nasip olmadı ama II. Loui Stadı'yla, marinasıyla, lüks mağazaları ve restoranlarıyla çok pahalı ve sosyetenin başlıca mekanı olduğunu biliyorum. Okay Karacan'dan da Monaco ile ilgili yorumlarını ve bir anısını dinlemek iyi olurdu.

Benim Türkiye sınırları içindeki 7 harikamsa şöyle;

1- Olimpiyat Stadı ( Keşke rüzgarsız bir yerde olsaydı )

2- İstanbul Park Formula 1 pisti ( Her ne kadar işletme hakkı Bernie'de olsa da)

3- İnönü Stadı ( Eurosport ve Pele'ye göre de Dünya'nın konum olarak en güzel statlarından )

4- Abdi İpekçi Spor Salonu ( Hey gidi Efes Pilsen'in coştuğu günler )

5- Veliefendi Hipodromu ( Gece ışıklandırması da yapılınca tadından yenmiyor)

6- Sivas 4 Eylül Stadı ( Aynı zamanda buz pateni yarışmaları için de uygun )

7- (...) ?

*Special Thanks to Erbo's

VOODOO BÜYÜSÜ


Meksika milli takımı 2010 Dünya Kupası elemelerinde 4. tur grubunda komşusu Amerika Birleşik Devletleri ile 11 Şubat'ta karşılaşacak. Meksikalılar saha içinde olduğu kadar saha dışında da bu önemli maça hazırlanıyor. Meksika'nın ünlü büyücüleri toplanıp ABD'li oyunculara Voodoo büyüsü yapacakmış. Bir ara Şükrü Saracoğlu Stadı'nda kale arkalarında da tavuk bacağı bulmuşlardı. Var mı futbolda aklınıza gelen büyü olayı?

BERGOMI: INTER'İ ZENGA ÇALIŞTIRABİLİR


Bergomi futbol kariyeri boyunca sadece Inter'in formasını giydi ve Milano ekibinin efsaneleri arasına adını yazdırdı. 1980-1999 arası 19 yıl boyunca Inter için ter akıtan Bergomi kulüpte de söz sahibi isimlerden biridir. Şu sıralar SKY Italia için yorumculuk yapıyor. O'nun döneminde Inter'in kalesini koruyan ve yakın arkadaşı olan bir başka efsane Walter Zenga'nın Inter'in başına yakın zamanda geçebileceğini söylemiş. Bunu duyan Mourinho ne mi yapmış?

28 Ocak 2009 Çarşamba

SON DAKİKA - İLK BİLEN SİZ OLUN


Fenerbahçe ile Appiah arasında yılan hikayesine dönen sorun çözüldü. Fifa Fenerbahçe Kulübü'ne müjdeli haberi verdi. Ganalı futbolcu Fenerbahçe Kulübü'ne 2 milyon 280 bin euro ödeyecek. Bu parayı lisansı iptal edilmemesi için 30 gün içersinde ödemek zorunda. Nihayet Fifa Türk kulüplerinden yana bir karar verdi.

KIRO VAN DER VAART


Allah para vermiş zevk vermemiş. Aslında zevk de vermiş de(!) o takımın altına o ayakkabılar olmamış!

MODERN FUTBOLDAKİ EN KÖTÜ 10 ŞEY


The Times modern futboldaki en kötü 50 şeyi yazmış. Aslında 500'de olabileceğini belirtmişler ama bu sayıyı 50 ile sınırlamışlar. Ben de ilk 10'u aktarayım.

1- Televizyon: Futbolu yiyen canavar.

2- Premier Lig:
1992'de Futbol Ligi kaldırılıp yerine Premier Lig kurulunca neler değişti? Herşey. 1. lig şampiyonluğuna ulaştığınızda İngiltere'nin en iyi takımı oluyordunuz. Premier Lig'i kazandığınızda ise bir bakmışsınız 500.000 paund borcunuz var. Turkcell Süper Lig'de de böyle.

3- Şampiyonlar Ligi: 1992'de Şampiyon Kulüpler Kupası'ndan Şampiyonlar Ligi'ne geçilince neler değişti? Herşey. Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazandığınızda Avrupa'nın en büyük takımı oluyordunuz. Şampiyonlar Ligi'ni kazandığınızda ise bir bakıyorsunuz 700.000 paund borcunuz var.

4- Yeni Stadyum: Bunda aynı fikirde değilim. Türkiye'de yeni statların olması daha iyi.

5- Rotasyon: Bir bilet için 50 paund ödüyorsunuz. 10 paund da bira ve sosisliye. Sonra bir bakıyorsunuz sahada yıldız yerine bir sürü yeni genç top peşinde koşuyor. Teşekkürler Arsene, teşekkürler Rafa, teşekkürler Alex.

6- Radyo programlarındaki telefon bağlantıları
7- Yeni Wembley Stadı
8- Kulüplerin satın alınması
9- FA Cup
10- Golün ardından çalınan şarkılar


46. sıradaki Otobiyografilerle ilgili yaptıkları yorum da harika. "Her futbolcunun hayatı ya onlar istediği ya da menajerleri tavsiye ettği için kitap haline dönüştürülüyor. 200 sayfalık gaflarla dolu ve gerçek kitap okuyucularının ilgisini çekmeyen nesneler. Wayne Rooney şu ana kadar 2 kitap yazdı. Hayatı boyunca okuduklarından 1 fazla."

*Ben de bir liste yapacağım ama çok ağır olacak o yüzden yapmıyorum çünkü listenin üst sıralarında medyadan birşeyler olacak.

AVUSTRALYA AÇIK'TAN KARELER-2

CAPELLO'NUN ZOR ANLARI



"Chiambretti Night" adlı şova katılan Fabio Capello'yu önce sorularla sonra da bu dansçıyla terletmişler. Beckham'dan Mourinho'ya, Juventus'tan şampiyonluk yarışına kadar birçok soruya yanıt vermiş. Capello "Mourinho İtalyan futboluna yeni yeni alışıyor. İtalyan teknik adamların işlerinde ne kadar iyi olduklarının ve Inter'i şampiyonluk yarışında zorlayacaklarının da farkına vardı" demiş.

GOURCUFF: YENİ ZIDANE MI?

Bazen tek bir gol bile "işte yeni bir özel yetenek ortaya çıkıyor" sözlerini beraberinde getirmiştir. David Beckham'ın 1996 Ağustos'unda Wimbledon'a ortasahadan attığı golü hatırlayın ya da Bordeaux'nun Chaban Dalmes Stadı'nda geçtiğimiz günlerde Fransız futbolseverlerin ayakta alkışladığı bir başka golü.


Cristiano Ronaldo gibi bir film yıldızını andıran, Fabregas gibi pas yeteneği yüksek, Roy Keane gibi çok güçlü Yoann Gourcuff PSG'nin ceza sahasının ön çizgisi üzerinde topla buluştu. PSG'nin defans oyuncuları bir anda etrafını sardı. O tek ayağının üzerinde döndü topu bir ayağından diğerine aldı, 4 defans oyuncusunun arasında slalom yaptı ve kaleye akıl dolu bir şut atarak ağları havalandırdı.

Attığı gol çok da önemli değildi. Çünkü Bordeaux 2-0 öndeydi ve maçı da 4-0 kazandılar. Ama vuruşundaki kalite birçok Fransız futbol yazarının hayranlığını kazandı ve eski futbolcular da yeni Mesih'in geldiğini söylemeye başladılar.

Ertesi gün "Le successeur" (varis) başlığı L'equipe'in manşetini süslemişti. Futbola çok az yer ayıran Le Figaro ise koskoca bir resmini sayfasına koyarak üstüne de "le phénonème Gourcuff" (fenomen Gourcuff) yazmıştı.

Peki kimin varisi? Tabiki Zinedine Zidane'ın. Yeni nesil Fransız futbolcular arasında parlayan, yıldızlaşan Benzema ve Nasri gibi futbolcular da "yeni Zidane" etiketinin üzerlerine yapıştırılmasından kurtulamamıştı. Çünkü onlar da Zidane gibi Kuzey Afrika kökenliydi.


21 yaşındaki Yoann Gourcuff ise Fransa'nın büyük şehirlerinin fakir semtlerinden çıkan efsane futbolcuların aksine Brittany'de bir köyde büyüdü. Babası şu an Fransa 1. lig takımlarından Lorient'i çalıştıran eski futbolculardan Christian Gourcuff'tu.

Başka bir açıdan bakıldığındaysa genç Gourcuff diğerlerine oranla Zidane'a daha çok benziyor. O da Zidane gibi 185 cm boyunda. Topu kontrol edişi, bileğini çok iyi kullanmasıyla şu anki hocası Laurent Blanc'a göre de esrarengiz şekilde Zidane'a benziyor. Genç Zidane gibi Gourcuff da adını tüm dünyaya Bordeaux ile duyuruyor. O da Zidane gibi kimi zaman 2. golcü kimi zaman da hücuma dönük ortasaha oyuncusu olarak oynuyor. Fransa milli takımının ve Bordeaux'nun eski futbolcusu aynı zamanda Zidane'nın en yakın arkadaşlarından Christophe Dugarry'e göre de Gourcuff Zizou kadar hatta daha bile fazla becerikli.

"8 numaranın ( hücuma dönük ortasaha) hayalgücünden ve 10 numaranın (2. golcü) yetenek ve tekniğinin yanısıra 6 numaranın (defansif ortasaha) gücüne de sahip" diyor şu an tv yorumculuğu yapan Dugarry. Bordeaux'daki soğuk gecede attığı harika golle içini ısıttığını ve ayağa kalkıp bağırarak alkışladığını da söylüyor Dugarry.

Gourcuff son 4 ayda Fransa milli takımıyla 6 maça çıktı. Ekim ayında Romanya'ya yaklaşık 30 metreden harika bir gol de attı. Ancak gözler yurtdışında daha çok Lyon'lu Benzema'nın üzerindeydi. Gourcuff son dönemde eski performansının altında kalan Fransa milli takımını Ribery ve Benzema ile birlikte tekrar ayağa kaldırabilir.

Gourcuff Avrupa'nın büyük kulüplerinin mesela Arsenal'in önümüzdeki sezon transfer listesinin ilk sırasında yer alabilir mi? Büyük ihtimalle evet. Arsene Wenger O'nun için 2 kez girişimde bulunmuştu zaten. İlki 15 yaşında, 2.'si 19 yaşındayken.

Gourcuff'un durumu biraz karışık aslında. Gourcuff'un bonservisi Avrupa'nın en büyük kulüplerinden birinde, Milan'da. Babası Rennes'nin teknik direktörlüğünden kovulunca O da ayrılmıştı. Şansını 2006'da Milan'da denemeye karar verdi. Serie A'daki ilk sezonunda 20 maç oynasa da ardından Kaka, Ronaldinho, Seedorf ve Pirlo'lu bir takımda forma şansı bulmak O'nun için zorlaştı. İlk teknik direktörlük deneyimini 2007-2008 sezonunda Bordeaux'da yaşayan uyanık Blanc, sezon başında Gourcuff'u kiralık olarak kadrosuna kattı. Marsilya, Barcelona, Inter, M.United ve Fransa milli takımının eski defans oyuncusu Blanc, Gourcuff'un ekseninde takımı adeta yeniden inşa etti. Sezona pek iyi başlamasalar da üstüste 7 şampiyonluk yaşayan Lyon'un saltanatına bu sezon son verme konusunda çok iddialılar. 21 hafta sonunda Lyon'un 1 paun ardından 2. sıradalar.


Gourcuff'un bu şekilde parlaması acaba Milan'ın Kaka'nın M.City'e gitmesine izin vermesinde yatan sebep mi? Belki de. Bu noktada aslında karışıklıktan da öte bir durum sözkonusu. Milan Gourcuff'u Bordeaux'ya kiralamakla kalmamış, Fransız kulübüne sezon sonunda 15 milyon € ödemesi halinde bonservisini verme opsiyonu da tanımıştı. Bu bir Fransız kulübü için yüksek bir rakam olarak nitelendirilebilir ama Bordeaux'nun bu parayı ödemek için hazırlık yaptığı da konuşuluyor. Gourcuff da Bordeaux'da çok mutlu olduğunu ve sözleşme imzalayıp önümüzdeki sezon da forma giymek istediğini söylüyor. Ancak Milan'ın asbaşkanı Adriano Galliani attığı harika golün ardından Gourcuff'un kendi futbolcuları olduğunu hatırlatma gereği duydu. Galliani "Biz O'nu diğer kulüplerden önce keşfettik tıpkı Kaka ve Pato'yu keşfettiğimiz gibi. Bordeaux'nun opsiyonunu kullanmaması için dua ediyoruz. Yani önümüzdeki sezon ya Bordeaux'da ya da Milan'da oynayacak" diye konuşuyor.

Peki ama Bordeaux neden bu anlaşmayı yapmaktan vazgeçsinki? O'nu önümüzdeki yıllarda çok daha yüksek bir rakamla başka bir kulübe satıp büyük bir kar elde edebilirler. Gerçekte tartışma çok daha önceye dayanıyor. Gourcuff'un gelişimi, Benzema ve Nasri'ye oranla çok daha yavaş oldu ancak yetenekliydi ve gelecekte çok konuşulacağı da belliydi. Dugarry de "Yeteneğini daha fazla ortaya koymalı. Sadece 6 ay değil Zidane gibi 16 yıl boyunca adından sözettirmeli" diyor.


Gourcuff'un attığı harika gol O'nda daha fazla sihirin olduğunun bir göstergesi. Eğer futbolu bıraktığında Zidane gibi anılmak istiyorsa tercihlerini iyi yapıp, potansiyelini daha fazla ortaya çıkarmak zorunda.

*Independent

AVUSTRALYA AÇIK'TAN KARELER-1

27 Ocak 2009 Salı

BENJAMIN BUTTON

* Az da olsa spoiler içerir

Filmi dün izledim. Değişik bir konusu var. Hayatı, yılları tersten yaşayan bir adamın hikayesi. Film kadınların neden Brad Pitt'e aşık olduğunun cevabını da veriyor aslında. Baştaki o çirkinliği görüp iğreti oluyor sonlara doğru ise Brad Pitt'in erkek güzeli halini görerek "Ah be Allah'ım ucundan kıyısından bize de biraz yakışıklılık verseydin" diyebiliyorsunuz. Sondaki insan güzelliğine geçiş Brad Pitt'in dünyanın en yakışıklı hatta en güzel insanlarından biri olduğunu birkez daha ortaya koyuyor. Filmin sonlarına doğru adam güzelleştikçe güzelleşiyor. Kız arkadaşınızla ya da eşinizle izlemezseniz daha çok keyif alabilirsiniz!

Film 6 Şubat'ta Türkiye'de gösterime girecek. En iyi erkek oyuncu ve en iyi film de dahil 13 dalda Oscar'a aday. En iyi makyaj ve en iyi efekt dalında ödülleri kesin alacak diyebilirim. Bir de şu 10 dalda aday olan İngiliz filmi Slumdog Millionaire'i izlemek lazım, bayağı methettiler.


GRAVESEN'DEN "GAME OVER"


Sahaların dazlak, hırçın, güçlü fizikli Gravesen'i 32 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı. Mart'ta 33 olacakmış. Geçen yaz Celtic tarafından serbest bırakılmıştı. Bulamadı kendine iyi bir kulüp. Galatasaray çok istemiş hatta İstanbul'a gelip şehri gezeceği iddiaları ortaya atılmıştı bundan 2 sene önce. Ama O Celtic'e gitmeyi tercih etmişti. Ardından en iyi zamanını geçirdiği Everton'a döndü kiralık olarak. Olmadı eskisi gibi. Real Madrid antrenmanında Robinho ile yumruk yumruğa kavga eden, Danimarka antrenmanında arkadaşına küçük Gravesen'i gösteren manyak bir herifti.

McBECKHAM 1 €


Bologna taraftarının maçtan önce açtıkları pankart. "Sadece bugünlük McBeckham 1 euro" Maçın sonunda bu pankartı ne yaptıklarını çok merak ediyorum. Beckham Milan formasıyla ilk golünü onlara attı. Bu arada Acun'un "Var mısın Yok musun?" isimli dünyanın en uyutucu programına David Beckham'ı getirmeye çalıştığını duydum. İzlemek için bir sebep olabilir!

ANILAR 4 - "VAY BAŞIMA GELENLER"

2004 Ağustos'unda 3 yıllık NTV kariyerimin ardından askere gitme kararı aldım. Geleceğimi şekillendirmek için biran evvel önümdeki bu engeli kaldırmak zorundaydım. Hesaplarımı da hep kısa dönem üzerine yaptım, izin kullanmadan 5.5 ayda bitirir tekrar bıraktığım yerden iş hayatıma devam ederim diye düşündüm. Ancak evdeki hesap çarşıya uymuyor ne yazıkki! 9 Ağustus 2004 günü telefonum çaldı, dışardaydım, arayan arkadaşlarımdan biri. Nereye düştüğümüz belli olmuş, silahlı kuvvetlerin sayfasına koymuşlar. Hemen bilgisayar başında olduğunu bildiğim halamı aradım, baktı ve bana kötü haberi verdi.

- Yedek Subay, Genel Kurmay Zırhlı Birlikler Komutanlığı, Etimesgut, Ankara yazıyor.

- Ciddi misin bir daha baksana!

- Evet aynen okuduğum gibi.

Bu haberi alınca neredeyse olduğum yere yığılıyordum. Yedek Subaylık 12 ay demekti. Bu kadar uzun süre piyasadan uzak kalmak pek iyi olmayacaktı benim için. Fuat Akdağ'a haberi verdiğimde O da üzüldü. Ama "döndüğünde bekliyoruz" dedi; "Merak etme işin hazır burada." Hatta çıkışımı bile yapmadılar. NTV'nin en önemli özelliklerinden biridir bu. Herşeyden önce çok iyi bir kurumdur.

Neyse efendim ben gittim Etimesgut'a, 3 ay sonra kura çektim bileğimin hakkıyla yine başkentte kaldım. Asteğmen olarak en kebap askerliklerden birini yaptım. Her akşam saat 17'de mesaim bitiyor, 3 arkadaş ev tutmuşuz Dikmen'de, bazı günler doğrudan eve gidiyorum, bazı günler Tunalı Hilmi Caddesi'ndeki latin dansları kursuna, bazı günler de askeriyenin havuzuna ve spor salonuna gidiyorum. İstanbul'da sivil hayatta yapamadıklarımı askerde yaptım var mı böyle birşey! Allah'ın sevdiği kuluymuşum bunun farkındayım ama taki NTV'ye dönüp ekrana çıkmaya başladıktan sonra bir gece yine yönetmen Tolgay ağabeyle çalışana kadar!

İşte asıl hikaye burada başlıyor. NTV'nin başındaki isim Doğuş Yayın Grubu Başkanı Erman Yerdelen'dir. O'nu çok fazla görmezdik ama NTV'deki çoğu gelişmede, değişiklikte O'nun kararlarının payının olduğunu bilirdik. Vücuduna tam oturan takım elbiseleri, özenle taranmış saçlarıyla, karizmasıyla gerçek bir beyefendidir. Az çok gözünüzde oluşmuştur heralde. Durun resmini de koyalım; işte sağdaki, objektife bakan beyefendi.


Askerden döndükten sonra NTV'deki gece mesailerim bir süre daha devam etti. Yine gecelerden bir gece yayın akışımı güzelce yapmışım, kasetlerimi hazırlamışım. Herşeyimle hazırım spor bültenine, benden kaynaklanabilecek hiçbir sorun yok. Elimde kağıtlarla rejiye gidiyorum veeeee o da ne! Yönetmen koltuğunda yine Tolgay ağabey oturuyor. Onunla yaşadığım daha önceki birkaç kötü tecrübe hep aklımda olduğu için herşeyi 2-3 kere tembihliyorum kendisine, anlatıyorum, anlatıyorum ve stüdyoya yerleşiyorum. Spor bülteni başlıyor, günün öne çıkan haberlerini usul usul sorunsuz bir şekilde veriyoruz. Ancak haberlerin arasında Doğuş Grubu'nun bir gecesiyle ilgili gelişmeler de var. Geceye bizim grubun üst düzey yöneticileri katılmış. Önemli bir haber. Ve sıra ona geliyor. Anons ediyorum haber giriyor, ben de dikkatle izliyorum ama birden elimi ayağımı karıştıracak birşey oluyor. Haberin ortasında tam Erman Bey görüntüdeyken kasetin o bölümü pislik atmaya başlıyor. Görüntü bozuk olduğu için Erman bey neredeyse hiç gözükmüyor. Rejide yine takla attığını düşündüğüm Tolgay ağabey kulağıma sesleniyor.

- Aliiii, n'apalım. Keselim mi haberi?

- Biraz daha bekleyelim belki düzelir ağabey.
diyorum. Erman Bey'in görüntüsü bitiyor aynı anda görüntü de düzeliyor. Böyle şans olur mu yahu, nedir benim başıma gelenler diye düşünürken bülteni bitiriyorum. Reji'nin önünde geçerken içeride büyük bir sessizlik var. Tolgay ağabey uzaktan sırıtarak bağırıyor.

- Aliiii, Erman bey aradı telefon bekliyor senden

- Hadi canım, kafa bulma benimle.

- Valla bak haberin ardından telefon çaldı. Arayan Erman beydi. Hemen Ali beni arasın dedi.

- Ya Tolgay ağabey bak emin misin, gecenin bir vakti başka biri aramış olmasın. Benimle dalga geçmeyin lütfen.

- Oğlum gerçekten Erman bey aradı. Haberde kendi görüntüsü bozuk olunca sinirlenmiş heralde!

Çıktım rejiden ne yapacağıma karar vermeye çalışıyorum. Saate bakıyorum gece yarıma geliyor. Aklıma "ne zaman ne olursa olsun her türlü gelişmeden haberdar edin beni" diyen Fuat Akdağ geliyor. Arıyorum, telefonu uykulu bir ses tonuyla açıyor.

- Aloooo, efendim!

- Fuat ağabey iyi geceler, bu saatte rahatsız ettim kusura bakma
diyorum ve başımdan geçenleri anlatıyorum.

- Oğlum emin misin Erman Bey'in aradığından?

- Valla Tolgay ağabey konuşmuş ben yayındayken, arayan O'ydu diyor, yemin ediyor.

- İyi ara bakalım!
diyor. Telefonu kapattıktan sonra Erman Bey'i cebinden aramak için cesaretimi ve neler söyleyeceğimi toparladıktan sonra numaraları çeviriyorum.

- Alooooo!

- Erman Bey merhabalar. Bu saatte rahatsız ediyorum kusuruma bakmayın. Spor Servisi'nden Ali Okancı ben.

- Efendim evladım
deyince "Aman allahım" diyorum içimden kesin şimdi kovuldum. Adamcağız belliki uyuyor, uyandırdık adamı. Sesi yorgun ve uykulu geliyor.

- Erman bey arkadaşlar söyledi. Benim sizi aramamı istemişsiniz.

- Yooo nerden çıkardın?
diyor uykulu bir ses tonuyla heceleyerek. Ve ben o an içimden küfürleri saydırmaya başlıyorum Tolgay ağabeye. Bu sefer heceleyen ben oluyorum.

- Arkadaşlar öyle söyledi. Çok özür dilerim gerçekten rahatsız ettim sizi. Lütfen kusura bakmayın!

- Estaaağğfurruulllaaahhh, iiyyii gecelerrrr!

- İyi geceler efendim!

Tolgay ağabeyin yüzünden adamcağızı uykudan uyandırdım. Nedir bu Tolgay ağabeyden çektiğim. Bir koşu yanına gidiyorum rejiye. Konuştuğumu, arayanın O olmadığını söyleyince Tolgay ağabey de şaşırıyor ve sırıtmaya başlıyor. "Peki Erman Bey değilse arayan kimdi" sorusu kafamızda beliriyor.

Cevabı ertesi gün öğrendim!!!???

Cevap: Şu an Kanal 24'ün spor müdürlüğünü yapan, o zamanlar beraber çalıştığımız spiker arkadaşım Serkan Korkmaz. Evde oturmuş yayını izlerken görüyor ve O da benim gibi panik oluyor. Hemen telefona sarılıp rejiyi arıyor. Yönetmen Tolgay ağabey de o anki heyecanla "ben Serkan"ı "ben Erman" anlıyor ve benim başıma bu işleri açıyor.

26 Ocak 2009 Pazartesi

BABAMIN TEVEZ YORUMU



Cumartesi akşamı babamla O'nun evde Beşiktaş-Denizlispor maçını izliyoruz. Devre arası oldu Ntvspor'a döndük 15 dakikalığına. Manchester United-Tottenham Hotspur maçı var. Bir anda ekrana yakın planda Tevez geldi ve babamın beni benden alan yorumu bir anda dudaklarından döküldü; "Bu ne lan mahalle karısı gibi!" Başladım gülmeye, hak vermedim de değil hani! Gerçekten de uzun kıvırcık saçları ve kafasındaki beyaz bandana ile bizim eski mahalledeki Necla ablaya benziyordu! :)

ROBBIE KEANE GİDİCİ Mİ?


Robbie Keane Liverpool'un Everton'la oynadığı FA cup mücadelesinde Rafa Benitez tarafından kadroya alınmamıştı. Benitez 1-1'in ardından "Keane kadroda yoktu ama bu sakat olduğu için değil. Bizim iyi bir kadromuz var. Çok çalışıyor ancak benim için en önemli şey bu değil. Her futbolcu kadroya girmek hatta ilk 11'de sahaya çıkmak ister. Bu yüzden şu an mutlu olduğunu düşünmüyorum. Ngog(Keane'in yerine kadroya alınan genç futbolcu) yedek takımda geçen maç 2 gol atmıştı, bu yüzden O'nu kadroya aldım. Yine Kuyt ve Babel de vardı. Yani kadromda bulunan 4 forvet benim için yeterliydi." demiş.


Keane'nin kadroya alınmayınca tepki göstererek stada gitmediği ve evde tv başında maçı izlediği, Gerrard'ın golüne de sevinmediği söyleniyor. Sezon başında 19 milyon paund'a Tottenham'dan gelen ve 4 yıllık sözleşme imzalayan İrlandalı'nın tekrar Spurs'e dönebileceği de ifade ediliyor. Defoe Portsmouth'da geçirdiği 1 yılın ardından tekrar Spurs'e dönmüş, Chimbonda da Sunderland'den tekrar eski takımına dönmek istediğini açıklamıştı. Ayrılanlar birer birer geri dönüyor. Yarın öbür gün Berbatov'u da duyarız heralde!