10 Ekim 2009 Cumartesi

GAME OVER


9 Ekim 2009 Cuma

ŞAMPİYON BAYANLAR

Avrupa Şampiyonu olan İtalyan voleybolcular...



JOHN BARNES KOVULDU

İngiltere 1. Lig takımı Tranmere Rovers, teknik direktör John Barnes'ın görevine son verdi. Barneslı Tranmere 11 lig maçında sadece 2 galibiyet alabildi. O da Liverpool'un efsane futbolcusu olup hayalkırıklığı yaratan teknik adamlar listesine katıldı. Bakın Barnes'ın göreve başladığı 15 Haziran'da ne yazmışım.

JOHN BARNES

20 YAŞALTI DÜNYA KUPASI - 4

D GRUBU:
GANA

Ransford OSEI: Turnuvada takım olmayı başarabilmiş birkaç takımdan biri. 90 dakika boyunca tükenmek bilmeyen kondisyonlarını ilerideki yetenekli oyuncuları ile birleştirince her takıma kök söktürüyor bu Gana. Twente’nin oyuncusu olan Osei ise Gana takımının yetenekli ve güçlü orta sahasının getirdiği topları gole çevirerek önemli ve izlenmeye değer bir oyuncu olduğunu kanıtladı.
Takip edilmesi gerek diğer oyuncular: Quansah, Ayew, Mensah

URUGUAY
Tabare VIUDEZ: Uruguay takımı gerçekten izlenmeye değer bir takım. Potansiyeli yüksek olan birçok oyuncu mevcut. Viudez takımın en çabuk, yetenekli, rakibinin üstüne giden ve gole yakın oyuncusu. İngiltere’ye attığı bir vole golü var ki inanılmaz…

Nicolas LODEIRO: Takımı için her şeyi yapan bir kaptan. Defansif orta saha yada ofansif orta saha görevlerini rahatlıkla üstlenebiliyor. Ama asıl yeri orta sahanın ortası. Koşuyor, mücadele ediyor, top kazanıyor, topu ileri taşıyor, arkadaşlarını pozisyona sokuyor ve gol atıyor. İtalyan scoutları mest etti…

Jonathan URRETAVISCAYA: Cezası nedeniyle gittiğim iki Uruguay maçından sadece birinde izleme fırsatı bulduğum bu oyuncu ayağına çok hakim, agresif, topla hızlı ve pozisyon yaratmakta yeteneği olan bir oyuncu. Bir maçın tam 90 dakikasında oynadığını göremesem de bende iz bırakan bir oyuncu.

Stoperler Marcelo SILVA, Robert HERRERA ve Sebastian COATES(oyun stili Lugano’ya çok ama çok benziyor ama onun gereksiz oyun dışı agresiflikleri yok) ve orta sahada Mauricio PEREYRA aynı zamanda gelecek vadeden oyuncular…


ALP ŞENGÜNLER
MISIR


Arşiv: A Grubu, B Grubu, C Grubu
Yarın: E ve F Grupları

FIFA 10

Şampiyonlar Ligi fantezide "grup maçları sonunda" zirvede yer alan takıma aşağıdaki oyunu hediye edeceğim. Bir PES tutkunu olarak da 2010'un çıkmasını bekliyorum. Demosunu indirip biraz oynama fırsatı buldum ama açıkçası fazla ısınabildiğimi söyleyemem. Olmadı 2009 ile devam ederiz...

360 derece top sürme: Futbol oyunlarında ilk kez sağlanacak olan gerçek 360 derece top sürme sistemi ile sahadaki tüm yönlere rahatça ve doğal bir şekilde dripling yapın, daha önce mümkün olmayan boşlukları yakalayın ve defans oyuncularını ekarte edin.

Gerçekçi Fizik Sistemi ve Animasyonlar: Yeni fizikler sayesinde top kapma mücadeleleri ve ikili mücadelelerde hiçbir pozisyon birbirinin aynısı olmayacak. Daha geniş ve gerçeğine yakın top sürme mekanikleri ve yeni çarpışma mekanikleri, hücumcu ve defans oyuncusu arasındaki pozisyon savaşının daha çeşitli olmasını sağlayacak.

Oyuncu önceliği: Oyuncularınızın topa ve topsuz hareketlere daha fazla odaklanmasını ve oyundaki hareketlenmelere gerekli tepkileri verebilecek hızda hareket etmesini sağlayan ve 50’den fazla hareket döngüsüne sahip olan geliştirilmiş yapay zeka mantığı.

Geliştirilmiş tuzak ve sıkıştırma zekası: Oyuncular artık topu daha kolay ve daha erken kapmalarını sağlayacak en kolay ve en doğal pozisyonu almak konusunda akıllı davranacaklar.

Heyecan verici şutlar: Şut çekme sisteminde gerçekleştirilen iyileştirmeler ve top fiziklerinde yapılan değiştirmeler sonucunda daha geniş ve gerçekçi bir şut çeşitliliği ortaya çıkacak ve gol atmanın keyfini arttıracak.

İyileştirilmiş kaleci yapay zekası: Bu alanda yapılan birçok geliştirme ile artık kaleciler boşta kalan toplara çıkmak için daha hızlı ve keskin bir algıya sahip olacaklar, bu sayede toplara çıkma hareketleri daha güçlü ve isabetli olacak. Yeni animasyon teknolojisi oyuna gerçekçi kaleci pozisyonlaması ve momentumu kazandırıyor, böylece gol atma fırsatları eskiye göre daha fazla çeşit kazanacak.

Gerçekçi menajerlik modu: 50’den fazla büyük değişiklik ile tasarlanan bu mod ile gerçeğinden farksız bir tecrübe yaratılıyor. Maç sonuçları, takımların ve oyuncuların kuvvetli ve zayıf yönleri ile belirlenecek. Oyuncu transferleri ise takımın prestiji ve finansal gücü, benzer diğer oyuncuların durumu, yapay zeka kontrolündeki takımların yaratacağı transfer rekabeti gibi birçok etken ile belirlenecek. Oyuncu gelişimi, yaş ve çevre etkenleri gibi gerçek yaşamda bulunan gelişme kriterleri sayesinde her zamankinden daha gerçekçi olacak.



Kaynak: ARAL

LIONEL MESSI

D&R'lere girdiğinizde bu kitabı mutlaka görürsünüz. Messi'nin topla ilk tanışmasından Barcelona'ya katılışına kadarki süreci aktarıyor. Mutlaka alın ya da almayın gibi birşey demiyeceğim. Ama çevirinin kötü, anlatımın da vasat olduğunu belirteyim. Yine de içinde ilginç birkaç bilgiye ulaşabilirsiniz. 104 sayfa. Fiyatı 10 TL.

8 Ekim 2009 Perşembe

MAÇI OKUMAK YA DA OKUYAMAMAK

A planıdır, B planıdır diye gidiyor tartışma. Son olarak A planının daha da geliştirilmesi düşüncesi buna eklendi. Bunlarla birlikte Rijkaard'ın Barcelona'sı ile Rijkaard'ın Galatasaray'ı kıyaslamaları başladı. Ben günlerdir bu tartışmaların neresindeyim diye düşünüyorum. Uzun vadeli olarak, kariyeri, Barcelona ile elde ettiği başarıları açısından Rijkaard'ı destekliyor, sabredilerek Galatasaray'ın başında kalmasını diliyorum. Ancak diğer taraftan geride kalan 8 hafta itibariyle bazı şeyleri sorgulama ihtiyacı da hissediyorum. Şu ana kadar izlediğimiz Galatasaray'da gördük ki Rijkaard A planı olarak nitelendirilen, kafasında oluşturmuş olduğu şablonla maçlara çıkıyor. Nonda ya da Baros, Mehmet Topal ya da Ayhan, Mustafa Sarp ya da Ayhan, Elano ya da Kewell, Sabri ya da Uğur vs. şeklinde bu şablona dokunmadan sadece oyuncuları değiştirerek içeride ve dışarıda maçlarına çıkıyor. Ben Galatasaray'a 3 puan aldığı maçlarda kazandıranın bu şablon değil, oyuncuların o maçtaki bireysel performanslarının olduğuna inanıyorum; Keita, Arda ve Nonda vs. gibi. Ama bu isimler formsuz olduğunda işte ortaya son 3 maçta alınan iki beraberlik ve 1 yenilgi çıkıyor.

Rijkaard'ı eleştirenlerin ortak görüşü ne peki? Yani bu A planıdır, B planıdır tartışması nereden çıkıyor? Tek bir şeyden, Rijkaard'ın maçları okuyamamasından. Yani B planı denilen şey ya da C,D,E her neyse, maçın gidişatına göre taktiksel bazı değişikliklerin yapılması anlamını taşıyor. Türkiye'deki spor yazarlarının bazılarının skor yazarı olduğu fikrine katılmakla birlikte aynı şekilde birçoğunun ortak fikri olan maçları okuyamaması düşüncesine de sonuna kadar katılıyorum. Ama aynı zamanda bunun Galatasaray'ı ve Türk futbolunu, Türk takımlarının oyun anlayışlarını tanımasıyla eş orantılı olduğuna da inanıyorum. Bunun için de biraz daha zaman diyorum. Bakın Rijkaard'ın hocalarından Cruyff, Barça TV'de başlayan yeni bir programda bu konuyla ilgili neler söylemiş?!

"Futbolun stratejisi olduğu doğru. Eğer karşımdaki takımda belirli özelliklere sahip bir bek varsa onu yenmesi için bir kanat oyuncusu ile oynarım. Ama maçtan önce aldığınız tüm kararlar havada kalır. Çünkü rakip takımın nasıl oynayacağını asla tam olarak bilemezsiniz. Bu yüzden ilk 5 dakika maçın nasıl gittiğini gördükten sonra stratejinizi uygulama yoluna gidersiniz. Uygun olduğuna inandığınız değişiklikleri yapmaya başlarsınız. Maçı okumak hem oyuncu hem de teknik adamlık dönemimde benim en iyi erdemlerimden biriydi."

"It’s true that football also has strategy. If I see that a team has a full back with certain characteristics, I’ll play a winger who can beat him. But all the decisions you can take before a match stay up in the air because you never know how the other team will play. You can apply the strategy as you go, after seeing how the match is going after five minutes and you make the changes you believe are appropriate. Reading the match as a player and then as a coach has been one of my best virtues."

Cruyff'a katılmamak aptallık olur. Benim de anlatmak istediğim tamamiyle bu. İşte Cruyff'un bu düşüncelerini şu ana kadar Rijkaard'tan görebildik mi, bu soruya evet demek şimdilik biraz zor. Yoksa bu maçı okuma bence Nonda'yı çıkarıp Baros'u almak ya da her ikisini de birarada oynatma meselesi değildir. Başka birşey ya bu başka birşey işte! Sadece biraz daha zaman...

THIERRY HENRY SEN RAHATSIZ MISIN?



Diyalog, UEFA Kupası Finali'ne çıkılırken Parken Stadı'nın koridorunda yaşanıyor. Arif Erdem sana çok büyüksün(!) diyorum başka da birşey demiyorum! Henry, senin karizman da bir anda çizildi gözümde. Arif'in daha ne hikayeleri var. Yerlere yatarsınız. Arif'in 24'e verdiği röportajın tamamını cumartesi günü saat 12:15'te "Güzel Oyun"da izleyebilirsiniz...

Not: Yurtdışında yaşayıp 24'ü izleyemeyenler buradan canlı yayına tıklayarak izleyebilir.

20 YAŞALTI DÜNYA KUPASI - 3

C GRUBU:
ABD

Dilly(Dilaver) DUKA& Bryan ARGUEZ: Amerika’nın takımına baktığınızda gerçekten futbolun güzellikleri adına bir şeyler görmek zor. İlk maçta sonradan oyuna girerek dikkatimi çekmeyi başaran Dilaver Duka, yeteneğiyle “düz” takımında kendi farklılığını belli ediyor. Topla sıcaklığı iyi olan bu oyuncu turnuvadaki iki iyi Birleşik Devletli'den biri. (İlk adının Dilaver olması nedeniyle merakımı çelen bu oyuncuyla maçtan sonra konuşmayı başardım. Türk asıllı değil Arnavut asıllıymış ve Türkiye’de oynamayı düşünebilirmiş). Diğer oyuncu ise defansif orta saha görevini üstlenen Bryan Arguez. Doğru zamanda doğru müdahaleleri yapabilen Arguez, kaptığı topları doğru şekilde kullanmayı biliyor.

ALMANYA
Lewis HOLTBY: Kesinlikle takımının kreatif özelliğinin %90’ını sırtlayan bir oyuncu. Çok doğru yerlere çok doğru şiddetle paslar atarak her an arkadaşlarını gol pozisyonunu sokmayı başaran Holtby, Almanya takımında en beğendiğim oyuncuydu. Bonservisi Schalke’de olan bu oyuncunun ismini ilerleyen zamanlarda Bundesliga’da duyacağımıza eminim.

Richard SUKUTA-PASU: Uzun boyu, güçlü fiziği ve teknik kapasitesi ile Almanya takımının ilerideki tek forveti görevini üstlenen bu siyahi oyuncu turnuva başlamadan önce BENDER kardeşlerle en çok merakla beklenen oyuncuydu. Turnuvada iyi işler yapıyor. Takımı Leverkusen’in şu an forvet bolluğunda Bundesliga’da kendine kiralık olarak başka bir takımda yer bulacağını ve önemli bir oyuncu haline geleceğini düşünüyorum.

KAMERUN
Olivier BOUMALE: Özellikle duran topları çok etkili kullanan bu oyuncu her iki kanatta da oynayabiliyor. Defansif anlamda gelişmesi gerekse de kötü Kamerun takımında kendini belli eden bir oyuncu. İspanya’da Albacete’de oynuyor. Gelişimi takip edilmeli.

KORE CUMHURİYETİOh JAE SUK: Sağ bek pozisyonunda oynayan bu oyuncuyu iki maç izledim. Defansif anlamda mükemmel bir disiplini olan Jae Suk, ikili mücadelelerin yüzde 90'ında ayakta kalmayı başaran taraf oluyor. İleri çıkarken topları rastgele değil ayağa oynamaya çalışmasıyla zeki bir bek olduğunu kanıtlayan Koreli ofansif anlamda biraz daha geliştiğinde çok sağlam bir oyuncu olacaktır.

Koo JA CHEOL: Kaptan takımının en başarılı oyuncusu diyebilirim. Orta sahada defansın önünde tek başına ön libero oynayan Ja Cheol’ün mücadele gücü 90 dakika boyunca devam ederken takımının kreatif yükünü de sırtlayabiliyor. Enteresan bir oyuncu.


ALP ŞENGÜNLER
MISIR



Arşiv: A Grubu, B grubu
Yarın: D Grubu

7 Ekim 2009 Çarşamba

ANKARASPOR.COM.TR


MARADONA & PALERMO & MESSI

Maradona (İşaret parmağını kaldırır ve oyunculara dönerek): Arkadaşlar bakın kimler kimler gelmiş! Martin Palermo'cum hoşgeldin! Saat kaç canım? Antrenman başlayalı yarım saat oldu.

Palermo (İki eli belinde): Ama hocam?!

Maradona (Araya girer): Sus konuşma. N'oldu, 40 metreden kafa golü attın diye bir tarafın mı kalktı?

Palermo (Üfleyerek): Ama hocam Messi de geç kaldı ona niye bağırmıyorsunuz?

Maradona (Cevap bulamaz): ?/()&%&+(%++% Kes tamam geç yerine. Bunaldım zaten. Gideceğim buralardan artık! Adam olun leeeennnn!

Messi: Kıs kıs kıs :))

TCHAU TCHAU ROBERTO! (GÜLE GÜLE ROBERTO!)

Adriano, Ronaldo, Vagner Love ve diğerleri... Bazıları kariyerlerinin sonuna gelse de bazıları genç yaşta vatanlarına dönme kararı aldı. Bunların arkasında yatan sebepler kimi zaman psikolojik kimi zaman da vatan hasreti oldu. Ama bir gerçek var ki, Brezilya ekonomisi artık eskisi gibi kötü değil. IMF'den biz 45 milyar dolar borç alırken onlar aynı kuruma borç bile verecek duruma geldiler. 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyat Oyunları sayesinde de halk önümüzdeki yıllarda çok daha refaha kavuşacak. Brezilya'nın dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olacağı kesin. Futbolcular da bunun farkında. Ülkelerini çok seven sambacıların dönüşünde işte bu ekonomik kalkınmanın payı da yüksek. Para için Avrupa kıtasına gelenler şimdi yavaş yavaş geri dönüyor. Dönecek olanlardan biri de Roberto Carlos. Fenerbahçe'ye geliyor haberi aylarca konuşulmuştu. Gidişi de benzer bir popülariteye şimdiden kavuştu. Gidişi derken kastettiğimiz tabii ki ayrılıyor oluşu... (Bkz: Kitap Aşığı Washington)

Yeni bir evlilik yapan Roberto Carlos eşine düğün hediyesi olarak Brezilya'da yaşama sözü vemiş olmalı ki, düğünden bu yana onunla ilgili çıkan haberlerin çoğu takımdan ayrılmasıyla ilgili oldu. "Roberto gidiyor", "Roberto gitti"... Bu sezon hakkında çıkan haberler onun hep Brezilya'ya dönme isteğiyle ilgiliydi. Teknik direktör Christoph Daum'un yabancı engelini gerekçe göstererek onu yedek kulübesinde oturtması bu gidişi hızlandırıyor mu bilinmez ama Brezilyalı yıldızın aralık ayında İstanbul olan adresinin Sao Paolo olarak değişeceği kesin.

Türkiye'ye geldiği günden beri Fenerbahçe yönetiminin koyduğu yasaklar nedeniyle çoğunlukla İspanya basınına içini döken Roberto, geleceğiyle ilgili bu kritik kararı da yine İspanyollara açıkladı. Dünyaca ünlü yıldız eşi Mariana'yla birlikte yaptığı Madrid gezisinde Fenerbahçe'den kesin olarak ayrılacağını söyledi.

As gazetesine konuşan Roberto "Evimi, ailemi ve ülkemi özledim" derken, "Artık 36 yaşındayım ve futbolda 2 yılım daha var. Bundan dolayı Brezilya'ya dönüp orada bir takımda oynamak hoşuma gidecek" diyor. Dünyada adını efsaneler arasına sokmayı başarmış bir yıldızın 2.5 sene Fenerbahçe'de forma giymesi taraftarı fazlasıyla tatmin etse de sarı lacivertliler Roberto'yu bavullarıyla havaalanında görene dek gidişine inanmayacak gibi görünüyor...



by Özer Selik + Pennearabiata

20 YAŞALTI DÜNYA KUPASI - 2

B GRUBU:

NİJERYA
Obiora NWANKWO: İlk maçında stoper olarak başlayan bu defans oyuncusu değişiklikler sonucunda orta sahaya geçerek bizlere zeki bir oyuncu olduğunu, doğru paslarla takımını rahatlatan ve ileri çıkmasını sağlayan biri olduğunu kanıtladı. Nijerya’nın göze çarpan oyuncularından..

VENEZUELA
Jonathan DEL VALLE: Venezuela’nın en öne çıkan ismi olan DEL VALLE bu yazı kaleme alınırken 4 golle turnuvanın en golcü oyuncusu konumunda. Golü koklayabilen bir forvet ve gol vuruşları oldukça etkili. Hızıyla bir anda rahat olduğunu düşünen bir defans oyuncusuna tehlike yaratıp kendine gol şansı yaratabiliyor.

İSPANYA
Fran MERIDA: Zaten fazla bir şey söylemeye gerek yok, Merida klas İspanyol takımının oyunuyla da beraber turnuvanın yıldızı olmaya aday. Güzel gollerine ve paslarına devam ederek Arsenal’in gençler konusunda ne kadar doğru işler yaptığını birkez daha ortaya koyuyor. Takımını en azından yarı finale kadar taşıyacağını düşünüyorum.

Aaron NIGUEZ: Milli kadroya şu an ikinci ligde bulunan Celta Vigo’dan dahil olan bu oyuncu yüksek hızı ve gol vuruşlarıyla, gol yüzdesi yüksek olan bir kanat oyuncusu. Bu oyununa devam ederse turnuvanın ardından transfer yapması çok yüksek bir ihtimal.

Daniel PAREJO: Tabii ki Merida, Niguez ve Asenjo gibi isimler İspanyol takımında en çok konuşulan isimler ama benim en çok beğendiğim oyuncu orta saha oyuncusu PAREJO oldu. Topla çok rahat ve saha içerisinde %90 oranında yapılabilecek en doğru hareketi yapıyor. Paslarının şiddeti ve isabeti olağanüstü. Takımını oldukça rahatlatıyor ve ön taraftaki hızlı oyunculara en uygun pasları atmayı iyi biliyor.

Emilio N’SUE: Afrika orijinli bu oyuncu tek forvet olarak görev yaptığı takımında hızını, tekniğini ve fizik gücünü dengelemiş bir isim olarak öne çıkıyor. Zaten karşı kaleye rahat gidebilen İspanyol takımında ileri atılan toplar onun sayesinde geri dönmüyor, orada kalarak oyun kurulabiliyor. 2 – 3 sene içerisinde La Liga’da ismini büyük harflerle duymamız mümkün.



ALP ŞENGÜNLER
MISIR

Arşiv: A GRUBU
Yarın: C GRUBU

6 Ekim 2009 Salı

YAYINCILIKTA YENİ DÖNEM

Sağlanan teknolojik gelişmeler sayesinde yayıncılıkta artık yeni bir döneme giriliyor. Tüm dünyada televizyonlardan yayınlanan sportif organizasyonları internet bağlantınız iyi olduğu takdirde şu anda bazı yasal olmayan internet siteleri sayesinde izleme olanağına sahipsiniz. Bu da milyon dolarlar ödeyerek yayın haklarını alan tv kuruluşlarını günden güne zor duruma sokuyor. Bu yüzden yayın haklarına sahip olan tv kanalları internet sağlayıcılarla anlaşma yoluna giderek daha makul fiyatlarla futbolseverlerin maçları bilgisayarlarından da kaliteli bir şekilde izlemelerine olanak sağlıyor. Mesela LigTv'nin Superonline ile yaptığı anlaşma gibi...

Ancak bugünlerde İngiltere'de olay farklı bir boyuta taşındı. İngilizler cumartesi akşamı Ukrayna ile deplasmanda 2010 Dünya Kupası eleme maçına çıkacak. Ancak bu maç ülkede canlı olarak televizyonlardan yayınlanmayacak. Çünkü Setanta'nın haziran ayında çöküşünün ardından bu deplasman maçını yayınlayacak herhangi bir kanal yok. Mevcut tv kuruluşları da bu maçın yayın hakkını elinde bulunduran firmanın 2 milyon paundluk isteğini karşılama yoluna gitmedi. Bunda maçın başlama saatinin de büyük etken olduğu ifade ediliyor. Çünkü maçın oynanacağı saatlerde ulusal kanallarda daha fazla "reyting getirmesi" beklenen programlar var. Yine İngiltere'nin Dünya Kupası'na katılmayı garantilemiş olmasının da tv kuruluşlarının bu maça yanaşmamasında payı olduğu belirtiliyor.

Eee peki ne olacak? Maç sadece internetten ve İngiltere'de anlaşmaya varılan Odeon sinemalarında canlı yayınlanacak. İnternet kullanıcıları http://www.ukrainevengland.com/ sitesine yarın akşama kadar girerlerse 4.99 paunda maçı canlı olarak izleyebilecek. Cumartesi bu meblağ 11.99 paund olacak. Siteye şu anda girenlerse maçın internetten yayınlanmayacağı ülkelerin listesi ile karşılaşıyor. Türkiye de bunlardan biri. Perform adlı internet üzerinden yasal olarak spor yayıncılığı yapan firma, İngiltere'nin en önemli gazeteleriyle de ortaklık anlaşması yaptı. Bu gazeteler de maçı internet sitelerinden canlı yayınlayabilecek, elde edilen kâr üzerinden de Perform'a pay ödenecek. Yine bet365 adlı bahis sitesi de maçı canlı yayınlayacak. Siteye girip üye olanlar ve hesaplarına 10 paund yatıranlar hem maçı izleyebilecek hem de bu meblağ kadar bahis oynayabilecekler.

Ancak bu durum İngiltere'de büyük bir tartışma konusu. Çünkü bu bir milli maç ve bu tür maçların açık kanallardan gösterilmesi gerekiyor. Herkesin evinde internet olmadığı için de taraftar dernekleri bu uygulamaya büyük tepki gösteriyor. Yine İngilizler böyle deplasman maçlarını toplu olarak publarda ve kulüplerde izlemeyi çok sever. Bunun mümkün olmayacak olması da tepkilere bir sebep.

Bu tarz yayınların takip edilmesi için sadece internet kullanıcısı olmanız yetmiyor. İnternet hızınızın ve bilgisayarınızın işletim sistemi ile ekran kartının da iyi olması zorunlu. Ancak artık tüm dünyada birçok insan spor yayınlarını internet üzerinden takip ediyor. Hem laptoplarından hem de cep telefonlarından otobüste giderken ya da cafede otururken o an dünyanın bir ucunda oynanan spor karşılaşmasını canlı olarak takip etme fırsatını yakalıyor. Türkiye bunun şu anda gerisinde. Ancak Türk Telekom'un bu anlamda ciddi bir çalışması olduğunu biliyoruz. Tüm ülkeye adım adım kablo döşüyorlar. Diyebilirsiniz ki herkesin evinde internet olması mümkün değil. Evet ama herkesin evinde Digiturk de yok, değil mi?!

Beni asıl düşündüren nokta tv'de spor yayıncılığının bir zaman sonra azalıp azalmayacağı. Bu konuda ciddi şüphelerim var. Her geçen gün tv kuruluşlarının spor yayıncılığı için ayırdığı bütçe azalıyor(NTVSpor ve TRT'yi ayrı tutuyorum). Ancak reyting kanallarında dizilere ve yarışmalara yenik düşmeye başlandığı ortada. Bunda da bazı kalitesiz spor programları, ekranda analiz yapmaktan çok kavga etmeyi tercih eden bazı yorumcular ve anlattığı maçın önüne geçmeye çalışan ya da dersine iyi çalışmayan maç spikerleri ile herşeyden önce de kara kutudan ne alması gerektiğini bilmeyen izleyici sayısının çok olmasının payı büyük. Sadece ve sadece eğlence olarak kabul görmesi gerekirken bunun olmadığı ve son dönemde politik oyunlara da alet edilen futbol karşılaşmaları endişemi daha da artırıyor.

Ayrıca maç sadece internetten yayınlandığında bu maçları kimlerin anlatacağı da önemli bir nokta. Bu da birçok insan için yeni bir ekmek kapısı demek. Mesela bu maçı James Richardson(hani Guardian'ın internet sitesine girdiğinizde bazen sayfanın sağında La Gazetta okuyan kel bir adam görürsünüz, işte o) anlatacak. Yorumcu olarak da Sven Goran Eriksson görev yapacak. Eğer Türkiye'de gelecek yıllarda böyle bir uygulamaya ciddi olarak gidilirse ben de anlatım konusunda başı çekeceğime inanıyorum. Hayırlısı!

WILEY FORMSUZ MU?

2-2 biten M.United-Sunderland maçından sonra Ferguson'un hakem Alan Wiley ile ilgili yaptığı "Yurtdışındaki hakemleri görüyorsunuz kasabın köpeği kadar formdalar. Bizim de formda hakemlere ihtiyacımız var. Wiley formda değildi. Bir oyuncuya kart göstermek için 30 saniye harcadı. Dinlenmeye ihtiyacı var." sözleri Ada'da tartışma yaratmıştı. Yukarıda Prozone'un çıkardığı istatistikler ve karşılaştırmalar var. Wiley'in yeteri kadar formda olduğunu gösteriyor. Örneğin sadece 7 futbolcu Wiley'den daha fazla koşmuş. Yine toptan ortalama uzaklığı 17.7 metre, faullerden uzaklığı ise 15.6 metreymiş. Birkaç yabancı meslektaşıyla yapılan kıyaslamalarda da Wiley'in performansının iyi olduğu ortada. Bizimkilerle de bir kıyaslama yapsak acaba ortaya ne çıkar? Ferguson sahasında kazanamadığı maç için başka bahaneler üretmeli.

20 YAŞALTI DÜNYA KUPASI - 1

20 yaşaltı Dünya Kupası Mısır'da bugünlerde son 16 maçları ile devam ediyor. Eurosport sayesinde turnuvayı takip etme fırsatına sahibiz. Mücadele eden gençlerin bir kısmı zaten önemli liglerde önemli takımların kadrolarında bulunuyor. Yetenek avcıları işte bu kadrolarda olmayan, yeni yıldız adaylarının peşinde. Arkadaşım Alp Şengünler de bunlardan biri. Turnuvayı başından beri altında araba, kucağında laptop şehir şehir takip ediyor. Vizyonuyla, futbol bilgisiyle, hakim olduğu yabancı dillerle geleceğin en önemli menajer adaylarından biri. Hazır CM 2010 çıkmış, FM 2010 kapıdayken işte Alp'ten takip edilmesi, kadrolarda bulunması gereken isimlerle ilgili bir detaylı yazı. A grubuyla başlıyoruz...


Dünya futbolunda çok önemli oyuncuların 18 yaşında bile üst düzey rekabete dahil olduğu yeni dönemde Mısır’ın evsahipliğini yaptığı 20 Yaşaltı Dünya Kupası şu sıralarda bizlere birçok yeteneği görme fırsatı tanıyor. Geride kalan 7-8 senelik süreye baktığımızda Saviola, Messi, Agüero gibi yıldızları taçlandıran bu turnuvanın bu yıl da çok önemli isimleri parlatacağı kesin gibi gözüküyor. Şampiyonada olgunluk düzeyi üst seviye ulaşmış oyuncuların yanı sıra potansiyeli gerçekten yüksek olan ve turnuvanın ardından kendi liglerinde gelişimleri takip edilmesi gereken birçok oyuncu mevcut… Bazı takımlarda birçok oyuncu göze çarparken bazılarında ise neredeyse izleyenleri etkileyen hiçbir oyuncu olmadı. Ben de gruplarda sırasıyla bu birkaç oyuncudan bahsetmek istiyorum.

A GRUBU:
MISIR

Afroto:21 kişilik Mısır kadrosuna tam 9 oyuncusunu gönderen ülkenin lokomotif takımı Al Ahly’nin oyuncusu olan Afroto; takımının en çok öne çıkan oyuncusu konumunda. İki kanatta da görev yapabilen solak isim, topla oldukça süratli ve son vuruşları etkili bir şekilde yapabiliyor. Bire birde adam geçerken patlama özelliği sayesinde rakibinden kopabilen ve de çoğu zaman faulle durdurulabilen bu oyuncu, serbest atışları da etkili kullanarak top ona her geldiğinde tehlike yaratmayı başarabiliyor. Eğer Mısır takımından herhangi bir oyuncu Avrupa’ya transfer olursa ilk ikide Afroto’nun olacağı kesin gibi gözüküyor.

Mohamed TALAAT: Takımının oyun düzeninde tek forvet olarak görev yapan bu oyuncu fiziği ve görünüşü ile Mido’yu andırsa da rakip defansları zorlayabilen ve pozisyon yaratmayı başarabilen bir forvet. Top rakipdeyken pres yaparak defansı rahat çıkartmıyor ve ceza sahasındaki stabil olmayan hareketli oyun yapısıyla gelecek vadeden bir oyuncu. Gelişiminin kesinlikle takip edilmesi gerek..

PARAGUAY

Ronald HUTH: Bonservisi Liverpool’da bulunan fakat Vicenza’da kiralık olarak forma giyen bu stoper üstün fiziği ve özgüveni ile Paraguay’ın dikkat çeken isimlerinden. İkili mücadelelerde başarı yüzdesinin yüksek olmasının yanı sıra ani müdahalelerde rakip yerine topa girerek önemli bir oyuncu olduğunu ilk maçtan kanıtladı. İzlediğimiz iki maç sonunda tek hatasında -belki de özgüveni yüksek olması nedeniyle – kırmızı kart gördü. İsmini ilerleyen senelerde önemli defans oyuncuları arasında duymamız muhtemel..

Gustavo CRISTALDO: Sol kanada yakın görev yapan bu oyuncu açıkçası takımında en çok göze çarpan 2-3 oyuncudan biri. Oyun görüşünün yüksek olmasının yanı sıra ofansif orta saha olarak görev yapan bu oyuncu defansif anlamda da çok çalışkan. Topla her buluştuğunda diğer kanattaki Villarealli arkadaşı Hernan PEREZ gibi takımını hızla atağa kaldıran bu isim Paraguay’ın turnuvada üst turlara çıkmasını sağlayabilir..

Federico SANTANDER: Şampiyonada birçok takımın artık tek forvetli ve orta sahayı kalabalık tutan bir oyun anlayışı ile sahaya çıktığını görüyoruz. Dolayısıyla ilerideki bu tek forvetin birçok özelliği bünyesinde barındırması gerekiyor. Uzun boylu ve kalıplı sayılabilecek Federico Santander çok çalışkan olmasının yanı sıra arkadaşları için pozisyon hazırlayabilecek kadar teknik dolayısıyla gol vuruşlarında becerikli bir oyuncu. Kesinlike takip edilmesi gerek.

İTALYA
Silvano RAGGIO: Oyun stili, mevkisi, hırsı ve fiziki benzerliği ile Daniele De Rossi’yi andıran bu oyuncu takımının hem defansta hem ofansta en önemli oyuncusu. Geride önemli müdahaleleri ile topu kazanabilen bu isim bu topu kullanmaktan çekinmeyen ve aynı zamanda da sıkıntı çekmeyen bir oyuncu. Savaşçı kimliği şu turnuvada takımı İtalya’yı ayakta tutan önemli özelliklerden biri.

ALP ŞENGÜNLER
MISIR

Yarın: B Grubu

5 Ekim 2009 Pazartesi

JOSHUA ANGOY CRUYFF

Biri bitiyor biri başlıyor. Mübarek mantar gibi bunlar. Bir anda bitiveriyorlar. Johan Cruyff, ardından oğlu Jordi, şimdi de torun Joshua Angoy Cruyff. Kızı Chantal ile eski Barcelona kalecilerinden (oynama şansı neredeyse hiç bulamamış futbolu bıraktıktan sonra da ABD'de Amerikan futbolu oynamış) Jesús Angoy'un oğlu. Babasının soyadı yetmez diye düşünmüşler heralde, dedesininkini de kullanıyor. Dün Barcelona'nın genç B takımında ilk kez forma giydi. Defansta oynuyor. 4-5 sene sonra A takımda görürüz.

NO CRISTIANO NO REAL MADRID

Cristiano yoksa Real Madrid de yok. Sakat olduğu için yoktu Portekizli. Sevilla deplasmanında 2-1 yenildiler. Ama çok daha farklı kaybedebilirlerdi. Casillas'a dua etsinler. Öyle 3 top çıkardı ki akıllara ziyan!

KAFASIZ KALECİ BURCHERT

Fotoğrafta sevinenler Hamburglu futbolcular. Arka planda sarı formalı ise Hertha Berlin kalecisi Sascha Burchert. İki dakika içinde Hamburg'tan biri 38 diğeri 44 metreden iki gol yedi. İşin ilginç tarafı golleri yediği iki pozisyonda da kale boştu. Peki Burchert neredeydi? Metrelerce üstünden geçen topları izleyerek geriye doğru kalesine koşmakla meşguldü. Çünkü iki pozisyonda da topu "kafayla" uzaklaştırmak için ceza sahasının dışına çıkmıştı. Bir topu Jarolim'e diğerini de Ze Roberto'ya kaptırınca da tarihe geçen kalecilerden biri oldu. Hani yediği golleri izleyince Rüştü'ye yapılanlar ne kadar da haksız diyor insan!

4 Ekim 2009 Pazar

BÜLENT UYGUN İSTİFA ETTİ


SADRİ BAŞKAN'DAN ÖZÜR DİLİYORUM

Bu sabah yazdığım "Yapma Sadri Başkan" isimli postta Sadri Şener'in maç sonrasında yaptığı ve yazılı basından okuduğum açıklamalarına katılmadığımı söylemiştim. Bazı gazeteler maçtan sonra Sadri Başkan'ın "Çok gol kaçırdık ama bu kaçan puanları geri getirmiyor. Yönetim olarak elimizden geleni yapıyoruz. Ama bunun karşılığını alıyor muyuz, almıyor muyuz orası tartışma konusu. O kadar pozisyona girip gol atamamayı ben de anlamıyorum. Bunu hocaya sormak lazım." dediğini belirterek beraberliğin sorumlusu olarak Hugo Broos'u gösterdiğini yazmışlardı. Ben de buna aldanarak sayfanın biraz daha aşağısında bulacağınız o yazıyı yazmıştım. Ama bir de ağzından dinleyince yanıldığımı anladım. Sadri Şener "Çok gol kaçırdık ama bu kaçan puanları geri getirmiyor. Yönetim olarak elimizden geleni yapıyoruz. Ama bunun karşılığını alıyor muyuz, almıyor muyuz orası tartışma konusu." dedikten sonra muhabir arkadaşlardan biri araya girip "Çok gol kaçırdı Trabzonspor ne diyeceksiniz? Sonuç yok!" diye soruyor. Sadri Başkan da tüm sakinliğiyle bu soruya verebileceği en güzel, en doğal cevabı veriyor. Bu soru teknik bir soru gibisinden "Onu ben de anlamıyorum. Onu hocaya sormak lazım" diyor. Burada Sadri Başkan'ın Broos'u sorumlu tuttuğu falan yok yani. Ha belki tutuyordur onu bilemem ama bu söylediklerinden öyle bir sonuç çukmıyor. Bazı yazılı basın bu açıklamaları tek bir cümleymiş gibi verip olayı başka tarafa kaydırmış. Trabzon bazen İstanbul'a bayağı uzak oluyor anlayacağınız. Bu yüzden Sadri Şener'den özür diliyorum.

AGÜERO'NUN ÇOCUĞU BÖYLE BÜYÜYOR

YAPMA SADRİ BAŞKAN!

Gaziantepspor beraberliği sonrası Trabzonspor Başkanı Sadri Şener bakın ne demiş; “Çok gol kaçırdık ama bu kaçan puanları geri getirmiyor. Yönetim olarak elimizden geleni yapıyoruz. Ama bunun karşılığını alıyor muyuz, almıyor muyuz orası tartışma konusu. O kadar pozisyona girip gol atamamayı ben de anlamıyorum. Bunu hocaya sormak lazım."

Sevdiğim başkanlardan biri olan Sadri Şener'in bu görüşlerine ne yazık ki katılamayacağım. Bu kadar çok gol pozisyonuna girebiliyorsanız eğer zaten bu hocanın başarısıdır. Onun işi budur, fazla pozisyon vermeyen ve takıma galibiyeti getirecek pozisyonları üretebilen bir takım yaratmaktır. Trabzonspor da cuma akşamı bunu yaptı. Ama Gökhan Ünal ve Selçuk gibi kendilerini ispat etmiş iki futbolcu bomboş pozisyonda kafayla dışarı atıyorlarsa, Colman penaltıyı gole çeviremiyorsa, Serkan'ın attığı şut direkte patlıyorsa kalkıp bunu hocaya soramazsınız. Bunun adı en basit dille taraftardan gelen tepkiyi başka bir yöne çevirmektir. Trabzon'da yaşayan bir Belçikalı'ya da bu suçu atmak en kolayıdır.

ENTERESAN OLABİLİR

Barcelonalı futbolcular düz zeminde tıkıt tıkır pas yapmayı, çalım atmayı biliyorlar. Gelsinler de bir de bu sahada oynasınlar bakalım!