6 Kasım 2009 Cuma

KOP'UN TANRISI ROBBIE FOWLER

Liverpool efsanesi, Kop'un tanrısı Robbie Fowler. Premier Lig tarihinin 163 golle en fazla gol atan 4. futbolcusu. Şampiyonlar ligi gruplarında da ilk kez bir maçta 2 golü Galatasaray'a atmıştı Olimpiyat Stadı'nda ama kazanan 3-2 Galatasaray olmuştu. Neyse konunun dışına çıkmayalım. Bugün nerede olduğunu ne yaptığını merak edenler için yazıyorum. 34 yaşındaki Fowler bu sezon Avustralya ligi takımlarından North Queensland Fury'nin kaptanlığını yapıyor. Avustralya'da özellikle de Queensland'da rugby birinci spor. Ama Fowler futbolu kariyerinin son yıllarda kıtada daha fazla sevdirmeyi hedefliyor. Bazılarının iddia ettiği üzere Avustralya'ya turistik seyahat -tadını da çıkarmıyor değil- için gitmediğini de şu ana kadar attığı 8 golle gösterdi. Bugünlerde hem kulübünün hem de ligin en önemli markası konumunda. Bir anlamda MLS'teki David Beckham modunda takılıyor. Bölge halkı için kulübü Fowlerlı özel geceler, imza törenleri, yemekler düzenliyor. Zaman zaman da kendi toprağından olan Beatles'ın şarkılarını dinliyor hayranlarıyla birlikte. Kimi zaman da okyanusta balık avlamaya çıkıyor. Ama herşeyden önemlisi Liverpool'da olduğu gibi sürekli basının kuşatması altında değil. Rahatsız edilmeden emeklilik öncesi döneminin tadını çıkarıyor. Amacı alt sıralarda olan takımını mümkün olduğunca yukarılara tırmandırmak. Ama belki de en önemli amacı Liverpool'un ardından North Queensland'ın da tanrısı olabilmek.



PAYLAŞILAMAYAN(!) ADAM AARON HUNT

Mevzu Werder Bremenli Aaron Hunt üzerine. NTV'de Bremen'in maçlarını anlatırken adını telaffuz etme konusunda çelişkiye düştüğüm bir isimdi. Babası Alman, annesi İngiliz olduğundan düşerdim bu çelişkiye. Ama Alman gibi kabul edip aynen yazıldığı gibi Hunt demeyi -Hant diyenler de vardı- tercih ederdim. Postun mevzusu da bu işte. Bizim Mesut Özil misali Hunt. Aynı onun gibi Almanya'da doğup büyüyen, oranın kültürünü alan, onunla aynı takımda oynayan, forvet mevkinde görev alan ama Mesut gibi bir kanat oyuncusu, hücuma dönük ortasaha gibi de oynayabilen bir futbolcu. Aynı zamanda takımda en iyi anlaştıklarını söyleyen iki arkadaş. Tek farkları Mesut'un babasının da annesinin de aynı milletten olması. Ayrıca Mesut'un kumaşının daha iyi olduğu kesin. Neyse. Bu Hunt için İngilizler 2006 Ekim'inden önce girişimde bulunmuşlardı. Alalım bu çocuğu annesi bizden, ülkede zaten forvet sıkıntısı var falan diyorlardı. Ama Almanlar hemen Mesut gibi onu da aldılar himayelerine, sahiplendiler. 21 Yaş Altı milli takımının kadrosuna koydular. Zaten 17 ve 19 yaş altında da oynamıştı. Hunt da zaten istemem ben başka ülkeyi doğduğum ülkenin milli takımında oynarım diyordu. İlk maçını da kaderin cilvesi İngilizlere karşı oynadı. Londralı annesinin ailesi de gitti maça, zaman zaman kendi takımları zaman zaman da Hunt için tezahürat yaptılar. İşin ilginç tarafı Hunt bu maçın ardından iki siyahi İngiliz Micah Richards ve Anton Ferdinand'a ırkçı söylem de bulunmakla suçlanmıştı. Almanlar fazla mı doldurmuştu acaba İngilizlere karşı. 20 yaşındaki Hunt hırsının kurbanı mı olmuştu?! Ceza almadı ama Hunt. Almanlar iyi savunma yaptılar, lobilerini kullandılar ve ceza almasını engellediler. Bugün 23 yaşında Hunt. Ve İngilizler geçtiğimiz günlerde henüz A milli takım forması giymeyen Hunt için yine girişimde bulunma çabasındaydılar. İngiliz medyasını Hunt'la ilgili haberler süsledi birkaç gün. Alman A milli takımında forma giymeden aklını çelebilirlerse Fabio Capello'nun 2010'da düşünebileceği bir isim olabilirdi. Ama bu durumdan kıllanan zehirli panzerler yaptılar yine yapacaklarını. Bu sezon 11 maçta 5 gol atan Hunt, Löw tarafından bugün Şili ve Fildişi Sahili ile oynanacak maçların kadrosuna alındı. Mesut Özil gibi Hunt da bir anda kıymete bindi. İngilizlerin böyle bir talebi olmasa Löw alır mıydı kadroya bilinmez. Ben 2010'da Almanya'nın kadrosunda olabileceğini düşünmüyorum. Neyse. Mesut'un verdiği kararı da hiçbir zaman eleştirmedim. 2 yılı aşkın süredir Türkiye'de oynamasına rağmen 2-3 kelime Türkçe dahi konuş(a)mayan Kazım Richards'ın nasıl ki Türk milli takımını tercih etmesine şaşırmıyorsam onların da bu tercihleri beni dumura uğratmıyor. Tamamen hislerle, beklentilerle alakalı. Dolayısıyla Hunt'u da tepe tepe kullansın Almanlar. Nijeryalı anne babanın çocuğu olan ama Togo'da doğup büyüyen Adebayor'un gururla söylediği sözler geliyor aklıma, "Neden Nijerya için forma giyeyim ki? Hayata, yaşama dair ne biliyorsam Togo'da öğrendim. Benim ülkem Togo'dur."

Arşiv'den okumanızı tavsiye edeceğim 2 yazı, Mesut Özil Röportajı ve İzlenimler ayrıca Özüne Dönmek (Farklı Bir Mesut Özil Hikayesi)

5 Kasım 2009 Perşembe

TÜRK RAP'İNİN YENİ YÜZÜ

AVRUPALI FENERBAHÇE

İstanbul: 2 - Bükreş: 0. Gecenin manşeti bu belki de. İki temsilcimiz de ilk maçlarda olduğu gibi yine acımadı rakiplerine. Kadıköy'de zevkli, temposu yüksek bir maç izledik. Fenerbahçe'nin karşısında Dinamo Bükreş'ten 2-3 gömlek daha üstün bir Rumen ekibi vardı. İki takım da top ayaklarına geldiğinde dikine ve hızlı oynamak isteyince özellikle ilk yarının nasıl geçtiğini anlamadım. Ortasahada topa ve rakibe sert müdahalelerde hakem daha çok oynatmayı tercih edince ve tüm futbolcular kusursuz centilmenliğe yakın oynayınca Premier Lig ve La Liga'ya yakın bir seviyede maç seyrettik. Andre Santos'un kıvrak hareketlerinin ardından sol ayağının dışıyla ağlara gönderdiği gol güzeldi. Alex bildiğimiz Alex'ti. Yine gemisini kurtaran kaptandı. 2-3 pozisyonda klasını konuşturması Fenerbahçe'nin kazanmasına yetti. Emre günün en çalışkan isimlerinden biriydi yine. Cristian kaleyi her gördüğünde aklına Hamidou geldi heralde, ama çektiği tüm şutlar aynı şekilde kalenin 3-4 metre solundan dışarı gitti. Ayağı bu gece sola çekiyordu Brezilyalı'nın. İlk golde topu alırken Andre Santos'un faulü var mıydı, Daum'un ilk yarının ortalarında aynı dakika içinde 2 kez Kazım'a ofsayt bayrağı kaldıran hakeme gözlük işareti yapmakta haklı mıydı, yine ilk yarıda Bilica yerdeki rakibinin üzerine bilinçli olarak mı bastı, bunlar aklımda kalan sorular. Steaua'da Kapetanos'u çok beğendim. Tek forvet olarak Bilica ve Lugano ikilisiyle iyi mücadele etti. Çalışkan, fiziği güçlü, oyun takibi yüksek bir futbolcu. 2008 yazında bonservis bedelsiz olarak AEK'dan Steaua'ya gitmiş. İnsan Güiza'nın yerinde 26 yaşındaki bu Yunan olsa daha iyi olmaz mıydı diye soruyor kendine.

Twente de Sheriff karşısında 2-1 kazandı. Fenerbahçe'nin gruptan çıkması kesin değil ama büyük bir avantaj yakaladığı ortada. 2 Aralık'ta Twente ile deplasmanda oynanacak maç lideri belirleme özelliği taşıyacak. Sarı lacivertlilerin son maçında Kadıköy'de Sheriff'i doğal olarak yeneceğini düşünüyoruz tabii. Tebrikler Fenerbahçe.

GALATASARAY AVRUPA'DA BİR BAŞKA

Galatasaray güzel bir hazırlık maçı oynadı. Rijkaard bu maçı güle oynaya kazanacaklarını bildiğinden Keita'yı yedek soyundurdu ve Nonda 73'te sakatlanıp oyundan çıkmak zorunda kalıncaya kadar da sürmedi sahaya. Dinamo rakip olabilecek bir takım değildi, kendileri de bunun farkındaydı. Öyle şuursuzca üstüne bile gitmediler Galatasaray'ın. Bunu yapmadıkları gibi savunma yapmayı da beceremediler. Bugün Kasımpaşa bile çıksa belki yenerdi Dinamo'yu. Ama Galatasaray'ın da hakkını verelim. Avrupa'da başka bir havayla, başka bir özgüvenle oynuyorlar. İlk yarıda Nonda ve Kewell'la Sivasspor tarifesi uyguladılar. İkinci yarıda Mehmet Topal'ın sol ayağından mükemmel bir gol daha buldular. Maçı yabancı bir kanaldan İngiliz spikerin anlatımıyla izledim. Biraz abarttı belki ama "Çok güzel goller anlattım, bu hepsinden daha farklı. Van Basten'i hatırlattı bana." gibi cümleler kurdu. Gerçekten de çok güzel bir goldü. Mehmet Topal sağ ayağını kullansa da fırsat buldukça sol ayağını kullanmayı, şut atmayı seven bir oyuncu. Ama bu kadar isabetli vuruşlar yapamıyordu. Belli ki antrenmanlarda sol ayağını geliştirmeye çalıştırıyor, çünkü o mesafe ve açıdan topu uzak köşeye göndermek kolay iş değil. Rakip 68'de 10 kişi kalınca sarı kırmızılılar da rölantiye aldı. İsteseler daha da farklı kazanırlardı. Galatasaray'ın Dinamo'ya iki maçta 7 gol atmasına heralde en çok sevinenlerden biri de Hagi olmuştur. Sarı kırmızılılar attıkça Hagi de tribünde sevincini saklamadı. Ne de olsa Dinamo'nun ezeli rakibi Steaua'da parlamıştı yıldızı.

Panathinaikos da Sturm Graz deplasmanında 1-0 kazandı. Komşu da böylece gruptan çıkmayı büyük ölçüde garantiledi. Son 2 maç formalite karşılaşması olacak Galatasaray için. 3 Aralık'ta Ali Sami Yen'deki Panathinaikos maçı bir anlamda grup liderini belirleme karşılaşması olacak. 16 Aralık'taki Sturm Graz maçının ardından 18 Şubat'a kadar Avrupa'da maçı yok. Baros'un bu arada düzelmesi ve ara transferde yapılacak muhtemel bir transferle Galatasaray son 32 mücadelesine daha güçlü girecektir.

TEBRİKLER ALEX DE SOUZA

Şampiyonlar liginde 4. haftanın birincisi geçen hafta olduğu gibi yine "Alex De Souza" isimli takımıyla Gökhan Atsız. Bu hafta 4-4-2 dizilişiyle 78 puan topladı Gökhan. Chelsea kalecisi Cech Agüero'nun gazabına uğradığı için sadece 2 puan getirdi. 4'lü savunmasındaki 3 futbolcunun takımı gol yemedi. Sarı kart gören İbrahim Kaş ise Beşiktaş'ın yediği 3 golden ötürü puan getirmedi Gökhan'a. 4'lü ortasahasının da maşallahı vardı. 2 gol atan Fabregas, 1 gol-1 asistle oynayan Marcihonni, 1 gol atan Navas ve 3 asist yapan kaptan Arshavin'li ortasaha Gökhan'ın takımını öne çıkaran en önemli etken oldu. Gökhan'ın beklentilerini boşa çıkaran ise forvet hattıydı. Ibrahimovic ve Hulk gol atamadılar, 90 dakika sahada kaldıkları için sadece 2'şer puan getirdiler. Çiçeği burnunda baba Rooney'yi çoğumuz gibi oynamayacağını düşünerek yedek bırakan Gökhan, oyuna 68. dakikada girip 1 asist yapan Unitedlı'nın getirdiği 3 puanı İ.Kaş yüzünden alamadı belki de. Gökhan Atsız'ı bir kez daha tebrik ediyor, Onur Minisker ve Berkin Zaim'in takımlarının hemen ensesinde olduğunu hatırlatıyorum. Grup maçlarının sona ermesine 2 hafta kaldı. 6. haftasonunda zirvede olan arkadaşıma FIFA10 hediye edeceğimi de tekrar hatırlatırım. Şansınız bol olsun...

DOMUZ GRİBİ AŞISI OLMAYACAĞIM

Bu ülkede saçma sapan şeylerin yaşanmadığı bir gün geçirmeyecek miyiz merak ediyorum. Hükümetin bugünlerde bir numaralı gündem değiştirme maddesi domuz gribi. Dün açılımla ilgili bazı iddialar vardı, Başbakan çıktı "Ben aşı olmayacağım" dedi, hoooppp gündem değişti. Domuz gribi aşağı, domuz gribi yukarı gidiyoruz. Her sene zaten tüm dünyada mevsimsel gripten yılda 12000 civarında insan ölüyor. Ayda 1000, günde 33 kişi demek bu. Yani normal grip aslında domuz gribinden daha tehlikeli gibi. Ve bugün ilginç -bir o kadar da acı- bir haber duydum. Eczanelerden tüm grip aşıları toplatılıyormuş. Çünkü önümüzdeki günlerde sadece domuz gribi aşısı eczane raflarını dolduracak. Hükümet yurtdışından aşıyı 5 ila 6 euro arasında bir maliyetle alırken eczanelerde bu ilaç ne kadara satılacak haberiniz var mı? 35 TL. Evet maliyetinin neredeyse 3 katına satılacak. Bunun vergisi, zartı zurtu var mıdır bilmem. Eğer bu blogu okuyan bir doktor, eczacı ya da tıp çalışanı varsa bizi bilgilendirmesini rica edeceğim. Şunu kesinlikle söyleyebilirim, Allah sağlık versin, çünkü ben domuz gribi aşısı olmayı düşünmüyorum.

4 Kasım 2009 Çarşamba

OLİMPİYAT STADINI DOLDURABİLMEK

Çinli yetkililer, 2008 Yaz Olimpiyat Oyunları'na ev sahipliği yapan "Kuş Yuvası" adlı stadyumun tribünlerini doldurmanın yollarını arıyormuş. Stadın AR-GE bölümü başkanı Zhou Bin, 80 bin kişilik stadı dolduracak organizasyon bulmalarının önemli bir problem olduğunu belirtmiş. Çinli arkadaşlar sormayın aynı konuda biz de muzdaribiz. Biz bizimkini 5 yılda 2 kez doldurabildik, Galatasaray-Fenerbahçe ve Liverpool-Milan maçlarında. Siz en azından olimpiyat düzenlediniz. Pardon bir de U2 gelecek -olur da iptal etmezlerse- o zaman da doldururuz heralde.

SALI GECESİNİN ARDINDAN

GECENİN TAKIMI: MARSİLYA
Zürih'e 6 gol atarak gecenin en farklı galibiyetini aldılar. Deschamps'ın öğrencileri Milan ve Real Madrid'in zirve için kapıştığı C Grubu'nda iddiasını devam ettirdi. Milan deplasmanı ve sahasında oynayacağı Real Madrid maçlarından çıkaracağı puanlar onların gruptan çıkmasını sağlayabilir.

GECENİN ŞANSLISI: CSKA MOSKOVA
Old Trafford'da 3 gol atmak ve buna rağmen kazanamamak. İlk bakışta biraz şanssızlık olarak da adlandırılabilir belki ama Rus ekibinin 1 puan çıkardığı için sevindiğini düşünüyorum. Maçın 10 dakikalık özetini izledim. CSKA'nın 3 pozisyonu var, 3'ü de golle sonuçlanıyor. United'ın ise abartmıyorum golle burun buruna kaldığı neredeyse 15 pozisyon var. Akinfeev, direk ve zaman zaman da son vuruşlardaki beceriksizliklerine yenildiler. Ve bir şans golüyle mağlup omaktan kurtuldu Alex Ferguson'un ekibi. Beşiktaş'a M.United'la deplasmanda oynayacağı maçta Allah CSKA şansı versin diyorum yoksa bu futbol ve moralle Liverpool maçındaki skora benzer bir durum ortaya çıkabilir.

GECENİN FUTBOLCUSU: RONALDINHO
Dün kendine has hareketlerinden bir resital sundu. Onu izlerken Barcelona'daki ilk yılları geldi gözümün önüne. İkinci yarıda Seedorf'la birlikte sol çizgi üzerinde Sergio Ramos ve Lass'ı deli etmeleri gözümün önünden gitmiyor. Sağ ayak içini halen dünyada en iyi kullanan adamdır ayrıca. Hissettiğinde, konsantre olduğunda izlemesi en zevk verendir. Henryli Arsenal Avrupa'da tuttuğum takımdır, Ronaldinholu Milan'ın da gönlümde yeri vardır.

GECENİN TARAFTARI: MILAN TARAFTARI
Kaka'nın nasıl karşılanacağı merak konusuydu. Ama beklenen oldu. Gün geldi Maldini'ye bile sallayan Milan taraftarı en sevdiği futbolcuların başında gelen Kaka'yı bağrına bastı. Brezilyalı'ya teşekkür eden pankartlar San Siro'nun tribünlerini süsledi.

GECENİN GOLÜ: BENZEMA
Real Madrid 3-2 yenildiği maçın rövanşı özelliği taşıyan karşılaşmada San Siro'da Milan karşısında özellikle ilk yarıda iyi top oynadı. Benzema da Raul'un yedek soyunduğu maçta hücum yükünü çeken futbolcuların başında geldi. Fransız'ın attığı golü gecenin golü seçmemdeki sebep bir anlamı olmasından dolayı. 1956 yılından bu yana San Siro'da oynadığı 5 maçta ağları havalandırmayan Real Madrid Benzema ile 53 yıldır beklediği golü atmış oldu. 1956'da golü atan, 2007'de hayatını kaybeden Joseito'ya selam olsun!

GECENİN BAHTSIZI: BAYERN MÜNİH
Maçın ilk yarısında verilmeyen bir penaltıları var. Maçın kaderinin değiştiği an olarak nitelendirilebilir. Bordeaux'a 2-0 kaybedince gruptan çıkma şansları bir hayli azaldı. Van Gaal bu sezon Avrupa'da hayalkırıklığı yaratan Hollandalı hocaların başında geliyor. Yedek kulübesindeki yukarıdaki görüntüsü Van Gaal'in bu kış uzun bir uyku çekeceğine işaret eder gibi. Ama Bayern yönetiminin onunla aynı mağarada uyuyacağını sanmıyorum. Kaleci Butt'a da ceza sahasının dışına çıkıp topa geçtiği ıskadan dolayı 2. golün yenmesine sebep olduğu için de ne diyeceğimizi bilemeyelim!

GECENİN OLAYI: DEMİRÖREN-TARAFTAR DÜELLOSU
Beşiktaş'ı gecenin takımı olarak yazmak isterdi gönül. Ama sistemsiz bir takımla ilgili olarak parmaklarım sadece bir klasikliği bu satırlara taşıyor. Bu sezon alışmış olduğumuz görüntülerin tekrarı abartılmış bir şekilde yaşandı İnönü'de. Rezillikte son perdeyi izledik. Beşiktaş taraftarı artık Demirören ve hatta Denizli'nin gitmesi için kaybetmeyi bile göze alıyordur diye düşünüyorum. Ama koltuk işte, bazen sıcak oluyor insanın hiç kalkası gelmiyor.

3 Kasım 2009 Salı

PSİKİYATRİSTLİK ANTRENÖR

Daha önce rakip takımın antrenörüyle tartışan,, hakemin üzerine yürüyen,, rakip takım futbolcusuyla kavga eden hatta kendi yardımcısını tartaklayan antrenör görmüştük ama atağa kalkan rakibinin önüne atlayarak hücumu kesen antrenör görmemiştik. Bunu da gördük ya artık gözüm açık gitmem.



Hentbolda bayanlar şampiyonlar ligi maçında Avusturya ekibi Hypo Niederösterreich ile Fransız Metz takımları arasındaki maç 27-27'lik beraberlikle devam ederken bitime 4 saniye kala Niederösterreich takımının antrenörü Gunnar Prokop yapıyor bu hareketi. Bugün de görevinden istifa etti. Açıklaması da çok ilginç, "Halen o hareketi nasıl yaptığımı anlayamıyorum. Hemen bir psikiyatriste gitmem gerekiyor."

Bu arada bu hareketin işe yaradığını da söylemek lazım. Maç 27-27'lik beraberlikle bitiyor ancak Prokop hakkında Avrupa Hentbol Federasyonu inceleme başlattı, büyük bir ceza alması bekleniyor.

2 Kasım 2009 Pazartesi

BU HAFTA TAKIM OYUNU KAÇMAZ

24 Spor Servisi'nden ayrılıp eve doğru yola koyulmak üzereyim. Bir an evvel yemeğimi yiyip televizyonun karşısına geçmek için sabırsızlanıyorum. Okay Karacan ve Bilgin Gökberk'in programı Takım Oyunu 21:15'te başlayacak. Bakıyorum o da ne?! Okay Karacan odasında bir sağa bir sola doğru düşünceli bir şekilde yürüyor. Program öncesi bir hayli dolu gibi gözüküyor. Haberler şu sıralarda radyo programında olan Bilgin ağabeyin de formunun zirvesinde olduğu yönünde. Gündemlerinde de kuşkusuz Diyarbakırspor ve Ercan Saatçi olacak. Mutlaka aynı fikirde olmadıkları noktalarda hararetli tartışmalar yaşanacak ve ortaya ilginç diyaloglar çıkacaktır. Bu program kaçmaz diyelim. NTV Spor'da Hıncal Uluç'un haftasonuyla ilgili düşüncelerini dinlemekte ilginç olacak.

ERCAN SAATÇİ 1995 YILINDA YİNE TEPKİ ÇEKMİŞTİ

Ercan Saatçi'nin küfür olayını konuşmak ve abartmak istemiyorum. Herkes küfür eder. Küfür etmiyorum diyen varsa yalan söylemiş olur. Ama ettiğiniz yere dikkat edeceksiniz. FB TV'ye program çeken Ercan Saatçi'nin kameraların olduğu bir ortamda daha dikkatli davranması gerekirdi. Tanımadığınız kişilerin bulunduğu bir yerde ağzınızdan çıkanlara mutlaka dikkat etmelisiniz. Aksi takdirde sizi sevmeyenler internetin verdiği güçle bu şekilde zor durumda kalmanıza yol açabilir.

Bugün konu üzerine düşünürken aklıma Saatçi'nin yıllar önce yine Galatasaray camiasının tepkisini çekmiş olduğu geldi. 1995 yılında "Biz Burdayız" adlı şarkısına çekilen klibin sonlarına doğru bir Galatasaray taraftarının tabancayla ateş ederek -bilinçsiz olarak- ufak bir kız çocuğunu öldürmesi canlandırılmıştı. Saatçi'nin böyle bir sahnede bir Galatasaray taraftarının kullanılmasına izin vermesi o zamanlar da eleştirilmiş, yaratılan polemiğin ardından fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olduğu o günlerde de sık sık dile getirilmişti.

1 Kasım 2009 Pazar

RIJKAARD KART İSTEMEKTE HAKLI MI?