26 Ocak 2009 Pazartesi

İŞTE BECKHAM'IN MILAN'DA KALMAK İSTEME SEBEBİ



HAYAT GERRARD'DA


Dün Liverpool ile Everton arasında 210.Merseyside derbisi oynandı. İki takım FA Cup rekoru da kırdılar 21.kez karşı karşıya gelerek. Everton ilk yarıyı Lescott'ın golüyle 1-0 galip kaparken, 2. yarıda Torres'in mükemmel pasına hareketlenen Gerrard yine kendine has gollerinden birini attı. Kaptan takımını kurtaran adam oldu, iki takım birkez daha karşılaşacak 4 Şubat'ta bu kez Goodison Park'ta.

SIKICI YENİLMEZLER


Marca'dan güzel manşet. Herşeyi ifade ediyor. Sıkıcı bir futbol ortaya koydular Deportivo karşısında. Biraz Robben zorluyor oyun kalitesinin sınırını Madrid'de. Onun dışındakiler sıradan bir takımın oyuncuları gibi. Tabii kaptan Raul'u es geçmeyelim. O'nun golüyle 1-0 kazandı Real Madrid. 306 gole ulaştı Madrid formasıyla. Kulüp rekoru Di Stefano'da 307 golle. Ligde ise Raul'un 213, Di Stafano'nun 216 golü var.

MOURINHO'YA KIRMIZI KART


Geçen hafta Atalanta yenilgisinden sonra oyuncularına "hepiniz bok yığınısınız" diye bağıran Mourinho şimdi de hakemin üzerine yürüdü. Hakem Celi'nin verdiği kararları beğenmeyen Mourinho "sen korkaksın" diye bağırınca kırmızı kartla tribüne gönderildi. Allah'tan takımı kazandı bu hafta yoksa maç sonunda çok daha fazlası olabilirdi. Juventus-Fiorentina maçında hakemin kritik birkaç pozisyonda Juve lehine karar vermesinin de Mourinho'nun bu kızgınlığında payı var. İtalya'nın Yılmaz Vural'ı olma yolunda ilerliyor Portekizli. Ne olursa olsun acilen "öfke kontrol tedavisi" görmeli.

25 Ocak 2009 Pazar

TAŞ-KAĞIT-MAKAS


Şampiyonlar Ligi'ni kimin kazanacağını bu oyun belirleyebilir. Real Madrid-Liverpool maçını yukarıdaki resimlere bakarsak Ramos'un kazanacağını söyleyebiliriz. Ama Ramos'un Guardiola karşısında pek bir şansı yok gibi!

BAYERN MÜNİH, VEFA VE BAŞARI


Bayern Münih kulübü Almanya'nın en başarılı kulübüdür, Dünya'nın da en başarılı kulüplerinden biridir. Aynı zamanda en vefalı kulüplerin de başında gelir. Bayern'de top koşturmuş birçok futbolcu değişik departmanlarda görev alarak kulüplerine 2. kez hizmet etmektedir. Başarılı olmalarını işte Bayern kültürünü çok iyi bilen, bunu bundan sonraki nesillere aşılayabilecek kapasitede olan bu eski futbolcuların kulüpte görevlendirilmesine de borçlular. Bazı kulüplerimize(!) örnek olması nedeniyle aşağıda Bayern'in başlıca departmanlarının ve görev yapanlarının listesini yayınlıyorum.

BAŞKAN VE YÖNETİM KURULU
Başkan: Franz Beckenbauer (1965-1977)
Yönetim Kurulu Başkanı: Karl-Heinz Rummenigge (1974-1984)
Genel Menajer: Uli Hoeness (1970-1978)
Yönetim Kurulu Spor Danışmanı: Paul Breitner (1970-1974 & 1978-1983)
Genel danışman: Werner Olk (1965-1970)
Yönetici: Hans Nowak (1965-1968) –> seit 1.1.2009 in Rente
Yönetici: Matthias Zimmermann (1996-1996 & 2005-2006)

TARAFTAR İŞLERİ
Taraftar ve Fan Club Sorumlusu: Raimond Aumann (1984-1994)
Satış Departmanı Müdürü: Hans Pflügler (1981-1995)
Kassel'deki Bayern Münih Mağazasının Sahibi: Carsten Lakies (1996-1997)

TEKNİK EKİP
Teknik Direktör: Jürgen Klinsmann (1995-1997)
Kaleci Antrenörü: Walter Junghans (1977-1982)
Takım menajeri: Christian Nerlinger (1992-1998)
Bayern'in 2. takımının Antrenörü: Gerd Müller (1965-1979)
Antrenör: Matthias Hamann (1988-1989)

GENÇ TAKIM SORUMLULARI

Genç Takımlar Koordinatörü: Björn Andersson (1974-1977)
19 yaş altı teknik direktörü: Kurt Niedermayer (1977-1982)
13 yaş altı teknik direktörü: Mehmet Scholl (1992-2007)

OYUNCU İZLEME KOMİTESİ
Komite Şefi: Wolgang Dremmler (1979-1986)
Takipçi: Wolfgang Grobe (1982-1986)
Güney Amerika Takipçisi: Giovanni Élber (1997-2003)
Güney Amerika Takipçisi: Paulo Sergio (1999-2002)

YA İNGİLİZCE'Yİ ÖĞRENİRSİN YA DA GİDERSİN


"Eğer yabancı bir ülkede yaşamaya gidiyorsanız o ülkenin dilini öğrenmek zorundasınız" Bu sözler Arsenal menajeri Arsene Wenger'e ait. İngiltere'de yeni göçmen kanununa göre Ada'da top koşturacak olanlar İngilizce'yi öğrenmek zorunda. Avrupa Birliği'nin dışından gelen futbolcular 1 yıl boyunca İngilizce eğitimi alacak ve ardından sınava girerek kendilerini ispatlayacaklar. Eğer başaramazlarsa İngiltere'yi terketmek zorunda kalacaklar.

Arsene Wenger de bu yasayı destekliyor ve "yaşadığınız ülkenin kültürünü anlamak istiyorsanız bunu dilini konuşmadan yapmanız imkansız" diyor. Ama Wenger'in konuyla ilgili şöyle bir endişesi de var. Wenger "oyuncu eğer o 1 yılın sonunda başka bir ülkenin takımından daha iyi bir teklif alırsa İngilizce'de kötü olmayı tercih ederek İngiltere'den ayrılma yoluna gidebilir" diye konuşuyor.

Wenger'in yaklaşımları özünde doğru gibi. Bizde de yıllardır birçok yabancı teknik adam ve futbolcu gelir gider hatta bazıları yıllarca çalışır ancak tek kelime Türkçe konuşmazlar. Tamam Türkçe'nin sana Avrupa'da ya da dünyada hiçbir katkısı olmayacak ama bir Gordon Milne örneği var mesela önümüzde. Adam sonraki gelişlerini (Trabzonspor ve Bursaspor) sayarsak yaklaşık 10 yıl Türkiye'de yaşadı ama ağzından tek Türkçe kelime duymadık. İngilizler, Almanlar dilimizi öğrenmek istemeselerde Balkanlardan gelenlerin hem dilimize hem de kültürümüze çok kolay adapte olabildiklerini de biliyoruz.

Hadi bizim kültürümüzü öğrenmek istemiyor olabilirler ama özellikle futbolcuların saha içinde aynı dili konuşamamaktan hakemlerle sorun yaşadıklarını söyleyebiliriz. En yakın örneği Delgado ve Cüneyt Çakır. İletişim kopukluğundan kaynaklanan bir sebepten Çakır belki de hata yaparak kırmızı kart göstermişti Galatasaray derbisinde Arjantinli'ye.

RAMOS'UN TERCİHİ LASSANA DIARRA


Real Madrid teknik direktörü Juande Ramos'un ara transfer döneminde kadrolarına kattıkları golcü Huntelaar ile ortasaha oyuncusu Diarra'dan birini kurallar gereği Şampiyonlar Ligi'nde oynatma hakkı vardı. Ramos'un tercihi Diarra'dan yana olacakmış. Bu gelişmeyi ilk öğrendiğimde benim fikrim Van Nistelrooy'un yokluğunda Ramos'un tercihinin Huntelaar'dan yana olacağı yöndeydi. Ancak geçen 1 aylık sürede İspanyol hoca maç ve antrenman performanslarından dolayı tercihini Diarra'dan yana kullanıyor. Bunda forvet hattındaki Higuan'in, Robben'in, Raul'un performanslarının iyi olmasının da etkisi var tabii. Hollandalı'yı bu yüzden düşünmüyordur Şampiyonlar Ligi'nde. Diarra'nın ortasahadaki çalışkanlığına daha fazla ihtiyacı olacak.

ÜMİT Mİ YALAN SÖYLÜYOR YARDIMCI HAKEM Mİ?


Ümit Karan gördüğü kırmızı kartın ardından küfür etmediğini söylüyor. Yunus Yıldırım'ın yardımcısı ise "Ümit küfür ettiği için kırmızı kart gördü" diyor. Pozisyonun tekrarını birçok kez izledim ama Ümit Karan'ın su birikintisine attığı tekmenin ardından ağzından çıkan kelimenin ne olduğunu bir türlü anlayamadım! İki doğru olmayacağına göre taraflardan birinin yalan söylediği açık. Galatasaray'ın yenilmesindeki 1 numaralı etkendir Ümit'in kırmızı kart görmesi. Eğer gerçekten küfür etmediyse çok haksız bir kırmızı kart olmuş çünkü su birikintisine vurmasının hakeme yönelik bir tepki olmadığına inanıyorum. Biz ne kadar yapmayalım etmeyelim desek de bu hakemleri konuşmaktan vazgeçemeyeceğiz galiba!

24 Ocak 2009 Cumartesi

BARCELONA - NUMANCIA


Sezonun ilk haftasında Numancia Barcelona'yı 1-0 yenince Guardiola ile bu iş olmayacak mı acaba soruları dolaşmaya başlamıştı. Ama bugün gelinen noktada o yenilginin büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle bi silkelendi Katalanlar ve şimdi intikam şarkıları söyleniyor Barcelona sokaklarında. Saat 23:00'de Nou Camp'ta porno film izler miyiz, büyük ihtimalle evet! Katalan taraftarlar galibiyetten emin, merak ettikleri takımlarının kaç gollü galibiyet alacağı! Bahis şirketleri Henry ve Messi'nin hat-trick yapacağına dair bile bahisler açtı. Bizim uyanık iddaacılarsa utanmadan Barcelona galibiyetine 1.02 verirken, altı-üstü'yü de bahise koymamışlar; 1.02 ne allahaşkına, handikap koy bari ayıptır!