29 Mayıs 2009 Cuma

SAHTE ARMALAR

Şampiyonlar ligi finali öncesi Çin'den Roma'ya gönderilen 15.000 adet sahte arma İtalyan polisi tarafından ele geçirildi. Formalar da Mahmutpasa'dan gitmiş.

BARCELONA'YA GLADYATÖR MOTİVASYONU

Maçlara giderken Cold Play dinlediklerini duymuştuk ama vallahi bu kadarı Fatih Terim'in bile aklına gelmezdi. Guardiola sahaya çıkmadan kısa bir süre önce oyuncularını konsantre etmek için Gladyatör filminden seçilen görüntülerle hazırlanan 7 dakikalık bir klip izletmiş. Russell Crowe yani Maximus "The Spaniard" diye biliniyordu filmde hatırlarsınız. Ne alaka diyeceksiniz Gladyatör'le Barcelona. Vallahi maçın Roma'da olmasının dışında hiçbir alaka yok bana göre. Bir de ne gerek var? Barcelona'lı futbolcuların bu tarz motivasyona ihtiyacımı var? Bakın neler olmuş! Klipte Barcelona'lı her futbolcunun bu sezon yaptığı güzel hareketlerden enstantaneler de gösterilmiş. Video'nun sonunda da Barcelona'nın sponsorlarından birinin hazırladığı cümleler gelmiş ekrana;
"Bizler artık sahanın ortasındayız. Biz tamız. Performansımız iyi. İyi defans yapan hücum oyuncularına, iyi hücum eden savunma oyuncularına sahibiz. Biz hızlıyız. Rakiplerimiz bize saygı duyuyor. Bizler attığımız her golüz. Bizler her zaman rakibin kalesini düşünen futbolcularız. Bizler Bir'iz."
Video sona erip ışıklar yandığında bazı futbolcuların gözlerinden yaşlar akıyormuş. Duygusal anlar yaşanmış ve bazı futbolcular "Hadi bu kupayı alalım." diye bağırmış. Guardiola ise tek bir kelime bile etmeden sahaya çıkmalarını işaret etmiş. Tüm bunlar El Pais'in özel haberi; ben böyle şeylerin Hollywood'un sportif kahramanlarla ilgili filmlerinde olduğunu sanardım. Bakarsınız Hollywood yakında bu sezonu anlatan bir Barcelona filmi çeker. Barcelona, "More than a club"...

JENSON BUTTON POOL POZİSYON'DA

Formula 1'de Türkiye Grand Prix'i yaklaşıyor. Monaco ayağının ardından şampiyonaya 2 haftalık bir ara verildi. Brawn Mercedes pilotu Jenson Button'da fırsattan istifade kız arkadaşı Jessica Michibata ile birlikte İtalya'da Genoa'ya bağlı Portofino'daki bir otelde tatil yapıyor. Şampiyona'nın açık ara lideri Button'ı bu sezon birçok kez "pol pozisyonda" görmüştük ama "pool pozisyonda" ilk kez görüyoruz.

ŞAMPİYONLUK KUPASI VERİLMEYECEK(Mİ?)

Dün akşam NTVSpor'da altyazılarda gördüm. TFF, Süper lig şampiyonluk kupasını bu haftasonunda vermeme, şampiyon olan takımın belirlediği bir tarihte daha sonra verme kararı almış. İnternette araştırdım, TFF'nin sayfasına, gazetelere baktım böyle bir haber görmedim. Ama haberin doğru olduğuna inanıyorum. Büyük ihtimalle bu haftasonu verilmeyecektir geçmiş yıllarda olduğu gibi. TFF'nin genel tutumu her sezon bu yönde oluyor. Sıkıldık artık bu durumdan dert yanmaya. Avrupa'da 1 orijinal kupa var, onun yanında da benzerleri. Şampiyonluk iddiası olan takımların son hafta oynayacakları stadlara götürülüyor bu kupa ve mutlu sona ulaşan takıma veriliyor. TFF nasıl oluyor da aynı uygulamaya gitmiyor anlaşılacak birşey değil. Daha geçen haftasonu Almanya'da 3-4 takımın şampiyonluk iddiası yok muydu ve son hafta şampiyonluğa ulaşan Wolfsburg maç sonunda kupasını alıp taraftarlarıyla bu coşkuyu doyasıya kutlamadı mı? Bizim federasyonumuz bir tane Denizli'ye, bir tane İstanbul'a, bir tane de Trabzon'a kupa yollayamıyor mu? Tamam şampiyon olan takım daha sonra kupasıyla kendi stadında taraftarları önünde de kutlamasını yapar ama bazı şeyler varki zamanında yaşanmalı. Beşiktaş ve Sivasspor kendi seyircileri önünde oynamayacak son haftayı, bu iki takımdan biri zaten kendi stadında bir şampiyonluk kutlaması illaki yapacaktır ama ya çok zor gözükse de matematiksel olarak şansı halen süren Trabzonspor şampiyon olursa! Fenerbahçe'yi yenip sıcağı sıcağına ellerinde kupayla tribünleri dolaşmaları, kupayı ortalarına koyup kolbastı yapmaları neden engelleniyor? Nedir yahu bu kupanın maliyeti?

28 Mayıs 2009 Perşembe

ŞAMPİYON ŞEHRE DÖNDÜ

GERARD HOULLIER

Gerard Houllier'nin adı Galatasaray'la anılıyor. Bugün internet sitelerinde, gazete sayfalarında çıkan haberler bu yönde. Milliyet Kadir Çetinçalı imzasıyla bu haberi verirken, Vatan ise yaprak dökümünün başladığını ve pazartesi günü Bülent Korkmaz'ın takımdan ayrılacağını iddia ediyor. Adnan Sezgin'le de yolların ayrılacağı gelen haberler arasında. Peki kimdir Houllier, nasıl biridir? Sarı kırmızılıların anlaşmak için uğraş verdiği Houllier 62 yaşında ve Lyon'u bıraktıktan sonra 2 yıldır takım çalıştırmadı. Kariyerli, disiplinli, otoriter biri, futbol dünyasında en bilgili teknik adam olarak tanınıyor. Herşeyden önce bir felsefesi var. Diyorki Fransız, "Fransa'da futbolcu olarak kariyerinizde adım adım tırmanamazsanız teknik adam olamazsınız. Antrenör olmak için futbolcuların dilinden anlayabilecek tecrübeye sahip olmalısınız. Bir şirkette önemli bir koltuğa tecrübesiz birini oturtmanız mümkün müdür? Tabii ki hayır. Ama futbolda bu var maalesef. Teknik adam kulübün vizyonunu taşıyabilmeli ve kulübünün bir stratejisi, bir hedefi olduğunu bilmelidir. Kulüp ayrıca teknik adamların kendilerini geliştirmelerine de yardımcı olmalıdır."
O halde bu felsefesi ile şu anki Galatasaray kulübünün felsefesi uyuşuyor mu, öncelikle Houllier gelmeden önce buna cevap vermesi lazım. Peki sizce uyuşuyor mu? Bence hayır. Özellikle son 2 sezonda Galatasaray'da izlenen strateji(!) ile hiç uyuşmuyor. Ne yapmak istediğini bilmeyen, günü kurtarmaya çalışan bir yönetim anlayışına tanıklık ettik hepimiz. Ne elindeki yıldızları iyi kullanabilen, ne gençlerin parlatılmasına yönelebilen, ne de sahip olduğu teknik adamlara sabredebilen ki Galatasaray bu konuda Türkiye'nin en istikrarlı kulübüydü, bir noktaya geldi sarı kırmızılılar. Houllier'nin yönetimlerle ilişkileri de geçmişinde oldukça hassas olmuştur. Liverpool'u Avrupa'da başarıya taşıyıp ligde zirveye oynatamadığı, Lyon'u ise 2 yıl üstüste lig şampiyonu yapıp Avrupa'da başarıya taşıyamadığı için iki kulüple de yolları ayrılmıştı. Her ikisinde de kovulmadan istifa etme yolunu tercih etmişti. Hatta Lyon'dan ayrılma sebebi olarak sağlık problemlerini öne sürmüştü. Halbuki Başkan Jean-Michel Aulas ile arası bozulmuştu. Çünkü Aulas'nın alışık olduğumuz o bir türlü gelmeyen Avrupa'daki başarı hırsı Houllier tarafından da dizginlenememişti. Fransız başarılıdır, değildir o ayrı ama son dönemde Galatasaray'ı çalıştıran teknik adamlardan farklı bir profili olduğu kesin. Adnan Polat ve ekibi tüm bunları dikkate almıştır diye düşünüyorum. Çünkü Houllier'yi gerçekten istiyorlarsa O'nu ikna etmek için ciddi bir hedef koymuş, bir strateji belirlemiş olmaları gerekiyor. Belki de Polat ve ekibi gerçek anlamda yeni bir başlangıç yapmaya, yeni bir sayfa açmaya karar vermiş olabilir. Belki bu kez ciddi anlamda, Houllier gibi bir teknik adamla daha doğrusu yöneticiyle elele vererek esaslı bir strateji yürütme amacındadırlar. Gerets'i göndererek, Feldkamp'ı getirerek, Skibbe'ye biraz daha sabretmeyerek yaptıkları hataları tekrarlamayacaklardır.
Gerard Houllier'nin halihazırda Fransa milli takımında danışmanlık yaptığını, birçok şirketin O'ndan ekip yönetimi konusunda dersler aldığını ve Avrupa'nın dört bir yanında birçok konferansa, takım çalışması, liderlik ve kazanma konularında konuşmacı olarak çağrıldığını belirtelim. Eğer gelirse ve kendisine gerçekten sağlıklı bir ortam sağlanabilirse Galatasaray Kulübü ve Türk futbolu kendisinden çok önemli yararlar sağlayacaktır. 2 yıldır uzak kaldığı yedek kulübesini de özlemiştir heralde!

ETO'O & RONALDO

ETO'O: _____________________________________
RONALDO: __________________________________


ARŞİV

FATİH HOCA'NIN EŞOFMANI

Fatih Terim dün hastaneden taburcu oldu. Öncelikle geçmiş olsun. Sabah gazetesi Fatih hocanın üzerindeki eşofmanın teknik direktör arayan Real Madrid'in eşofmanı olduğunu iddia etmiş. Haber burada. Aşağıda da Real Madrid'in gerçek amblemi var. Fuat Akdağ ve Mehmet Demirkol bir tenis kulübüne ait olabileceğini ifade ettiler. :) Yorum gönderenlerden Burak Doğan ise bizleri aydınlattı. Fatih hocanın üzerindeki eşofman Fransız giyim markası Façonnable'nin bir ürünüymüş.

UNITED'IN HATALARI

İngilizler dünkü yenilgiyi değerlendiriyor ve hatalı olanları mercek altına alıyor. İşini en iyi yapanlardan biri de Times gazetesi. United'ı yenilgiye götüren hatalarını yukarıdaki grafikle güzel güzel anlatmışlar. Yenilen ilk golde üstüste hatalar zincirinden bahsediyorlar. Hücumun başlangıcında ortasahada Iniesta'nın Anderson tarafından çok boş bırakıldığı ardından da Evra'nın Eto'o'yu kaçırdığı, kendi kanadını savunamadığı, ceza sahasında ise Vidic'in çok kolay çalım yediğini söylüyorlar.

İkinci golde ise topu ceza sahasından uzaklaştırmaya çalışan Evra'nın gelişi güzel bir şekilde topu ileriye vurduğu, dönen topu bomboş olan Xavi'nin aldığı ve yaptığı orta sonrasında ceza sahasında bekleyen Messi'nin Ferdinand ya da O'Shea tarafından marke edilmediği için kule futbolcuların arasında kafayı vurduğunu söylüyorlar. Yani bireysel hatalar yenilen gollerde üst düzeyde.

Ferguson ise skoru çevirebilmek için çok uğraştı. Dizilişi ve taktiği 3 kez değiştirdi. İlk 35 dakika 4-3-3, sonraki 30 dakika 4-4-2, son 25 dakika ise 4-2-4 oynattı. Böylece takımının doğru ritmi yakalamasını sağlayamadı. Ancak O'nun gibi tecrübeli bir hoca Barcelona gibi bir rakibi çok daha iyi tanımalı, takımını buna uygun bir taktikle oynatmalı ve sahaya sürdüğü kadroyu da daha doğru seçmeliydi diye düşünüyorum.

İlginç bir diğer veri ise, United'ın yaptığı faul sayısı. Chelsea yarı final maçlarında sert futbolu ile Barça'lı oyuncuları yıldırmaya çalışmıştı ve bunda da neredeyse başarılı oluyordu. Dün United sadece 10 faul yaptı, Chelsea ise Nou Camp'taki ilk maçta 20, Stamford Bridge'de ise 16 faul yapmıştı. Maçın adamı Xavi'ye hiç faul yapılmadığı belirtelim ki 10 faulün 3'ü de Puyol'a yapılmış. İlk golde ilerleyen Iniesta'yı 2 kez yere indirmişler, bu sayı 3 olsaydı ilk golü belki de yememişlerdi. Gerçekten de dün United bir kız takımı gibiydi. Yumuşak futbolları sayesinde Barça'lı futbolcuların ritimlerini bulmalarına yardımcı oldular.

MORIENTES BOŞA ÇIKTI

Morientes dün Valencia'lı olarak son kez basının karşısına geçti. Ayrılıyorum. Futbola devam edeceğim ama önümüzdeki yıl nerede olacağımı bilmiyorum dedi. Adını duyurduğu ve ardından Real Madrid'e transfer olduğu Real Zaragoza'ya dönme ihtimali varmış. Galatasaray'ın yıllarca transfer listesindeydi, bir türlü gerçekleşmemişti, rüya olarak kalmıştı. Ümit Karan ve Nonda'nın yerine Baros'un yanında düşünülebilecek bir isim. Liverpool'da birlikte oynayamadılar, Baros ayrıldığı sezon Morientes transfer olmuştu. 33 yaşına geldi ama Güiza kadar oynar diyorum en azından, belki fazlasını da verir. Hava toplarında etkili olabilecek bir isme ihtiyacı var Galatasaray'ın. Koy Baros'un yanına 35 gol atsınlar ikisi önümüzdeki sezon. Valencia'nın siyah şort beyaz forması gözümün önüne gelince aslında Beşiktaş'a da yakışır diyorum.

Morientes'in iki Valencia'lı arkadaşıyla ilgili gönlünden geçenleri de söyleyelim; "Silva ve Villa'nın Valencia'dan ayrılmasını hiç istemem. Ancak kulübün yaşadığı şeyler ortada. Eğer ayrılacaklarsa Real Madrid'e gitmelerini tercih ederim, Barcelona'ya değil."