3 Ağustos 2009 Pazartesi

JOSE'NİN HİKAYESİNDEN UFAK BİR KESİT

Sir Bobby Robson'ı geçtiğimiz günlerde kaybettik. 76 yaşında hayata gözlerini yuman efsane isim futbol dünyasında bugünün birçok önemli aktörünün yetişmesinde önemli rol oynadı. Bunlardan biri de kendini her zaman özel biri olarak niteleyen Jose Mourinho idi. Portekizli'nin tercümanlıktan şampiyon bir teknik adama dönüşmesinde, yıllık 70.000 euro maaştan milyon euro'lara uzanmasında, yıllarca Robson'ın yanında bulunmasının payı çok büyüktür.

Robson 1992 yılında Sporting Lizbon'u çalıştırmak üzere İngilizce'nin çok az konuşulduğu Portekiz'e gittiğinde ona yardımcı olması için görevlendirilen isimdi Jose Mourinho. Robson, Mourinho'nun tercümanlığı ile ilgili olarak "Jose çok iyiydi. Dinliyor, öğreniyor, izliyor ve hatırlıyordu. Canlı, uyanık ve zekiydi. Talimatlarımı futbolculara aynen benim söyleyeceğim tarzda söylüyordu. Bu konuda çok ustaydı. Birbirimize de çok güveniyorduk. Bir gün Jose'ye bana soyunma odasında konuşulanları harfi harfine anlatmanı istiyorum. Özellikle Figo'nun benim hakkımda neler mırıldandığını bana mutlaka söyle dedim. Benim gerektiğinde sert mesajlarımı bile hiç yumuşatmadan onlara aktarıyordu. Hiç korkusu yoktu. Figo'dan bile!" demişti.

İkili, Sporting Lizbon'un ardından Porto'da ilişkilerini daha da geliştirdi. Mourinho formu iyi olduğu için antrenman maçlarında bile forma giyiyordu. Robson'ın yanında her açıdan kendini geliştirmeye başlamıştı. Bir antrenörün yapması gerekenleri yapıyordu ama en nihayetinde tercümandı işte. Jose Mourinho = Tercüman'dı o yıllarda.

Mourinho, 2000'de İskoçya Futbol Federasyonu'nun kursuna katılmak için yaptığı başvuruda Porto'da Robson ile "yardımcı antrenör" olarak çalıştığını belirtmişti. Aslında bunda haksız da sayılmazdı. Robson onun içindeki cevheri farketmiş ve rakip takımın maçlarını izlemek için görevlendirmeye bile başlamıştı. Mourinho izlediği bir maçın ardından Robson'a öyle bir dosya sunmuştu ki, İngiliz'in ağzı açık kalmıştı. Daha önce ne futbolcu ne de antrenör olarak görev yapmıştı ama sunduğu rapor Robson'ın gördüklerinin en iyisiydi.

Robson Barcelona'ya giderken yanında Mourinho koşulunu da öne sürmüştü. Katalunya'nın başkentinde Portekizli resmen sınıf atladı. Maaşını yıllık 70.000 euro'dan 600.000 euro'ya çıkarmıştı. Artık bir tercümandan çok daha fazlasıydı. İkili arasındaki güçlü bağ, sevgi ve saygı sayesinde Mourinho, Robson'ın yanında daha önemli bir kimliğe bürünüyordu. Robson gibi Akdeniz sahilinde çok güzel bir evde oturabilme gücüne bile erişmişti Portekizli.

Ancak Barcelona, Sporting Lizbon'dan da, Porto'dan da büyük bir kulüptü. Avrupa'nın en büyük yıldızları, burnu havada olan isimleri o kadrodaydı. Kendilerine idman yaptıracak olan Mourinho da kimdi? Eski bir futbolcu mu? Hayır. Eski bir antrenör? O da değil. Portekizli'nin işi zordu. Ama akıllıydı. Takımın en önemli figürlerini hemen belirledi ve onlarla yakın arkadaşlıklar kurdu. Bunlardan biri de şu anki Barcelona teknik direktörü Guardiola'ydı. Guardiola gerçek bir Katalan ve takım içinde söz sahibi bir oyuncuydu. Gerektiği zaman şunu şöyle yapmalıyız ya da yapmamalıyız diyebiliyordu. Bu hakkı kendinde görebiliyordu. Mourinho onunla yakınlaştı ve iyi bir bağ kurmayı başardı. Ve yine Ronaldo ve Stoichkov'la da. Sezon sonunda Kupa Galipleri Kupası ve İspanya Kupası kazanılmasına rağmen ligde Real Madrid'in şampiyon olmasından dolayı Robson ile yollar ayrıldı. Peki Jose ne olacaktı? Robson gider ayak yine babalığını gösterdi ve yerine gelen Van Gaal'e Mourinho'nun takımda kalması ve kendisine yardımcı olması ricasında bulundu. Hollandalı bunu kabul etti. Robson sonrası Mourinho, Van Gaal'den de çok şeyler öğrendi. Artık ne bir tercüman, ne de bir yardımcı antrenördü. Kendini Robson ve Van Gaal'in bilgi ve tecrübeleriyle dolup taşan bir teknik direktör gibi hissediyordu. Hissettiği gibi olması için de ülkesi Portekiz'e gitti. Tercüman olarak çıktığı vatanına bir teknik direktör olarak dönüyordu ve yıllar geçtikçe kendini futbol camiasına kabul ettirmeyi de başardı...

10 yorum:

HKNSRN dedi ki...

Vay be film bile olur bu hikayeden.
wwwhknsrn-gencfutbol.blogspot.com

untildie dedi ki...

vay be, bu bilgi için teşekkürler

Burak Eken dedi ki...

Mourinho'nun hikayesini az-çok biliyordum. Ama bu kadar detaylı bir şekilde okumamıştım. Teşekkürler Ali abi.

ozdemirmusta dedi ki...

Bir çırpıda okudum.. On numara yazı olmuş. Bobby baba adammış be Ali Abi!

armgn dedi ki...

Morinho'nun Robson öldükten sonra verdiği demeç: 'Bobby Robson is one of those people who never die, not so much for what he did in his career, but for what he knew to give to those who had, like me, the good fortune to know him and walk by his side'

futbolveask dedi ki...

işte budur ya! blogları bu yüzden seviyorum..

ozdemirmusta dedi ki...

Ali Abim müsadenle:

" Durun yahu, yorum yapıyorum ayağına pennearabiata üzerinden biz de bir iki link atalım, reklam olayına girelim :)

Adres; www.mackadergisi.blogspot.com

İTÜ İşletme Mühendisliği Kulübü öğrencileri sunar ;) "

armandolionel dedi ki...

robsonun duruşunu,beyefendiliğinide alabilseydi keşke,burnu havada antipatik biri olması referansı sir robson olan birine yakışmıyor,seni sevmedim sevemedim sevmiyorum mourinho,kılsın antipatiksin bide burnun havada hep

Kartal Bafiler dedi ki...

Mükemmel bir yazı daha da bilgilendik teşekkür ederiz.

sayerlack dedi ki...

mükemmel bir yazı.